7. BÖLÜM (L)

1704 Words
Evden çıktığımda herhangi bir diş hekiminin yanında iş bulamayacağımı az çok tahmin edebiliyordum. Hadi buldum desek bile asgari ücret dahi vereceklerinden şüpheliydim. Onlar daha çok ayak işlerini bedava yaptıracak staj adı altında hevesli öğrencileri almak istiyorlardı. Benim paraya ihtiyacım vardı. Eylül ortasında okul açılana dek bir ay kadar sürem vardı ve ben daha çok garson aranan yerlere bakmaya karar verdim. Girdiğim ilk bir kaç yer yaz sebebiyle zaten işlerin az olduğunu söyledi. Diğer birkaç yer daha sonra arayabileceklerini, numara bırakmamı istedi. Hayda. Benim ucuz yollu bir telefon almam gerekiyordu . Numaram da değişecekti haliyle. Telefonu Ece'ye bırakacağım diye numaramdan da olmuştum. Girdiğim yerlerden biri olumluydu. Denemeye karar verdim. Gonca'ya haber veremeyecektim, telefon numarası bile yoktu ve iş dokuzda bitecekti. Yine de başladım. Nasılsa Gonca da geç gelirdi salondan. İlk yıl da çalıştığım için çok zorlanmadım. Siparişleri doğru hatırlayıp kişileri karıştırmadan, doğru yerlere verecek kapasitem vardı. İş aramaya çıktığım ilk günden iş bulabilmek, sabah bulup bulamayacağımı düşünürkenki ruh halimi daha iyi yapmıştı. Haftalık olarak para alacaktım, ama bir süre idare edecek kadar param vardı. Ece ile birlikte olmaya ilk kez bir anlığına sadece bir lahza minnet duydum. Kendi paramı şimdi Gonca için harcayabilecektim. Eve geçmeden bir pastaneden ufak bir pasta aldım kutlamak için. Basit işime basit bir kutlama. Hem de ev giderleri için konuşmaya karar verdim. Ne kazanırsam vermeye razıydım yağlı kapım Gonca'ya. Güldüm bunları söylerkenki hali gözümün önüne geldiğinde. Eve girdiğimde ışıklar yanmıyordu. Saat ona geliyordu. Bu saate kadar gelmiş olmalıydı Gonca mutlaka. Pastayı bırakıp yatak odasına ilerledim. Yatak odasına girdiğimde Gonca'yı kendine sarılmış dizlerini karnına çekmiş yatarken gördüm. Işığı açtığımda gözlerinin açık olması beni şaşırttı. Beklemediği ışıkla kıstı gözlerini. Gözleri ve burnu ağlamaktan kızarmış, şişmiş halde sabit şekilde karşı duvara bakıyordu. Yanına yaklaşıp elimi yüzüne doğru kaldırdığımda arkasını döndü bana. Bir şey olmuş. Ece ile mi ilgiliydi? "Gonca neyin var?" Konuşmadı. Hala iç çekişini duyabiliyordum. Ne zamandır ağlıyordu acaba? Arkasından sarılacak şekilde yatağa uzandım yanına. "Bana arkanı dönmek konusunda ne demiştim? Ne oldu anlat bana. Dene en azından." "Ne olmuş olabilir? Ece bana turuncu sürtük dedi. Serhan beni işten kovdu. Böyle işte. Senin günün nasıldı?" Sadece sorduğu soru için cevap verecektim. Diğerlerini sonraya bıraktım. "Ben bir kafede iş buldum. En azından bir ay tüm gün çalışabilirim. Sonrasında karşılıklı olarak memnun kalırsak yarı zamanlı için konuşabilirim diye düşünüyorum. Küçük bir pasta almıştım sever misin bilmem; ama kutlarız diye düşündüm." "Çikolatalı mı?" Aklımı kurcalayan Ece'nin Gonca'ya zarar verip vermediğiydi. Kendisi mi anlatmak isterdi? "Evet çikolatalı. Mutfağa bıraktım. Gelir misin, getireyim mi?" "Gelirim. Çay da içeriz." Gonca'yı mutfağa doğru takip ederken neler olduğunu deli gibi merak ediyordum. Onu tam anlamıyla tanımıyor olmak da işimi kolaylaştırmıyordu. Çay yapmaya başladı. Ece ona hakaret ettiği için mi, yoksa kovulduğu için mi ağlamıştı? Neden kovulmuştu ki? Serhan'la yıllardır aynı yerde çalışıyorlardı. Biliyordum; çünkü Ece de yıllardır aynı kuaföre gidiyordu. Çekmeceden iki çatal alıp birini bana uzattı. Pastayı kesmeden bütün halinden çatalla yerken dalgındı. "Tüm gün bir şey yemedin değil mi? Bir şeyler hazırlamamı ister misin?" Kafasını istemediğini belirterecek şekilde salladı. Saçları kabarmıştı. Bonus reklamlarında kullanılan peruk Gonca'nın saçlarını görse kıskanırdı. Başının üzerinde iki porsiyon basketbol topu var gibiydi. Baktığım şeyi fark etti. "Turuncu saçlarıma da aşık olmuştun değil mi? Al sana istemediğin kadar saç. Bakmadığım her seferinde böyle olacak." "Benim şikayetim yok. İlk kez bu şekilde görüyorum, ondan dikkatli baktım. Gece yastık niyetine kullanabilirim bence ne dersin?" Hala pastayı çatallıyordu. Otomatik hareketlerle yaptığını anlamak zor değildi. Aklı bambaşka bir yerdeydi. On dakika konuşmadan geçince kalkıp çay koydum bardaklarımıza. Birini ona verirken konuşmaya başladı. "Sabah geç gittiğimde Ece zaten her şeyi anlatmıştı. Yani ne anlattı tam olarak bilmiyorum; ama seninle birlikte olduğumuzu Serhan biliyordu. Çok kızgındı bana." "Serhan neden kızgındı sana? Birlikte olmadığınızı söylemiştin." "Evet, değildik zaten. Ben istemediğim için. Evvelsi gece istemiştim. Sen gelmeden biraz önce yatmak üzereydim onunla. Kendisi durdu. Dokunmadı bana. Ece'nin sabah sabah fırından yeni çıkmış sıcacık haberi ile sinirlenmiş haliyle." "Serhan, benim gibi seninle aynı durumdaydı ve sana dokunmadı mı?" Yine başını salladı. Bu kez evet diyordu. Vay canına! "Sadece Serhan istediği için onunla olacağımı biliyordu. Gönlü razı olmadı. Benim de onu aynı şekilde kalbimle isteyeceğim günü beklemek istedi. Sen geldin sonra." Bana baktı doğrudan. "Ece sana zarar verdi mi? Ya da Serhan, o canını yaktı mı senin?" Sormak zorundaydım artık. "Hayır. Ben Serhan'ı kaybettiğim için üzüldüm. O iyi biri. Biz onunla aynı sınıftaydık ve o her zaman benim arkamda oldu. Kendi yerini bile Ankara'da ben burada olduğum için açtı. Mersinli normalde. Sadece onunla çalıştım ben. Bana iğrenerek bakması canımı yaktı." Usulca akan yeni tertemiz gözyaşlarını sildim ben de aynı usullukta. "İyi biriymiş gerçekten. Aynı istikrarı ben kendi adıma gösterebilir miydim emin olamadım bak bir an." Çayından bir yudum daha aldı. "Biraz birikmiş param var. Sağ olsun Serhan ortağı gibi davrandı bana hep. Bir yer açıp oranın masrafını ve malzemelerini çıkaracak kadar olmaz sanırım; ama bazı malzemeleri bu eve alıp ufaktan başlamamı sağlayabilir elimdeki para. Eskisi kadar kazanacağımı sanmasam da bir şekilde bir yerden başlamam lazım. Başkasının yanına geçemem Serhan'ın arkasından. Hiç patron gibi davranmadı o bana ve emir altına gireceğimi sanmıyorum bu saatten sonra." "Anladım. Sen nasıl uygun görüyorsan. Sormak istediğim şeyler var. Mesela ev kira mı? Elime iki bin civarı geçer bu ay çalıştığım yerden. O şekilde konuştuk. Bin lira kadar da burs alıyorum. Öğrenci okutacaksın Gonca. Canım buna acayip sıkılıyor; ama mezun olduğumda iyi bir iş bulacağımdan eminim. Sınıf birinciliğine oynuyorum. Ben de tabii hemen yer açamam; ama güzel bir hastanede başlarım. Daha rahat olur o zaman her şey. Yer açmak istersen açarız." "Ev kira değil. Rahat ol. Hallederiz bir şekilde. Sen Yozgat'lı değil misin? Okul bitince dönmeyi düşünmüyor musun?" "Hayır, düşünmüyorum. Oraya döndüğümde de aynı malzemeler aynı para gerekecek yer açmak için. Burada iş imkanı daha fazla ve en önemlisi sen buradasın. Üç kardeşim daha var benim. Onlara da yardım etmeliyim mezun olunca." "Eski hayatını özleyemeceğinden emin misin? Oldukça basamak indin benimle." Sorusu ciddiydi ve içimi yaktı bir an alev saçlarından daha fazla. "Sen benim için en yukarıdasın. Pek çok basamak birden çıktım ben. Teşekkür ederim. Hiçbir şeyi özlemeyeceğimden emin olabilirsin." "Bu arada ben hapı içtim. Ertesi gün hapı deniyormuş. Merak etme yani." "Bir yıl Gonca. Sabret. Sonra istediğin an senden çocuğum olsun isterim tabii. Şu an hiçbir avantajımız yok küçük bebek için. Birlikte olmaktan başka yani." "Hiç acelesi yok. Bir yıl olur, on yıl olur. Zaman ne gösterir bilemeyiz." "Okul açıldığında Ece ile sert şekilde konuşacağım. Sana söylediklerinin hesabını verecek." "Öyle bir beklentim yok benim. Kimseye küsmem, alınmam ben. Üstelik haklı bence. Bir sabah onu kuaförden almaya gelen sevgilisi aynı günün gecesinde ondan ayrılıyor başkası için. Oldukça sakin şekilde geçti gitti yanımdan. Sadece sürtük demesi asilliğinden olsa gerek. Ben olsam saç baş, kaş göz yer değiştirirdim herhalde. Beni asıl üzen nokta Serhan. Yapacak bir şeyim yok." "Sabahki pişmanlığının derecesi ne peki?" "Sana yeterince güvenmiyorum. Kusura bakma. Seni tanımıyorum. Aynı evde yaşayarak iki ev arkadaşı gibi tanışırız. Joker kartı olmak istedin. Seninle tekrar ne zaman yatarım bilemiyorum. Böyle bir beklentin varsa, üzgünüm. Düzenli bir seks hayatı bekleme henüz." "Dürüstsün gerçekten. Haklısın. İsteklerin makul. Yalnız... Sonsuza kadar ev arkadaşı olarak kalmayacağımızın da bir garantisini veremez misin? Serhan gibi bana karşı da bir şeyler hiçbir zaman mı hissetmeyeceksin?"  Yüzüme bakarken hala cevaplamamıştı bana bir asır gibi gelen süre. "Sana karşı bir şeyler hissettim. Seninle bile isteye birlikte oldum. Kendimi tanıyamama pahasına da olsa, seni tanımamama rağmen bir olmayı istedim seninle Levent. Daha başka şeyler de istedim; çok şükür çabuk geçti. Ne olduğunu sorma. Sonra ben uyurken beni bırakıp gitmek istememen kesinlikle skor hanene artı olarak işledi. Beni Ece'ye neden söylediğini anlamasam da kendince bir sebebin vardır diye düşünüyorum." "Söylemek istemedim, o şekilde gelişti. Özür dilerim." Dudağımı dişlerken aklımda olan çok merak ettiğim bir soruya nasıl girizgah yapsam diye düşünüyordum. "Benimle ilgili en çok neyi merak ediyorsun?" Bunu buz gibi gole çevirmezsem yapılan asist boşa giderdi. "Sen çok güzel bir kızsın. Şu anki halinle bile sadece mükemmelsin. Serhan erkek arkadaşın değilmiş, benim düşündüğümün aksine. Neden bir sevgilin yoktu?" "Birini bekliyordum." Geçmiş zaman kullandı değil mi?  "Artık beklemiyor musun?" Ya da beklediğin ben miydim? O anlamda mı dedin? Doğru kişiyi beklemek gibi... Gururlandır beni hadi. "Beklemiyorum. Söz verip de gelen tek kişi sensin. Üstelik beklediğimden de çabuk geldin. Gece gece uyandırdın beni." Hafifçe tebessüm etti tüm geceden beri. "Ne demek bu? Sözlü müydün, nişanlı mıydın, evli miydin?" Bambaşka birinden bahsediyordu. "Hayır, değildim. Önce annem söz verdi, beni gelip bıraktığı gibi yurttan almaya; ama gelmedi. Evlenmiş, iki kızı daha olmuş. Kendi hayatını kurmuş. Yanında ben olmayınca çok daha kolay olduysa demek..." Transa girmiş gibi anlatıyordu. Kesinlikle bir hipnozun etkisinde derdim daha önce hipnoza girmiş birini görmüş olsaydım. Devam etmesini beklerken araya girmeye cesaret edemedim. Gonca kendi ne zaman uygun görürse istediğini yapmalıydı. Bunu kısa sürede anlamıştım ve bunu ondan almaya hakkım yoktu. Dahası bu onda en sevdiğim özellik olacaktı günden güne ben onu daha da tanıdıkça. Yurtta büyüdüğü halde kendini asla istemediği bir durumda bulmamak bir genç kız için takdir edilmesi gereken bir durumdur bana göre. Hayatta başarılı olan birileri mutlaka vardır hepimizin bildiği. Gonca da onlardan biriydi. Ve Benimdi. Ben elimde tutmayı başarabildiğim müddetçe. "Sonra o vardı. Evleneceğiz diye söz verdi. İnandım ona da. Evlenmedik. Kendimi ona verdim ilk kez. Aynı yurttaydık. Bana aşık sandım. Sandığının aksine çok kişiyle birlikte olmadım ben. Sen hem ikincisin hem ikinci seferimsin. İnanmayabilirsin, çok takmıyorum. Hayatımda başka birçok adam olabilir miydi, evet. Ya da evlenince tek olabilir miydi, evet. Ben buyum. Turuncu saçlı, çilli, babasının kadife çiçeğim diye sevdiği bir Gonca'yım." Bana baktı. Utanıyor muydu? Eziliyor muydu karşımda? Kendini küçülmüş mü hissediyordu? Hiçbiri seni tanımlamıyor bana göre Gonca. "Sen hep böyle kal. Ben senin için istediğin her şey olurum. Sözünü tutan sadece ben olduğum için, bencillik diyeceksin belki; ama mutluyum. Bu bencillik senin bana güvenmeni sağlayacak çünkü. Seni çok seveceğime söz veriyorum. Ölümden başka senden gitmeyeceğime, sen neyi ne zaman istersen o zaman yapacağıma da söz veriyorum. Seni bu yıl olmasa da sonraki yıllarda elimden geldiğince kraliçe gibi yaşatacağıma çok çok söz veriyorum. Beni hayatına kabul ettiğin için, seninle bir olmama izin verdiğin minnettarım." Gülümsemesi tüm yüzüne yayıldığında çillerini saymayı da bitirmiştim. Her sabah baştan tekrar saymak benim güne mutlu başlama ritüelim olacaktı. Ne olurdu sanki kötü kalpli cadı bu defaya mahsus bizim hikayemize bulaşmasaydı? Keşke zehirli elmasını bizim için yetiştirmemiş olsaydı da, bu seferlik mutlu sona ulaşmamıza engel olamasaydı? Ne olurdu ki; bizim masalımız güzel başladığı gibi güzel bitseydi?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD