KAZA

1258 Words
Kahvaltı yaptığımızda üzerimizi giyip gezmek için dışarı çıktık. Bugün kaymak yerine biraz etrafı dolaşmak istemiştik. Buraya yakın bir yerde donmuş bir göl olduğunu ve üzerinde kızaklarla gezilebildiğini söylemişlerdi. Yerini bulabilirsek orayı görmek istiyorduk. Beyaz yolda ilerlerken Tanju’nun sürekli aynadan arka tarafa baktığını fark etmiştim. ‘’Sorun mu var?’’ diyerek bende arkaya baktım. ‘’Hayır.’’ dedi ama ses tonu farklı gelmişti. Telefonu çaldığında aracın ekranında 'Enes ağabeyim' yazısını görmüştüm. Çağrıyı cevapladığında, ‘’Ağabey bir dakika.’’ dedi ve telefonun arabayla bağlantısını kesip kulağına götürdü. Bir süre dinledikten sonra, ‘’Fark ettim.’’ dedi. ‘’Ayrı bir yol yok. Neredeler?’’ Ne konuştuklarını anlayamamıştım ama konuşması pek normal gelmiyordu. ‘’Hallederim.’’ dedikten sonra sesi yükseldi. ‘’Ağabey biraz güven olur mu dünkü çocuk değilim!’’ Telefonu kapattığında arabayı hızlandırmıştı ama yol karlı olduğu için arada kayıyordu. ‘’Tanju yavaşla lütfen korkuyorum.’’ dedim. Virajı dönerken kayınca yolda zikzak çizerek ilerledik ve direksiyonu güç bela toparlayıp yola girdi. ‘’Delirdin mi, yanımızdaki uçurumu görmüyor musun?’’ ‘’Arkana yaslan ve gözlerini kapat görmezsen korkmazsın.’’ ‘’Ne olduğunu söyleyecek misin?’’ Aynadan arkaya bir bakış attı. ‘’Hayır, söylersem daha çok korkarsın.’’ ‘’Sağ ol ya böyle söyleyince hiç korkmadım!’’ diyerek geri bağırdım. Bir viraj daha döndüğünde hızını tekrar artırdı. Yine arkaya baktığında onun etkisiyle ben de bakmıştım ve diğer gelen arabayı görmüştüm. ‘’Bizi mi takip ediyorlar?’’ dedim. ‘’Gülüm neden hiç beni dinlemiyorsun? Gözlerini kapat ve görme.’’ ‘’Soruma cevap ver!’’ diye bir kez daha bağırarak konuştum. ‘’Evet.’’ dedi. ‘’Neden?’’ ‘’Enes ağabeyimle geçen bir aileyle biraz sürtüştük ama korkmana gerek yok dertleri kesinlikle seninle değil sadece benimle.’’ Böyle söyleyince içim mi rahatlayacaktı? ‘’Sana tam olarak ne yapmak istiyorlar?’’ diye sordum bu defa da. ‘’Önemli bir şey değil sadece uyarı için biraz canımı yakmak istiyorlar.’’ Gerizekalı o kadar rahat konuşuyordu ki sanki hediye vereceklerdi. Önümüzdeki virajı dönerken arkadaki araba yetişmişti ve bize bilerek çarpmıştı. Darbeyle araba karda kaymaya başlamıştı ama önceki kaymalar gibi değildi. Yolda üç kez tam tur dönmüştük. Korkuyla kapı koluna yapışmıştım. Tanju arabayı toparlamaya çalışırken arkadan tekrar çarpmışlardı ve bu defa kar üzerinden uçuruma doğru sürükletmişlerdi. ‘’Tanju!’’ dediğimde hala arabayı diğer arabadan uzaklaştırmaya çalışıyordu. ‘’Korkma.’’ dediği anda uçuruma doğru düşmeye başladık. Her şey çok hızlıydı ama yine de olanları anlıyordum. Takla atarken olduğum yerde tutan tek şey emniyet kemerimdi bir de hava yastıkları açılmıştı. Karlara rağmen yol kenarlarında çalılıklar vardı ve kırılan araba camından içeri girip bedenimde acı verici yaralar açıyorlardı. Araba ters bir şekilde durduğunda bilincim yarı kapılıydı. Uyanık kalmak için kendimi zorluyordum. Emniyet kemerime uzandığımda kilidi açınca aşağı doğru düştüm. Acıyla dudağımdan bir feryat yükseldi. ‘’Tanju!’’ dedim ama cevap alamadım. Sürünerek arabadan dışarı çıktım. Bacağıma saplanmış bir dal parçası vardı ama kıyafetlerim kalın olduğu için fazla derine batmamıştı. Tutup çektiğimde acısıyla bir daha çığlık atmıştım. Adamların nerede olduğunu görmek için yolun olduğu tarafa baktım ama kimse görünmüyordu ki olduğumuz yer yoldan çok aşağıdaydı. Telefonumu cebimden çıkardığımda kırılmadığını görünce rahat bir nefes almıştım. Vakit kaybetmeden 112’yi arayıp olduğumuz yeri az çok durumumuzla beraber anlatmıştım. Telefonu kapattığımda yarı emekleyerek yarı sürünerek Tanju’nun tarafına geçtim. Canımın acısını görmezden gelmeye çalışıyordum yoksa bayılırdım. ‘’Tanju!’’ dediğimde yine cevap alamadım. Yüzüne yaklaştığımda aldığı nefesleri hissedince korkumun bir kısmı silinmişti. Arabanın içinden çıkarmak istiyordum ama kırık varsa kalıcı olarak zarar veririm diye hareket ettirmeye korkuyordum. Güvenli şekilde de bu halimle çıkartamazdım. ‘’Tanju uyan.’’ diye umutsuzca seslendim. Kalan gücüm de tükeniyordu. Bedenimin her yanında aldığım darbelerden kaynaklı acı vardı. Arabanın yanında yere yattığımda gökyüzündeki bulutlara baktım. Burada ölüp gidecek miydik? Ambulans gelse de yanımıza inemezlerdi uçurum dikti bizi buradan çıkarmak için itfaiye ya da afad ekibi gerekiyordu bu da aradan saatler geçmesi demekti. Tanju’nun arabadan sarkan elini tuttum. ‘’Tanju uyanmak zorundasın.’’ dedim ama sadece sessizdi. Çalan telefonu duyduğumda nerede olduğunu bulmaya çalıştım. Arabanın yerdeki tavan kısmında duruyordu. Zorlukla uzanıp aldım. Enes ağabey arıyordu. ‘’Alo!’’ dediğimde konuşmakta zorlanmıştım. ‘’Gülçiçek, sen misin?’’ ‘’Evet.’’ dedim. ‘’İyi misiniz? Güvende misiniz?’’ Göğsümdeki ağrıyla nefes almakta biraz zorlanıyordum. ‘’Kaza yaptık. Uçurumdan yuvarlandık. Tanju baygın, uyandıramadım durumunu bilmediğim için arabadan da çıkaramadım.’’ ‘’Adamlarımız yanınıza geliyordu ama sizi bulamamışlar bana yerinizi tarif edebilir misin?’’ Gözlerim kararmaya başlamıştı. ‘’Korkuyorum.’’ dediğimde telefonu elimde tutamadım. Uzaktan telefondaki sesi duyuyordum. ‘’Gülçiçek!’’ diye bağırıyordu. Daha fazla dayanacak gücüm kalmamıştı. Uyanık kalmak için çabalamıştım ama artık olmuyordu. Ne kadar baygın kaldım bilmiyorum. Tekrar kendime geldiğimde hareket halindeki insanları gördüm ve güneş yavaş yavaş batıyordu. Etrafımdaki insanlardan ikisi benimle ilgileniyordu. Kolumdaki serumu ve bedenimin sabitlendiği sedyeyi hissedebiliyordum. ‘’Beni duyabiliyor musun?’’ diye içlerinden biri sordu. Güçlükle, ‘’Evet.’’ dedim. ‘’Seni birazdan buradan çıkaracağız.’’ dediğinde bakışlarım etrafta gezindi. ‘’Tanju?’’ diye sordum. ‘’Arkadaşın iyi merak etme diğer arkadaşlarımız şu an onu yukarıya çıkarıyor.’’ Daha fazla konuşacak gücüm yoktu. İyi olmasa da bana bu haldeyken söylemeyeceklerini biliyordum ki önce onu çıkardıklarına göre benden kötü durumda demekti. “İp boşta.” diye bağıran bir ses duydum. Az önce konuşan yanıma geldi. “İsmini söyleyebilir misin?” “Gül.. Çiçek.” dedim zorlukla. “Gülçiçek şimdi seni yukarı çıkaracağız havalandığında korkma ve yattığın yerde hareket etmeye çalışma.” “Tamam.” dediğimde gözlerimi kapattım. Etrafımda dönüp duranları görmek istemiyordum. Sürekli hareket halindelerdi ve kendi aralarında konuşup duruyorlardı. Bilincim arada kapanıyordu bu yüzden söylediklerini anlayamıyordum. Belli belirsiz yattığım yerden havalandığımı hissettim. Düşmemiz çok hızlı olmuştu ama çıkmamız uzun sürüyordu. Sanki saatler geçmişti. Birkaç kişinin daha bana doğru uzandığını gördüm ve sonra sabitlendiğim sedye yere kondu. Ambulansların yanan sönen ışıkları kararmaya başlayan günü aydınlatıyordu. Devamında her şey çok hızlı gelişti. Ambulansa alınırken belli belirsiz Enes ağabey ile Ayberk ağabeyi görmüştüm. Ambulansın kapısı kapanırken Enes ağabey içeri girmişti. Konuşup Tanju'yu sormak istedim ama yapamadım. Ambulans hareket ettiğinde bilincim yine kapanmıştı. Kendime geldiğimde hastane odasında tek başıma yatıyordum ama kapı aralıktı ve dışarıdan konuşma sesleri geliyordu. Konuşulanları dinlemeye çalıştım sanırım Tanju’nun ağabeyleriydi. Ayberk ağabey, Enes ağabeye kızıyor gibiydi. “Yaptığınızda hata sizde farkındasın değil mi? Anlaşma ortada ne diye kafanıza göre hareket edip ellerine bahane verip kendinizi tehlikeye atıyorsunuz! Ya ikisinden biri zarar görseydi?” “Haklısın ağabey, o anda biraz sürtüştük sonra da sinirle yaptık bir yanlış.” Enes ağabeyin ses tonu daha düşüktü. “Dua et tek istedikleri uyarı vermekti öldürmek değil yoksa o dağ başında bulacağımız tek şey cesetleri olurdu.” Enes ağabeyin sesi yükseldi. “O uçurumdan düşüp sağ kalmaları mucize farkındasın değil mi ağabey! Ne demek sadece uyarı vermek istediler öylece bırakacak mıyız peşini?” Diğeri bağırarak konuşmuştu. “Siz karışmayacaksınız ben halledeceğim. Bir daha da böyle basit bir hata yaptığınızı görmeyeyim canınızı yakan ben olurum.” Sesler susmuştu ki yeniden bağırış sesleri geldi. Ayberk ağabey, “Aslanım ne işin var ayakta doktor yatacaksın demedi mi sana?” derken fazla sertti. “Gülçiçek nerede?” diyen sesi duyduğumda rahatlamayla gözümden bir yaş geldi. Enes ağabey, “Yatağına geri dön!” diye kızmıştı. “Gülçiçek’i görmeden olmaz.” Odanın kapısı açıldığında göz göz geldik. Yanıma yürürken biraz aksıyordu. Başı sarılıydı darbeyi başından almış olmalıydı sanırım bu yüzden de kaza anında bayılmıştı. “Gülüm.” dediğinde başını başıma dayadı ve alnımdan öptü. “Özür dilerim. Seni koruyamadığım için binlerce kez özür dilerim.” “Sen iyi misin?” dedim. “Kafa travması falan geçirmedin değil mi?” “İyiyim bir şeyim yok.” dedi ama sesi acı çekiyor gibiydi. “Tamam aslanım artık yatağına dön.” diye Ayberk ağabey araya girmişti. “Git hadi.” dedim gülmeye çalışarak. “Şu an çok çirkinim beni daha fazla böyle görmeni istemiyorum.” “Aksine gördüğüm en güzel halindesin.” Alnımdan bir kez daha öptü. “Beni özlerken çok sev.” “Tamam severim.” dediğimde aksayarak Ayberk ağabeyin yardımıyla odadan çıkıp gitti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD