1
Ağlamaktan gözleri şişmiş ve çevresi kıpkırmızı olmuş olan kız bir kez daha burnunu çekti. İki buçuk ay olmuştu ama hâlâ kabullenememişti. Annesi onu bırakıp gitmişti. Buz gibi toprağın altında yatıyordu ve bir daha geri gelmeyecekti. Bunu nasıl kabul edebilirdi ki zaten. Önünde durduğu lavaboya dayandı elleri. Kendini çok çaresiz ve yalnız hissediyordu. Etrafında bir sürü insan vardı ama o yalnızdı. Hiç gitmediği kendi ülkesinde bile değildi. Henüz üç yaşındayken geldikleri pariste büyümüş olsa da o Türktü ve burada yabancı sayılıyordu.
" Nehir. Nerdesin ?"
İsmini duyduğunda hızla kafasını kaldırdı. Açık duran ve öylece akan suyu kapattı. Aynaya baktığında halini düzeltemeyeceğini anladı. Derin nefesler alarak en azından üzerini düzeltti ve lavabodan çıktı.
Yardımcısı telaşla ona doğru geliyordu. Tam yanına geldiğinde ise onun ağlamaktan şişmiş yüzünü hiç yadırgamadı bile. Çünkü müdürü son iki buçuk aydır bu haldeydi.
" Ne oldu ?"
" İrfan bey geldi "
Nehir başını sallayıp ofisine girdiğinde adamı boydan kaplı olan camın önünde buldu. Bu binanın en sevdiği yeriydi manzarası. Bu odaya giren herkesi kendisine çeken bir görüntüsü vardı.
" İrfan abi "
Adam onun sesini duyunca arkasını döndü gülümseyerek. En azından gülümsemeye çalışarak. Ama Nehirin halini görünce yine yüzü düştü. Hiç bir şey demeden sadece kollarını açtı. Nehir de bu daveti geri çevirmedi ve adamın kollarına sığındı. İrfan, annesinin kocasıydı. Yıllardır annesine eş , Nehire babalık yapmıştı. Adamın babacan sarılışında yine kendini bıraktığında saçlarında hissettiği öpücük ile daha da sıkı sarıldı. Bu adam ile kan bağı olmasa da onun gerçek babasıydı gözünde.
Annesi İstanbul sokaklarında tek başına Nehiri büyütmek için uğraşırken tanışmıştı İrfan ile. Daha annesini ilk gördüğünde aşık olmuştu İrfan . Türk olmasına rağmen okumak için gittiği ülkede kalarak iş kuran ve orada yaşamaya başlayan İrfan iş için geldiği İstanbulda Nehirin annesini yani Kader hanımı gördüğünde yıllardır hissetmediği bir şey hissetmiş ve bir daha onları bırakmamıştı. Kaderi evlenmeye ikna ettiğindeyse Nehiri ve onu alarak Parise gelmiş bir aile kurmuşlardı. Maalesef İrfanın çocuğu olmuyordu ama bu kimse için sorun olmamıştı. Onun zaten bir kızı vardı. O da Nehirdi.
Kader hanım iki sene önce kansere yakalandığında ise hem Nehir için hem İrfan için büyük bir yıkım olmuştu. Uzun süre bu hastalıkla mücadele etselerde kazanan o illet olmuş ve Kader hanım yenilmişti.
İkiside bir süre öyle durduktan sonra kendilerini toplayarak birbirlerine baktılar. İrfan kendi kızı gibi büyüttüğü kızın güzel yüzüne baktı. Üç yaşında tanıştığı şimdi ise 25 yaşına gelmiş olan bu kız gözlerinin önünde büyümüş güzelleşmişti. İrfan onu nasıl evlendireceğini bilmiyordu.
" Hadi çıkalım. Bu gün kızımla beraber yemek istiyorum. "
Nehir hemen başını sallayarak masasına yöneldi. Çantasını alarak İrfan abisinin koluna girdiğinde dik bir şekilde ofisten çıktı. Çalışanlar onlara selam vererek geçerken Nehir hafif bir şekilde gülümsedi. Bu işe ilk başladığı zamanı düşündü. İrfan abisi varlıklı biriydi. O mezun olduğunda ona kendi şirketinde çalışması için istekte bulunduğunda Nehir yine İrfan abisinin şirketinin bünyesinde kendine ait bir departman da çakışmak ve hiç bir destek almamak şartı ile bunu kabul etmişti. Ve şimdi çok başarılı bir konumdaydı.
İrfan kızının geldiği noktaya gururla bakarken onun arabaya binmesine yardım etti ve her zaman gittikleri restoranta gittiler. Nehir her zamanki masalarına otururken yanındaki sandalyeye özlemle baktı. Şimdi annesi hayatta olsaydı o da burda oturuyor olacaktı.
" Onu bende özlüyorum "
İrfanın kısık sesini duyduğunda Nehir üzüntü ile ona baktı. Kendi acısına o kadar boğulmuştu ki adamın da acı çektiğini görememişti. Oysa ki İrfan abisinin annesini nasıl büyük bir aşkla sevdiğinin en büyük şahidi kendisiydi. Uzanıp adamın elini tuttuğunda adamdan ufak bir gülücük kazandı.
Yemekleri geldiğinde oturdukları cam kenarından dışarıyı izleyen Nehir çatalını elinde aldı. Bütün gün boyunca koşuşturması ve duygu yoğunluğu onu acıktırmıştı.
" Seninle konuşmak istediğim bir konu var "
Nehir İrfan abisinin sözü ile gözlerini ona kaldırdı. Önündeki salatadan bir çatal daha aldığında ona " Nedir ' anlamında göz kırptı. Adam ağzındaki eti yavaşça çiğnerken cebinden bir zarf çıkardı ve masanın üzerine koyarak Nehire doğru kaydırdı.
Nehir gözleri zarfta " Bu ne ?" diye sorduğunda İrfan tekrar yemeğine dönerek " Annen sana vermem için bırakmıştı " dediğinde Nehir yerinde öylece durdu. Kulağının doğru duyup duymadığını anlamaya çalışır gibi İrfan abisine bakarken adam kızın halinin farkında ve bu durumu oldukça sakin bir şekilde halletmek için elinden geleni yapıyordu.
" Annen. Sanki öleceğini hissetmiş gibi bir önce bu mektubu yazdı sana. O gittiğinde senin dağılacağını biliyordu . O yüzden biraz toparlanmanı beklemem gerektiğini söyledi. Yeterince zaman geçtiğini düşünüyorum. En azından içinde yazılanları artık okuman gerektiğini düşünüyorum."
İrfan tekrar sustuğunda Nehir önce ağzındaki lokmayı yavaşça yuttu. Sonrada elindeki çatalı bırakıp titreyen parmaklar ile zarfı yerinden aldı. Derin bir nefes alarak zarfın içindeki kağıdı çıkardığında kalbinin gereğinden hızlı çarptığını hissediyordu. Annesi ona ne yazmış olabilirdi ki. Miras ile ilgili bir durum olduğunu düşünmüyordu. Başka bir şey de aklına gelmiyordu. Gözlerinin dolduğunu hissederek derin bir nefes daha aldı ve okumaya başladı. Gözlerinin geçtiği satırlar ile oturuşu dikleşirken algıladığı her cümle sinirlerinin gerilmesine neden oldu. En sonunda yazılanı bitirdiğinde hışımla mektubu masaya fırlattı.
" Asla. Asla bu olmayacak "
Kızın hırçın haline hak vererek yavaşça gülümseyen İrfan " Sakin ol " diye onu uyardı. Ancak Nehir sakin olamıyordu. Annesinin ondan istediği şey asla onun yapamayacağı bir şeydi.
" İrfan abi. Ben bunu yapamam. Yapmam. "
" Nehir. Belirtmeliyim ki bunu bende tasvip etmiyorum. Ama bu annenin son isteği "
Nehir bu sefer dolan gözlerini tutmadan karşısındaki adama baktı.
" Anlamıyorum. Annem bunu benden nasıl ister ? O adamın yanına gitmemi nasıl ister ? "
" O adam senin baban. "
" Benim babam sensin. "
İrfan kızın ağzından çıkan cümle ile bir an donduğunda kalbinde büyük bir sevinç güneşi açtı. Kızın ona yıllardır abi demesine üzülse de baba kelimesi için onu zorlamamıştı. Ama şimdi tamda bunu kabullenmişken duymak için can attığı kelimeyi sonunda duyunca kocaman gülümsedi.
" Bu benim için çok büyük bir onur Nehir. Beni gerçekten çok mutlu ettin. Açıkçası bende böyle düşünüyorum ama ne kadar inkar etsekte o adam senin biyolojik baban. "
Nehir histerik bir gülüş ile kollarını göğsünde bağlandığında başını cama çevirdi.
" Damarımda onun kanı akıyor olabilir ama o benim hiç bir şeyim değil. "
Nehir yutkunarak annesinin yıllar önce anlattıklarını düşündü. Aslında annesine kalsa gerçekleri asla anlatmazdı ama baştan beri İrfanın öz evladı olmadığını bilen Nehir 18 yaşına geldiğinde gerçek babasını bulmak istediğini söylediğinde gerçekleri anlatmak zorunda kalmıştı.
Babası annesinin genç kızken hizmetçilik yaptığı evin erkeğiydi. Üstelikte evli bir erkekti. Annesi o zamanlar daha 17 yaşında genç bir kızdı. Babası ise 30 yaşında evli ve bir çocuğu olan bir adamdı. Bilal Beydi babası. Bilal Beyin karısının ve çocuğunun evde olmadığı bir gün eve sarhoş olarak geldiğinde kader çıkmıştı karşısına ve o gece Nehir meydana gelmişti. Sabahına karısının öfke dolu çığlıkları eşliğinde kader ile aynı yatakta uyanan Bilal Bey apar topar kalkmış ve karısı ile odadan çıkmıştı. Çare olarak da zavallı kaderin eline üç beş kuruş para vermişler ve evden göndermişlerdi. Bir süre sonra hamile olduğunu öğrenen kader ise yine çareyi Bilal beyin yanında aramış ama asla kabul edilmeyecek bir çocuğu doğurmaması gerektiği yüzüne vurulduğunda hızla odadan ayrılmıştı.
Nehir annesinin geçmişini düşündükçe sinirle tekrar İrfan abisine döndü.
" Nasıl o adamla görüşmemi ister ? Onun bize yaptıklarından sonra bunu nasıl ister? Aklım almıyor. "
İrfan kızın düşünceli ve öfkeli haline hafif bir şekilde gülümseyerek cevap verdi.
" Bunu neden istediğini bende bilmiyorum. Ama bir nedeni olduğuna inanıyorum. Eğer bildiği bir şey olmasaydı eminim ki senden böyle bir şey istemezdi. "
Nehir başını iki yana sallayarak önüne döndü. Elleri ile kafasını tutarak gözlerini kapadı. Ne yapacağını bilmiyordu.
&&&
Çağla sessiz bir şekilde mutfağa girerken arkasına bakıp kontrol etmeyi de unutmadı. Henüz akşam yemeğine daha vardı ama o çok acıkmıştı. Annesinin onu zorla soktuğu diyet yüzünden pek bir şey yiyemiyor ve günlerdir midesi sırtında dolaşıyordu. Büyük bir yutkunma ile mutfağa girmeyi başaran Çağla derin bir nefes aldı. Şimdiye kadar kimseye yakalanmamıştı. Bunu başarabilirdi. Geldiği sessizlikle buzdolabını açtı. Evet yemekler buradaydı ve kendisine göz kırpıyordu. Çağla gözüne kestirdiği sarmalardan hemen bir tane alıp ağzına attı. Damağına gelen tat ile resmen eriyecek gibi oldu ve gözlerini büyük bir mutlulukla kapattı.
" Afiyet olsun "
Çağla tam arkasında duyduğu ses ile korkuyla buzdolabını kapattı. Korku ile arkasına döndüğünde kendisine sırıtarak bakan abisini görünce rahatlama ile elini kalbine götürdü.
" Abi korkuttun beni ya "
Cihangir kız kardeşinin haline bakarak başını iki yana salladı. Onu kenara çekip buzdolabını açarken konuşmaya devam etti.
" Kızım açsan ye. Ne diye gizli gizli iş çeviriyorsun ?"
Az önce kardeşinin aldığı sarmallardan bir tane de kendisi alırken ona ciğerci kedisi gibi bakan kıza dayanamayarak bir tanede onun ağzına uzattı. Çağla abisinin ona uzattığı sarmayı direk alıp yerken bir yandanda konuşmaya çalıştı.
" Ne yapayım abi ya. Annem duysa çok kızar. Biliyorsun beni diyete soktu. Son günlerde fazla kilom olduğunu düşünüyor "
Cihangir annesinin soğuk ve saçma davranışlarına alışmış olsa da bazen gerçekten ileriye gittiğini düşünüyordu. Kardeşi henüz 17 yaşındaydı ve neredeyse sıfır beden biriydi. Daha nereye kadar zayıflayacaktı ki. Üstelik bu yaşta bu kızı neden bu kadar alıcı yapmaya çalışıyordu. Cihangir düşündükçe annesinin hareketlerine daha çok sinir oldu ve dolaptaki sarma tabağına alarak masaya oturdu. Kardeşini de yanına oturtarak kendi eli ile ona yedirmeye başladı.
" Afiyet olsun gençler "
İki kardeş te sesin geldiği yere baktığında beraber büyüdükleri Fatihi gördüler.
" Gelsene. Elmas teyze döktürmüş yine "
Fatih küçük bir gülümseme ile genç kızın saçlarına bir öpücük kondurarak Cihangirin yanına oturdu. Beraber büyüdükleri bu iki insanı kardeşi gibi görüyordu ve aynı şekilde görüldüğünü de biliyordu. Yan yana olan evleri sayesinde yıllar boyunca iki evde de yaşıyor gibi hisseden gençler birbirleri içinde aile gibi olmuşlardı.
" Gerçekten lezizmiş "
" Öyle valla "
Fatih iki kardeşe sevgi ile bakarken iki sene önce olanları düşündü. Anne ve babasını aynı gecede bir kaza sonucu kaybettiği anları. O zaman 26 yaşında koskoca adam olmasına rağmen aylarca kendine gelememişti. Ama bu evin güzel insanları onu asla yalnız bırakmamış hep yanında olmuşlardı. Özellikle Cihangir uzun bir süre onunla aynı evde kalmıştı. Ama Gülseren teyzenin yani cihangirin annesinin bir süre sonra başlayan baskısı ile geri evine dönmüştü. Şimdi ise belli bir düzen oturtmuşlardı. Kahvaltı zamanı mutlaka burda oluyordu. Beraber kahvaltı yapıyor sonrada Cihangir ile beraber işe gidiyorlardı. Akşam olduğunda da yine burada yemek yeniyor ta ki yatma saatine kadar beraber vakit geçiriyorlar ve en son yatmak için hemen yan taraftaki evine geçiyordu. Bu Bilal amcasının kesin isteğiydi ve Fatih te bunu seve seve kabul etmişti. Kendi evindeki sessizlik dayanılmazdı ve bu aile ona ilaç gibi geliyordu.
" Hızlı olun ama ya annem gelirse kızacak yine "
Çağla hem korkuyor hem ağzına dolmaları tıkıştırıyorken Fatih onun bu haline gülerek saçlarını karıştırdı. O sırada duydukları Gülseren hanımın sesi ile Üçü aynı anda birbirine bakıp aynı hızla masadan kalktılar ve Cihangir kalan tabağı dolaba koyduğu gibi mutfaktan bahçeye açılan kapıdan çıktılar. Üçü de nefes nefese birbirlerine bakıp gülerken " Nerdesiniz siz çocuklar ? Ah fatihcim hoş geldin. Kahvaltı ya gelmedin bu gün ?" diyen Gülseren hanım yanlarına geldi.
" Dün çok geç yatmıştım Gülseren teyze. Bu günde pazar olunca biraz uykunun dozunu kaçırdım"
" Siz gençler çok dikkatsizsiniz. Uyku çok önemlidir. Her zaman aynı saatte yatıp aynı saatte kalkarsanız cildiniz parlak ve enerjik olur "
" Anne ne alaka ya "
Çağlanın isyanı ile kaşlarını çatan Gülseren hanım tam ağzını açmıştı ki Bilal amcanın " Gülseren " diyen sesini duydular . Boydan cam kaplı kapının önümde durmuş onlara bakıyordu ancak her zamanki güleç yüzlü adam gibi değildi. Yüzünde büyük bir gerginlik vardı.
" Konuşmamız lazım "
Gülseren hanımda bir şeylerin ters gittiğini anlamış telaşla kocasının yanına gitmişti. Arkasında kalan üç genç ise merakla onlara bakıyordu. Bilal Bey " Sizde gelin " dedikten sonra eve girdi.
" Neler oluyor abi ? Babam çok değişik davranıyor. "
" Bilmiyorum . Gidip görelim "
Hep beraber salona geçtiklerinde Bilal Beyin her zamanki yerinde oturduğunu gördüler. Yanındaki koltuktada Gülseren hanım yerini almıştı. Üç genç de yanyana oturduğunda herkes birbirine bakmaya başladı.
Bilal Bey Söyleyeceklerini kafasında ölçüp tartarken bu konuya en çok sorun çıkaracak kişinin eşi olacağını düşünüyordu. Ama bir şekilde bunu kabul etmeleri gerekiyordu.
" Fransadaki bir avukattan telefon aldım bu gün. "
Dört kişi de Bilal Beyin ne söyleyeceğine merakla bakarken adam yerinde gergince kıpırdandı.
" Bu avukat Nehir Çekit' in resmi avukatıymış "
Cihangir babasına bakıp " O kim ?" diye sorduğunda Bilal Bey derin bir nefes alıp herkese tek tek baktı.
" O benim kızım "
Odadaki herkes şokla Bilal Beye bakarken Gülseren hanım elini kalbine götürmüş dehşet içinde kalmıştı. Cihangir ve Çağla şokla oturdukları yerde kalmışken Fatih bu aile meselesinin içinde yer almaktan rahatsız olmuşçasına yerine kıpırdandı. Duydukları karşısında o da şaşırmıştı.
" Baba bu ne demek ?"
Cihangirin öfkeli sesi karşısında herkes bir çözülme yaşadığında Çağla abisinin elini tuttu.
" Sen zaten bir kardeşin olduğunu biliyordun Cihangir "
" Evet. Biliyordum. Ama öldüğünü sanıyordum. "
" Bende öyle sanıyordum. Ama çok şükür ki hayattaymış "
Gülseren hanım bu son söz ile yerinden fırlayarak bağırmaya başladı.
" Bir de şükür mü ediyorsun ? Bir hizmetçi parçasından peydahladığın çocuğun için çok mu sevindin. "
" Saçmalama Gülseren . Otur şuraya. "
Gülseren eli kalbinde tekrar oturduğunda bu sefer Cihangir konuştu.
" Ne istiyormuş avukat ?"
Bilal Bey oğluna döndüğünde onun yumruklarını sıkmış bir şekilde kendini tutarak oturduğunu gördü. O olayı yaşadığında oğlu henüz 3 yaşındaydı ama Gülseren onun yaptığı hatayı çocuklarına aşılamaktan geri kalmamıştı. Evdeki herkes Bilal Beyin bir kere eşini aldattığını ve başkasını hamile bıraktığını biliyordu ancak hepsi o çocuğun doğmadığını sanıyordu.
Gözleri Çağlayı bulduğunda onun yanındaki Fatihe sarıldığını ve öylece boşluğa baktığını gördü.
" İki hafta sonra buraya gelecek ve bir müddet burada kalacak "
" Asla. Asla o kız bu eve giremez "
Gülseren hanım tekrar ayağa kalktığında Bilal Bey gergince gözlerini kapatıp açtı.
" Annem haklı baba. Bende o kızı istemiyorum burda "
Cihangir annesinin yanına gidip koluna girdiğinde kadın başına onun göğsüne yasladı. Bilal Bey ise zaten bunu kolayca kabul etmeyeceklerini biliyordu ve sabırla derin bir nefes aldı. Hayatı boyunca en büyük pişmalığı Kadere yaptıkları olmuştu. Üstelik onun hamile kaldığını öğrendiğinde çocuğu aldırmasını isteyecek kadar vicdansız olduğu için kendisini hiç affetmemişti. Ama şimdi o çocuğun yaşadığını ve büyüdüğünü öğrendiğinde yüreğine kocaman bir su serpilmişti. Yavaşça ayağa kalktı ve evdekilerle tek tek baktı.
" Nehir günü geldiğinde buraya gelecek ve istediği kadar kalacak. Sizde hiç bir şekilde saygısızlık etmeyeceksiniz "
Son sözünü söyleyip çıktığında arkasında ağlayan bir kadın , hiç bir şey düşünemeyen bir kız, sinirli bir adam ve bu ailenin özel meselesinde ne işi olduğunu anlayamayan bir fatih bırakmıştı.
&&&&