2.GÜRÜLTÜ VE KAOS

1566 Words
Üç arkadaş buldukları küçük kamyonetle, az sayıda olan eşyalarıyla ertesi sabah yola çıktılar. Yol boyunca söylenen Ahmet Onur, arkadaşlarına içinde eşyaların olduğu kolileri açmamalarını tekrar tekrar tembihledi. “Aman ha! Hiçbir şeye dokunmayın. Önce evi temizleyelim sonra eşyaları yerleştiririz. Zemin kat, haşarat falan olur şimdi. Hafta içi de ilaçlatırız.” Sinan arkadaşının temizlik konusundaki hassasiyetine daha fazla dayanamadı. “Oğlum dünden beri beynimizi s*ktin lan. Anladık, aptal değiliz.” “Ben şimdiden söyleyeyim de. Neticede kafanız geç basıyor.” Yaşayacakları evin önüne kamyonetle ulaştıklarında, Rüya onları balkonda bekliyordu. Aşağıya inip eşyaları taşımalarına yardımcı olmak istese bile, dayısına verdiği söz yüzünden kapıdan dışarıya çıkamıyordu. “Üç tane genç çocuk. Bu devirde kimseye güven olmaz,” demişti dayısı. Zaten oğlanlara evi kiraya vermekten dolayı huzursuzdu da. Melih bahçenin demir kapısını açıp kucağındaki koliyle içeriye girdiğinde, Rüya heyecandan aşağıya sarkarak, “Hoş gelmişsiniz!” diye bağırdı. Kızın mahallede yankılanan sesi kulaklarını tırmaladığından, Melih başını kaldırıp üst kata memnuniyetsiz bir bakış attı. Onun arkasından içeriye giren Sinan, “Hoş bulduk,” dedi. Kamyonetin sahibinin yardımıyla eşyaları içeriye taşıdıktan sonra işe evi temizlemekle başladılar. Aslında ev iki gün önce temizletilmişti ancak Ahmet Onur çamaşır suyuyla neredeyse bütün evi tekrar temizlemişti. Kokudan rahatsız olan Melih, yarım saat önce sildiği camları açarak, temizlik maddeleri yüzünden zehirleneceklerini ifade etti. “Boğulduk oğlum, öldüreceksin bizi!” Onun şikayet etmesine aldırmayan Ahmet Onur, artık eşyaları yerleştirebileceklerini söyledi. “Hadi yatakları odaya taşıyalım.” Melih inanamıyormuş gibi, fal taşı misali açılan gözleriyle baktı arkadaşına. “Ben sizinle hayatta aynı odada kalmam. Ben diğer odada kalırım.” Ev zaten iki odaydı. Herkese tek oda düşmeyeceğinden, Ahmet Onur kaşını çatarak onun isteğini reddetti. “Hayır olmaz. Madem üçümüz aynı evde yaşamaya devam edeceğiz, yeni kurallarımıza uymak zorundasın.” Melih gözlerini kısarak, “Daha önce kadınlar dışında kural yoktu ama,” dedi. Söze Sinan girdi. “Artık var. Sayende şu kümes kadar eve taşındığımıza göre, bundan sonra mecbur bizimle aynı odada uyuyacaksın.” Aynı odada uyuma fikri Melih’e cazip gelmediği için, yatağının üzerine oturarak itiraz etti. “Ama ben televizyon ve gece lambası açık olmazsa uyuyamam. Siz ışık ve ses olduğunda uyuyabilecek misiniz?” Sağ tarafına oturan Ahmet Onur, “Korkma geceleri ben seni korurum küçüğüm,” diyerek dalga geçtiğinde, daha arkadaşına tepki veremeden, sol tarafına oturan Sinan yanağından makas alarak devam etti. “Uyuyamazsan benim yatak ikimizi de yeter. Seni göğsümde, saçlarını okşayarak, ninnilerle uyuturum. Ana kucağı gibidir yatağım.” Melih, ikisinin kendisiyle kafa bulmalarına sinirlendi. Ortalarından kalkarak ayıp ettiklerini söyledi. “Korktuğum falan yok. Sadece alışkanlıklarım var ve bu alışkanlıklara saygı duymanızı bekliyorum,” dedikten sonra Sinan’a, “Ben senin hamam böceklerinden korkmanla dalga geçiyor muyum?” dedi. Bakışlarını Ahmet Onur’a çevirerek, “Ya senin temizlik ve düzen takıntın. Neredeyse şampuan yerine çamaşır suyu kullanacaksın. Mikrop takıntın yüzünden donlarından, yattığın çarşafa kadar ütülüyorsun.” Üçü tartışmaya başladığında, evin kapısı çaldı. Yeni kuralları konuşmaya bir süre ara vermek zorunda kaldılar. Melih yatak odasından çıkıp açılmamış olan kolilerin arasından kapıya ulaştığında, karşısında kucağında kitaplarla duran Rüya’yı görmeyi beklemiyordu. Genç kız utançtan al al olan yanaklarını saklamak ister gibi başını önüne eğdi. “Birinci dersimiz için gelmiştim.” Melih, daha eve taşınalı yirmi dört saat olmadan kapılarına dayanan kıza hayretle baktı. Geri çekilip içerideki kolileri gösterdi. “Önce bir yerleşseydik. Kaçmıyoruz ya!” Rüya, onun cevabına bozuldu. Heyecandan yukarıda beklemeye dayanamadığından, dayısına verdiği sözü bozup aşağıya indiğine pişman oldu. Dolan gözleriyle iki adım geriye çıktığında, yanlarına gelen Ahmet Onur Melih adına özür diledi. “Henüz yerleşemedik, ortalık darmadağın olduğu için arkadaş biraz gergin. İstersen sen şimdi git, yarın bir ders programı oluşturalım. Olur mu?” Rüya tebessüm ettiğinde, Ahmet Onur gülümserken bile kızın mavi gözlerinin dolu olduğunu fark etti. O an aklına bir gün öncesi geldi. Evi kiraladıktan sonra Hacı onları yolcu ederken, Rüya’nın hassasiyetinden bahsetmişti. Yeğenim kırılgan bir yapıya sahiptir. Çok duygusaldır. Siz onun genç kız gibi göründüğüne bakmayın. Ruhu hâlâ çocuk, demişti. Rüya sırtını dönerek üst kata giden merdivene yöneldiğinde, Melih tiksinir gibi arkasından baktı. Sadece ön taraftan değil, arka taraftan da çok vasat görünüyordu. Paçası lastikli eşofman altının üzerine el örgüsü nine yeleği giyen kız hiç görmemişti. Kapıyı kapatırken kendi kendine söylendi. “Allah bilir o saçlarına bir kere bile tarak değmemiştir. Iyk…” Melih’in söylediklerine, Ahmet Onur kınarcasına baktı. “Kızın kalbini niye kırıyorsun oğlum. O kız sayesinde bu evde olduğumuzu unutma. O içeride Hacı’yla konuşmasaydı, adamın bize ev verdiği falan yoktu. Belli ki biraz heyecanlı birisi, biraz idare edemez misin?” Konuşmaları duyan Sinan içeriden, “Edemez,” dedi. “Çünkü kız Melih’in standartlarına uygun değil. Uzun bacaklarını mini şortla sergileyen, bir yetmiş boylarında, memelerini açmayı seven bir hatun olsaydı, muhtemelen şu an en sevdiği ders olan dil bilgisini veriyor olurdu.” Sinan’ın dil bilgisi imasına aldırmayan Melih ciddi görünmeye çalışarak, abartmamalarını söyledi. “Sadece göz zevkime hitap eden kızları seviyorum, ne yapayım.” O gün, bütün gün evi yerleştirmekten yorulmuşlardı. Ahmet Onur’un takıntıları yüzünden işleri ancak gece yarısı bitebilmişti. *** Sabah olduğunda yan odadan gelen müzik sesiyle uyandılar. “Bu ne yaaaa!” Sinan uykusu bölündüğü için sinirlenerek yataktan kalktı. “Hacı dayı hani yan komşularımızın çok sessiz olduğunu söylemişti. Bu sessiz halleriyse sesli hallerini duymak istemiyorum.” Terliklerini giyip komşularıyla ortak kullanacakları balkona çıktı. Çünkü onların giriş kapısı evin diğer tarafındaydı. Balkonu ikiye bölen yarım metrelik duvarın üzerinden atlayarak yarısı cam olan kapıyı tıklattı. Ve kapının arkasındaki perde hızla açıldı. Karşısında kendi yaşlarında beyaz tenli, orta boylarda, güzel bir genç kız vardı. Kız, selam vererek kendini tanıttı. “Siz yeni kiracılar olmalısınız. Dün Rüya bahsetmişti. Ben Sanem.” Sinan bu tanışmadan memnun olmadığını saklamadan, “ Ben de Sinan,” dedi. “Siz her sabah böyle gürültücü müsünüzdür?” Sanem onu umursamıyormuş gibi çikolata kahvesi saçlarını geriye doğru savurarak, ev arkadaşının yüksek sesli müzik dinlemeyi sevdiğini söyledi. Sonra içeriye dönüp, “Şafak! Müziğin sesini kısar mısın? Bak yan komşularımız rahatsız olmuş,” dedi. Müziğin sesi biraz kısıldıktan sonra içeriden yüzü görünmese bile Şafak’ın sesi duyuldu. “Söyle kulaklarını tıkayıversinler.” Gelen yanıttan sonra kısılan müzik sesi tekrar yükseldi. Resmen sinir uçlarıyla oynamak için yapıyorlardı sanki. Uykusu kaçtığında asabiyet seviyesi maksimuma ulaşan Sinan daha fazla dayanamadı. Tehdit eder gibi parmağını salladı. “Arkadaşınıza söyleyin müziği kapatsın yoksa gelir ben kapatırım.” Gelen uyarıyla sinirlenen Sanem, “Yiyorsa gel de