Mektubu polis memuruna vermemin üzerinden tam iki hafta geçmişti ve hiçbir şey olmamıştı. Bu iki haftada Bülent ile zorunlu sevgililiğe devam ediyordum. Tanju birkaç kez daha karşıma çıkmıştı her defasında kalbim kan ağlaya ağlaya terslemek zorunda kalmıştım.
Nöbetten çıkmak için hazırlanırken istasyonun kapısı açılmıştı. “Yardım edebilir misiniz?” diyen sesle kimin geldiğine bakmak için çıkışa ilerledim.
Yeni ekip vakaya gitmişti nöbet arkadaşlarım da benden erken çıktığı için içeride tektim.
“Buyurun.” dediğimde orta yaşlarda bir kadın elini tutuyordu.
“Elimi kestim kanamayı durduramıyorum.”
Elimle içeriyi gösterdim. “Buyurun içeri geçin ben pansuman için malzeme getireyim.”
Depodan aldığım malzemelerle koşarak içeri geçtiğimde kadın bilgisayar önündeki sandalyeye oturmuş bacak bacak üstüne atmış tırnaklarındaki ojelere bakıyordu.
Beni gördüğünde parmağını dudağına götürüp sus işareti yaptı ve ardından konuştu. “Çok acıyor dikiş gerekir mi?” Bunları söylerken bilgisayar masasına üzerindeki kağıda hızlıca harfleri karalayıp yazdığını bana gösterdi.
‘Mit çalışanıyım adımı Mısra diye bil, pansumana devam et ve yazdıklarımı oku.’
“Evet birkaç dikiş atılması gerekiyor ama öncesinde bölgeye uyuşması için ilaç yapacağım.”
Kağıda yazdıklarına bakmaya devam ettim.
‘Kolundaki saatin dinleme cihazı hala aktif mi?’
Başımı evet anlamında sallayınca yazmaya devam etti.
‘Kefen Harun uzun süredir radarımızda ama açığını bulamıyoruz bizimle işbirliği yapıp onları yakalamamıza yardım edersen aileni koruyacağımıza söz veriyorum aynı şekilde seni de korumaya çalışırız ama sürekli yanlarında olacağın için tehlikede hep seninle olacak bu yüzden iyi düşün.’
Kalemi elinden alıp yazdım.
‘Ailem güvende olacaksa ve ben bu beladan kurtulacaksam her şeyi yapmaya hazırım.’
Sesli bir şekilde “Acıdı.” deyince bir an gerçekten canının yandığını düşündüm. Rol yapmada aşırı iyiydi.
“Bitiyor az kaldı.” dediğimde yazmaya devam etti.
‘Sana bir kolye vereceğim kolundaki saat gibi biz de seni dinleyip takip edebileceğiz böylece yanında iş konuşulursa ya da tehlikede olursan haberimiz olur sen de Bülent'e aşık ol ve güvenini kazan ki işlerin içine girebilesin. Adamlar organ kaçakcısı sen de sağlıkçısın işlerine yararsın kendini kullandırmanın yolunu bul ve bana hastane olarak kullanılan yerin adresini ver ayrıca evlerine girip çıkabilirsin yazılı kanıt bulmaya çalış. Kolyenin yanında da güvenli bir telefon vereceğim ama iş yerinde bırak nöbete geldiğin günlerde rapor geçersin.’
Başımla onayladığımda cebinden çıkardığı kolyeyi ve telefonu masanın üzerine bıraktı. “Enfeksiyon kapmaması için pansumanı ihmal etmeyin dikişleri aldırmak için de hastaneye gidersiniz.” dedim.
“Teşekkür ederim kanamayı durduramayınca biraz paniklemiştim burasını da görünce daldım öyle içeri.”
“Önemli değil.” dediğimde pansuman için getirdiğim gazlı bezi alıp parmağına doladı ve oturduğu yerden kalktı.
“İyi günler.” diyerek çıkıp gitti.
İçeride yalnız kaldığımda kolyeyi elime aldım sıradan kolye gibi duruyordu. Bu gerçek miydi? Cidden Bülent’ten kurtulmak için birileri bana yardım mı edecekti?
Telefonu alıp baktım. Eski tip tuşlu telefondu ve içinde tek bir numara kayıtlıydı isme de Mısra yazıyordu.
Telefonu buradaki dolabıma koydum ve kapısını kilitledim. Kolyeyi boynuma taktım. Kendimi yürüyen navigasyon gibi hissediyordum. Üzerimi değiştirip istasyonu kilitleyip çıktım.
Eve geldiğimde birkaç saat uyuyup dinlenmiştim. Duş aldığımda buharlanmış aynada kendime baktım. Sesimin duyulmaması için içimden konuşuyordum.
“Tanju'yu ne kadar gerekiyorsa o kadar süreliğine kalbinin derinlerine göm ve artık ağlamayı bırak. Bu beladan kurtulmak istiyorsan bir süre Bülent’e aşık gibi davranmalısın.”
Odama geçip üzerimi değişirken sesli bir şekilde, “Çok açım beni yemeğe götürsene.” dedim. Saati koluma yeni taktığım için dinleyeceğini tahmin ediyordum.
Biraz süslenip, makyaj yaptım. Bir süre sonra evinin kapısının açıldığını duydum. Odadan çıktığımda Bülent karşımdaydı ve bana bakışları hayranlık doluydu.
“Gidelim mi?” dediğinde başımla onayladım.
Askılıktaki montuma uzandığımda benden önce davranıp giymem için tutmuştu. “Teşekkür ederim.” dedim tebessüm ederek. Çantamı da aldığımda botlarımı giydim ve evden ayrıldık.
Asansöre bindiğimizde elini tuttunca bakışları üzerime çevrildi. “Bakma öyle.” dedim.
“Önce yemeğe götür dedin sonra elimi tutuyorsun ki birlikte olduğumuz günden beridir ilk defa makyaj yaptın.”
“Senden gitmem için bir şansım var mı?” diye sorunca anında, “Tabiki yok.” dedi.
“Zaman acımı hafiflettikçe ben de bu yönde umudum olmadığını kabullendim ve sana kalbimi açmaya karar verdim. Bir ömür seninle olacaksam hayatımı işkence görüyormuş gibi yaşamak istemiyorum.”
“Akıllıca bir karar.” dediğinde cevap vermedim.
Arabaya bindiğimizde yola çıkınca müzik çaları açtım ama kayıtlı müzikler arasında dolaştıkça kusma isteğiyle doluyordum. Kro kro iğrenç müziklerdi. “Bunları sen mi dinliyorsun?” dedim.
“Evet.”
“İğrenç.” diyerek geri kapattım.
“Sen söyle o zaman.” dedi gülerek.
“Senin dinlediğin müziklerden güzel söyleyeceğim kesin.” Radyoyu açtığımda sevdiğim tarzda bir müzik bulup sesini artırdım ve aynı anda kendimde söylemeye başladım. Bir yandan da ayağımla ritim tutuyordum.
Telefonum çalmaya başladığında babamın aradığını görünce müziği kapattım. “Sesini çıkarma.” dedim Bülent’e ve çağrıyı cevapladım.
“Babacığım!”
“Gülüm Çiçeğim nasılsın?”
“İyiyim çok güzel bir tiyatro buldum ona gidiyorum yoldayım.” diyerek yalan söyledim.
“Kulağıma bir şeyler geldi müsait olduğun bir zaman konuşalım.” dediğinde bende tehlike çanları çalmaya başlamıştı.
“Ne konuşacağız?”
“Leyla çocuğun birine hediye almış ve o hediyeye harçlığı yetmezdi. Paranın kaynağını söylemiyor ama benim bir tahminim var.”
“Alo baba, sesin kesildi, tünele giriyorum, alo baba orada mısın? Duyamıyorum seni! Al, bab, al.” der demez telefonu kapattım.
Gerizekalı kardeşim yakalanmak zorunda mıydı?
“Oscarlık performans sergiledin sanırım sana karşı iki katı dikkatli olmam gerekiyor.”
“Kes sesini!” diyerek tersledim Bülent’i. “Bu gidişle sana kalmadan babam öldürecek zaten beni.”
“Kayınpederin var mı bizim işlerle ilgisi?”
“Yok canım.” dedim yine tersleyerek. “Gayet efendi bir adam.”
Arabayı durdurduğunda yüzüme gülerek bakıyordu. “Normale dönmene çok sevindim. O kadar üzgündün ki bir ömür yas tutacaksın sanmıştım.”
“Açım aç.” diyerek arabadan indim.
Arkamdan geldiğinde araba anahtarını valeye verdi ve kolunu belime sarıp kendine yakın tutarak yürüdü.
İçeri girdiğimizde karşılayan kişi doğrudan “Hoşgeldiniz Bülent Bey!” demişti. Eliyle masalardan birini gösterdiğinde o tarafa ilerledik.
Oturmam için sandalyeyi çekince tebessüm ederek oturdum. Önüme konan menüye bakıyordum ama sadece bakıyordum. Ne yazdığını anlamıyordum. İngilizce olsa muhtemelen bildiğim birkaç kelime olurdu ama farklı bir dildi.
Menüyü elimde çevirip dururken. “Gülçiçek ne yapıyorsun?” diye sordu.
“Yazılanları okuyamayınca ters tuttum sandım ama gayet de düz tutuyormuşum.”
Söylediğime gülmüştü. “Fransızca yazıyor.”
“Sen ver siparişi ama lütfen yiyebileceğim bir şey olsun.”
Garsonu çağırdığında anlamadığım o yiyecekleri sipariş verdi.
“Evet Bülent Bey.” dedim kollarımı masaya dayayarak. “Bana biraz kendini anlat ama dürüst ol seni tanımak istiyorum. Nasıl birisin, nelerden hoşlanırsın, tam olarak ne iş yapıyorsun?”
O da ellerini masanın üzerine koyduğunda parmağındaki büyük siyah taşlı yüzüğü çevirmeye başladı. “Senin gibi şarkıyla, tiyatroyla ilgilenen ince ruhlu biri değilim. Biraz kaba bir adam olduğumu kabul ediyorum. Düşüncelerim de biraz eskidir itiraz edemem. Aşırı kıskancım, istediğimi öyle ya da böyle elde ederim bu konuda sınırım yoktur. İş olarak da zaten biliyorsun kalabalık ortamda konuşmayalım.”
“Yani öyle dümdüz adamsın.” dediğimde gülmüştü.
“Baktığın yöne bağlı.”
Garson yemeklerimizi getirdiğinde tabağa baktım. Bildiğimiz etti ismi gibi değişik bir yönü yoktu.
Sabahtan beri yemek yememiştim bu yüzden yemeğe gömülmüş haldeydim. Karnımı doyurduktan sonra Bülent ile ilgilenebilirdim ki aklımda güzel planlar vardı. O kaba adamı ne kadar inceltebilirim bir bakacaktım.
Yemeğimi bitirmek üzereyken arkama yaslandığımda Bülent’in bana baktığını fark ettim. “Ne oldu, yüzüme yemek mi bulaşmış?” Peçeteyle dudaklarımı silecekken, “Hayır gayet güzelsin.” dedi.
“Sadece senin benimle böyle sıradan olman hayal gibi geliyordu o şerefsizi kalbinden silemeyeceğimi düşünmüştüm ama yanılmışım.”
Şerefsiz dediği benim aşık olduğum adamdı ve ondan bin kat şerefliydi. Düşüncelerime rağmen sakin kalmayı başardım. “Deniyorum.” dedim.
“Böyle devam et.” dediğinde yemeğimden kalan son lokmayı ağzıma aldım.
“Yemek için teşekkür ederim.”
“Afiyet olsun, ne zaman istersen geliriz.”
Hesabı ödediğinde restorandan çıkmıştık. Arabaya bindiğimizde, “Beni lunaparka görürsene.” deyince yüzüme bir bakış attı. Amacım eğlenmek değildi o kaba halinin ne kadar kaba olduğunu merak ediyordum.
“Ne işimiz var lunaparkta!” Sesi beklediğimden daha sert çıkmıştı ve kaşının biri havalanmıştı.
“Eğleniriz biraz olmaz mı?”
“Olmaz!” dediğinde arabayı çalıştırıp gaza bastı.
“Gerçekten beni geri mi çevireceksin?”
Arabayı yol kenarına çekip sert bir şekilde durunca öne savruldum.
“Gülçiçek öyle bir yere gidip çocuk gibi oyuncaklarla oynamana izin vermem. Sen benimsin ve birkaç ay sonra karım olacaksın bunun ağırlığını bil ona göre yaşa.”
Sakin kalmak istedim ama dilimi tutamadım. “Karın olmayı kabul ettiğimi hiç hatırlamıyorum.”
Eliyle dizimi kavrayıp sıkınca acıyla inledim. “Sana seçenek sunmuyorum. Bu konuda ben neyi nasıl istiyorsam öyle olacak ve sen de sorgusuz sualsiz itaat edeceksin.”
“Canım yanıyor.” dedim.
“Söylediklerim anlaşıldı mı?”
“Anladım.” dediğimde elini geri çekmişti ama tuttuğu yerde morluk oluşacağına emindim.
“Bülent benden tam olarak ne istiyorsun? Sevgilim ol dedin tamam dedim ve normalde nasılsam öyle davranıyorum ama yine de kızıp canımı yakıyorsun.”
Eli bu defa yanağıma uzandı ve okşadı. “Sadece olgunlaşmanı istiyorum. Lunapark gibi oyun yerlerinde işin olmamalı. Benim soyadımı alacaksın ve yakında Gülçiçek Kaman olacaksın buna göre yaşamayı öğrenmelisin. Zaten çalışıp erkeklerle yirmi dört saat bir arada olman beni delirtiyor daha fazlasına zorlama yoksa evlenmeyi falan beklemeden işinden ayrılmanı isteyeceğim.”
“Tamam.” diyerek başımı diğer tarafa çevirdim. Daha fazla zorlamak istemiyordum. İş meselesi beni korkutuyordu eğer ayrılmak zorunda kalırsam tekrar atanacak kadar şanslı olmazdım.
Çenemden tutup başımı tekrar kendine çevirerek dudağımdan öptü. “Seni öpmekten daha fazlasını istiyorum bu yüzden bir an önce evlenelim yoksa sözümü tutamayacağım ve ileri gideceğim.”
“Lütfen!” diyerek geri çekildim. “Eve gitmek istiyorum.”
Dudağımdan bir kez daha öptü. “Bu defalık senin istediğin gibi olsun.” diyerek tekrar direksiyona döndü ve arabayı çalıştırdı.