Banu hasta dosyalarını kontrol ederken çalan telefonuna baktığında başhekimin özel numarasından aramasına şaşırarak cevap verdi.
"Başhekimim?"
"Merhaba Banu, burada bir sorun var. Hemen gelmen mümkün mü?"
"Tabii gelirimde... Konu ne?"
Bir süre adamın anlattıklarını dinledikten sonra yüreğine oturan sıkıntı ile telefonu kapattı. Dirseklerini masaya yaslayıp ellerini saçlarına geçirdi. Anlatılanları tekrar beyninden geçirip mantık süzgeci ile sağlamlaştırdıktan sonra çantasını alıp yola çıktı.
Her haftanın birkaç günü geldiği hastanenin psikiyatri kliniğine girdiğinde karşısında kendisine öfke, üzüntü ve dahası nefret ile bakan kadın ve adamı gördü. Onlar yıllardır tedavisi ile ilgilendiği hastanın ailesi idi. Kızlarının intiharı ile yıkılmış ve suçlu olarak Banu'yu seçmişlerdi.
Bulundukları ruh halinden dolayı Banu onlara ne söylese kabul etmeyeceklerini ve inanmayı ret edeceklerini çok iyi biliyordu. Yine de yılların tanışıklığı ile yanlarına gitmeye karar verdi.
Derin bir nefes aldı, vücudunu dikleştirdi, ağır ve emin adımlarla koridor boyunca ilerlemeye başladı. Banu yaklaştıkça kadının gözlerindeki nefret artıyor, her an üzerine atlamaya hazır vahşi duyguları gün yüzüne çıkıyordu. Kocası kadının kolunu her ne kadar tutsa da yaşanan duygu yoğunluğu yüzünden kadının gücü artıyordu.
Banu ile kadının arasında az bir mesafe kaldığı anda "Katiiilll..." çığlıkları tüm katı inletti. Hızlı bir hamle ile Banu'ya saldırmaya yeltenmişti fakat Banu sakinliğini koruyordu. Başına gelebilecekleri bildiği için ne şaşkın ne de korkmuştu.
Psikiyatri kliniği olduğu için her daim hazırda bekleyen güvenlik, olayı önceden sezinleyerek Banu'yu koruma altına aldılar. İki görevli kriz geçiren kadını tutmaya çalışıyorlardı. Adamın "Bırakın karımı" feryatları katta yankılanırken ortalık tam bir keşmekeşe döndü.
Kadının kolundan tutan görevlilere verdiği savaş, bağırışları tam bulundukları yerin tanımını yapıyordu. Banu, hemşireye sakinleştirici yapmalarını söyledi ve ortamı daha fazla germemek için adımlarını başhekimin odasına yönlendirdi.
İlk başta onların yanına gitmemesi gerektiğini biliyordu fakat insani duyguları ağır basmış ve bile bile hatayı yapmıştı. Pişman değildi, yine olsa aynı şekilde davranırdı. Başhekimin kapısını çalıp cevap beklemeden içeri girdi.
"Gel Banu, ortalık karışmış"
"Kulaklar iyiymiş"
"Boşuna başhekim olmadım"
"Ah şu ego... Durumun gördüğüm yanı berbat, ya bilmediklerim..."
"Aile kızlarının intiharından seni sorumlu tutuyor ve seni dava edeceklermiş"
"Şaşırmadım"
"Aranızın iyi olduğunu sanıyordum"
"Aramız iyiydi fakat hasta yakınlarının psikolojisini bilirsin. İlişkilerimiz hep pamuk ipliğine bağlıdır. Bu kızın intihar etmesi beklenilmeyen bir durum değildi. Daha öncede denediğini göz önüne alırsak... Kızın durumu gittikçe kötüleşiyordu ve benim hiçbir müdahalemi kabul etmiyordu. Ailenin, onu iyileştiremediğimi düşünüp dava açması normal"
"Boşuna bir uğraş olacak. Keşke hastalığını kabullenebilselerdi."
"Dava acılarına acı katacak fakat henüz bunun idrakinde değiller. Bendeki bilgilerin bir kopyasını çıkartırım, senden ricam hastane kayıtları, yatış ve çıkış tarihleri, verilen ilaçlar... Kısaca tüm ayrıntıları içeren dosyayı hazırlatır mısın? Avukatımın ihtiyacı olacak"
"En kısa sürede hazır olur. Nasıl sakin durabiliyorsun?"
Banu acı ile gülümsedi.
"İçimi bilsen, bu soruyu sormazdın"
"Belki bir akşam yemeğinde anlatırsın"
"Nişanlında gelirse neden olmasın. Kız işini biliyor, sana saklayamayacağın kadar büyük bir yüzük takmış."
Başhekimin memnuniyetsiz sırıtan yüzü ile vedalaşıp yapacak işi kalmadığı hastaneyi terk etti. Arabasına binip her sıkıntılı insanın yaptığı gibi başını arkaya yaslayıp gözlerini kapattı. Kafasını dağıtmak istiyordu. Tek başına eve gidip kovamadığı düşünceler ile baş başa kalmak istemiyordu. Şu an en çok ihtiyacı olan yakın bir dost ve sakinlikti ki kurtarıcısı onu duymuş gibi aradı.
"Leveenntt..."
"O ne kız kedi gibi konuşma?"
"Aman... Ne var sende aynı şekilde cevap versen?"
" Yavrum benden kedi olur mu?"
"Olmaz, dana olur"
Levent kahkaha atıp "Hadi kaldır o çok güzel olduğunu iddia ettiğin kıçını da bize gel, herkes burada" dedi. Banu doğru zamanda doğru dilekte bulunduğu için kendini tebrik etti. Çocukluk arkadaşı, onun tatlı eşi ve diğer arkadaşları şu an ihtiyacı olan ilk yardım setiydi.
Güvenlik kapısından geçip arabasını bahçenin tam ortasına bıraktıktan sonra içeri girdi. Levent, kardeşleri Kutay ve Arsun, yanlarında gelinler Ekin ve Sıla, yeni damat Pars gülüşüp sohbet ediyorlardı. Kutay ve Sıla'nın kızları küçük Melek'te her zaman olduğu gibi aralarında koşturup eğleniyordu.
"Ben geldiiimmm..." Diyerek içeri girdiğinde tüm gözler ona döndü ve sırayla hoş geldin merasimini gerçekleştirdiler. Yerlerine yerleşip hal hatır sohbeti yaparken bahçenin diğer tarafından yakın korumaları -daha çok dostları- Enes ve Çınar hararetli konuşarak geliyorlardı. Banu'yu görünce aynı anda iki yanağından öptüler.
Banu yardımseverliği, her daim gülümsemesi ile içlerinde çok seviliyordu. Aileleri yakın dost oldukları için çocuklukları beraber geçmişti. Banu özel bir dosttu Arıkan ailesi için.
Melek her zaman olduğu gibi Çınar'ın üzerine tırmanırken adamın isyan cümlelerine hepsi güldüler. Melek bu koca adamı her gördüğünde ağaca tırmanır gibi bacaklarına yapışıyordu.
Tamer hızlı ve sert adımlarla bahçeye girip yüksek tonlu sesi ile "O kapıdaki araba..." derken Banu'yu gördü "tabii ki senin" diyerek soru cümlesi gibi başlayan cümle cevap cümlesi olarak sonlandı.
"Banu, iki metre daha gitsen arabayı park edeceksin. Neden her seferinde ortada bırakıyorsun?"
"Sana da merhaba Tamer. Sakinleştirici ister misin tatlım?"
"İstemem tatlım. Sen arabayı düzgün park et yeter. Bak o zaman pamuk gibi bir adam olurum."
Son cümle herkese kahkaha attırdı. Tamer ve pamuk sadece pansuman gerektiği zaman bir araya gelebilirdi. Her zaman katı, çoğunlukla asabi olan Tamer'in cümlesi yerine oturmadı. Tamer dudak büküp yerine oturdu.
"Kutay bikini tasarlamaya ne zaman başlayacaksın?"
Kutay, holdingin tekstil bölümü ile ilgileniyor ve iç çamaşırı tasarımları dünya çapında satılıyordu. Bir süre önce bikini fikrini sunmuş ama henüz girişiminde bulunmamıştı. Banu'nun bikini sevdası meşhur olduğu için sabırsızlıkla bekliyordu.
Tamer hemen yanında pis pis sırıttı.
"Ne yapacaksın Banu?"
"O tasarımları giymek istiyorum Tamer."
"Senin bikini dediklerin annemin sarı bezinden daha az kumaş parçası içeriyor."
"Çok dikkatlisin tatlım"
"Meslek icabı tatlım... Seninle sahile gidince çevrende biriken köpek balıkları yüzünden insan gözlerini dört açmak zorunda kalıyor."
"Zaten sizin yüzünüzden sevgilim olmuyor. Zebellan gibi etrafımı sarıyorsunuz."
"Bunun için sivri dilini törpülemen lazım canım. Bize suç atma."
Tamer ve Banu'nun atışmaları her zaman seyirlik oluyordu. İkisinin de dilleri cesurdu. Banu erkeği aratmayacak konulara hâkim laflar söyleyebiliyordu. Tamer de dişine göre birini bulunca dövüşmeyi asla geri çevirmezdi.
Akşamın ilerleyen saatlerinde Banu, bahçenin köşesindeki bankın arkalığına oturup sivri topuklu ayakkabılarını oturma yerine koymuştu. Dar paça siyah pantolon, beyaz gömlek ve kadınsı ayakkabılarını ile görüntüsüne tezat düşen elindeki bira şişesini sallıyordu.
Bir an o kalabalık ortamdan uzaklaşma ihtiyacı hissetmiş ve kendini bahçenin bu sakin köşesine atmıştı.
Tamer uzaktan onu görüp yanına gitti. Baştan ayağa onu süzüp gülümsedi.
"Sana katılabilir miyim?"
"Gel tabii, pamuk şeker"
Tamer yanına oturup omuz attı, Banu'da ona uydu.
"Niye kuytu köşelere kaçtın?"
"Bugün can sıkıcı bir olay yaşadım da aklıma gelince biraz keyfim kaçtı."
"Anlatmak ister misin?"
"Hey! O benim cümlem"
Tamer gözlerini devirince "Of tamam, anlatacağım" dedi.
"Bugün uzun zamandır tedavisi ile ilgilendiğim bir hastanın intihar haberini aldım. Hastaneye gittiğimde ailesi bana saldırdı, suçladı. Beni dava edeceklermiş."
"Endişeli durmuyorsun"
"Endişeli değilim çünkü dava benim aleyhime sonuçlanmayacak, bunu biliyorum. İlk davamda değil... Zavallı kızın hastalığı genetikti, teyzesi ve anneannesinde de aynı hastalık varmış. Hiçbir zaman tamamen iyileşemezdi ancak ilaçlarla stabil tutulabiliyordu. Bir senedir ilaçlarını düzensiz almaya başladı. Hastaneye yatırılmasını istedim çünkü ciddi anlamda kötüleşmeye başlamıştı. Aile kabul etmedi. Son zamanlarda en önemli iki ilacından birini bıraktı ve son kaçınılmaz oldu."
"Senin bir suçun yokmuş, neden dava ediyorlar?"
"Onlar evlatlarını kaybetmiş bir aile Tamer. Bizim kızımız hastaydı, tedaviyi reddetti ve intihar etti demek yerine doktoru tedavi edemedi, suçlu o demek daha kolay. Başkasını suçlayarak yüreklerindeki yangını hafifletmek istiyorlar."
"Sen haklılığını ispatlayınca daha kötü olmayacak mı?"
"Olacak, şu an bunu görmeleri mümkün değil. Ben onlara kızmıyorum, keyfimi kaçıran dava açmaları değil. Beni üzen genç bir hayatın sona ermesi... Güzel günler yaşamaya, mutlu olmaya hakkı vardı. Uzun yıllar yaşayabilirdi ama o tedaviyi reddetti ve nefes almayı bıraktı."
"Mahkeme ne zaman?"
"Yakında celp gelir"
Konuşmak birazda olsa Banu'ya iyi gelmişti. Aklından geçenlerin diline dökülmesi her zaman rahatlatıcı olmuştu. Beraber tekrar arkadaşlarının yanına döndüler.
Banu sabah erkenden soluğu avukatının yanında aldı. Gerekli dokümanları kendisine verdikten sonra açılacak dava ile ilgili görüştüler. İşi bittiğinde babası ve kardeşini görmek için şirkete gitti.
Her zaman güler yüzle karşılandığı şirkete girdiğinde çalışanlar ile kısa sohbetler yapıp babasının odasına çıktı. Sekreteri onu görünce hemen ayaklanıp sarıldı.
"Banu hoş geldin, nasılsın?"
"İyiyim Nur, sen?"
"Bildiğinden farklı değil"
"Benim tonton müsait mi?"
"Konu sen isen her zaman, girebilirsin"
Babası kızını görünce hemen kollarını iki yana açıp yanına geldi. Orta boylu hafif göbekli güler yüzlü bir adamdı. "Benim yeşil reçetem gelmiş" diyerek sarıldı.
"Baba insan kızını böyle mi sever?"
"Sen bana tonton diyorsun ya"
"Çünkü göbekli ve tontonsun"
"Sende yeşil reçete yazıyorsun"
Baba kız gülüşerek tekrar sarıldılar. Hep böyleydi, bir türlü sarılmaya doyamazlardı. Banu elinde olsa hiç babasının kanatları altından çıkmazdı.
Nar şaraplarının sahibi Özkan Nar, kızının kendisi ile çalışmasını çok istemiş ancak Banu çocukluk hayali olan psikiyatriyi seçmişti. Ticaret ile hiçbir zaman arası iyi olmamıştı, buna rağmen iyi bir üzüm ve şarap eksperiydi. Doğuştan gelen bir yetenekti bu. Ailesinin yardıma ihtiyacı olduğunda düşünmeden gelir yardım ederdi.
"Nerede benim dört gözüm?"
"Geldiğini duymuştur, damlar birazdan"
Özkan beyin daha sözü bitmeden Burak içeri girdi. Burak kimyagerdi, işin mutfağında çalışıyordu. Ablasının aksine çekingen yapısı bu iş için çok uygundu. Neredeyse tüm günü üretim hattında ve laboratuvarında geçiyordu.
"Abla, ne haber?"
"İyiyim bir tanem, sen?"
"İyi"
"Sevgililerin nasıl?"
"Kim onlar?"
"Beher bardakların ve deney tüplerin canım"
Burak yüzünü buruşturarak ablasına baktı. Banu ise onu kızdırmanın keyfini yaşıyordu. Babaları ise arkada kıs kıs gülüyordu. Kızının dışa dönük yapısı karşısında oğlunun bu kadar çekingen olmasına hayret ediyordu. Bazen çocuklarına "Siz ters olmuşsunuz" derdi.
Burak her ne kadar sinir olsa da, ablasının yanaklarını, dudaklarını ve burnunu sıkarak sevmesini sonlandırmasını sabırla bekledi. Banu ellerini çekince "Oh" dedi.
"Burak, uzatmalı sevgilin ile daha barışmadın mı?"
"Abla o iş biteli bir ay oldu"
"Banu, kız haklı. Ne yapsın bu anti sosyali?"
"Burak, babam haklı yavrum be"
"Abla, benim bir çevrem var ve onlarla mutluyum. Dışarı çıkıyorum, geziyorum. Sizin gibi her dala atlamıyorum sadece, ben sakin biriyim"
"Boşuna uğraşma kızım. Bu böyle, değişmiyor. Hem sen kendine bak, ne zaman evleneceksin?"
" Hıı... Konu bana döndüğüne göre gitme vakti gelmiş demektir"
"Kaç kaç"
"Abla bir ara uğra, sana tadım yaptıracağım"
"Hmm en sevdiğim. Tamam, uğrarım."
Banu ailesini görmenin verdiği rahatlama ile işine döndü. Ailesinin üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek kadar çoktu. Anne ve babasının sevgi dolu halleri, babasının hala annesinin peşinden koşan âşık halini mutlulukla izliyordu. Hep babası gibi âşık bir adam bulmayı hayal ederdi. Özkan Bey anlayışlı, sakin, sevgi dolu bir adamdı. Karısına ilk günkü gibi âşık, çocuklarına bağımlıydı. Şarap üreticiliği dede mesleği idi ve zaman içinde işi büyütmüş gururla çalışıyordu. Nar şarapları köklü bir firmaydı.
Banu'nun beklediği gibi bir hafta sonra dava tarihi belli oldu. Avukatı ile son görüşmesini yapıp buluşma saatlerine karar verdiler. Adliyeye tek başına gitmek istemediği için avukatı onu alacak ve beraber gideceklerdi.
Her ne kadar sonucu belli bir dava olsa da bu sıkıntılı süreç yüreğindeki taşı ağırlaştırıyordu. İki taraf dinlenecek, raporlar sunulacak ve incelenmek üzere adli tıbba gönderilecekti. Adli tıptan gelen sonuç davanın seyrini belirleyecekti.
Siyah takımlarını giyip siyah geniş çerçeve gözlüklerini taktı. Adliyenin kapısında duran basının peşini bırakmayacağını biliyordu. Tanınmış bir ailenin ferdi olmanın getirisiydi.
Tamer, Banu ile konuştuğu geceden beri aklı davaya takılmıştı. İşi güvenlik olduğu için kadının başına gelebilecek her sorunu düşünmüştü. Yıllardır onu tanıyordu, kendine yetebilen bir kadın olduğu için takdir ederdi fakat o gün konuşurken sesindeki endişeyi hissetmiş içinde yardım etme hissi uyanmıştı.
Küçük bir araştırma sonucu dava gün ve saatini öğrendi. Güvenlik şirketindeki birkaç adamını yanına alarak adliyeye doğru yola çıktı.
İki siyah araç adliye kapısına yanaştığında öndeki arabadan Banu ve avukatının indiğini gördüler. Tamer adamlarını harekete geçirip kendi de Banu'nun yanına gitti. Gazetecilerden biri mikrofonu Banu'nun burnuna uzattığı sıra eliyle itip kadının yanında yerini aldı. Diğer korumalarda onları çembere almıştı.
Banu çevresinde oluşan ani hareketlilikten ürktüğü anda yanında Tamer'i sert ifadesi ile görünce rahatladı. Tamer bir elini Banu'nun sırtına koyup ona destek verirken "Hadi bir an önce içeri girip şu sıkıntılı günü atlatalım" dedi.
Kadının sabahtan beri asık olan suratı ilk defa tebessüm etti. Şu an Tamer'in verdiği destek inanılmaz güç vermişti. Artık kendini yalnız hissetmiyordu. Güvenli ve emin adımlarla içeri girdiler.
Tamer tüm davayı seyirci koltuklarında oturarak dikkatle izledi. İşi gereği vücut dilini iyi biliyordu. Kimin güvensiz kimin tedirgin olduğunu kolayca analiz etti.
Banu hâkimin karşısında konuşurken ona hayranlık duydu. İşine hâkim, kendinden emin bir kadın vardı karşısında. Kurduğu cümleler, karşı avukatın sorduğu sorulara alttan iğneleyici verdiği cevaplar akıl ürünüydü. Arada tıbbi terimler kullanarak avukatın tüm suçlayıcı sorularını mat etmiş raporları mahkemeye sunmuştu.
Sıkıntılı saatler sona erdiğinde Tamer, Banu'yu hızla yanına alarak ortamdan uzaklaştırdı. Acılı ailenin söyleyeceği hiçbir suçlayıcı sözü duymasını istemiyordu. Ailenin tavırlarından çıkışta Banu'ya saldıracaklarını anlamıştı.
Çıkış kapısında korumalar yine güvenlik koridoru oluşturdular. Banu avukatına teşekkür edip Tamer'in arabasına bindi. Araç patinaj çekerek kalktı. Büyük binadan uzaklaştıkları anda Banu "Of" çekti.
"İyi misin?"
"Ay o geri zekâlı tıptan anlamayıp ama her boku biliyormuş gibi davranan avukatın gırtlağını sıkasım geldi."
"Cevapların ile yaptın zaten"
"Ama ben bunu fiili yapmak istiyorum"
"Boş ver, geçti gitti"
"Tamer teşekkür ederim. Bugün yanımda olarak bana çok büyük bir güç verdin. Bu iyiliğini asla unutamam"
"Benden her zaman yardım isteyebilirsin Banu. Biliyor olman lazım"
"Şimdi sana teşekkür yemeği ısmarlayacağım. Canın nereye istiyorsa oraya gidelim"
"Yemek tamam ama sen ısmarlayamazsın"
"Maço musun birader?"
"Öyleyim birader, bir sıkıntı mı var?"
Banu sevimli bir halde sırıttı. Ne sıkıntı olabilirdi ki? Şu an inanılmaz rahatlamış ve kurt gibi acıkmıştı. Hesap işini karnı tokken de halledebilirdi.
Tamer deniz manzaralı, yeşilliğin bol olduğu tepedeki restorana getirdi onu. Banu arabadan çıkıp temiz havayı içine çekti. Öğleden sonra olduğu için kalabalık değildi. Gözlerine kestirdikleri masaya oturdular. Et ağırlıklı yemek siparişlerini verdiler.
"Ne kadar huzurlu bir yer"
"Annem burayı çok sever. Arada onunla geliriz"
"Ana oğul kaçamağı, çok romantik"
Tamer gözlerini devirince Banu "Annesini seven adamdan zarar gelmez canım. Böyle adamlar kadına değer verir" dedi.
"Banucum, annemi severim, kadına değer veririm ama inan romantik değilim."
"Yaniii... Şimdi seni elinde çiçek, aşk şiirleri okurken hayal edince... Evet, pek olmadı"
Tamer bilmiş ben demiştim bakışını atıp yemeğine başladı. Arkadaşlarının ve çevrelerinin aynı olması ve uzun zamandır tanışıyor olmaları sayesinde konuşacak çok konuları vardı. Bu uzun zaman içinde hiç baş başa vakit geçirmemişlerdi, her zaman yanlarında arkadaşları vardı. İlk defa sadece ikisi olarak hoş vakit geçiriyorlardı.
Tamer'in olgun ve sakin duruşu karşısında Banu, cıvıl cıvıl kişiliğini konuşturuyordu. Rahat tavırları, her konu hakkında konuşabilmesi Tamer'i de eğlencesine çekiyordu.
Yemek, kahve, tatlı derken akşamı ettiler. Mekân akşam yemeği için gelenlerle dolmaya başlayınca kalkmaya karar verdiler. Tamer, Banu'yu evine bırakıp kendi evine geçti.