Yemek

1282 Words
Selamun aleyküm 🍂🍂 Keyifli okumalar...🍭🍭 -Ne? -N. Nişanlı mı? Barış ağabey ne saçmalıyor Allah aşkına. Hadi o saçmalıyor ben niye tepki veremiyordum. -Tanıştığımıza çok memnum oldu. Ufuk, Ebru kendi masamıza geçelim. Görkem' in konuşmasıyla şoka girmiş sarışın başını sallayarak geldiği masaya gitmişti. -Barış ağabey niye böyle bir şey yaptın? Ne demek nişanlı? -Ne demek niye yaptın? Şu giden sırık sana nasıl bakıyordu. Utanmazsa içine düşecek. Nereden tanıyorsunuz bu lavuğu? -Bana yardımcı olan asker. Ayrıca dediğin şey çok saçma. -Neresi saçma? Gözümle gördüğümü söylüyorum. Hani siz diyorsunuz ya kadın kadına anlar. Biz de birbirimizi anlıyoruz. O şerefsiz seni seviyor. Anlarım ben. O lavuğun gözü göz değil. Seviyor seni it herif. -Ağabey... -Buket sus. Hadi artık kalkın, yorgunum. Uykum var. -Sen niye geldin ki? -Annem yolladı. Kızlar bu saatte yalnız gelmesinler dedi. İyi ki dedi, yoksa göremeyecektim bunları. -Aman sanki ne gördü. Hem onu boşver de yarın o masadakiler yemeğe gelecek. -Ne yemeği? -Hani akşam herkesin bir araya gelip yedikleri şeyler. Çorba olur, ana yemek olur, tatlı olur. Anlatabildim mi? -Delirtme beni Buket. Ne demek istediğimi anladın sen. Niye geliyorlar yemeğe? -Banane. -Ahu? -Aff. Ağabey bana o kadar yardımcı oldular. Ben de teşekkür amaçlı yemeğe çağırdım. -Yani ağabeyciğim, senin yalancı nişanlılık durumu bu sefer tutmadı. Zira yarın ortaya çıkacak. -Çok konuşma Buket. Ne zaman kalkıyorsunuz? -Bir saat daha duralım. Hatta sen otur ben ve Ahu Merve' ye bakıp gelelim. -Çok oyalanmayın. Mervelerin olduğu masaya gitmiştik. Merve ve Buket sarılıyorlardı. -Tebrik ederim. Allah daim etsin. -Sağol. Merve' nın yine gıcıklığını üstündeydi. Verdiği cevaba göz devirip Selçuk' u tebrik ettim. Onların sıkıcı konuşmaları pek sarmıyordu. Niye geldim ki bu nişana. Eğilip Buket' in kulağına lavaboya gideceğimi söyledim. Onları arkamda bırakarak lavaboya gittim. Ellerimi yıkayıp aynadan kendime bakmaya başladım. Barış ağabey haklı olabilir miydi? Beni seviyor muydu? Ya o şaşkın hali? Kekeleyerek konuşması... Gülümseyerek yüzüme su vurdum. Ayy vallahi Barış ağabey haklıysa ne güzel olurdu. Sarışın ve ben. UFUK' DAN Nişanlı demişti. Kız nişanlıymış. Ben aylardır başkasıyla evlenecek birini mi düşünmüştüm. Başkasıyla evlenecek birini mı sevmiştim. Çöl ahusu nişanlıymış... Saçmalama Ufuk böyle düşünmek yok. Başkasını seven birine böyle hitap edemezdim. Doğru değildi. Unutmam lazımdı. İki ay önce ki gibi hiç görmemiş gibi yapmalıydım. Mecburdum. -Kız nişanlıymış lan. -Sus Görkem. Biz de vardık orada, duyduk herhalde. Size bir şey söylemek istiyorum. -Söyle güzelim. -Aslında o adam gelmeden önce Ahu bir şey söylemişti. Ufuk adına iyi olur diye ben de size sormadan direkt kabul ettim. -Ne konuştunuz? -Bizi yemeğe çağırdı, yarın akşam. Ben de kabul ettim. Yemin ederim eğer nişanlı olduğunu bilseydim kabul etmezdim. Senin için kabul ettim. -Off Ebru off. Siz gidin gelmiyorum ben. Sorarlarsa, ki soracaklarını sanmıyorum. Ailesinin yanına gitti dersiniz. -Ya ben nereden bileyim. Elinde yüzük falan da yoktu. Aklıma bile gelmedi. Nişan olağanca hızıyla devam ederken karşımda dip dipe girmiş telefondan bir şeye bakan ikiliye daha fazla görmeye dayanamayıp dışarıya çıktım. Ceketin iç cebinden çıkardığım sigarayı dudaklarının arasına koyarak yaktım. AHU' DAN Salona geri döndüğümde Buket de gelmemişti. Masaya geçtiğimde Barış ağabey ortamdan sıkılmış olacak ki telefonunu eline almış maç oynuyordu. -Pişt. -Hı? -Ben de oynayayım mı? -Hayır cadı. Uzak dur telefonumdan. Ortalama bir saat daha durduktan sonra kalkmaya karar vermiştik. Buket Merve ile vedalaşmaya gitmişti. Barış ağabey de alt sokağa part ettiği arabayı almaya gitmişti. Salon da boş boş durmaktansa dışarıya çıktım. Kabanınım düğmelerini ilikleyerek yürümeye devam ettim. İleri de gördüğüm süliet ile duraksadım. Yere attığı sigara izmaritinden sonra yenisi yakmıştı. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam? Kurşunlar öldüremedi de böyle mi öldürmeye çalışıyor kendini? Elindeki sigarası bitince telefonu çalmış olacak ki cebinden çıkarıp kulağına koydu. Konuşması bitince olduğum yöne doğru yürümeye başladı. Beni fark etmiş olacak ki duraksadı ama hemen toparlandı. Yanımdan geçecekken hemen konuşmaya başladım. -Sigara içerek kendinizi hemen öldüremezsiniz. -Anlamadım? -Ortalama iki dakikadır buradayım dört tane sigara içtiğinizi gördüm. Yerdeki izmaritlere bakınca paketi bitirmişsiniz. Herhalde sigaranın zararlarından bahsetmeme gerek yok size. -Peki bu sizi niye ilgilendiriyor? Kimsiniz siz? Ne yaptığımdan size ne? Ne hakla? -Ben sadece... Boşverin. Yarın akşam bekliyorum. Ya da siz bilirsiniz. İyi geceler. Cevap vermesine fırsat vermeden bahçeden çıktım. Barış ağabey gelmiş araba da bekliyordu. Hemen ön koltuğa kuruldum. Gerizekalı, gerizekalı. Sanki ne dedim. Aslında doğru söylüyordu ben kimim ki? Benim ne haddime. Bir de Barış ağabey diyor ki seni seviyor. İnsan sevdiğine böyle mi davranır. Öküz. Sevdiği olmasına da gerek yok. Adabı muaşeret kuralları gereğince bile karşındaki kişiye böyle davranmamalı. Düşünmemeye çalışarak emniyet kemerini taktım. Camdan Buket geliyor mu diye baktığım da o şahsın buraya baktığını gördüm. Sinirliydi. Oh olsun ona. Ne hâli varsa görsün. O yumruk yaptığı eli keşke biri yüzüne geçirse. Geri önüne dönüp telefonumla ilgilenmeye başladım. Zaten birkaç dakika sonra Buket de gelince yola koyulmuştuk. Buket arkadan yaklaşıp kulağıma fısıldayarak konuşmaya başladı. -Pişt güzellik. -Ne oldu? -Baksana ağabeyim bile ilk görüş de fark etti. Bence o teğmen de seni seviyor. -Saçmalamayı kes. Benimle nasıl konuştuğundan haberin yok. -Ne dedi? -Saçmaladı... Neyse yarın konuşuruz. Eve vardığımız gibi hemen namazımı kılıp yatağa girdim. Yarın çok işim vardı. Erkenden uyanmam gerekiyordu. Yarın önemli misafirlerim vardı. Biri hariç. Gerizekalı sanki ne demiştim. O sarı saçlarını çekip, kirpiklerini tek tek yolmak istiyordum. Sabah ağabeyim işe gittiği gibi uyanmış temizliğe başlamıştım. Saat on bir gibi temizlik bitmişti. Temizlik yaparken bir ara yengem yanıma gelmişti. Yapacağımız yemeklere karar vermiştik. Evdeki eksik malzemeleri kağıda yazmıştım. Hızlıca markete ve kasaba uğrayarak eksikleri alarak eve geldim. Eve geldiğime dair yengeme haber verip üst kata çıktım. Rahat bir şeyler giyerek mutfağa geçtim. Zaten o arada yengem de gelmişti. Yengem sarma sararken ben de önce tatlı yapmıştım. Sonra fırına tuzlu ve tatlı kurabiye yapıp verdim. Daha sonra yengeme yardım edip sarma sarmıştım. Hatta bir ara kapı çalmıştı. Barış ağabey gelmişti. Aslında arkadaşları ile buluşacağını söylemeye gelmişti ama yengemin zoruyla ortalama on tane sarma sarıp kaçmıştı. Sarma tenceresini ocağın üstüne koyup yemekleri yapmaya başladık. Uçakları gece iki de olduğu için altı ya da yedi gibi buraya geleceklerdi. Çorba, ana yemek, ara sıcaklar ve mezeler derken saat beş gibi bitmişti. Yengem duş almak için evine giderken ben de duş alıp namazını kıldım. Akşam giyeceğim kıyafetleri çıkarırken Ebru aramıştı. Kendisi, Merve, Selçuk, Görkem ve Ufuk' un geleceğini söylemişti. Diğerlerinin işi olduğunu söylemişti. Ebru ile biraz daha konuşup evin konumunu atıp kapatmıştım telefonu. Onlar beş kişi geleceklerdi. Biz de beş kişi olacaktık. Bir eksiğimiz Barış ağabeydi. Allah'tan da yoktu. Salondaki yemek masasını genişleterek masayı hazırlamıştım. Ortaya konulacak mezeleri servis tabaklarında masaya koydum. Herşey hazır olduğun da önce yengem ve Buket gelmişti. Sonra sırasıyla ağabeyim ve amcam gelmişti. Ortalama yirmi dakika sonra misafirlerimizde gelmişlerdi. Kısa selamlaşmanın ardından ellerindeki poşetleri almıştım. Ha bir de teğmenin elindeki çiçek buketini. Buraya sanki zorla getirilmişti. Barış ağabey bunun bu hallerini görse nasıl yanıldığını fark eder miydi acaba. Elimdekileri bırakarak salona geçtim. Ağabeyim Merve' nin nişanlısını tanıdığı için onunla konuşuyordu. Amcam da diğer ikili ile konuşuyordu. Yengem zaten Merve' yi tanıdığı için daha çok Ebru ile konuşuyordu. Biraz daha sohbet edip masaya geçmiştik. Amcam ve yengem iki uçtaki sandalyelerde oturmuştu. Ben ve Buket ağabeyimin sağı ve soluna oturmuştuk. Merve de Buket' in yanına oturmuştu. Diğer dörtlü de tam karşımızdaydı. Çorbalarımızı içmiş ana yemeklere geçmiştik. Ufuk tefek konuşmalar dışında masada sessizlik hakimdi. Ortamdaki sessizliği Merve bozmuştu. -Buket Barış ağabey nerede? -Ben de soracağım soracağım ama bir türlü soramadım. Nişanlın niye gelmedi? İşimi mi çıktı Ahucuğum? -Kim nişanlı? Kiminle nişanlı? Yanlış anlıyorum değil mi? -Ahu ve Buket 'in ağabeyi. İsmi Barış 'dı değil mi? Sela mı okunuyor ne. Yoksa kulaklarım yanlış mı duyuyor? Barış ağabeyi yakalasam o saatlerce özenerek yaptığı saçlarını tek tek cımbızla yolacağım. -Kim uyduruyor bunları? -Dün oğlunuz söyledi, değil mi Ahu? -Olur mu öyle şey. Bizim oğlan her zaman ki kesin Ahu' nun veya kardeşinin etrafında karşı cinsten birini görmüştür, sırf uzak dursunlar diye öyle söylemiştir. -Yani nişan falan yok. -Tabi ki yok Ebru kızın. Olması da imkansız. Barış, Aras ve Ahu ile süt kardeş. 💣💣💣
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD