“Gençler hadi biraz gezelim.” diyen Cem ile oturduğumuz yerden kalktık.
Tanju ile el ele diğerlerinin yanına gittik. Ormanın içinde yürürken kızlar giydikleri topuklularla sevgililerine yapışmış haldeydiler çünkü yürüyemiyorlardı.
“Hayatım sana sabah topuklu ayakkabı giyme dedim.” Ercan’dan Sena’ya bir sitem gelmişti.
Onu Serhat takip etti. “Sorma kardeş yaylaya gideceğiz diyoruz topuklu ayakkabı giyiyorlar hayır kime süsleniyorsunuz; ayılara mı, kurtlara mı?”
Büşra burun kıvırarak konuştu. “Kendimize süsleniyoruz kime süsleneceğiz başka!”
Tanju gülerek araya girdi. “Beyler pabucunuz çoktan dama atılmış.”
Cem’in neşeli sesi duyuldu. “Neyse ki ben yüzüğü taktım işimi garantiye aldım gerisini sizler düşünün.”
“O yüzük parmaktan çıkabiliyor biliyorsun değil mi?” diyen Merve ile kızlar ‘helal, yürü be.’ falan demişti.
“Siz erkeklerin en büyük hatası kadınların yaptıklarını sorgulamak.” dediğimde Tanju elimi tutmayı bırakıp kolunu boynuma sarıp kendine çekti.
“Nasıl sorguluyoruz bir öğretsene!”
Ayağını basmaya çalıştım ama yapmak istediğimi beceremeyip bildiğin çelme taktım ve düşerken kolu boynuma sarılı olduğu için beni de kendisiyle çekerek yere düşürdü.
Gülerek, “Oldu mu şimdi yaptığın Gülüm?” dediğinde o yerdeydi ben onun üzerinde.
“Yapmak istediğim bu değildi.” dedim. Kalkmak istediğimde diğerleri tutup yardım etmişti. Ardımdan Tanju’da kalktığında saçlarına yapışmış birkaç parça ağaç kalıntısını gülerek temizledim.
Bir süre daha gezdiğimizde hava kararmaya başladığı için geri dönmüştük. Pişirilen etlerden biraz kalmıştı onlarla Tanju ile beraber herkes için ekmek arası yapmıştık ve semaverde demlediğimiz çayın eşliğinde yemiştik.
Ortada yaktığımız ateşin etrafında toplandığımızda da ortaya içki şişeleri çıkmıştı. Hepsinin içkiye alışkın olduğu belliydi fazla içmişlerdi ama yine de ayıklardı. Ben birkaç yudumdan fazla almamıştım. Normalde içmediğim için sarhoş olmak istemiyordum. Geç saate kadar sohbet edip uyku zorlamaya başladığında da çadırlarımıza çekilmiştik.
Tanju’nun aldığı uyku tulumu çift kişilikti. “Ayrı çadırı geçtik ayrı uyku tulumu da almamışsın.” diye biraz sitem ettim.
“Seni kendime mecbur bırakmak istedim.” derken çok rahattı.
“Pis serseri.” dedim gülerek. “Dışarı çık üzerimi değişeceğim.”
“Ne zararım var sana sessizce oturuyorum burada değişeceksen değiş.”
Elimdeki kıyafeti yüzüne fırlattım. “Çık dışarı. Çıkmışken de sigaranı içeceksen iç çadırın içinde hayatta içirtmem.”
“İlk günden kovuldum yuvamızdan zalim kadın.” diyerek sigarasını alıp çıkmıştı.
Zaten kış gelmişti de burası daha da soğuktu. Üzerimdeki kıyafetleri çıkardığımda önce termal taytımı ve termal badimi giydim üzerine de eşofman takımımı geçirdim.
Çadırın fermuarını indirdiğimde Tanju biraz ileride Serhat ile sigara içiyordu. “İstediğinde gelebilirsin.” dediğimde sesimle bana baktı.
“Sigaram bitsin geliyorum.”
Soğuk gelmemesi için fermuarı indirip uyku tulumunun içine girdim. Çok bir şey yapmamıştık ama temiz hava solumak bile yorulmam için yeterli olmuştu.
Gözlerimi kapattığımda uykuya geçerken çadıra gireni hissettim. Yanıma yattığında kollarına sokulmuştum ve sırtım tamamen göğsüne dayanmıştı.
“İyi uykular aşkımın gül bahçesi.”
“İyi uykular birtanem.” dediğimde uykuya doğru yola çıktım.
~~~~
Sabah uyandığımda sevgilimin altında ezilmiş haldeydim. O kadar sıkı sarılmıştı ki sanki kaçacaktım. Kollarından sıyrılıp kalktığımda sanırım içtiği içkilerden ruhu bile duymamıştı.
Çantamdan kitabımı alıp çadırdan dışarı çıktım. Saat erkendi ve herkes uyuyordu ama hava çok güzeldi. Kış olmasına rağmen doğan güneş sıcaklığıyla ısıtıyordu.
Kamp sandalyesini alıp derenin yanında oturdum. Kitabımı açtığımda içindeki ayracıyla yüzümde tebessüm oluştu.
Bildiğimiz sıradan beyaz peçeteydi ama üzerinde Tanju’nun çizdiği kalp deseni vardı. Kafede otururken ayracımı kaybettiğimi fark ettiğimde o anlık peçeteyi katlamış üzerine kalbi çizip vermişti ben de sonra atmaya kıyamamıştım ve kullanmaya devam ediyordum.
Kaybolmasın ya da yırtılmasın diye kitabın rastgele bir sayfasının arasına bıraktım ve kaldığım yerden okumaya devam ettim.
Yaklaşık iki saat kadar okumuştum. “Günaydın Gülüm.” diyen sesle başımı kitaptan kaldırıp Tanju'ya baktım.
“Günaydın hayatım.”
Yanıma geldiğinde arkadan sarıldı. Başını omzuma dayamıştı ve yanağı yanağıma sürtüyordu. Kitabı kapatmak için ayracı elime alınca yanağımda öptü.
“Sen hâlâ o peçeteyi mi kullanıyorsun?”
Sorusuna tebessüm ettim. “O sıradan bir peçete değil senin kalbinin yansıması.”
“Öyle mi?” dediğinde sandalyemi geri yatırınca düşeceğim diye anlık panikle kolunu yakalamıştım ama tabi düşürmemiş sandalyeyi belli bir seviyede sabit tutmuştu.
“Kafayı mı yedin?” dediğimde gülmeye devam ediyordu.
“Sen yedirdin.” Dudağımdan öptü ve sandalyeyi tekrar eski haline getirdi.
Yanımdan uzaklaştığında kendine bir sandalye alıp gelerek benimkinin yanına açtı.
Cebinden çıkardığı sigarayı yakıp derin bir nefes çekti. “Burası o kadar sakin ve huzurlu ki şehrin gürültüsüne dönesim yok.”
“Evet güzel ama dönüş mecburi.” dediğimde elindeki sigarasını çekip aldım. Normalde içmezdim ama bazen arkadaşlarla bir aradayken ortamına göre bir tane yakardım.
“İçiyor muydun?” derken kendine yeni bir sigara çıkarıp yaktı.
“Çok nadir sizin gibi bağımlı değilim.” diyerek sigaradan bir nefes çekip dumanını havaya üfledim.
Telefonum titreyince çıkarıp baktım. Bazı yerlerde çekiyordu bazı yerlerde şebeke gidiyordu. Kardeşim mesaj olarak bir link atmıştı altına da bir sürü öpücük emojisi koymuştu. “Küçük ergen.” diye gülerek linke tıkladım. Alışveriş sitesinde zımbalı deri bir montun sayfasına girmişti.
“Çok içten güldün.” diyen Tanju’ya baktım.
“Ergen bir kız kardeşim var ve işe başladığımdan beridir beğendiği her kıyafetin linkini almam için bana gönderiyor.”
“Bakayım.” diyerek telefonu elimden aldı. Ekrana baktığında gülmeye başlamıştı. “Böyle bir model istediğine göre ergenliğin zirvesinde olmalı.”
Ben de gülmüştüm. “Sorma arada sinir krizleri oluyor arada olmadık şeylere trip atıyor ki bazen trip atması için sebebe gerek bile duymuyor bazen de böyle şeyler istiyor.”
Telefonu geri uzattığında elinden aldım. “Akşam eve gidince hallederim burada şebeke gidip geliyor uğraşamam şimdi.”
“Küçük kardeşle uğraşmak zor olmalı ben genelde ağabeylerimi uğraştırıyorum ve o anlardaki sinirlerini görüyorum.”
“Çok.” derken aradaki o harfini uzatmıştım. “On iki yaşına yeni girdiği dönemlerde gözlerini dudaklarını tamamen siyaha boyamış, saçlarını da sprey boyayla turuncu, yeşil, mor, pembe karmakarışık eline geçen her renkle tutam tutam boyamıştı. Üzerine de bikini gibi kısacık bir şort ile crop giymişti. Babam o halini görünce evde kıyamet koptu. Bir de bacak kadar boyuyla kafa tutuyor ben özgür bir bireyim bana karışamazsın diye annemle kavgalarını nasıl ayıracağımızı şaşırmıştık.”
Anlattığıma gülmüştü. “Sen nasıldın o yaşlarda?”
“Ben uslu bir çocuktum dersem inanma öyle kıyafet merakım yoktu ama meyve araklamak için komşuların bahçelerine girip ektikleri sebzeleri çiğnerdim sonra kulağımdan tutup babamın yanına götürürlerdi ama kızdıkları meyveleri yemem değildi de ektikleri fideleri ezmemdi ki fazlasıyla haklılardı.”
“Sen yine masummuşsun ben küçükken yedi ya da sekiz yaşında falandım bir gün merak işte babamın tabancasını alıp oynamaya başladım. Nasıl yaptım bilmiyorum ama kendimi vurdum. Kurşun bacağımın kenarından sıyırıp yere saplanmıştı. Ayberk ağabeyim sese koşarak içeri girdi ben hem acıdan hem korkudan ağlıyordum.
Ağabeyim yanıma gelirken ‘böyle yaptım canım yandı’ diye göstermek istedim tetiğe bir daha bastım bu defa da ağabeyimi vurdum ama neyseki kolunu sıyırmıştı. Ağabeyim yanıma geldiğinde o anda annemde içeri girdi ikimiz de kanlar içinde benim elimde silah olduğu yere düşüp bayılmıştı. Annemi öyle görünce de ağlamaktan çığlık atmaya geçmiştim.”
Anlattığıyla hem o gülüyordu hem de ben. “Sonra ne oldu?” diye sordum.
“Ağabeyim anlayışla yaklaştı, sakinleştirdi işte çalışanlar annemle ilgilendi sonra gelen bir doktor ikimize de pansuman yaptı derken akşam babam eve gelip olanı öğrenince öyle bir dayağını yemiştim ki kendimi vurduğumda bile o kadar canım yanmamıştı.”
“Neden dövüyor ki ortada bırakmasaymış silahını sonuçta evde küçük çocuk var hiç mi aklına gelmiyor eline alabileceği?”
“O kadar ince düşünecek biri değil ki aklına gelsin.”
Yanağını tutup sıktım. “Kıyamadım sana. Kim dövüyormuş benim sevgilimi karşıma geçsin de göreyim bir.”
Sözlerime kahkaha atmıştı. “Babama iletirim.”
“Yoo niye iletiyorsun ki öylesine şakasına takılıyorum ben dövüyorsa hak etmişsindir baban sonuçta kim karışırmış.”
Bu defa o benim yanağımı sıktı. “Buraya gelirken geçtiğimiz yollarda bile böyle keskin viraj yoktu.”
“Ayıpsın uzmanlık alanım.” dedim gülerek. “Arkadaşların uyanana kadar kahvaltıyı hazırlayalım yoksa kızlar yiyecekleri yine çöp ederler.”
“Olur.” dediğinde oturduğumuz yerden kalktık.
“Hayır alan yandı diyeceğim de onlarında pek farkı yok ki daha etin pişmesi için ateşin köze dönmesi gerektiğinden haberleri yok.”
“Sen benim arkadaşlarıma laf mı atıyorsun?” demişti gülerek.
“Bu laf atmak değil olanı söylemek.” dedim.
Tanju çay için semaveri yakarken ben de kahvaltılık malzemeleri çıkarmıştım. Kutusu içindeki yumurtaların bazıları yolda kırılmıştı ama kalanlar bize yeterdi. Domates, bibere baktım ve sevgilime seslendim. “Menemen yapalım mı?”
“Yapalım.” diyerek kenarda ayrı bir ateş yakmaya başladı.
Malzemeleri doğrayıp tavayı ateşin üzerine koydum. Allah'ım sadece burası için yeni tava almışlardı ve muhtemelen bir daha kullanmayacaklardı.
Ben menemen ile uğraşırken O da peynir, zeytin gibi klasik yiyecekleri tabaklara alıyordu. “İyi hizmetçisiz kalırsan aç kalmazsın.” dedim gülerek.
“Sen yaparsın bana.” dediğinde o da gülüyordu.
Kahvaltıyı hazırladığımızda diğerleri de uyanmıştı.
“Off kahvaltının güzelliğine bak.” diyen Cem uyku sersemi menemene bakıyordu.
“Sevgilimin hamaratlığı sağ olsun.” diyen Tanju yanağımdan öpmüştü.
Ercan araya girdi. “Bizim kızlara kalsaydık aç kalmıştık.”
Çadırdan çıkan Büşra ona cevap verdi. “Beğenmiyorsanız bırakırsınız ağabey ne konuşup duruyorsunuz.”
Büşra’ya sevgilisi Serhat cevap verdi. “Kalbim yemekle değil sevgiyle doyuyor Büşüm seni nasıl bırakayım ben!”
“Off bu lafın üstüne kimse tek kelime etmesin.” dediğimde Tanju kulağıma fısıldadı.
“Niye ben daha seni nasıl sevdiğimin tamamını anlatmamıştım.”
“Yalnızken anlatırsın kıskanmasınlar.” diye fısıldadım.
Güle eğlene kahvaltıyı yaptığımızda biraz daha etrafta gezip eşyaları toparladık. Yol uzun olduğu için geç saate kalmadan dönmek istiyorduk.
Merve yanıma geldiğinde sıkıca sarıldı. “Biz seni çok sevdik Tanju’nun getirmesini bekleme görüşelim arada.”
“Görüşürüz.” dedim.
Sena ile Büşra da aynı şekilde sarılmıştı. Hatta Büşra telefon numaramı almıştı doğum günü partime çağıracağım demişti.
Arabalara bindiğimizde yola çıktık. “Bir şey soracağım ama sinirlenmeden cevap ver.” dedim Tanju'ya.
“Tamam.” deyince merak ettiğimi sordum.
“Bu arkadaşların Yüsra’yı tanıyor mu?”
“Hayır yani evet.” deyip bir süre duraksadı. “O dönem takıldığım arkadaş ortamı farklıydı tanısan sevmeyeceğin karakterleri vardı. Arkadaşımı hastanelik ettiğim o olay olduğunda Ayberk ağabeyime bir söz verdim ve hepsiyle arkadaşlığımı bitirdim. Bunlarla da tanışıyorduk ama çok samimi değildik. Öyle bir iki kez ortamlarına girdim kafamız uyuştu görüşmeye devam ettik. Yani kısaca aynı okulda olduğumuz için Yüsra ile olduğumdan haberdarlardı ve onun beni aldattığı sonrasında yaşanan olaylar bir şekilde yayıldı etrafta.”
“Yüsra ile ben birbirimize çok zıtız senin karakterin hangi tarafa uygun?”
Sorumla elimi tutmuştu. “Merakım derin diyorsun peki.” dedi tebessüm ederek. “İster toyluk de ister cahillik biraz arkadaş ortamına uydum biraz da beni anlayacağını düşünerek rahat konuşacağım Yüsra bir erkeğe nasıl yaklaşması gerektiğini iyi biliyordu. Sevgi sandığım şey sanırım sevgi değil de sadece arzuydu. Gerçek yüzünü gördüm, arkadaş ortamından uzaklaştım kendime geldim doğru yolu buldum diyelim ve o doğru yolda beni sana getirdi.”
Söylediklerinde samimi olduğunu biliyordum ve açık konuşması hoşuma gitmişti. Yüsra’yı da yakından görmüştüm bir erkeği baştan çıkarıp istediği gibi parmağında oynatabilecek biriydi. Bu konuyu bir daha açmamak üzere kapattım. Konuşup huzursuz olmaya gerek yoktu.