kapat,” diyerek, kapıyı ve perdeyi yüzüne kapattı. “Terbiyesize bak! Birde tehdit ediyor beni, aptal!” Görüntü itibariyle hanım hanımcık bir izlenim çizen Sanem’in beklenmeyen sözleriyle Sinan çılgına döndü. Öfkeden cama kıracakmış gibi vurdu. “Sen de yiyorsa yüzüme konuş. Ben sana göstereceğim şimdi aptalı!” Sesleri duyan Ahmet Onur ve Melih ne olduğunu anlamak için yanlarına geldiğinde, balkonun kapısı tekrar açıldı. Bu defa Sanem’in yanında Şafak da vardı. “Hayırdır kardeşim? İlk günden arıza çıkartıyorsunuz. Derdiniz ne sizin?” Sinan, “Sizden âlâ dert mi olur,” dedi. “Hem sen kime aptal diyorsun? Şu iğrenç şarkıyla uykumu bölüp üstüne birde bana hakaret edemezsin.” Şarkıya iğrenç denilmesiyle sinir harbi geçirme sırası Şafak’a gelmişti. “O senin iğrençliğin! Sizin gibi cahiller müzikten ne anlar. Çınar’ıma iğrenç diyemezsin!” Şarkıcı Çınar’ı her daim ölümüne savunan Şafak’ın sözleri iki tarafın arasındaki gerilimi daha da yükselttiği sırada, üst katın balkonundan Hacı’nın sesini duydular. “Gençler az biraz sessiz olun! Sabah sabah çene çorbası mı içtiniz.” Ahmet Onur üst kata bakarak, “Dayı sen yan komşularınızın varlığını bile hissetmezsiniz, o kadar sessizlerdir dememiş miydin,” dediğinde, burnundan soluyan Sinan, Şafak ve Sanem’e bakarak yüksek sesle ekledi. “Manyak olduklarını söylememiştin.” “Sen kime manyak diyorsun!” İki taraf kavga etmek için birbirlerine girecekken, Melih her zamanki pişkinliğiyle kızlara sırıtarak yaklaştı. Onun olayıydı bu. Güzel kız gördüğünde istese bile şartlar ne olursa olsun sinirlenmezdi. Özellikle de bir seksen boya yakın olan Şafak gibi, esmer güzeli bir kızın karşısında her daim süt dökmüş kedi gibi olurdu. En şirin yüz ifadesiyle Şafak’a tepeden ayağa bakarak arkadaşlarına aldırmamalarını söyledi. “Bizim çocukların kusuruna bakmayın hanımlar. Henüz müziğin ruhun gıdası olduğunu anlayabilecek seviyeye geçmediler. Bu arada ben Melih.” Sinan ile Ahmet Onur inanamayarak birbirlerine baktılar. Sinirden iyice gözü dönen Sinan, Melih’in boğazına yapıştı. “Oğlum sen ne gevşek adamsın lan!” Sabah kızlar ve oğlanlar arasında başlayan kavgaya son noktayı koyan kişi Hacı oldu. Aşağıya inen adam, “Sakin olun!” dedi. “Burada hep birlikte yaşayacaksanız anlaşmak zorundasınız.” Şafak çemkirir gibi, “Yeni kiracılardan Nigar ablanın haberi var mı?” diye sordu. “Yanlış hatırlamıyorsam erkek öğrenciye ev vermeyeceğini defalarca bizim yanımızda da söylemişti Hacı dayı.” Hacı sinirlendi. “Sus kız! Her şey senin başının altından çıkıyor zaten. Allah seni alan adamın yardımcısı olsun. Bu çeneyle elin oğlunu üç gün yaşatmazsın.” Oğlanlar gevşeyerek gülmeye başladıklarında, Hacı’nın sinirinden nasiplerini alma sırası onlara gelmişti. “Ya siz! İlk günden kavga etmeye ne kadar meraklıymışsınız. Alt tarafı müziğin sesini biraz açmışlar. Ne olmuş yani. Kadınlara karşı biraz nazik olsanız ölür müsünüz?” İki taraf bu sözlerle tekrar gerildiğinde, son noktayı koyan kişi yine Hacı oldu. “Gençler! Eğer hep birlikte burada yaşamak istiyorsanız anlayışlı olmak zorundasınız. İşte kapı orada. Beğenmeyen kendine yeni ev bulsun.” Erkek tarafının balkonunda olan Hacı evden çıkmak için içeriye girdiğinde, Sanem pis pis güldü. Parmağının ucuyla bir üst katı işaret etti. “İki haftaya kadar ikinci kattakiler dönecek. Sizi asıl o zaman görürüm ben.” İkinci katta beş yaşlarında ikiz çocukları olan bir aile oturuyordu. Karı koca senelik izinlerinde olduklarından memleketlerine gitmişlerdi. Asıl gürültünün onlar geldiğinde kopacağından habersiz olan oğlanlar, kızlara ne demek istediklerini sorduklarında, Şafak, “Bekleyin de görün,” diyerek kapıyı yüzlerine kapattı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD