2. BÖLÜM

1064 Words
5 yıl sonra Günün yorgunluğu ile evine yürüyen genç kız bacaklarındaki ağrının bir an önce geçmesi için tanrıya dua ediyordu. Restoranın kalabalık olması, elbette işler ve maddi bakımdan iyiydi. Ama elit bir restoran olup tüm o saatler boyunca burnu büyük zengin kokona ve kendini Bratt Pit sanan adamlara hizmet etmek ölüm gibiydi. Hele zengin züppeler ve cool olmaya çalışırken baya soğuk nevale olanlarda cabası. Bir de yemeğe ödediği para ile mekânı satın aldığını düşünen piç kuruları vardı ki işte onlar bilindik cinayet sebebiydi. Derin bir nefes alıp kalan son birkaç yüz metreyi de yürüdü kafasındaki lanet düşünceler ve bedenindeki ağrıyla. Ailesinden yardımı kesinlikle reddettiği hatta sırf onlardan kopmak için soyadını dahi değiştirmesi belki başkasına göre abartıydı. Ama o güvene sadakate ve sevgiye inanan bir kızdı. Özellikle anne babasının o hallerinden sonra kalamaz onların tek bir sentine bile dokunamazdı. Haber almıştı lise arkadaşlarından. Babası hala bekâr olsa da annesi o gittikten iki yıl sonra kızına yakalandığı o adamla evlenmiş ve bir yıl içinde ihanete uğramıştı. Şimdilerde üvey kardeşinin doğumu ve boşanma süreci ile uğraşıyordu. Evet, daha 1 yaşında erkek kardeşi vardı. Kimse bilmese de doğum haberi ona ulaştığında hemen gitmiş kimseye görünmeden buz gibi bir ifade ile bebek odasında onu ziyaret etmişti. İhanet meyvesiydi ona göre ama bütün suçu da dünyaya yeni gelen bir bebeğe yıkamazdı. O da kendi gibi masumdu. Sadece anne babasını seçememişti ne yazık ki. Sıkıntılı nefesler vererek evinin olduğu apartmana girerken çalan telefonu ile duraksadı. Arayan iki yıllık sevgilisi Richard'dı.  RİCHARD VOLS Uzun boyu, kahverengi saçları ela gözleri ile genç kıza güven vermeyi başarmıştı. Babasının ve annesinin yıktığı o koca enkazın altından sevgisi ile nefes almasını sağlamış, bir aile olabilmeyi düşündürmüştü. Hatta evlenme teklif etmiş Violet ise içinin bir köşesinde küçük bir acaba olsa da kabul etmişti. Şimdi ise bu kadar çalışmasının nedeni ise düğün için gerekli miktarı biriktirmekti. Daha fazla çalmasına müsaade etmeden açtı hemen. "Aşkım" "Sevgilim" "Çıktın mı işten? Nasıl geçti günün?" "Çıktım ve lanet bir yorgunluk ile eve girmek üzereyim. Sen ne yaptın bakalım?" "Ben hala işteyim. Şef sayesinde mutfaktan çıkamıyorum ki. Kızgın tavanın başında resmen ben pişiyorum" Richard bir aşçı yanında yardımcıydı. Violet ile de çalıştıkları ortak mutfak sayesinde tanışmış sonra da ona bakamayan kızı hırs edinip sevgili olmaya ikna edene kadar durmamıştı. Sonuç bir ay sonra evleniyorlardı. "Sakin ol bebeğim. Biliyorum o şef insanı katil eder ama biraz daha dayan. Şu düğünü atlatana kadar sesimizi çıkarmayalım sonrasında bakarız bir çaresine" "Zaten onun için dayanıyorum ya" "Şey, Richard bizim artık damatlık ve gelinlik konusunda bir şeyler yapmamız şart. Üstelik kilise ile peder ayarlanacak. Bunun süslemesi ve nedimesi var oturma düzeni var, yemek ve pastası var. Sonrasında gidilecek mekân var. Tanrı aşkına hiç nefes almadan uyumadan uğraşsak anca yetişir tüm bunlar" Dairesinin önüne gelip kapıyı açarken omuzu ile kulağı arasına sıkıştırdığı telefondan duyulan oflama sesi ile anlık duraksadı. Takmamaya çalışarak "Bak sen kilise peder damatlık ve mekânı hallet, ben nedime yemek süs oturma düzeni vs bunları halledeyim. Böylelikle hem zamandan tasarruf etmiş oluruz hem de ikimiz karışıklık olmadan işlerimizi hallederiz." Deyip cevap bekledi. "Tamam, bebeğim dediğin gibi olsun ama yetişmezse bile şimdilik kilise nikâhını yapar sonra da düğün için rahat bir zamanı seçeriz. Sıkıştırmayalım kendimizi" Genç adam işler karıştıkça daha da zorlaştıkça sanki uzaklaşıyor soğuyor gibiydi kızdan. Genç kız ise "Konuşuruz yine. Seni seviyorum" deyip kapadı telefonu. Bütün yorgunluğunun üzerine bir de işler yığılmıştı ve şahsen Richard ın dediği mantıklı gelmeye başlamıştı. Sade bir tören yeterli olabilirdi onlar için üstelik aile olarak iki tarafta biraz sorunluydu. Violet bankada yıllardır babasının hesabına yatırdığı servet değerindeki paraya dokunmuyor, sıkışık olduğu hatta sokakta kaldığı dönemlerde bile elini sürmemişti. Bu konuda bazen Richard ile tartışsalar da genç adam kıza onu anladığını söyleyerek tartışmanın uzamasını engelliyordu. Üzerindeki kıyafetlerden kurtulduğunda beyaz fayanslarla kaplı banyosuna kendini attı. Duş başlığının altında akan ılık su ile önce kızıl saçları ıslandı. Beyaz tenine değen her damla gözlerinin kapanıp gevşeyen kaslarını hissetmesine neden oluyordu. Andrew Walker isminin geçtiği yerde ciddi anlamda saygı duyulan korkulan bir adamdı. Açık teni, koyu kahve saçları ve yeşil gözleri ile davetler de kadınların ölüp bittiği bir centilmendi. İş yerinde katı kuralları olan bir patron, evinde rahatlığına düşkün ama yine de çalışmaktan asla vazgeçmeyen, karanlık tarafında ise acımasız biriydi. Tek derdi bir çocuğu olması yönündeydi. Onun gibi düşmanı çok bir adam için en uç nokta olabilirdi bu istek ama o kendi babası gibi bir baba olmak istiyordu. Onu kaybedene kadar hissettiği sevgiyi evladına da hissettirmek istiyordu. Annesi kanser hastalığı ile ölüme yürürken sırf o istedi diye kendi gibi iş dünyasında olan bir kadınla evlenmişti. Kadın da zaten bulunduğu konumu dinç bedenini isteyip kabul etmişti evliliği. Andrew onu kabul eden kadın sayesinde en azından çocuk sahibi olurum diye düşünmüştü. Ama unuttuğu ya da görmezden geldiği bir nokta vardı. Karısı Camille bedeni bozulmasın diye çocuk fikrinden nefret ediyordu. Bu nedenle isteğini hiç yerine getirmemişti. Bir keresinde hamile kalmış ve kocasının haberi olmadan gidip kürtaj ile bebeği aldırmıştı. Bunu öğrenen kocasına gayet umursamaz bir dilde cevap vermişti. "Bir çocuk doğurup onunla uğraşamam. Ayağıma bağ olacak. Üstelik bedenim de bozulacak. Saçmalama Andrew ben bakamam velete falan" O saatten sonra çıldıran adam ilk ve belki de son kez karşısına geçip yaptığını anlatan kadına acır gibi bakmıştı. Olay sonrası derhal boşanma kararı alarak resmen evden atmıştı. Şimdilerde sırf evden atılmasının acısını çıkarmak istercesine adamdan boşanmamakta inat ediyor dava uzadıkça uzuyordu. Andrew yine sonuçlanmayan mahkeme sonrası öfke ile eve geldiğinde yırtarcasına üzerindeki takım elbiseden kurtuldu. Evin bodrumunda bulunan spor odasına inerek kum torbasını yumruklamaya başladı. Kafasında dönüp duran tek şey kadını öldürüp ondan kurtulmaktı. Başka türlü bir kurtuluşun sancılı olacağını biliyordu. Koyu kahve saçları terden alnına yapıştığında nefes nefese son yumruğu sallayıp kum torbasından uzaklaştı. Yakın koruması ve en iyi adamı Mike a bakıp "Bana şu lanet kadını öldüremeyeceğimi söyleme yine. Küçük fahişe olmayan aklı ile beni elinde oynatıyor güya. Neymiş efendim beni seviyormuş ve ayrılmak istemiyormuş. Lan her gece başka bir adamın altında olan ben miyim?" diye kükrediğinde, genç adam da diyecek söz bulamıyordu. Ama bir şeyden emindi. Kadın ölürse bir numaralı şüpheli olarak patronu suçlanırdı ve bunu istemiyordu. "Merak etmeyin efendim. Gelecek mahkeme son olacak. Çünkü ben bir hal çaresine bakacağım" Andrew adamın gözlerine baktığında kafası ile onay verdi. Nasıl yapacağı artık umurunda değildi. Lanet kadından kurtulsun bir daha evlilik fikrinin yanından dahi geçmeyecekti. Çocuk içinse taşıyıcı bir anne tutar çocuk doğunca da yüklü bir miktar öder kadını yollar bebek kendi ile kalırdı. Hayat, bazen sen plan yaptığında ve o planlar bir bir bozulmaya yüz tuttuğunda "Ben buradayım" diyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD