Nöbetten çıktığımda uyuyup dinlenmiştim ve Tanju’nun evine gitmek için hazırlanıyordum. Şirin ablanın oğlu dünyaya gelmişti onu görecektim. Önceden alıp hazırladığım altını küçük çantamın içinde koydum. Altını almak için dışarı çıktığımda bir mağazada çok güzel takım elbise görmüştüm. Minicik bir şeydi ama papyonu, pantolonunun askılıkları bile vardı. Dayanamayıp onu da almıştım.
Minik bebeğin dışında sevgilime de hediye almıştım. Özel bir gün değildi ama içimden gelmişti. Küpe kullanmayı seviyordu ki bence ona çok da yakışıyordu onun kullandığı tarzda minik halka şeklinde kıstırmalı bir küpeydi.
Biraz abartmış olabilirdim ama eve genel olarak eli boş gitmek istememiştim ve bu konuda hazıra da kaçmak istemeyince kalburabastı tatlısı yapmıştım. Tabi istediğim güzellikte olana kadar üç tariflik malzeme çöp olsa da sonuç olarak yaptığım güzeldi.
Tanju’nun gelmesini beklerken telefonum yine üste üste gelen mesajlarla çalmaya başladı. Alıp mesajlara baktım.
‘Ne zamana kadar susacaksın?’
‘Senden hoşlandım ve vazgeçmeyi düşünmüyorum.’
‘Gülçiçek cevap ver!’
‘Bir gün bu mesajlarıma cevap vermek zorunda kalacaksın.’
‘Şimdilik sabredip senin karşılık vermeni bekliyorum ama sabrım biterse pişman olursun.’
Mesajların hepsini sildim. Cevap vermediğim halde neden bu kadar ısrarcıydı? Tanju ile sevgili olduğumu biliyordu ve öğrenirse iki aileyi birbirine düşman edeceğinin de farkındaydı. Az çok Titan ailesinin gücünü anlamıştım ki tek sözleriyle Bülent’in babası gitmeme izin vermişti. Harun Bey karşısına almak istemediği bir aileyle oğlunun sadece takıntısı yüzünden düşman konumuna gelirse acısını bana da çektirirdi.
Beklemeye devam ederken Tanju gelince evden çıktım ve apartman önünde bekleyen arabasına bindim. ‘’Merhaba.’’ dedim yanağından öperek.
‘’Merhaba.’’
Arabayı çalıştıracakken hediyesini çantamdan çıkarıp verdim. ‘’Küçük bir şey ama içimden geldi.’’
Minik paketi elimden aldığında yapışkan kısmını açıp küpeyi çıkardı. ‘’Kalbin kadar büyük ve güzel bir hediye teşekkür ederim.’’ Yüzüme uzandığında dudaklarına karşılık verdim.
Öpmemiz sonlandığında kulağındaki küpeyi çıkarıp benim aldığımı takmıştı ve sonrasında evine gitmek için yola çıkmıştık.
‘’En çok ne istiyorum biliyor musun?’’ dediğinde ‘’Ne?’’ diye sordum.
‘’Önümüzdeki iki buçuk yıl bir an önce geçsin mezun olayım ve seninle evlenelim.’’
Söylediğine gülmüştüm. ‘’Küçüğüm ben daha evlenemem.’’
‘’O sürede büyümez misin?’’ dediğinde yüzüme hızlı bir bakış attı.
‘’Hayır bu hesaplamaya senin matematiğin yetmez demiştim hatırlamıyor musun?’’
Bu defa o güldü. ‘’Evet doğru okuduğum bölüme herkes sayısaldan girerken ben sözelden girmiştim.’’
Gülmeye devam ederken yol bitmiş eve gelmiştik. İçeri girerken yaptığım tatlının olduğu saklama kabını çalışanlardan birine verdim. Rumeysa Hanım, Şirin abla ve İkra ablayla beraber salonda oturuyordu biz de yanlarına geçtik. Herkesle selamlaştıktan sonra Şirin ablanın yanına oturmuş kucağındaki bebeği sevmeye başlamıştım.
‘’Oğlum, yengemi gelmiş.’’ dediğinde bebeği bana uzattı. ‘’Uzaktan sevme al kucağına.’’
Yavaşça aldım. Çok tatlıydı ve çok güzeldi. Gözlerini arada açıyordu ama hemen geri kapanıyordu. Arada dudaklarından cılız sesler çıkıyordu. ‘’İsmi ne?’’ dediğimde Şirin abla cevap verdi.
‘’Cavit Berk.’’
Burnuna hafifçe dokundum. ‘’Dünyaya hoş geldin.’’ dediğimde minik ellerini salladı. Göğsüme yatırdığımda başı omzumdaydı. Burnuma dolan kokusu dünyanın en güzel kokusuydu.
Sırtını sıvazlarken pırt sesiyle birlikte güzel kokusunu bastıran koku etrafa yayılmaya başladı. ‘’Aman be oğlum bu bugün kaçıncı acı azıcık annene.’’ Şirin ablaya geri verdiğimde altını değiştirmek için yanımızdan gitmişti.
‘’Sen nasılsın kızım?’’ diyen Rumeysa Hanım’a tebessüm ettim.
‘’İyiyim teşekkür ederim.’’
Çalışanlardan biri çay ile birlikte benim yaptığım tatlıdan getirmişti. Hepimize servis edildiğinde çaydan bir yudum içtim.
‘’Çok güzelmiş.’’ diyen İkra abla ağzındaki tatlıdan boğuk konuşmuştu. ‘’Bunu nereden aldınız yine istiyorum.’’ Çalışanlardan biri tatlıdan ayrı bir tabak daha yapıp getirmişti.
‘’Kız Sarı Papatya az ye az doğuramadan balon gibi patlayacaksın bu gidişle.’’ diyen Şirin abla kucağında oğluyla yanımıza geldi.
‘’Tadına bak da öyle konuş.’’ dedi İkra abla.
Yanıma oturduğunda Cavit Berk’i bana uzattı. ‘’Kız Güllü Çiçek azıcık al da rahat rahat bir çay içeyim.’’
‘’Kıza yük etme bakarım ben.’’ diyen Rumeysa Hanım’a karşı çıktım.
‘’Ben de kalsın seveyim biraz.’’
Tanju yanımda kulağıma fısıldadı. ‘’Kucağına yakıştı hadi biz de evlenip yapalım.’’ Diğerlerinin yanında konuşamadığım için çaktırmadan koluna çimdik atmıştım. Gülerek tatlısından yedi. ‘’İkra yengem haklı tatlı çok güzel ve bu senin el lezzetin.’’
Annesinin yanında bu kadar rahat konuşmak zorunda mıydı?
‘’Gülbahçem yaptıysa ben de yiyeyim bir tane.’’ diyen annesiyle, ‘’Afiyet olsun.’’ dedim.
Şirin abla, ‘’Ne ballısın kaynana.’’ derken gülüyordu. ‘’Hadi buldun kendine hamarat gelini.’’
‘’Ee yenge doğum yaptın imza günlerini bıraktın.’’ Tanju gerginliğimi fark edip hemen konuyu değiştirmişti.
‘’Ne imza günü oğlum zaman bulsam yatar uyurum da bu bacaksız izin vermiyor. Kolum kadar bile boyu yok ama sözünde gezdiriyor. Yemin ederim kocam bile bana bu kadar sözünü dinletememişti.’’
Onlar aralarında konuşurken ben minik Cavit Berk’i seviyordum. Koluma yatırdığımda karnını okşayıp konuşuyordum. Arada söylediklerime tepki veriyor gibi sesler çıkarıyordu.
‘’Bebek tutmaya alışkın gibisin.’’ diyen İkra ablaya tebessüm ettim.
‘’Kardeşimle aramda altı yaş var biraz onunla oynamaya çalışırken öğrenmiştim bir de vakalarda hastalanan bebeklere çok gidiyorum alıştım artık.’’
Omzuma yatırdığımda sırtını sıvazladım. Bir süre sonra gaz çıkarmaya başladı. ‘’Oh sefan olsun oğlum.’’ diyen Şirin ablayla güldüm.
Biraz daha oturduğumda omzumda uyuyakalan minik bebeği annesine verdim ve ben de eve gitmek için müsaade istedim.
Tanju evime getirdiğinde arabadan inmeden elimi tutmuştu. ‘’Birkaç gün sonra Korkut ağabey ile Yeşim ablanın düğünü var benimle gelir misin?’’
‘’Davet edilmediğim yere gelmem uygun olur mu?’’ diye sordum.
‘’Aslında edildin de yüz yüze gelemediğimiz için söyleyemedim. Yeşim abla dün Korkut ağabey ile Cavit Berk’i görmeye gelmişti o zaman dedi numarası ben de yok sen davet ettiğimizi iletirsin diye.’’
‘’Tamam gideriz o zaman.’’ Yanağından öpüp arabadan indim.
Eve girip üzerimi değiştiğimde telefonumda biriken mesajları görünce bıkkınlıkla iç çektim. Bülent yine yazıp durmuştu.
~~~~
Düğün için eteği uçuş uçuş sarı elbisemi giymiştim. Havalar soğuktu ama Tanju kapalı alanda olacak dediği için kalın giyinmek istememiştim. Saçımı, makyajımı bitirdiğimde sevgilimi beklerken gelen mesaja baktım. Bülent ‘Sadece yüz yüze görüşmek istiyorum neden geri çeviriyorsun?’ yazmıştı. Mesajı görmezden gelip sildim.
Minik çantama eşyalarımı koyduğunda kapının zili çalmıştı. Mutlulukla gidip açtım. Tanju’yu ilk defa takım elbise içinde görüyordum ve yakışıklılığı karşısında oldukça etkilenmiştim.
‘’Gözlerimi almakta zorlanıyorum ama gidelim mi?’’ dediğinde gülümsedim.
‘’Gidelim.’’ Uzanan elini tutup evden çıktım.
Yola çıktığımızda telefonum gelen mesajlarla çalmaya başlamıştı. Salak gibi sessize almayı unutmuştum. Kırmızı ışıkta durduğumuzda Tanju’nun bakışları üzerime çevrildi. ‘’Benden başka kim sana bu kadar mesaj atıyor?’’
‘’Hiç.’’ dedim. Gelen mesajların sohbet grubundan geldiğini söylemeyi düşündüm ama vazgeçtim çünkü arkadaşlarım sürekli yazıştıkları için sessizde sakladığımı biliyordu.
Işık yeşile dönünce yola devam etti ama susmayan telefonumun sesiyle yol kenarına çekerek durdu. ‘’Gülçiçek, aralıksız mesaj atan kim bakabilir miyim?’’
Terleyen elimi diğer elimle sildim. ‘’Söylerim ama kızarsın.’’ dediğimde biraz korkuyordum.
‘’Söyle!’’ diye diretti.
‘’Tanju şu an bakışların nasıl biliyor musun? Fazla karanlık. Ağabeylerinin sana devrettiği işlerden sonra onlar gibi oldun. Eskiden daha sıradandın ama şimdi seni öfkelendiren herkesi öldürecek gibi bakıyorsun ve bu tavırlarından korktuğum için açıkça her şeyi anlatamıyorum.’’
Gözlerim dolmuştu ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Öğrendiğinde olay çıkacağını biliyordum ve bunu istemiyordum.
Telefon mesaj sesiyle iki kez daha ötünce telefonu elimden sertçe çekip aldı. Gelen mesajları okurken yüzündeki öfkeyi görmemek için bakışlarımı kaçırdım.
‘’Kim bu?’’ diye sordu sert bir şekilde. Numara kayıtlı olmadığı için anlayamamıştı.
Dolan gözlerimi hızlıca sildim. ‘’Benim bir suçum yok. Mesajlarına cevap vermiyorum, aramalarını açmıyorum ama o ısrarla mesaj atıp aramaya devam ediyor.’’
‘’Gülçiçek kim bu söyleyecek misin yoksa ben mi bulayım?’’
Sıkıntıdan tırnağımın kenarındaki deriyi soymaya başlamıştım. ‘’Bülent yardım ettiğim için babasının beni öldürmek istediği kişi. İyileştikten sonra teşekkür etmek istiyorum diyerek karşıma çıktı sonra da sürekli rahatsız ediyor ama hiç karşılık vermedim.’’
‘’Neden daha önce söylemedin?’’ Telefonu geri uzattığında açık ekrandaki mesajları gördüm.
‘Lütfen cevap ver.’
‘Bir kez olsun yüz yüze görüşelim.’
‘Neden susuyorsun?’
‘Hoşlandım senden anlamıyor musun?’
...
‘’Korktum çünkü sizin işleri nasıl çözdüğünüz ortada birkaç yumruk atıp bırakmıyorsunuz doğrudan kan döküyorsunuz. Böyle bir şeye sebep olmak istemedim.’’
‘’Bu piçi ben halledeceğim.’’ Arabayı çalıştırıp tekrar yola çıktı ama öfkesiyle gerilmiştim.
‘’Bana kızdın mı?’’ diye sorduğumda elimi tuttu.
‘’Hayır sana neden kızayım ki karşılık vermemişsin ama o anlamak istememiş. Kızacağım tek kişi o olacak.’’
Sözleriyle rahatlamak isterdim ama olmamıştı çünkü devamında olay çıkacağını biliyordum. Hesap sormak için karşısına geçecekti ve sonrasında silahlar çekilecekti.
‘’Bakma öyle üzgün üzgün.’’ dediğinde omuz silktim.
‘’Korkuyorum benim yüzümden ya zarar görürsen ya da birine zarar verirsen?’’
‘’Zarar görmeyeceğim söz veriyorum.’’
‘’İkinci söylediğim için de söz verebilir misin?’’ dediğimde bir süre sessiz kaldı.
‘’Gülüm bu tatsız konuyu kapatalım ve sadece düğünün eğlencesini çıkaralım olur mu?’’
Daha fazla uzatmak istemediğim için ‘’Tamam.’’ dedim.