GİZLİ İFADE

1557 Words
Nöbete geldiğimde vakadan vakaya koştururken yarın emniyete gitmem gerektiğini biliyordum. Bir süre önce nöbette asılsız bir ihbar alıp bir saate yakın kaza yeri aramıştık ve arayan kişiden şikayetçi olmuştuk. Olay için tekrar ifadeye çağırmışlardı. Hastayı teslim ettiğimizde diğer vaka için yola çıkarken bilerek, ‘’Arkaya oturup malzemeleri yerleştireceğim.’’ dedim. Arka kabindeki koltuğa oturduğumda ambulans hareket edince boş hasta formlarından birini alıp arka sayfasına yazmaya başladım. Diğerlerinin yanında yazarsam ne yaptığımı sorarlardı ve bu defa konuşmalarımızdan Bülent duyardı. Ayrıntısıyla başımdaki belayı ve ne olur ne olmaz diye nöbet günlerimi yazdığımda formu güzelce katladım ve yeleğimin iç cebine koydum. Bütün nöbet boyu bu yaptığımın başıma nasıl iş açacağını düşünüyordum ama mecburdum. Özellikle Bülent evleneceğiz dedikten sonra bu hayata tahammül edemeyeceğimi anlamıştım. Bir ömür onun karısı olarak ailesinin evinde yaşayamazdım eğer buna katlanmaya çalışırsam bir yerden sonra dayanamaz ya delirirdim ya da intihar ederdim. Nöbet bittiğinde diğerlerine çaktırmadan depodan aldığım zarfa yazdığım kağıdı koyup ağzını sıkıca yapıştırdım ve üzerine ‘Lütfen bununla ilgili tek kelime söylemeyin ve yalnız okuyun.’ yazdım. Yapacağım şeyden dolayı korkudan kalbim deli gibi çarpıyordu. Telefonum çaldığında bir anda havaya sıçramıştım. Bülent arıyordu. ‘’Efendim.’’ diyerek çağrıyı cevapladım. ‘’Kalp atışların çok hızlıydı iyi misin diye merak ettim.’’ ‘’İyiyim sadece istasyonda temizlik yapıyorduk biraz hızlı hareket ettim.’’ Ee, en iyi yalan söyleme ödülünü almak için ne taraftan gidiyorduk? ‘’Tamam işten çıktığında bir şeyler yapalım mı?’’ diye sorduğunda derin bir nefes aldım. ‘’İşten çıktığımda emniyete gideceğim bir vakayla ilgili vermem gereken ifade var sonra da eve geçip uyuyacağım ki bu iş çıkışı uyuma durumuma alışmış olman gerekirdi akşam uyanınca istersen gel bir kahve yaparım.’’ Gördüğünüz gibi çok uslu bir sevgiliydim. ‘’O zaman elinden bir yemek isterim sonra şu ifade meselesini konuşuruz el atmam gereken bir durum olup olmadığını anlarım.’’ dediğinde elim yumruk halini almıştı. ‘’Görüşürüz.’’ diyerek telefonu kapattım. Depodan çıktığımda gelen ekibe nöbeti teslim ettik. İfade vermeye İsmail ağabeyle beraber gidecektik. Arabasına bindiğimde selamlaştıktan sonra ‘’Sana da ehliyet alalım sonra da eğitimlere git ambulans şoförlüğü yaparsın olmaz mı?’’ dedi. Gülerek cevap verdim. ‘’Ehliyet kısmı olabilir ama ambulans sürmek istemem. Hastayı bir an önce hastaneye götüreyim diye panikler kaza yaparım sonra kendimle birlikte herkesi hastanelik ederim.’’ ‘’Yavaş yavaş pişersin o paniği yok edersin.’’ Söylediğine tebessüm etmiştim. ‘’Belki bir gün ama o gün bugün değil.’’ Emniyetin önünde durduğunda beraber içeri girdik. Polis memurlarından biri ifademizi alırken olan neyse onu anlattım. Olduğum yerde kalabalıktan dolayı cebimdeki zarfı gizlice birine veremezdim. İfadem bittiğinde önüme konan tutanağı imzaladım. ‘’Afedersiniz tuvalet ne tarafta?’’ diye sorduğumda yerini gösterdiler. İçeri girdiğimde birini bulmayı umuyordum ama boştu. Bu fırsat bir daha elime geçmezdi öylece çıkıp gidemezdim. Sakinleşebilmek için suyu açıp yüzümü yıkadım. Kenardan aldığım peçeteyle kurularken içeri bir kadın polis memuru girmişti. Beni gördüğünde hafifçe tebessüm edince bu fırsatı kaçırmamak için kadınların tehlikede olduğunu belli etmek için yaptığı hareketi yaptım. Başparmağımı avucumun içine katlayıp diğer parmaklarımla üzerini kapattım. Bakışları değişmişti. Konuşacakken parmağımı dudağıma götürüp sessiz olması için bir uyarı yaptım ve cebimdeki zarfı çıkarıp üstteki yazıyı görebileceği şekilde uzattım. Zarfı aldığında yazıyı okuyunca sadece başını tamam anlamında salladı. Kalp atışlarımı sabit tutmak için korkumu dizginlemeye çalışıyordum. Tuvaletten çıkıp beni bekleyen İsmail ağabeyin yanına gittim. “Bittiyse gidebiliriz.” dediğimde başıyla onayladı. Kendi evine giderken beni de eve bırakmıştı. Üzerimi değişip, duş alıp başımı yastığa koyduğumda içinden Tanju'nun resmini çıkarıp baktım. Umarım yaptığım başıma iş açmazdı da kurtulmanın bir yolunu gösterirdi. Resmi geri koyduğumda hissettiğim korkuyla uykuya geçmem zor olmuştu ama sonunda uyuyabilmiştim. Uyandığımda çok fazla dinlenmiş hissetmesem de yemek yapmak için mutfağa girmiştim. Suda ıslanmasın diye kolumdaki saati çıkarıp kenara koydum. Telefonumdan müzik açıp yemek yaparken eşlik etmeye başladım. Normal davranmaya çalışıyordum. Ona yavaş yavaş alıştığımı düşünmesini istiyordum çünkü hareketlerimden şüphelenirse ve polise gerçekleri anlattığımı anlarsa beni kesin ya Bülent ya da babası öldürürdü. Mektupta yaşadıklarımla beraber babasının lakabını, organ kaçakcılığı yaptığını ve eğer ailemi gizlice güvende tutabilirlerse onlara büyük balığı yakalamalarında her türlü yardımı yapabileceğimi söylemiştim. Sonuçta ailenin içine girebilirdim ve Kefen Harun gibi birini hapse atmak isteyeceklerine emindim. Eh babasıyla beraber oğlu da hapse girebilirdi. Bilmiyorum belki de mektubu verdiğim polisin bir şekilde Bülent ile bağlantısı vardı ve yaptığımın karşılığında acısını çıkarırdı. Tehlikeliydi ama elim kolum bağlı bir ömür ağlayıp ağıtlar yakamazdım. Yemek yaparken Tanju'ya yaptığım gibi özenmemiştim en kolayından tavuk makarna yapıp bırakmıştım ama özenmediğimi anlamasın diye yanına salatayla birlikte basit bir iki meze daha yapmıştım. Kapının açıldığını duyduğumda şarkı söylemeyi bırakıp derin bir nefes aldım. Şimdi tatlı sevgiliyi oynama zamanıydı. “Hoş geldin.” dedim. “Hoş buldum hatta oldukça hoş buldum.” diyerek mutfak kapısına omzunu dayamış bana bakıyordu. “Yolda gelirken şarkı söylemeni dinliyordum. Arada yap böyle sesin gerçekten çok güzel.” “Olur yaparım.” dediğimde masanın üzerinde duran saati gösterdi. “Bu da sürekli kolundan çıkmasın.” “Islanmasın dedin bir karar ver sen de söylediklerin birbirini tutmuyor. Mutfağa girdiğimde suyla çok fazla temas ettiğim için çıkarıyorum seslerden az çok ne yaptığımı anlayabilirsin.” “Her şeye bir cevabın var değil mi?” dedi gülerek ve yanıma gelip arkadan sarıldı. Boynunu omzuma dayamıştı. Elimdeki bıçağı tezgahın üzerine bıraktım. “Bülent, sana karşı korkuyla boyun eğip her şeye tamam dememi mi istiyorsun yoksa seni kabullenip sevmemi mi? Eğer cevabın ikinci söylediğimse şu anki konuşmalarım benim normal tavırlarım sana laf sokmaya çalışmıyorum. Kişiliğimi tanımadan öylece sevgilim olacaksın dersen kış günü terlikle ortalıkta dolaşan çöl bedevisi gibi kalırsın karşımda.” Sözlerime kahkaha attığında sesiyle kulağımı kapatmıştım. “Cidden eğlenceli kızsın ve ağlamaların son bulunca daha bir sevimli oldun.” Kestiğim limonu salata kasesinin önüne bıraktım. “Çok konuşma da salatanın limonunu sık. Benim evimde özel hizmetçilerim yok ve ben de senin hizmetçin değilim. Ayrıca içine limon çekirdeği karışmasın ağzıma gelmesinden nefret ediyorum çünkü bir keresinde o çekirdek yüzünden dişim kırılmıştı yaptırmak için defalarca dişçiye git gel yapmıştım.” “Emrin olur kadınım.” dedi gülerek ve kollarını bedenimden çözüp ellerini yıkayarak limonu sıkmaya başladı. Çekirdeklerini de beraberinde sıkmıştı ama sonra çekmeceden aldığı çatalla hepsini tek tek geri çıkardı. İyi birazcık da o söz dinlesin hep ben mi dinleyecektim? “Bitti mi?” dediğinde başımı hayır anlamında salladım. “Biraz yağ ve tuz ekle.” dedim elimle yerlerini gösterirken. Yemekleri tabaklara alıp masanın üzerine yerleştirdim. Geri kalan eksikleri de tamamladığımda karşılıklı oturup yemeye başladık. “Ee şu emniyete verdiğin ifade meselesi ne?” diye sorduğunda omuz silktim. “Aptalın biri asılsız ihbar yapmış bir saat kaza yeri aradık tabi bulamadık sonra arayan kişiden şikayetçi olduk o gün nöbet tuttuğum İsmail ağabeyle beraber ifadesini vermeye gittik.” Dudağı tebessümle kıvrıldı. “Verdiğin ifadeyi okudum sadece ne kadar dürüst olacağını merak etmiştim.” Söylediğiyle istemsizce yutkundum. İfademe bakabildiyse emniyetle bağlantısı var demekti peki verdiğim mektubu da öğrenmiş miydi? Şakaya vurarak. “Niye seni şikayet etmeye gittiğimi falan mı düşündün de ifademi kontrol ediyorsun?” dedim. “Ben önlemimi alayım da sonra neden demeyeyim.” Sanırım haberi yoktu olsaydı böyle gülerek konuşmaz canıma okurdu. “Ailemi tehlikeye atacak kadar akılsız değilim.” dedim ama tam olarak öyleydim. Telefonum çaldığında ekrana baktım. Yine kardeşim arıyordu. Küçük ergen yaşına bakmadan kendine sevgili yapmıştı şimdi de çocuğun doğum günü için hediyesini bana aldırmaya çalışıyordu ben de kabul etmediğim için sürekli arıyordu. Üst üste aramaya devam edince sonunda telefonu açtım. “Hayır Leyla!” dedim doğrudan. “Ablacığım lütfen, almak istediğim hediyeye harçlığım yetmiyor ne olur sen al.” “Babam duyarsa ikimizi de öldürür biliyorsun değil mi?” dedim bıkkınlıkla. “Almazsan ben de babama Tanju ağabeyi söylerim.” dediğinde sesini Bülent de duymuştu. Gülen yüzü gitmiş yerine öfkeli bir yüz gelmişti. Alnıma dökülen saçlarımı sıkıntıyla geriye ittim. “Tanju ile ayrıldım istediğini söyleyebilirsin.” Telefonun diğer ucundan bir of sesi geldi. “Abla çok akılsızsın zengin birini bulmuşken tekmeyi mi bastın?” “Evet canım kardeşim rahat battı tekmeyi bastım.” Bakışlarım Bülent’e kaydı. “Sen merak etme ben seni zengin eniştesiz bırakmam hatta öyle birini bulurum ki sevgisinden hepimizi öldürür.” Leyla söylediklerimi şaka olarak aldığı için gülmeye başlamıştı. “Çok hoşsun abla ama neyse konuya geri dönelim yalvarırım al şu hediyeyi de ucuz bir şey almak zorunda kalmayayım yoksa rezil olurum.” “İyi tamam internetten veririm sipariş.” “Seni seviyorum ablacığım görüşürüz.” diyerek telefonu yüzüme kapattı. Bülent, “Tanju ailenle tanışmış mıydı?” derken sesi sertti. “Hayır sadece kardeşim sosyal medyadan mesaj atmıştı onunla konuşuyorlardı.” Önümdeki yemekle uğraşmaya başlamıştım. “Bülent sen bana evleneceğiz deyip duruyorsun ama ailem bu yaşımda evlenmeme izin vermez.” “O zaman ikna etmenin bir yolunu bul.” Ne söylersem söyleyeyim fayda etmeyecekti o yüzden daha fazla bu konuda konuşmadım. “Geçen gece bizde yediğimiz yemekten sonra annem seni terbiyeli kız diye övüp durdu ama hem babamın hem de annemin rahatsız olduğu bir konu var ki ben de onlarla aynı düşüncedeyim. İlişkimizin bu aşamasında karışmasam da evlendikten sonra çalışmayı aklından bile geçirme.” O kadar zorluyordu ki sakin kalmakta zorlanıyordum. “Çalışmak istersem ne olacak sen de masallardaki gibi beni bir kuleye mi kapatırsın? Yanıma gelmen için saçlarımı da uzatayım mı?” “Nazlı Çiçeğim zorlamasan?” dediğinde sessiz kaldım. Yemeğimiz bittiğinde demlediğim çayı bardaklara doldurdum ve beraber salona geçtik. Yanımda otururken eli sürekli saçımdaydı. “Nazlı Çiçeğim!” dediğinde çenemden tutup başımı kendine çevirdi ama bu defa tutuşu yumuşaktı. “Seni seviyorum ve kalbini bana açmanı istiyorum.” Kalbimi ona açacaktım ama karanlık tarafını açacaktım. Ne yapıp edip bir gün demir parmaklıklar ardına gönderecektim. “Deneyebilirim.” dediğimde dudağıma uzanınca bu defa bilerek karşılık verdim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD