TEHDİT

1329 Words
Tanju’nun Bülent’i öğrenmesinin üzerinden üç gün geçmişti. Bülent yine mesaj atmaya devam ediyordu ve ne yapacağımı şaşırmış durumdaydım. Kaynayan suyu bardağa alıp üzerine hazır kahve paketini döküp karıştırdım. Salona geçtiğimde telefonuma bakıyordum. Tanju yanıma gelecekti ama geç kalmıştı. Nerede olduğunu sormak için tam mesaj atıyordum ki kapı zili çalınca elimdeki bardağı sehpanın üzerine bırakıp açmak için kapıya gittim. Gördüğüm yüzle nefesim kesilmişti. ‘’Tanju!’’ derken sesim korkuyla çıkmıştı. Gözü morarıp şişmişti ve morluk dışında ufak yaralar vardı. ‘’Ne oldu?’’ dediğimde ayakkabılarını çıkarıp eve girdi. ‘’Geberteceğim o piçi.’’ diyerek öfkeyle salondaki koltuğa oturdu. Banyodaki dolaptan pansuman malzemelerini alıp getirdiğimde pamuğa döktüğüm alkolle ellerinin üzerindeki kanları silmeye başladım. ‘’Ne olduğunu anlat.’’ ‘’Bülent ile kapıştık. Ne söylersem söyleyeyim laftan anlamıyor ben de o sinirle sıktım bacağına.’’ ‘’Bunu yapmış olamazsın!’’ dediğimde bakışları korkutucuydu. ‘’Dua etsin kafasına sıkmadım.’’ Ellerindeki ve yüzündeki yaralara pansuman yapmayı bitirdiğimde ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. ‘’Ee ne olacak şimdi? Sen onu vurdun, O gelip karşılığında seni vuracak bu nereye kadar böyle devam edecek?’’ ‘’Senin onu istemediğini ve benimle olduğunu öyle ya da böyle anlayacak.’’ Telefonu çaldığında sessize alıp kenara koydu ama aramayla sürekli ışığı yanıp sönüyordu. Ekranda yazan isimden babasının aradığını görmüştüm. ‘’Bülent’i vurduğun için başına bela aldın değil mi?’’ ‘’Bir şey olmaz. Muhtemelen babası öfkelenip babamı aradı O da azar çekmek için beni arıyor.’’ ‘’Tanju istediğim şey iki aileyi birbirine düşürmek değil.’’ Önüme düşen saçlarımı geriye ittim. Fazlasıyla gerilmiştim. ‘’Benim yüzümden bunu yapmayın.’’ ‘’Gülüm ne demek benim yüzümden bunu yapmayın! Sen benim hayatımsın ve o piç öylece gelip sana sarkıntılık edip peşinde koşamaz buna izin vermem.’’ Telefonu bir kez daha çaldığında bıraktığı yerden eline almıştı. Ekranda Ayberk ağabeyin adını görmüştüm açmadan yine sessizce alıp bıraktı ama bir dakika sonra benim telefonum çaldı. ‘’Ağabeyin beni arıyor.’’ dediğimde telefonumu elimden aldı. ‘’Bir rahat bırakın ağabey babam ayrı sen ayrı darlayıp duruyorsunuz.’’ diyerek doğrudan bağırmıştı. Telefonun diğer ucundan öfkeli gür sesi duyduğumda yanımdan kalkıp mutfağa geçti ama Tanju’nun sesi olduğum yere ulaşıyordu. ‘’Evet bilerek vurdum.’’ Ben ne yapmıştım böyle! Telefonumu sessize almayı unutmasaydım bugün bunu yaşıyor olmayacaktık. ‘’Ağabey, o piç Gülçiçek ile birlikte olduğumu bildiği halde kızı rahatsız edip duruyor ne yapacaktım tamam kardeş madem sevgilimden hoşlandın sarkıntılık etmeye devam et mi diyecektim?’’ Bir süre susup devam etti. ‘’Eve şimdi gelirsem O öfkeli ben öfkeliyim babamla kavga ederiz.’’ Geri geldiğinde yüzümdeki korkuyu gördüğüne emindim. ‘’Bakma öyle kıyamıyorum.’’ diyerek yanıma oturdu. Kolları arasına aldığında sıcaklığına sığındım. ‘’Ne olacak şimdi iki aile birbirine düşman mı olacak? Benim yüzümden ölen olmaz değil mi?’’ ‘’Kimseye bir şey olmayacak korkma sadece Bülent’e kendi yoluna gitmesi gerektiğini anlayana kadar anlatacağım.’’ Umarım söylediği gibi kimseye bir şey olmazdı. Yaklaşık iki saat tamamen sakinleşene kadar yanımda kaldı sonrasında eve gitti. Babasının onu beklediğini biliyordum. ~~~~ Geçen bir ay da çok rahattım. Bülent bir daha ne karşıma çıkmıştı ne de mesaj atmıştı sanırım Tanju’nun uyarısı işe yaramıştı. Nöbetim bittiğinde istasyondan çıkmam öğleden sonrasını bulmuştu çünkü hastaların kayıtlarını girerken uyuyakalmıştım. Yüzümü yıkayıp üzerimdeki iş kıyafetlerini buradaki kıyafetlerimle değiştim. Açlığımı bastırmak için çantamdaki çikolatayı yedikten sonra istasyonun kapısını kilitleyip dolmuş durağına doğru yürümeye başladım. Kaldırımda yürürken bir yandan da telefonuma bakıyordum. Bir sürü mesaj birikmişti. İlk olarak Tanju’nun yazdıklarını açtım. Nöbet çıkışı olduğum için evde uyuduğumu düşünerek uyandığımda göreyim diye sevgi dolu mesajlar atmıştı ama sevdiceğinin bilgisayar başında uyuyakaldığından bihaberdi. Telefona daldığım için karşıdan geleni fark edemeyip çarpmıştım. ‘’Özür dilerim.’’ diyerek başımı ekrandan kaldırdığımda tanıdık yüzle göz göze geldim. Geçip gitmek istedim ama kolumdan tutup engel oldu. ‘’Bırak kolumu!’’ diyerek çekmeye çalıştım ama tutuşunu sıkılaştırıp izin vermedi. ‘’Benimle geliyorsun.’’ diyerek yanında yürütmeye çalışınca gitmemek için direndim. ‘’Bırak yoksa şimdi çığlık atıp insanları başına toplarım.’’ Bülent tuttuğu kolumdaki parmaklarını iyice sıkılaştırmıştı ve canımı yakıyordu. Yanımızdan geçen yabancıyla kendine çekip başını yüzüme yaklaştırıp fısıltıyla konuştu. ‘’Ya benimle gelirsin ya da zorla götürürüm ve engel olmaya çalışanı da öldürürüm. Seçim senin.’’ Kolumu bırakmadan yürüdüğünde adımlarına uydum. Arabasının olduğu yere ulaştığımızda kapısını açınca yavaşça oturdum. Kapıyı kapatması sert olmuştu. Korkuyordum, beni nereye götürecekti? Ne yapmak istiyordu? Tanju’ya haber vermek için telefonumdan gizlice mesaj yazmaya çalışırken şoför koltuğuna oturmuştu. Üzerime eğilip elimden telefonu aldı ve ekrana bakıp kapattı. ‘’Uslu dur!’’ Yola çıktığında nereye gittiğimizi anlamaya çalışıyordum ama bildiğim yollar değildi. ‘’Beni nereye götürüyorsun?’’ diye sorduğumda sessiz kaldı. ‘’Cevap ver.’’ diye bağırdım bu defa. ‘’Yalnız kalıp konuşacağımız bir yere götürüyorum.’’ ‘’Seninle konuşacağımız bir konu yok.’’ dediğimde gülmüştü. ‘’Konuştuğumuzda olup olmadığını görürsün.’’ Stresten oturduğum yerde ayağımı sallayıp duruyordum. Şehirden uzaklaşıp ıssız bir tepede durduk. ‘’Lütfen beni geri götür.’’ dediğimde bir süre sessiz kaldı. ‘’Gülçiçek, Tanju’ya gidip beni şikayet ettiğinde ne elde etmeyi umuyordun?’’ ‘’Şikayet falan etmedim.’’ diye bağırdım. ‘’Sen onunla sevgili olduğumuzu bildiğin halde beni rahatsız edip durdun. Tanju sana hesap sormakta sonuna kadar haklıydı.’’ Dudaklarından alaycı bir ses çıkmıştı. ‘’Haklıymış!’’ diyerek gülmeye devam etti ve arabadan dışarı çıktı. Kapıyı kıracak kadar sert kapatmıştı. Yaktığı sigarayı içerken dayanamayıp ardından ben de arabadan çıktım. ‘’Beni geri götürecek misin?’’ diye sordum. ‘’Konuştuktan sonra evet.’’ demişti. ‘’Seninle konuşacak hiçbir şeyimiz yok neden anlamıyorsun?’’ Kapıyı onun kadar başaramasam da sert kapatmıştım. ‘’Ne halin varsa gör.’’ deyip geldiğimiz ıssız yolda geri yürümeye başladım. Birkaç adımda hızıma yetişip kolumdan yakaladı ve geri çekti. ‘’Sana gidebilirsin demedim.’’ ‘’Bırak beni geri zekalı.’’ diye bağırdım. ‘’Dünyada kalan tek kadın benmişim gibi davranmaktan vazgeç.’’ Yüzü yüzüme yaklaştığında geri kaçmak istedim ama izin vermedi. ‘’Dünyada kalan tek kadın değilsin ama hayatımı kurtaran tek kadınsın. İstesen de istemesen de benim olacaksın.’’ Yürürken beni de yanında sürüklüyordu. ‘’Bırak!’’ diye defalarca bağırdım. Uçurumun kenarına geldiğinde kolumdan savurunca bedenim boşlukta sallanmaya başladı. Ayaklarımın ucuyla yere basıyordum ama kolumu bıraktığı an tutunamaz düşerdim. Esen sert rüzgar bedenime çarptığında nefesim kesilmişti. ‘’Lütfen yapma.’’ dediğimde gözümden yaşlar akmaya başladı. ‘’Benden kurtulmak istiyorsan bunun için tek yol bu.’’ Kolumu tutan eli gevşediğinde korkuyla çığlık atmıştım. ‘’Yalvarırım yapma.’’ derken ağlamam şiddetlenmişti. Bir kez arabayla uçurumdan düşmüş sağ kalmıştım ama bu bir kez daha olmazdı. Buradan düşersem etraftan parçalarımı toplarlardı çünkü aşağısı tamamen kayalıktı. Ayağımın biri kaydığında düşecekken engel olmuştu. Bir kez daha ‘’Lütfen!’’ dediğimde geri çekip yere savurdu. Dizlerimin üzerine düştüğümde olduğum yerden hareket etmemiştim. Hissettiğim korkuyu geri itmeye çalışırken gözlerimden akan yaşları sildim. Önüme geçip durduğunda tek dizinin üzerine çöktü ve telefonunu önüme bıraktı. ‘’İyi bak!’’ dedi. Ekran ikiye bölünmüştü ve iki farklı görüntü hareket halindeydi. Telefonu yerden alıp dikkatlice baktım. Birileriyle görüntülü görüşme açıktı yani ekrandakiler canlıydı. Görüntülerle nefesim tamamen kesilmişti. Bölünmüş ekranın birinde annemle babam vardı alışveriş merkezinin içindeydiler diğerinde ise kız kardeşim bir kafede arkadaşlarıyla gülüp sohbet ediyordu. Eli aileme kadar uzanmıştı! Nefes almaya çalışıyordum ama olmuyordu. Ağlamam şiddetlendiğinde konuşmaya başladı. ‘’Gülçiçek sana iki seçenek sunuyorum; Ya buradan beraber Titanların evine gideriz ve Tanju’ya artık onu istemediğini bana aşık olduğunu söyleyip ilişkini bitirerek yanıma gelirsin ya da ailenin ölümlerini izlersin.’’ ‘’Bunu yapamazsın onların bir suçu yok.’’ dediğimde yüzüne bakışlarım yalvarıyordu. ‘’Adamlarım benden gelecek emri bekliyorlar. Tek bir sözümle bütün ailen yok olur. Öyle ya da böyle seni elde edeceğim. İstersen bunu kan dökmeden halledelim istersen uzun yolu seç ve ben de yağmur gibi etrafa kan yağdırayım ama sakın aklından şimdi gider Tanju’ya ayrıldığımı söylerim sonra gerçekleri anlatırım gibi bir düşünce geçmesin. Bunu yaptığın an kapıma dayanacağı için ailenin de ölüm emrini vermiş olursun. Adamlarım gerekirse bir ömür o şehirde kalacak ve her daim bir gözleri ailenin üzerinde olacak bu yüzden Titanlardan dolayı ben ya da ailemden biri zarar görürse onlar da görür.’’ Telefondaki görüntülere bakmaya devam ettim. Seçenek diyordu da benim seçeneğim yoktu. Ailemi sadece aşığım diyerek tehlikeye atamazdım. Telefonunu geri uzattım. ‘’Lütfen adamlarına söyle onlara zarar vermesinler ne istersen yapacağım.’’ Yüzünde oluşan gülümsemeyi ateşe verip yakmak istiyordum ama hiçbir şey yapamıyordum. Telefonu aldığında ekrandaki görüntüleri kapatıp birini aradı. ‘’Geri çekilin ama her an hazırlıklı olun duruma göre emrimi değiştirebilirim.’’ Ayağa kalktığında elini bana uzattı. ‘’Hadi gidelim.’’ dediğinde elini tutmadan ayağa kalktım. Gözlerimden akan yaşları silip arabaya doğru yürüdüm.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD