Tamer ve Banu yaşadıkları olay ile pekişen arkadaşlıkları sayesinde artık daha sık birbirlerini aramaya başladılar. Tamer, Banu'nun kendine hissettirdiklerinden hoşlanmıştı. Sadece o gün olan bir his mi yoksa devamlılığı olacak mı diye merak duyuyordu. İçinden onu arama görme dürtüsüne engel olmuyordu.
Şevki'nin boşanması resmileştikten sonra geçirdiği değişimi hayretle izliyor, adamın her yeni güne daha enerjik başladığına şahit oluyordu. Zaten yaşına göre dinç olan adam sanki giderek gençleşiyordu. Yüzü daha çok gülmeye başlamıştı. Şevki aklına koyduğu plan ile Tamer'i adeta kovalayarak gönderdi.
Tamer, onun değişiminden memnun olmuş, kovalanmasını bile gülerek karşılamıştı. Aklında bir planlar olduğunu sezmiş olsa bile kokusunun yakında çıkacağını bilerek sorgulamamıştı.
Şirketteki işlerini bitirip salonunu kontrol ettikten sonra Banu'yu aradı.
"Güzellik, olaysız bir yemeğe ne dersin?"
"A-aa olay benim göbek adım hayatım."
"Bu seferki hedefin neresi? Bileyim de ona göre önlem alayım"
"Yoksa intikam peşinde misin?"
"Yok canım, o topa atlamam. En son intikam alacağım dediğinde kafama atladın"
Banu kıkırdayıp "Hadi gel, albeni" dediğinde Tamer beklemeden yola çıktı. Nereye gideceklerine karar verme aşamasında beş dakika eve uğrayıp üzerini değiştirmek istediğini söyleyince evine geldiler.
Tamer birçok defa kapısına kadar bırakmıştı ancak içini hiç görmemişti. Tek başına yaşayan bu kadının evi nasıl olur bilmiyordu. Sadece düzenli ve büyük olacağı gibi fikirleri vardı. Banu rahatına düşkün olduğu için evi de ona göre olmalıydı.
Kapıyı açıp daha içeri adım atamadan altında pantolonu, üzeri çıplak kardeşi ile göz göze geldi. Çınlayan sesi ile "Burak?" dedi. Karşılığında Burak'ın sesi sinek vızıltısı gibi çıkabilmişti.
"Abla..."
"Canım bu saatte burada ne işin var? Üzerin neden çıplak?"
Cevabı arkadan gelen Ceren'in görüntüsü verdi. Çıplak bedeninin üzerine Burak'ın gömleğini giymiş olarak çıktı.
Burak yüzünü buruşturup gözlerini kapadığında Banu'nun her yanından ateş çıkıyordu. Baştan beri Ceren'i sevmemişti, kardeşini kullandığı için kıza sinir oluyordu. Ayrıldıklarındaki mutluluğu şu an yerle bir oldu. Sadece kardeşinin duyabileceği ses ile "Allah seni bildiği gibi yapsın" dedi.
"Abla, biz konuşacaktık ama birden şey oldu. Bende anlamadım da... Yani... Görüldüğü gibi değil"
Banu dişlerinin arasından tıslayarak tehditkâr bir şekilde tekrar "Burak" dediğinde korkmuş adam yardım istercesine Tamer'e baktı. Tamer geldiklerinden beri tebessüm ile olayı izliyordu. Burak'ın yardım çağrısını göz ardı etmeyerek Banu'yu omuzlarından tutup kendine çekti.
"Banu gel biz çıkalım. Burak da son bir ortalık toparlasın"
"Tamer ben bunu yolarım"
"Yolarsın canım"
"Ben bunun üzerine çıkar tepinirim"
"Onu daha iyi yaparsın"
Tamer gülmemek için dudaklarını birbirine astırırken Banu sinir içinde söylenmeye devam ediyordu. Kesinlikle güldüğünü belli etmemesi gerekiyordu yoksa elektriğinin tümünü üzerine boşaltacaktı.
"Seni o beğendiğin tepe restorana götüreyim mi?"
"Tabii... Yanımıza o Ceren karısını da alalım, aşağıya atarız"
"Banu, sen psikiyatristsin, hiç yakışıyor mu böyle konuşmak?"
"Tamer, en iyi seri katiller doktorlardan çıkar, biliyor musun?"
"Sustum"
Daha fazla üzerine gidip sinirlendirmek istemiyordu. Sakinleşince aklı başına geleceğinden emin olduğu kadının bu sinirli halleri çok tatlı gelmişti. Konumunu, kim olduğunu tamamen unutmuş sadece içinden gelenlerle çirkefçe söylenmeye devam ediyordu.
"Yok, ben biraz taş kırsam daha iyi olacak, başka türlü sakinleşemem"
"Kafa kırmandan özelliklede kalp kırmandan daha iyi... En iyisi senin atölyene gidelim, sen taşları kırarken bende pizza siparişi vereyim"
"İyi fikir"
Tamer, Banu'nun ateş saçan gözlerinin en derinlerine bakıp arabayı çalıştırdı. Hedef belli olmuştu, atölyeye gidiliyordu.
Banu üzerini değiştirirken Tamer boş alanın ortasında duran yarısı yontulmuş taşın karşısında inceleme yapıyor, neye benzediğini anlamaya çalışıyordu. Hiçbir anlam veremediği şeklin en son haliyle neye benzeyeceğini merak etti.
Arkasından gelen ayak seslerini duymasına rağmen taşa bakmaya devam etti.
"Burada sanatçı neyi dışa vurmuş acaba?"
"Şu an içimdekileri dışa vursam, inan bana bakacak bir obje bulamazsın"
Spor ayakkabıları, işçi tulumu ve kırmızı bandanası ile küçük kız çocuğu gibi görünen kadına bakıp gülümsedi. Her zaman yüksek topuklu ayakkabıları ve ince narin bedenini cesurca sergileyen kadının bu hali çok sevimliydi.
Tabureyi çekip oturmasını işaret ettikten sonra "Sen sinirini boşalt, bende sipariş vereyim" diyerek yanından ayrıldı. Bu denli sinirli olmasının Burak'a karşı değil de Ceren'e karşı olduğunu anlamıştı. Kızın yüzündeki arkadan iş çeviren ukala bakışı yakaladığı için durumu az çok anlayabiliyordu.
Siparişi beklerken Banu çalışmaya Tamer'de ikili koltukta oturup izlemeye başladı. Banu ile ilgili düşünceler kafasında dönüyordu. Mahkeme salonunda işine hâkim tuttuğunu koparan bir kadın vardı karşısında. Şu an küçük bir kız çocuğu gibi görünse de yaptığı vuruşlardan gücünü belli ediyordu. Bandajını sararken ise hissettirdikleri ise daha özeldi. Hem fiziksel olarak etkilenmiş hem de içindeki şefkat ihtiyacı giderilmişti. Her hali doğaldı, hiç biri diğerine ters düşmüyor aksine birbiri içine girmiş farklı bir ahenk ile Banu'yu oluşturuyordu.
Siparişler gelince büyük kutuyu sehpaya koydu. Banu elindeki aletleri yere bıraktı, ellerini yıkadı ve Tamer'in yanına oturdu.
"İçecek söylemeyi unutmuşum"
"Bekle, dolapta şarap var"
"Olmasa şaşardım"
"Yani..."
Elleri ile pizzayı yemeğe başladılar. Çok acıktıklarını yemeğin kokusunu alınca fark etmişlerdi. Toklukları normal bir seviyeye gelene kadar sessizce devam ettiler.
Banu kadehini eline alıp başını geriye yasladı. Derinden bir nefes verdi.
"Söyle bakalım, Ceren ile derdin ne? Yoksa görümcelik mi yapıyorsun?"
"Iyy... Ailemden uzak dursun. En sevmediğim kadın tipi... Son ayrılıkları bir ay sürünce gerçekten bittiğini zannedip sevinmiştim ama hatun yine yapmış yapacağını. Benim saf kardeşimde hemen kanmış."
"Belki gerçekten seviyorlardır."
"Yapma Tamer Allah aşkına... Burak'ı bilmem ama o kızın sevgisine asla inanmam. İki yıldır tanıyoruz, ilk günden beri ailemizin içine girer çıkar. O kızın gözü çok yüksekte ve maymun iştahlı... Her şeye sahip olmak istiyor, hayır veya yok kelimesi lügatinde yok. Burak'ı bulması onun için şans çünkü kardeşimin elinde o kızın sonu gelmeyen isteklerini karşılayabilecek gücü var. Aynı zamanda da şanssız çünkü Burak kafasına yatmadığı zaman hayır demesini bilen bir adam. Gerekli gördüğü yerde 'hayır' diyerek Ceren'in önüne set çekebiliyor. O zamanda hop hemen ayrılık. Kız o an isteği her ne ise yaptıracak birini bulabiliyor. Hevesi geçince de kardeşime dönüyor."
"Madem Burak hayır demesini biliyor, kız döndüğünde neden söylemiyor?"
"Burak sebatkâr bir adamdır, daldan dala konmayı sevmez. Bende seninle aynı soruyu sormuştum 'Boş ver abla hevesini alıyor, bende rahat ediyorum' demişti. Araya başka adamların girdiğini öğrendiğinde tabii tavrı farklı oldu. Büyük kavga ettiler. Ceren inkâr etse de Burak güvendiği insanlardan gerekli bilgileri almıştı. Hiçbir erkeğin kabul edemeyeceği gibi kardeşimde aldatılmayı kabul etmedi. Bu son ayrılıkları oldu, kız bir aydır ortalarda yoktu ama bugün... Ne yaptıysa..."
"İki yıldır kız Burak'ı kullanıyormuş, belki şimdide Burak onu kullanmak istedi"
"Benim kardeşim entrikacı bir adam değildir Tamer, neyse odur"
"Beraber olduğu kadın tarafından aldatılmış bir adamdan söz ediyoruz"
"Olabilir mi?"
"Bir ihtimal..."
"Ceren söz konusu olunca içim hiç rahat değil. Kardeşimin bu kızdan bir an önce kurtulması lazım. Çok fazla müdahale etmekte istemiyorum sonuçta koca adam, aptal da değil"
"Bugün seni görünce eli ayağına dolaştı"
"Dolaşır tabii, eşek herif... Kızı sevmediğimi bilmesine rağmen evime getirmiş, başka yer yokmuş gibi... Bak yine aklıma gelince sinirlerim zıpladı"
"Banuuuu... Sakin"
"Offf of... İçinden bu ne biçim doktor diyorsun dimi? Doğruyu söyle"
"Demiyorum çünkü seni tanıyorum. Benim yerime başkası olsa derdi"
"Başkaları yanında haza bir hanımefendiyim"
"Haa... Çirkefliğin bana yani..."
"Benimde rahatlayabileceğim insanlara ihtiyacım var Tamercim."
Tamer kaşlarını kaldırıp gülümsedi. Banu ayaklarını altına alıp vücudunu ona döndürdü.
"Sen değişik bir adamsın"
"Ne gibi?"
"Eskiden Şevki amca ile beraber çalışıyordun dolayısı ile hep yanındaydın ama sonra kendi işini kurdun, büyüttün, patron oldun ve yanında çalışan birçok insan varken sen hala onun yanından ayrılmadın"
"Aile olmak"
"Nasıl yani?"
"Ben Şevki Bey ile tanıştığımda çok küçüktüm ve babamı yeni kaybetmiştim. O beni okuttu, deneyimlerini, tecrübelerini öğretti. Beni kendi çocuklarından hiç ayırmadı hatta çocuklarının bilmediği birçok işe birlikte gidip sorunları çözdük. Şu an kendi işimin olması, patron olmam bir şey değiştirmiyor. Şevki Arıkan, benim ailem, ben onu babam yerine koydum. Şimdi söyle bakalım, onu bırakmam için bir neden var mı?"
"Yok tabii... Bu ayrıntıları bilmediğim için uzaktan garip gelmişti."
"Senin gibi birçok insana da garip geldiğinin farkındayım fakat tek tek kimseye laf anlatacak değilim. Kimin ne düşündüğü umurumda değil."
"Zaten başkaları ne der diye yaşamaya başladığımız anda kendimizi mahkûm ediyoruz ve bize ait olmayan bir hayatı yaşıyoruz. Başkalarının dedikodusunu yapıp eleştiren insanların aslında kendi içlerinde doğru olmayan o kadar çok açığı var ki onları kapatmak için saldırıyorlar. Bu tip insanları hayatımızdan çıkarttığımız ya da görmezden geldiğimiz anda özgürleşebiliyoruz."
"Sen bunu başarabildin mi?"
"Nispeten... Hadi kalk bakalım, tecavüz edilmiş haneme gidelim, ortam normale döndüyse sana kahve yapayım"
**
Tamer, Banu'nun evine girdiğinde hayretle etrafa baktı. Rahatına düşkün olduğunu bildiği kadının geniş ve büyük bir evi olacağını tahmin etmişti. Ev hemen salona açılıyor, salon açık mutfak ile birleşiyordu. Kısacık koridorda sağlı sollu iki kapı vardı.
Banu üzerini değiştirmek için odasına giderken karşı kapıyı gösterip "Banyo burası, kullanmak istersen" dedi. Üzerini değiştirip geldiğinde şaşkın bakışlı Tamer'e baktı.
"Ne yani bu kadar mı?"
"Ne bu kadar mı Tamer?"
"Evin"
"Evet, bir oda bir salon, stüdyo daire"
"Ben kocaman bir daire bekliyordum, açıkçası çok şaşırdım"
"Tek başınayım, bir sürü odaya ne yapayım? Burası küçük, samimi ve evimi seviyorum"
"Sen koca malikâneyi bırak, gel bu küçücük evde otur..."
"Ay babam gibi konuştun Tamer. Ben daha onu susturamadım, bir de sen başlama"
Banu kahveleri yaparken Tamer üçlü koltuğa oturup onu ve evi inceledi. Hala bu eve sığabilmesi mucize gibi geliyordu. Sadece giydiği farklı ayakkabıların bile sığması mümkün değilmiş gibi geliyordu.
"Küçük yerlerde insan kendini güvende hisseder çünkü her yere hâkimsindir ama büyük evlerde alt katta iken yukarıda ne olduğunu bilmezsin. Sen hiç böyle küçük bir evde korku filmi çekildiğini gördün mü?"
"Gördüm"
"Yaa... Hangi film?"
"Öğlen çekilen... Başrolünde Burak vardı."
Banu kahkaha atmaya başlayınca az daha elindeki fincanı döküyordu. Bardağı sehpaya bırakıp gülmeye devam etti. Banu kadınsı kahkahasını özgürce atarken Tamer gözlerini ondan alamadı. Çok etkileyici bir kadın ile karşılıklı oturuyor ve bu yoğun etki karşısında kendine engel olmakta zorlanıyordu.
"Kahvemi de içtim, artık gideyim"
"Yaa... Ne güzel oturuyorduk."
"Sonra kaldığımız yerden devam ederiz"
"İyi madem... Yine sakin bir yemek yiyemedik."
Tamer asansörün gelmesini beklerken Banu kapıya yaslanmış onunla bekliyordu. Asansör kapıya gelince Tamer kapıyı aralayıp tekrar kapattı. Başını öne eğip burnundan derin bir nefes alıp tekrar verdi. Banu ne olduğunu anlamak için izliyordu.
Asansörün kapısını bırakıp iki adımda kadının yanına geldi, yüzünü ellerinin arasına aldıktan sonra dudaklarını dudaklarına bastırarak öptü ve hızla asansöre binip gitti. Banu hareketsiz olduğu yerde kalakaldı.
**
Sabahın erken saatlerinde Şevki'nin yeni görüntüsü karşısında dudakları yukarı kıvrılan adam, yavaş adımlarla yaklaştı. Her zaman kumaş pantolon ve gömleği tercih eden Şevki, tarzını değiştirip spor bir şıklığa bürünmüştü. Kot pantolonu ve kareli gömleği ile daha genç görünüyordu. Ruhunun nefes alması görüntüsüne de yansımıştı.
"Demek dün beni gönderirken planın buydu. Yakında sen gecelere de akarsın..."
"Akarsam iş yapacağımı biliyorum fakat gerek yok"
Karşılıklı gülüşürlerken evin emektarı Huriye Hanım elinde tepsi ile yanlarına geldi.
"Hurişim..."
"Hoş geldin kuzuumm... Sana da meyve getireyim mi?"
"Yok, istemem. Sen bu delikanlıyı beslemeye devam et."
Tamer sinsice sırıtırken Şevki işaret parmağını sallamayı ihmal etmedi. Huriye kıkırdayarak içeri kaçtı.
"Sen ne yaptın dün? İşler yolunda mı?"
"Hıı... Yolunda, sorun yok"
Şevki, Tamer'in aklını kurcalayan bir şeyler olduğunu anladı. Genelde iş konularını geçiştirmez, en ince ayrıntısına kadar anlatır, fikirleri için onay alırdı fakat bugün aklında iş olmadığı belliydi.
"Oğlum, kafana takılan ne?"
"Sana bir soru sorabilir miyim?"
"A-aa sen her zaman sorarsın, bu izne gerek yok"
"Bu, o sorulardan değil. Şey... Iıı... Bir kadın... Hem bedenini hem de içindeki şefkat duygularına aynı anda etki edebilir mi?"
Şevki'nin yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Uzaklara bakıp bunu çok iyi başaran kadın geldi aklına ve "Evet" dedi.
"Peki... Bu kadına izni olmadan bir şey yaptıysan kızar mı?"
Aynı anda yan gözle birbirlerine baktılar.
"Ne yaptın lan?"
"Vallaha kötü bir şey yapmadım?"
"Kutay'da öyle diyordu sonra bak bu torunun diye karşıma çıktı."
"Ben çocuk yapmayacağım, bunu biliyorsun"
"Çok büyük konuşuyorsun Tamer. Eğer o kadında seninle aynı duygular içerindeyse kızmaz ama değilse burnundan fitil fitil getirir. Cesaret ettiğine göre ondan bir ışık almış olmalısın"
Tamer derin nefes alıp oflayarak verdi.
"Hadi bakalım, sende âşık oldun. Yeni tur, yeni şans... Şimdi başımıza neler gelecek bakalım"
"Âşık olduğumu söylemedim ki"
"Hıı..."
Tamer, Banu'yu öptükten sonra ne duygular içinde olduğunu deli gibi merak ediyordu. İlk defa kendini cesaretsiz hissetti. Onu öpmeyi iliklerine kadar istemiş ve yapmıştı fakat vereceği tepkiden korkuyordu. Korku ve cesaretsizlik bilmediği duygulardı ve bunlarla nasıl baş edeceğini bilmiyordu. Banu'nun sinirli halini görmüştü ve hiçte azımsanacak gibi değildi. Gerçi o halleri bile hoşuna gitmişti. Tamer'in isteği o hissettirdiği şefkat ve arzuydu.
Şevki'nin herhangi bir planı olmadığını öğrenince salona gitmeye karar verdi. Belki hırpalayacak birilerini bulabilirdi. Kafasındaki soru işaretlerini başka türlü görmezden gelemeyecekti.
Üzerini değiştirip eline bandajlarını bağladıktan sonra ısınmaya başladı. Doğan bir hafta spor yapma demişti fakat kendini iyi hissediyordu. İyi bir ısınma ve hareketin kendine iyi geleceğinden emindi.
Salonda çalışan elemanları ile kısa sohbetin ardından spora başladı. Burnundan ter damlayana kadar devam etti. Uzaktan yaklaşan Çınar'ı gözüne kestirip sırıttı.
"Çınar eldivenlerini giy, ringe çık"
"Sana da merhaba abi"
Çınar, Tamer ile çalışmaya başlamadan önce Enes gibi kickboks sporcusuydu. Dövüş konusunda oldukça tecrübeli ve sağlamdı. Tamer en çok Çınar ve Enes ile dövüşmeyi seviyordu. Kâğıt üzerinde çalışanlarıydı fakat gerçekte en yakın dostlarıydı. Bu iki adamda tıpkı Tamer gibi Arıkan ailesine yakın insanlardı. Öyle ki Enes ve Çınar'ın evleri Levent ve Kutay Arıkan kardeşlerin evlerinin ortasındaydı.
İki adam eldivenlerini giyip ringin ortasında yerlerini aldılar. Karşılıklı yumruk ve tekmeler atıyor, sert vuruşlarından ödün vermiyorlardı. Çınar yumruklarının arasında abisinin neden bu denli sinirli olduğunu anlamak için sorular soruyordu.
"Kime kızdın?"
"Sana ne?"
"İyi de sinirini benden çıkartıyorsun"
"Çınar çenen değil ellerin çalışsın"
"Ben her yerimi kullanabiliyorum. Ahh! Acıdı"
"Acısın"
"Kime kızdıysan onu dövsene"
"Yapamam"
Çınar iki adım geri gidip kollarını aşağıya indirdi. "Yoksa tahmin ettiğim kişi mi?" derken yüzüne gelen tekmeyi son anda savurdu.
"Ben duşa gidiyorum"
"Cevap vermemenden ben cevabı mı aldım"
"Ben kimseye sinirli değilim"
Tamer eldivenlerini Çınar'ın kafasına atıp ringden indi. Siniri kendisineydi, cevabının ne olacağını bilmediği hareketineydi. Banu'nun ne yapacağını deli gibi merak etse bile beklemeyi tercih etti, doğru karar olmasını umarak.
instagram/cokdeger_yazar