30. BÖLÜM (Ö)

1763 Words
  "Karıcığım, daha öncesinde yapmamız gereken bir şey var." Durdurdum odaya geçmeden. Doktorla konuşmadan asla sana dokunamam.   "Ailene mi gideceğiz?"   "Önce seninkine. Her şey tam olsun senin için. Öyle istemiştin yıllar önce."   Sandalyeye oturup ağlamaya başladığında ne yapacağımı bilemedim. Önünde diz çöktüm. Niye ağlıyordu ki şimdi? Hep mi ağlatacaktım ben kalbimin yangınını? İçini iyice boşaltmasını bekledim. Boşaltsın ki, artık ağlamasın benimleyken. Hep gülsün. Tekrar ayağa kalkıp saçlarını okşamaya başladım. Sakinleştiğinde konuşmaya başladı.    "Sen gelmeyince tekrar gidemedim yanına. Nikahtan bir gün önce gitmiştim. Seni anlatmıştım. Doğru insan olduğunu, görseydi seni ne çok seveceğini söylemiştim. Sonra sen gelmedin. Tekrar gitmeye yüzüm olmadı. Gidersem gelmediğini de anlatmak zorundaydım, beni basit görmesini ve kızının kolayca kendini teslim eden biri olduğunu bilmesini istemedim."   "Sen hiçbir zaman basit biri olmadın. Gitseydin bile göreceği sadece ne kadar cesur olduğun olurdu. Kendi ayaklarının üstünde durmuşsun, terk etmedim, bırakmadım; ama öyle bilmene rağmen sen devam etmişsin. Şimdi evlendiğimizi söyleyeceğiz. Aile olduğumuzu ve dede olmak üzere olduğunu da ekleyeceğiz."   "Nasıl yapıyorsun bunu? Ciddi soruyorum. Beni seviyorsun, evet. Sana inanıyorum. Evlendik zaten. Beni bırakmayacağından da eminim. Neredeyse on iki saatte ikna ettin beni evliliğe ve evlendik. Aradan geçen zamana rağmen azalmayan sevgin, sırf söz verdik diye bana ait kalman, bunları bir yere kadar anlayabilirim. Hamileyim ben. Beni böyle kabul etmeni ise anlayamam."    "Gonca, biliyorum. Defalarca söyledin zaten. Doktorun da teyit etti. Kesin hamilesin. Bir daha ima bile etme olur mu? Seni isterken ondan vazgeçmem nasıl mümkün olsun? Eğer senin kürtaj olacağını bile bile, haberim yokmuş gibi olduktan sonra karşına çıksaydım ben kendimi hayatım boyunca affedemezdim. Senin o acıyla değil, her şeyi bildiğim halde de beni sevmene ihtiyacım vardı."   "Gerçek olduğuna inanamıyorum. Gözlerimi kapatıp açıyorum, yine buradasın. Mavi gözlerle bana aşkla bakıyorsun. Doğduğunda da sevecek misin? Bundan emin değilim işte. Babasını sormuyorsun, kim olduğunu bilmiyorsun. Belki kötü biri, belki suçlu, belki..." Susturdum.    "Babası benim. Ben kötü biri de suçlu biri de değilim. Özgür Atasoy'um. Sen de söyle. Tekrar et benden sonra. -Babası sensin.-" Hadi Gonca. Hadi kalbimin yangını. Bir süre baktıktan sonra konuştu.    "Babası sensin." Alnını öptüm.   "Ben kimim?"   "Özgür Atasoy." Hayır güzelim.   "Ben karnındaki bebeğin babası olacağım. Özgür Atasoy daha sonra. Anladın mı beni?"   "Anlayamıyorum, ama anladım."    "Güzel şimdi söyle bakalım. Kustuğunda kim yanında olup senin turuncu alev saçlarından tutacak?"   "Sen."   "Gecenin bir yarısı saçma sapan bir şeye aşerdiğinde kim gidip yerin altını üstüne getirip istediğini sana getirecek?"   "Sen."   "Doğumhanede sen bebeğimizi doğururken kim elinden tutacak?"   "Sen."   "İlk kez baba dediğinde yanında kim olacak kalbimin yangını?"   "Sen." Sel gibi akan gözyaşları durmayacak gibiydi.   "Ben olacağım. Hepsinde, her anında, her düştüğünde kaldırmak için de orada olacağım. İkimizin bebeği olacak. Babası benim. Hangi baba evladını sevmez?"   "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Özgür ben sana sadık kalmadım. Ben verdiğim sözü tutmadım. Affet beni. Özür dilerim. Hata yaptım Özgür. Sen yoktun. İlk seferinde durdum, durdurdum; ama ikincisi farklıydı, farklı geldi bana. Seni hiç unutamadım; ama beni bırakıp gittiğini düşünürken yanlış yapmak o kadar kolay ki. Çok utanıyorum. Yüzüne bile bakamamam gerekir; ama yüzüne bundan sonra her bakmadığımda kalbime ok saplanacağını da biliyorum."   "Sen bana o güzel gözlerinle bakmaya tereddüt edersen eğer, kalbim oka bile gerek kalmadan kendine harakiri yapar, kalbimin yangını. Yangınımı söndürme sakın. Bana bakmaktan utanma. Sizi seveceğime söz veriyorum ve buna alışsan iyi edersin. Tekrarlamayacağım." Gözyaşları hala akarken, hıçkırırken bunu tekrar gündeme getirmeyeceğini biliyordum.   "Teşekkür ederim. Senden de en az bir bebeğim olmasını istiyorum. Seveceğin başka çocuklar da doğurmak istiyorum sana."   "Tabii ki, aşkım. Ben de çok isterim bunu. Önce elimizdekine odaklanalım; ama. Doğmadan kardeş kıskançlığı yaşamasın." Güldük birlikte.   "Babamla tanışmaya hazır mısın?"    ...   Mezarlıktan sonra arabada giderken sessizdim. Yanımda Gonca olduğuna, onunla evlendiğime inanamazken sesimi bulmam zaman alıyordu. Gonca konuşmaya başlayınca sevindim. Konu ne kadar nahoş olsa da Gonca'nın sesi onu bile hoş yapabiliyordu.   "Şimdi sizinkilere mi gidiyoruz?" Tedirginliği sesine bile yansımıştı.   "Hayır Gonca, sana gidiyoruz." Bugün olmaz kalbimin yangını.   "Bebek sorun olacak değil mi?" Bunu mu anladın Gonca?   "Gonca, bebeğimiz sorun olmayacak. Önce seninle konuşmak istiyorum."   "Ne konuşacağız ki? Evlendik biz." Dönüp baktım bir an. Ne demek istediğini anlamadım.   "Evlenince konuşamaz mıyız yani?" Asıl şimdi hiç susmamalıyız.   "Konuşuruz tabii. Sadece söyleyeceklerin canımı sıkacak gibi hissediyorum; ama önemli değil. Razıyım."   "Ailem zor Gonca. İnkar etmedim bunu hiç. Altı yıl önce saklamak istemem de onların zor olması ile ilgiliydi. Yine zorlar. Değişmediler. Tarif etsene evinin yolunu."   Eve geldiğimizde çok şirin bir yerde oturduğunu görünce sevindim. Öğrenci evi gibi değildi. Her şeyi vardı. Az, yepyeni değil; ama yeterli. Bir evde olması gereken her şeyden vardı. Burada bir süre kalmak zorunda kalacaktık büyük ihtimalle. Bağ evi çok uzaktı. Çalışmak isteyeceğini ya da bebek için acil doktorluk bir durum olduğunda uzak kalacağını tahmin edebiliyordum. Ailemle yaşamak istemiyordum ve Gonca ile evlendiğimi duyduklarında bana hemen bir ev açacaklarını da düşünmüyordum. Önemli değildi. Kiraya da çıkardık Gonca isterse.    "Senin mi burası?"   "Evet, benim."   "Bravo sana. Ben henüz kendi kazandığım para ile böyle bir yatırım yapamadım. Evlilik öncesi alman kötü olmuş benim için." Gülerken dirseğini geçirdi böbreğime.   "Ah! Canım yandı." Arkasından sarılıp evi gezmeye başladım. Küçüktü, iki oda bir salon.   "Babamdan bir ev kaldığını öğrenmiştim, yine nikahtan bir gün önce. Sana söyleyecek vaktim olmadı. Yurda dönmedim nikah salonundan çıktıktan sonra."    "Bir ev dedin. Bu ev değil miydi?" Kafasını salladı.   "Değildi. Sattım ve bunu aldım."   "Neden yaptın böyle bir şeyi? Ailenden kalmış. Anıların vardır mutlaka."   "İyi ve güzel anılar değildi. Annemi buldum ve benim annem olmadığını öğrendim. Sonra da bir daha yaşamak istemedim orada."   "Ne diyorsun? Nasıl annen olmadığını öğrendin ki? DNA testi ile mi?"   "Kendisi söyledi. Kalbimi elleriyle yerinden sökmekten hiç çekinmeden."   "Bebeğim. Gel buraya. Özür dilerim. Tüm bunları tek başına göğüslemek zorunda kaldığın için, yanında olamadığım için özür dilerim." Belki de tek başına değildin. Ben değildim yanındaki yine de.  "Bu ev de çalıştığım salonun sahibine aitti. O evlenmek için Mersin'e gidince ben de almaya karar verdim. Sağ olsun çok yardımcı oldu Serhan. Salona da çok yakın. Görmek ister misin orayı da?" Serhan derken sesi daha da yumuşadı.    "Çok isterim. Bir ara gideriz olur mu?"   "Ne zaman istersen. Bir şey içer misin? Ya da yemek yapayım. Acıktık değil mi?"   "Dışarda yeriz kalbimin yangını. Yorulma ilk günden. Sonra çok yaparsın yemek. Hem yemek yapmayı biliyor musun ki?"   "Tabii ki biliyorum. Ne istersen yapabilirim."   "Vay be. Her geçen dakika şişmanladığımı hissediyorum nedense?"   "Diyetisyen bir müşterim var, hallederiz."   "Her şeyi düşünmüşsünüz Gonca hanım."   "Özgür. Konuşmaya başla istersen. Olmuyor böyle. Gerildim davul gibi. Tek iyi yanı kırışıklıklarımın belli olmayacak olması."   "Ne? Kırışıklıkların mı var? İyice bakmalıydım belki de almadan önce."   "Ne içersin? Konuşmaktan ağzın kuruyacak gibi geliyor bana."   "Sabah çay içmemiştim. Çay olur, Gonca."   Çayı koymaya gittiğinde söyleyeceklerimin canını sıkacağını hissetmesini istemesem de canını sıkacağını ben de biliyordum. Aklımdan söyleyeceklerimi geçirirken en acısız yöntem ile tedavi etmem gerektiğini biliyordum. Gonca gelip yanıma oturdu bir tabak kurabiye ile.    "Daha dün akşam bu evde olduğuma inanmak çok zor geliyor şimdi. Bir eksikle dönerim diye düşünürken bir fazla ile döndüm. Hayat sürprizlerle dolu. Bu kez bana iyi sürpriz yaptı." Bana uzanıp dudaklarıma tüy hafifliğinde bir öpücük kondurdu.    "Sen de benim sürprizimsin. Her türlü hediye veren sen oluyorsun bana. Teşekkür ederim."    "Çay birazdan olur. Sen de başla bakalım güzel sesinle konuşmaya." Seni dinlemeyi tercih ederdim. Daha güzel şeyler söylersin eminim bana benim aksime.    "Konu ailem Gonca. Tahmin ettiğini tahmin edebiliyorum." Başını salladı. Tahmin etmek az gelirdi. Biliyordu tabii.   "Saklamak mı istiyorsun bir süre?" Gözlerinde gördüğüm hayal kırıklığı öldürür beni kalbimin yangını.    "Asla saklamak istemiyorum. Buradan eve geçip ilk iş bunu söyleyeceğim."   "Sorun ne o zaman?"   "Tepki gösterecekler. O yüzden seni bugün götürmek istemiyorum. Anla beni lütfen. Aklına kötü bir şey gelmesin."   "Sen yumuşatacağına emin misin? Beni kabul etmeleri için ikna edebilecek misin?"   "Ben ne söylersem söyleyeyim, aşkından ölüyorum, hatta öldüm de desem yumuşamazlar. Ailemi ikna edebilecek tek bir şey var, o da sende kalbimin yangını." Elimi karnına koydum. Dürüst olmaktan başka çarem yoktu Gonca'nın karşısında her zamanki gibi.   "Bebeğin senden olması gerekiyor sanırım?"   "Evet. Ben kabul ettim zaten. Onların bilmesine gerek yok değil mi?"   "İçimden sana benzemeyen, olur ya bana da benzemeyen bir bebek çıktığında ne olacak peki?"   "Onlar birine benzetirler merak etme. Gonca ben utanmıyor muyum sanıyorsun bunu isterken? Yerin dibindeyim şu an, beni görüp duyabilmene bile şaşırıyorum bu noktada. Bunu gizlemekten başka çarem yok."   "Doğrusunu olduğu gibi söylesen ne olur?"   "Sizi seçerim." Seçim yapmam gerekir. Anla beni.   "Dürüstlüğün için teşekkür ederim. Sadece şunu söyle bana. Yalan söyleyecek olmanın amacı; onların zenginliği, bu zenginliğin sana sağlayacağı pozitif ayrıcalıklar, sana verecekleri araba, ev gibi düğün hediyeleri değil, değil mi?" Hakkımda ne düşündüğün önemli de, ben aynı Özgür'üm kız.    "Sorun yangınıma su çarpamaz kalbimin yangını, yine de sen cevap ver. Altı yıl geçti, evet; ama bu kadar mı tanımıyordun beni? Bu kadar mı sildin aklından? Bir şekilde ailem oldular. Bana emek verdiler kendilerince. Zor bir hayatım oldu. Eksikliğini yaşadığım şeyler hiçbir zaman maddi olmadı; ama onlarlayken nefessiz kaldım, özgür değildim adımın tersine. Yine de ailem onlar. Soy isimlerini taşıyorum. Sizi seçerim dedim zaten. Seçim yapmak zorunda kalmak istemedim sadece. Dersen ki, ben yalan söylemek istemiyorum. Eve gitmeme bile gerek yok."   "Bilmem gerekiyordu Özgür. Kırılma bana. Tamam git. Ne istersen, nasıl diyeceksen ben de öyle söylerim." Bu sözleri benden önce başkasına da söylediğini bilmeden devam ettim.   "Gonca en önemli sebep, zaten bebeği kendi bebeğim gibi görmem. Bunu biliyorsun değil mi? Seni sevmelerini istiyorum, torunlarını sevmelerini istiyorum. Sana başka gözle bakmalarına hiç dayanamam. Benim gördüğüm gibi görmeleri mümkün değil hiçbir şekilde, en azından yakın olsun gördükleri benimkine."    "Tamam. Üzülme. Ben senin karınım. Karnımdaki de birbirimizin olmak için acele edip daha evlenmeden sahip olduğumuz aşkımızın meyvesi. Nasıl?"   "Çok iyi. Çay koy da kutlayalım."   Gonca mutfağa gittiğinde asıl söylemem gereken şeyden hala uzaktaydım. Yakınlaşmak için ise hangi taşıt en uygunuydu çözmeye çalışıyordum. Önce ailemden gelecek şiddetli patlamanın yarattığı etkiden Gonca'yı korumam gerekiyordu. Aklımda olan konuyu akşam tekrar buraya döndüğümde konuşmaya karar verdim. Çay da içtikten sonra eve geçtim.    "Özgür, hoş geldin bir tanem, nasılsın?"   "İyiyim anne sen nasılsın? Babam yok mu?" Sarılıp öptü yanağımdan resmiyetle.   "Çok iyiyim. İçeride baban, misafirimiz var. Nasıl gitti doktorla randevun? Gece de gelmedin merak ettim."   "İyi gitti. Orçun'un selamı var size."   "Tekrar görüştüğünde bizden de selam söyle. Sabah gizli gizli gelip haber bile vermeden çıkmışsın erkenden. Ne o bembeyaz giyinmişsin, incecik üstelik bu havada. Hasta mı olmak istiyorsun oğlum?"   "Üşümedim anne. Bir işim vardı. Acele ile gelip gittim. Şimdi de konuşmak için geldim. Yine gideceğim."   "Nereye öyle Özgür, aa. Konuşuruz canım. Gel de misafirimize merhaba de. Misafir sayılmaz gerçi." Ne misafiri zaten? Hemen size evlendiğimi söylemem gerek. Gitsin kim geldiyse.   "Selam." Dediğim an eve geldiğime pişman oldum. Allah kahretsin. Kapıda dondum kaldım.   "Özgür, oğlum girsene içeri." Almayayım baba.   "Ay şok oldu. Beklemiyordu tabii seni bu kadar erken. Hayatım nişanlına hoş geldin desene."   Nişanlım demek... Ben o nişanı bir tarafınıza sokmaya geldim. Donmuş halde bu nasıl olacaktı şimdi? Ben de bundan korkuyordum. 

Read on the App

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD