4. Bölüm: İhanet!

3834 Words
Kalbindeki kelebeklerin umutlanmasını istemiyordu Dilber. Hazar'ın ona yaşattığı bir çok muhteşem geceden farkı yoktu aslında. Hazar'ın ağızından çıkan sözcüklere kadar. "Sekiz yıl! Çok be Dilber. Hak etmeyen bir kadın için acı çekmeye de çektirmeye de değmeyecek kadar çok." Hazar yanında sessiz sessiz yatan kadının bu halini bilirdi. Aslında niyeti karısının kalbini kırmak değildi. Bir yerden sözlerine başlamalıydı fakat nerden ve nasıl yapacağını bilememişti. Başını yana çevirip, kafası anca omzuna gelen karısına baktı. Kadife, bordo rengi kenarları altın varak işlemeli yatak başlığına yaslanmış kendisi gibi oturduğunu gördü. Başını eğip kadının yüzünü görmeye çalıştı. Bakışlarını bir noktaya sabitlediğini gördüğünde yanılmadığını anladı. Küçük yüzünün aksine iri gözlerinin dolduğunu fark etti. Biliyordu. Aslında söylemek istediği çok şey vardı kadının fakat senelerdir sustuğu gibi yine susmayı tercih ediyordu. Karısını kolundan tutup kendine çekti. Küçük gövdesini göğsüne bastırıp sarıldı. Saçlarının çiçeksi kokusunu içine çekerken yumuşak öpücükler kondurdu. "Çok!" Dedi Dilber içini çekerek. Ağlamaklı çıkan sesinide, kendisinide sonsuza kadar saklamak istediği kocasının güçlü göğüsüne iyice sokuldu. Hazar'ın bütün bedeninin titremesine sebep olan; artık içinde tutamadığı bir hıçkırık dudaklarından kaçtı. 'Çok'. Ne demekti? Düşündü genç kadın. Ne anlama geliyordu? Mesela, çocuklarını çok seviyordu genç kadın. Kardeşlerini çok seviyordu. Sahip olduğu ikinci ailesini çok seviyordu. Her ne kadar kırgın olsada Annesini-Babasını çok seviyordu. Geçinemese de dilbaz görümcelerini bile çok seviyordu. Çok. Çok. Çok. Bir de kocası vardı. İşte onu çoktan da çok seviyordu. Ne yaparsa yapsa, kalbide kırılsa, canıda yansa seviyordu kadın. Düşünecek çok zamanı olmuştu genç kadının. Dile kolay. Sekiz koca yıl. Kendisiyle hesaplaşacağı bol bol vakti olmuştu. Sorular sordu kendi kendine. Mecbur mu hissediyorum? Rahatımın kaçmasından mı korkuyorum? Bağımlılık mı? Alışkanlık mı? Ya da imkansızın çekiciliği miydi? Kocasına karşı hissettikleri. Hepsini düşünmeye çok fazla zamanı oldu Dilber'in. Defalarca kendini denedi. Yurt dışı seyahatlerinin birinde hiç aramadı kocasını. Sesini duymayı dahi yasakladı kendine. Geldiği gün adamın 'Dilber.' demesi yetti sevinç göz yaşlarının akmasına. Yanına sokulmaktan kaçındı. Zaten evin içindeyken bırakın yan yana geldikleri iki kelam ettikleri yoktu. Odaya çekilince yüz çevirdi Dilber. Yatağın kendine ait köşesinde kocasından evvel yatıp-kalktı. Yine sessiz sedasız uzanan bir el kendisini adamın kollarına atmasına yetti. Hissettiği ne alışkanlık ne de bağımlılık değildi. En sonunda kabullendi. Sevgiydi içindeki. Bütün yaralarını saran, kırıklarını iyileştiren, umut ateşinin sönmesine izin vermeyen. Ancak aşkın bu kadar acı veren bir meret olabileceğini kabullendi. Sevdasını bu dünyada ki imtihanı olarak kabul etti. Zaman kocasını sevmeyi öğretmişti genç kadına. Çok sevmeyi. Zaman unutmayı öğretememişti adama. Unutmak öğrenilmiyordu. Yaşanıyordu. Herşey öğreniyordu ama unutmayı öğrenemiyordu insan. Sevdiği tarafından aldatılmayı, kandırılmayı hazmedemiyor insan. Zaman unutmayı değil alışmayı öğretiyordu. Alışmıştı Hazar Dilber'e. Narin'in yokluğuna alıştığı gibi. Kalbinin kırıklığı ile yaşamaya alıştığı gibi. Dilber'in hayatındaki varlığına alıştığı gibi. Karısının koşulsuz şartsız sevgisine alıştığı gibi. Sevilmek çok güzeldi. Sevmek çok acıydı. Hazar'ın çıplak göğsüne başın koymuş yatıyordu Dilber. Kocasının saçlarıyla oynadığını hissediyordu. Pamuk gibi yumuşak dokunuşları uykusunu getiriyordu. Kadının uzun kumral saçları adamın göğsüne dağılmıştı. İşaret parmağına doladığı bir tutam saçı çözüp çözüp tekrar doluyordu. Seviyordu kadının saçlarını. Seviyordu kadınına dokunmayı. Kendisine ait oluşunu seviyordu. Karşı koyamayışını. Gülüşünü seviyordu. En öfkeli anında bile yüzüne bakınca, göz göze gelince dayanamayıp yüzüne yayılan gülümsemesini seviyordu. İyiliğini, merhametini seviyordu. Kin tutamayışını, her ne olursa olsun sevgi dolu kalabilişini seviyordu. Farkında olmadan ne çok şeyini sevmişti kadının. Dilber içi dışı bir bi kadındı. Öfkesini de sevgisini de göstererek yaşayanlardandı. Hazar saatler önce eve geldiğinde baş ucundaki komedinin çekmecesine bıraktığı kutuyu hatırladı. Akşamdan beri nasıl vermeliyim diye düşünüyordu. Aralarında bir hediyeleşme ya da alıp verme meselesi hiç olmamıştı. Dilber aldığı hediyeyi gözünün içine bakarak vermezdi. Hazar görene kadar odanın bir kenarında dururdu. Hazar ilk zamanları anlamıyordu. Karısının bu huyunu sonradan fark etmişti. Dilber kaç defa defa neden niçin olduğunu bile düşünmediği hediyeler almıştı. O da alıyordu canım. Seyahat sonrası her seferinde karısına ve çocuklarına hediyeler alırdı. Konaktakilere de alırdı arada ama Dilber'i hiç unutmaz her seferinde mutlaka bir şeyler alırdı. O da aynı karısı gibi hediyelerini odaya bırakır Dilber öyle görürdü. Hiç bak bunu senin için, seni düşünerek aldım dememişti. Göğsünde yatan kadını rahatsız etmeden yatağın yanındaki komedine uzanıp çekmecedeki siyah kadife kutuyu aldı. Kutunun içinden çıkarttığı tek taşı göğsünde sakin sakin yatan kadının sol elini tutup alyansının önüne taktı. Dilber önce ne olduğunu anlamadı. Sonra hissettiği soğuk metalle şaşırdı. Hazar'ın parmağına taktığı yüzüğü gördü. Gözleri şaşkınlıktan iki katı açıldı. "Sen..." Diyebildi sadece Dilber. Parmağına, gördüğüne inanamaz halde bakıyordu. Gerçekten, seneler sonra hatırlıyor muydu? "Geç kalmış bir hediye." Dedi Hazar Dilber'in saçlarını okşayarak. 🍀 Sessizliğin sesini bilir misiniz? Kulakları tırmalayan çığlığını. Sustukça bir yerlere dolduğunu hisseder misiniz? Ya bir gün patlayabileceğinizi biliyor musunuz? Bazıları vardır. Sustukça anlaşılır. Sustukça yücelir. Sustukça büyür. Bazıları vardır. Sustukça kaybolur. Sustukça kaybeder. Sustukça acı çeker. Dilber çiseleyen yağmurun altında ıslanan bedenini umursamadan duruyordu. Sabahın erken saatlerinde yağan yağmur ve taze toprak kokusu onu dışarıya çağırmıştı. Arka bahçenin huzuru, yağan yağmurun melodisiyse birleşince Dilber'in ruhunu bir nebze olsun rahatlatıyordu. İçinden geçenleri söyleyememek acıtıyordu. Anlaşılmayacağını bile bile nasıl anlatabilirdi? Sol elini ileriye uzatarak parmaklarını havaya kaldırdı. Sekiz senedir parmağından çıkarmadığı alyansına baktı. Parlaklığını yitirmiş, solmuş, yer yer çizilmiş görüntüsü Dilber'e kendisini hatırlattı. Alyansından bir farkı yoktu. Sonra yorgun alyansının önünde ışıl ışıl parlayan, oldukçada cömertçe alınmış iri tek taşına kaydı bakışları. Yıllar önce Hazar'la aralarında geçen tartışma geldi hatırına. Geçmiş "Ne istiyorsun?" Dedi yorgun çıkan sesiyle Hazar. Başını yasladığı beyaz taş işlemeli yatak başlığı gece lambasından yansıyan kırmızı loş ışıkla birlikte odayı aydınlatıyordu. Dilber Hazar'ın yüzüne bakamıyor olsada yorgunluğunun farkındaydı. Kendisini de biraz anlamasını istiyordu. Sabahlara kadar uyuyamıyordu. Akşamları kendi zoruyla da olsa bir saat Hazar'la konuşmaya çalışıyordu. Bir süredir üzerinde çalıştıkları yeni proje fazlasıyla genç adamı yoruyordu. Babasının baskısı da nedense artmaya başlamış Hazar dayanamaz hale gelmişti. Herşeyimiz tam bir doğum hediyemiz eksikti zaten. Dedi içinden. Karısı yine uyuyamadığı zamanlarda yaptığı gibi boş boş konuşuyordu. 'Tek taş istiyorum." Hazar bir an doğru mu duydum diye düşündü. Tek taş mı istiyordu gerçekten? "Düğünde takmadın. Ne yıl başı ne sevgililer günü ne de doğum günü. Hiç bir özel günümüzde bırak birbirimize hediye almayı yan yana bile gelemiyoruz." Dedi Dilber. İlk bebeğini kucağına almasına haftalar kalmıştı. Heyecandan ve hamileliğinin son haftaları olmasından dolayı geceleri uyku tutmuyordu. Kocasının uykuya dalana kadar olsun kendisiyle sohbet etmesini istiyordu. Biraz olsun ilgisine şefkatine ihtiyaç duyuyordu. Konuyu bir şekilde doğuma, ordanda doğum hediyesine getirmişti. Dilber konuyu oraya getirmeyi başarmıştı başarmasına da ama biraz sonra kocasının söyleyeceği sözleri duymaktaysa hiç konuyu açmamış olmayı dileyeceğinden habersizdi. "Başka şey iste." Dedi Hazar buz gibi bir sesle. Gece geç saate eve gelmişti. Babasının zorla dahil ettiği projeyle uğraşmak yeterince yoruyordu. Bu gece bir de Dilber'i çekecek enerjisi yoktu. "Neden Hazar? Başka bir şey isteseydim söylerdim. Ben tek taş istiyorum." Dedi Dilber son bir gayret. Biliyordu Hazar biraz daha terslenmeye devam ederse dayanamayacak ağlamaya başlayacaktı. Genç kadının inat edeceğini ve saçma tartışmanın son bulamayacağını anlayan genç adam dayandığı yatak başlığından doğrularak yatağa uzandı. "Olmaz diyorsam olmaz. Nerden çıktı bu tek taş merakı? Annemin aldığı altınlar yeterli gelmiyor mu?" Dedi kesin bir dille ve sırtını dönüp yatarak konuşmaya son verdi. Genç kadın hamileliğin alt üst ettiği hormonlarına lanet etti. Hemen dolan gözlerini silmeye çalışsada fayda etmiyordu. Ağlama isteğini bastırmayı başaramıyor, yetmiyormuş gibi birde hıçkırıklarına engel olamıyordu. En sonunda pes etti, kendini bıraktı ve doyasıya ağladı. Belki bir saat kendisini sakinleştirmeyi başaramadı. İçin için sadece yanındaki kocasının ona sarılmasını istiyordu. Tek taş falan umurunda değildi. Kayın validesinden isteseydi çoktan bir değil beş tane bile tek taşı olurdu. Düğün, bayram, seyran ne olursa kayın validesi istesede istemesede fazlasıyla alıyordu. Dilber evlendikleri günden beri ona soğuk olan kocasının yakınlığını, sıcaklığını hissetmek istiyordu. Kocası biraz olsun yakın davransa kendini toparlayabikecekti ama genç adam başına kadar çektiği yorganın altından kıpırdamadan kadının susmasını bekledi. Bir kez yapmıştı o hatayı. Özene bezene, nice hayaller kurarak aldığı tek taşı sevdiği kızın parmağına takmak istemişti. Narin'ine. Reddedilmişti. Bir da asla bir kadına tek taş filan alamazdı. Dilber o gece kocasının kabuk bağlamamış yarasını kanattığından habersiz ağlayarak uykuya daldı. Adam yanında yatan kadında açtığı yaralardan, kadında yanında yürek yarası yangın yerinden farksız bir adamın yattığından habersizdi. 🍀 Şimdiki zaman. Çocukları okula gönderdikten sonra sırayla yatak odası, çocukların odası ve Hazar'ın çalışma odasına temizliğe girdi Dilber. Dip köşe temizliğini yapalı çok olmamıştı ama Dilber'in düşünmemeye ve kendisini oyalamaya ihtiyacı vardı. Aklını oyalayabileceği tek işte temizlikti. Hazar'ın davranışlarındaki tutarsızlık kadını alt üst ediyordu. Dün gece yaşadıkları neydi anlam veremiyordu. Hazar'ın ona hediye alması daha da önemlisi evlilik yıl dönümlerini hatırlaması bile saçmaydı. Hazar özel günlerin hiç birini hatırlamaz, hatırlamadığı gibide yok sayardı. Dilber'i yok saymazdı ama dün gece ki kadar da yakın ve içten olmazlardı. Yüzünden bir an olsun eksilmeyen gülümsemesi sıcak tavırları sanki karısına aşık bir Hazar vardı. Fazla abartıyorum. Görmek istediğim gibi görüyorum. Her zaman olduğu gibiydi. Düşünmek istemesede bir türlü Hazar'ın tavırlarına bir anlam veremiyordu. Kendisini oyalayacak daha fazla iş aramaya başladı. O gün Dilber'deki gariplik herkesin dikkatini çekti. Sessizliği ve parmağındaki kocaman tek taş işlerin yolunda olduğunu söylediği kadar hayır bu işin içinde bir bit yeniği var da dedirtiyordu. Neyi neden yaptığını bilecek kadar birlikte zaman geçirmişlerdi. Kendini işe vermiş bir Dilber demek, benden uzak durun iyi değilim demekti. Genç kadın önce öğle yemeği hazırladı. Sonra bütün mutfağı indirip temizleyip tekrar kaldırdı. Yardım tekliflerini kabul etmedi. Çocuklar geldiğinde çocukların ödevleri üstü başı derken Dilber bir günü daha bitirdi. Neden kendini yorgun hissetmiyordu. Sanki bütün gün oturmuş gibi canlıydı. Yine oluyordu işte. Ne kadar engel olmaya çalışsada bir işe yaramıyordu. Seneler sonra bile kalbi heyecanla çarpıyordu. Seneler sonra yine inanmaya, kanmaya hazırdı. İçine büyük bir umut çöreklenmişti. Mutluluktan ayakları yere basmıyordu. Ne kadar kendimi kaptırmayacağım desede, kalbi çoktan kontrolü ele almıştı. Tabi Hazar tekrar yerle bir edene kadar. Umutlarını ayağının altına alıp Dilber'in canını yaka yaka yerini ve haddini bildirene kadar. O gece Hazar odasına geldikten sonra kardeşi Adar tarafından çağırıldı. Ufak bir iş konuşması olacağı belliydi. Hazar odadan çıkarken telefonunu almayı unuttu. Tabiki bu durum hemen Dilber'in dikkatini çekti. Öyle bir histi ki o, içinden bir şey dürtüyordu. Hazar'ın tarafındaki komedinin üzerinde duran telefona uzandı. Geldiğinden beri dikkatini sürekli çeken telefon ile sonunda baş başa kalmışlardı. Kapıya göz artıktan sonra telefonun ana ekran tuşuna bastı. Elbette kilitliydi. Hazar'ı düşününce onun için zor olan ama Dilber'in Hazar sayesinde uzmanlık alanı haline gelen deseni çözmesi zor olmadı. Önce ekranda bir iz var mı diye baktı. Belli belirsiz ip uçlarını birleştirince ana ekrana ulaştı. Tabi ilk işi mesajlara girmek oldu. Orda kayda değer bir şey bulamayınca rehberi gözden geçirdi. Elbette rehberde bilmediği bir sürü kadın adı vardı. İşi gereği bir çok numara barındırdığını bildiğinden burdan bir yere varamayacağı açıktı. Son aramalara baktı. Yine orada gördüklerini de anlamlandıramadı. Son olarak telefonun galerisine baktı. Küçük karelerde direk dikkatini çeken kızıl saçlar oldu. Resmin üzerine tıklayıp büyütünce gördüğü fotoğraf bir kez daha hayal kırıklığına uğramasına neden oldu. Fotoğrafdaki kızı tanıyordu. Daha bir kaç ay önce düğünü yapılan yeni gelindi. Ahugüzar. Düğüne ailecek katılmışlardı. Hazar o vakit hala yurt dışında olduğundan düğüne katılamamıştı. Fakat belliki arayı kapatması uzun sürmemişti. Nerden bulmuştu bu fotoğrafları? Kim çekmişti? Hazar ne yapmaya çalışıyordu? Kızı tanımıyordu. İstanbuldan abisinin hatasına bedel olarak gelmiş ve kendisinden yaşça büyük ve evli bir adamla evlendirilmişti. Oldukça dramatik bir olayın ardında Hazar ne arıyordu? Aklına tek bir sebep geliyordu. Narin! Baray'ın tekrar evlendirilmesi Hazar'ı umutlandırmış olabilir miydi? Aklına doluşan düşünceler kalbini kırıyordu. Hazar'ın yaptıkları ve yaşattıkları birbirini tutmuyordu. 🍀 "Dilber iyi misim?" Dedi Behiye. Annesi dün akşam arayıp onu ve kardeşi Şevvali çağırmıştı. Perihan hanım klasik bir kayınvalideyi. Elbette oğlu onun için herkesten önce gelirdi. Fakat onunda asla kabullenemeyeceği ve görmezden gelemeyeceği bir durum vardı. Gelini Dilber'i elbette oğlundan önde tutmuyordu ama Hazar'ın Dilber'e çektirdiği acılarda aşikardı. Kendi elleriyle gelin getirdiği kıza karşı vicdanı rahat değildi. Uzun yıllar birlikte yaşamanın getirilerinden biri de az çok birbirlerini anlamak ve tanımaktı. Perihan hanımda az çok gelini tanımış sıkıntılı halini, neşeli halini bilir olmuştu. Bir kaç gündür kadındaki durgunluk ve sessizlik pekte iyi şeyler olmadığının en büyük göstergesiydi. Böyle durumlarda direk kızları Behiye ve Şevval devreye girer Dilber'in ağzında girer burnundan çıkar ne olduğunu öğrenirlerdi. Şevval ve Behiye öğlene doğru konağa geldiklerinde de Dilber'i de alıp dışarı çıktılar. Bir kaç mağaza gezmek biraz alışveriş yapmak her kadına iyi gelirdi. Dilber'in başlarda biraz morali düzelir gibi olsada bir mağazada Şevval ve Behiye'nin yakın arkadaşı olan Elif ve kardeşi Barayı'ın yeni eşi Ahugüzar ile karşılaşınca Dilber'in yine morali bozuldu. Sorunun Elif olmadığını biliyorlardı ama yeni gelin ile alakalı ne olabilirdi onu merak ediyorlardı. Hazar'ın eskiden sevdiği kız olan Narin'i hepsi biliyordu. Ahugüzar da Narin'in üzerine kuma gelen kızdı. Oldukça dikkat çekici olan kızı görünce Dilber'in şeytan görmüş gibi olduğunu hissetmişti Behiye. Uzun süreli sessizliğinin altında bu kız ile ilgili bir şeyler olduğundan emindi. Dilber ketum bir kadındı. Kan kusar kızılcık şerbeti içtim derdi. Onun ağzından laf almak ilk günden beri hep çok zor olmuştu. Amma ve lakin Behiye ve Şevval bu konuda oldukça iyiydiler. Onların elinden bir uçan bir de kaçan kurtulurdu. Yok uzun zamandır kurtulabilen olmamıştı. Sivri dilli bu iki kardeş uzun zamandır Dilber'in avukatlığını yapıyorlardı. Dedikoduya aç komşular ve Hazar'ın bitmeyen çapkınlıkları Dilber'i hazır dedikodu malzemesi haline getiriyordu. Girdikleri ortamlarda ustaca Dilber'i savunuyorlar laf atılmasına müsade etmiyorlardı. Hele bazı hadsiz kadınlar vardır ki işte o zaman hem cinsinden hiç hoşlanmıyorlardı. Tamam her kadın biraz dedikodu severdi ama bazıları gerçekten suyunu çıkartıyordu. 'Hazar'ın bende gözü var.' 'Hazar bana laf artı.' 'Hazar beni aradı.' Hatta utanmayıp 'Ben Hazar'la yattım.' diyeni bile çıkmıştı. Behiye de Şevval de oldukça zeki kadınlardı. Kardeşlerinin bu lafların çıkmasına izin verdiğini aslında hiç birinin aslı astarı olmadığını biliyorlardı. Belki bir iki laf atmış, açık açıkta bakmış olabilirdi. Ama o kadardı. Konağa döndüklerinde kesin bir durum olduğuna kanaat getiren Şevval ile Behiye iş başına geçtiler. Dilber'in elindeki çaya boş boş baktığını gören Behiye yaklaşık beş dakika önce sorduğu soruyu tekrarladı. "Dilber iyi misin canım?" Yanında oturan küçük görümcesi Bidar'ın dürtüklemesiyle kendine gelen Dilber sonunda sorulan soruya cevap verdi. "İyiyim Behiye abla." "Biraz havan değişsin diye dışarı çıktık sen temelli bozuldun." Dedi Behiyenin yanında oturmuş çayını yudumlayan Şevval. "İyiyim Şevval abla. Siz bana bakmayın canım sıkkın biraz." "Onun farkındayız. Mesele ne bize söylesende sana yardımcı olsak." "Hazar mı bir şey yaptı?" Dedi bu kez açık açık Behiye. "Biz aranızın iyi olduğunu düşünmüştük. Hem sana evlilik yıl dönümünüz için çok güzel bir hediye almış" "Hazar aynı Hazar. O hediyenin nerden çıktığını, ne maksatla aldığını bilmiyorum." "Dilber hadi güzelim yormada bizi anlat. Yıl dönümünüzün üstünden on gün geçmeden gene ne yaptı? Olmuş bir şey belli." Dilber uzun süren sessizliğini bozmak ve canını sıkan meseleyi anlatmak istiyordu istemesine de bu sefer korkuyordu. Hazar bu sefer ileriye gidiyordu. Dilber'in aklını alan, yeniden ruhuna can veren gecenin üzerinden bir kaç gün geçmiştiki Dilber içindeki şeytana yenilip Hazar'ın telefonunu karıştırmıştı ve yine pişman olmuştu. "Hazar, bu seferde Baray'ın yeni karısına kafayı takmış." "Yok canım." "Yok canım." Dedi iki kardeş aynı anda. Dilber'in yanında oturan Bidar'ın şaşkınlıktan gözleri açılırken etrafına bakındı. Çok şükür annesi görünmüyordu. Bir duysa abisinin iflahını keserdi. Bu sefer kesin babasına söyler olay büyürde büyürdü. "Yanlışın vardır Dilber Hazar böyle bir şey yapmaz." "Tamam Hazar çapkındır ama o kızla işi olmaz." "Telefonundaki fotoğrafları gözlerimle gördüm. Bir sürü fotoğrafı vardı." "Ne dedi?" "Hiç. Sormadım. Soramadım. Bu kez böyle bir şeyi kaldırabileceğimi sanmıyorum." "Dilber Hazar böyle bir şey yapmaz için rahat olsun." Dedi Şevval. Kardeşinin bu kadar ileriye gitmeyeceğinden emindi. Behiye ve Şevval akşam eşleri geldikten sonra birlikte yenilen akşam yemeği ve ardından içilen çaydan sonra evlerine gittiler. Bidar salondaki sehpaları toplamaya çalışırken Didar kucağında Dilem'e ile salona geldi. Dilber gönül ilaçım dediği kızına sarılırken bir kez daha göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu. Kendi katına geldiğinde iki oğlu kuzenleriyle birlikte oyun oynuyorlardı. Kucağındaki kızıyla birlikte odasına girdi. Gözleri kapanmak üzere olan minik kızla beraber gözlerini kapattı. Dilber kafasında onu yiyip bitiren düşüncelerle savaşıyordu. Ne kadar uğraşsada sahte mutluluk balonuna girmekten kurtaramamıştı kalbini. Şimdide acı çekmekten alı koyamıyordu. Her seferinde bu son derken tekrar tekrar kendisini aynı oyunun içinde buluyordu. İhanet. Evlendiği ilk günün sabahı Hazar ona açık açık konulmuştu. Açıkça ailesinin isteği üzerine onunla evlendiğini canının istediği gibi yaşamaya devam edeceğini ve istemiyorsa gidebileceğini çekinmeden söylemişti. Evet gidebileceğini söylemişti. Onunla bir gece geçirdikten sonra gidebileceğini söyledi. Umurunda bile değildi. Onun bekaretini alıp gidebilirsin diyebilmişti. Daha o sabah onu zor bir hayatın beklediğini anlamıştı Dilber. Kayın validesine gidip utancından yerin dibine girerek de olsa Hazar'ın ona söylediği sözleri anlatmıştı. O akşam evde esaslı bir kıyamet kopmuş Ferzan ağa Hazar'ı çocuk gibi azarlamıştı ve neredeyse dövecekti. Yirmi dört yaşındaki adamı dövecekti. Bir musibet bin nasihatten iyidir! Hazar o gece Dilber'in yatağına girmemişti. Sonraki bir ay Dilber'den uzak durmuş ve bu arada dedikodular almış başını yürümüştü. Hazar ile başa çıkamayacağını düşünen Perihan hanım Ferzan ağa ile görüşerek onu uzaklaştırma kararı almak zorunda kalmış ve daha öncede sık sık çıktığı yut dışı seyahatlerinden birine göndermişlerdi. Ardı ardına doğan erkek çocukları Hazar'ı evine bağlamaya yetmedi. Bu arada Hazar'ın Narin'e olan aşkının karşılıksız olmadığını öğrendi ve pes etti Dilber. Üç yıl. Üç yıl direndi Hazar'ın karşısında. Ona kendini sevdirebilmek, kalbini kazanabilmek için yapmadığı bir şey kalmadı. Seven ve sevildiğini bilen bir kalple savaşamazdı. Narin evli olduğu halde Hazar'ı seviyordu. Neden evlenmediler? Hazar neden onun başkasıyla evlenmesine izin verdi? Bilmiyordu. Defalarca dilinin ucuna gelsede bir kez bile cesaret edip soramadı. Hazar'ın çapkınlık hikayelerini dinledi senelerce. Onun değişik kokulara bulaşmış bedenine sarılıp uyudu. Ve hep kedine sordu. Nasıl böyle bir adamı sevebildim? Bir gün yüzüme gülümseyerek bakmayan, oturup iki çift sohbet etmeyen ve her fırsatta canımı yakan bir adama nasıl aşık olabilirim? Sorularının tek cevabı vardı. Bu onun sınavıydı. Kadere inanıyordu. Bu kadar acıdan sonra elbet bir gün mutlu olacağına inanıyordu. Yaşadığı sürece de inanmaya devam edecek, inancı olduğu sürece sabretmeye devam edecekti. İhanet. Bir kez daha ihaneti kaldıramayacağını, Hazar'ın canını yakmasına izin vermeyeceğini düşünüyordu. Eğer bu seferde Hazar onu aldatırsa ne olursa olsun çekip gidecekti. Gerekirse çocuklarınıda bırakacaktı. Öyle de dayanamayacaktı. Böylede. İki türlüde sonunu iyi görmüyordu genç kadın. Ya kalacak Hazar'ın ihanetlerine göz yumarak bir gün aklını kaybedecekti. Yada gidecek çocuklarının hasretinden aklını yitirecekti. 🍀 Her günün bir akşamı, her akşamın bir sabahı var. Dilber için geçen zaman anlamını yitirmişti. Günler haftalar belki haftalar geçiyordu ama Dilber'in her günü aynı geçiriyordu. Yine bir kahvaltı sofrası ve yine çocuklarının karnını doyurmak başka bir şey düşünmeyen Dilber. "Bu akşam Haznedar konağına misafiriz." Kayınvalidesinin sözleri kahvaltı sofrasına bomba etkisi bırakırken Dilber'in elindeki yarı dolu bardak sofranın üzerine düştü. "Annnnneeee." Dilem'in sesiyle kendine gelen Dilber silkelendi. "Doydun mu kızım?" Küçük kız başını salladı. "Hadi git abilerle oyna." Küçük kız tatlı tatlı yürürken, Dilber kırılan bardakla önündeki tabağı, kırıkları toparlayıp salondan çıktı. Elindekileri bir an evvel çöpe atıp yanlız kalabileceği bir köşe buldu kendine. Yumruk yaptığı ellerini defalarca duvara vurdu. Güçlü olacaktı. Güçlü. Buna mecburdu. Ağlamayacak, dim dik duracaktı. Ne olursa olsun çocukları için dayanacaktı. Şimdiye kadar yaptığı gibi görmezden gelmeye devam edecekti. Narin. Hem canını yakan hemde için için üzüldüğü kadın. Kocasının kalbine sahip olan kadın için üzülüyordu Dilber. O kadar naif bir kalbi vardı. Saf ve temiz. Bazen şeytan dürtüklese de o da bir faniydi. Dünya küçüktü, yaşadıkları yer daha da küçüktü. İki aile sık sık olmasada bir araya gelirdi. Eşraf tarafında da sevilip sayılan iki aileydi Demiroğlu'ları ve Haznedar'lar. Düğün, Bayram gibi önemli günlerde birlikte davet edilirlerdi. Dilber'in Narin ile karşılaşacak çok ortamı oluyordu. Hiç konuşmamışlardı. Yan yana dahi gelmemeye özen göstermişlerdi. Dilber'in Narin'i ister istemez gözlemlemesi sonucu kadının çocuklara bakarken defalarca gözlerinin dolduğuna şahit olmuştu. Narin hakkında çıkan söylentiler elbette çabuk yayılmıştı. Anne olmak her kadının hayali, hakkıydı. Sevdiğin adamdan çocuk sahibi olmak ise bambaşkaydı. Dilber'i ayakta tutan tek sebepte buydu. Tek dileği ise sevgisine hak ettiği karşılığı bulabilmekti. Acı çeken ruhuna merhem olan evlatları olmasaydı ne yapardı? Onu dimdik ayakta tutan, yıkılmasına izin vermeyen, içi kan ağlarken yüzünü güldüren tek sebep çocuklarıydı. 🍀 Biraz sakinleştiren sora tekrar salona döndü. Kardelen, Elvan Didar ve Bidar kahvaltı sofrasını topladıktan sonra Perihan hanımın etrafında toplamış kahve içiyorlardı. Artık beş aylık hamile olan Kardelen'in elinde meyve suyu vardı. Avludan çocukların sesi yükseliyordu. Yağmurlu geçen günlerde sonra güneşli hafta sonunun tadını çıkartıyorlardı. Geniş oturma grubunun tekli koltuğu taht gibi baş köşeye konuşlandırılmıştı. Perihan hanım da her zamanki gibi köşesinde oturuyordu. İki yanında ki büyük üçlü koltuklardan birinde gelinleri diğerinde kızları otuyordu. Tam karşısındaki boş tekli koltuğa oturdu Dilber. Evdeki huzurlu saatleri seviyordu. Cumartesi kahvaltısından sonra bir tepsi erkeklerin salonuna bir tepsi kadınların salonuna kahve yapıp getirirdi Didar ile Bidar. Bu gelenek senelerdir sekteye uğramadan devam ediyordu konakta. Cumartesinin huzuru bütün konağa bulaşılıyor güzel bir hafta sonu geçiriyorlardı. "Dilber yenge sanada kahve yaptım ama soğudu. Bekle yenisini yapayım." "Gerek yok Bidar." Bidar yengesinin sözüyle tekrar yerine oturdu. Didarın dizine yasladığı koluyla kendisinden bir yaş büyük ablasını dürteledi. Ne var? diyen bakışlarını kardeşine gönderen Didar aslında onun derdini biliyordu. Kendisinin topun ağzına sürmek istemediğimden bir türlü konuya giremiyordu. Tez canlı kardeşi, biraz daha susmaya devam ederse zaten konuya girecekti. Didar Birdar'la aralarındaki bir yaş farkın hiç tadını çıkaramadı. Abla kardeşten ziyade ikiz gibi büyüdü iki kardeş. Didar bir sene geç okula başlayarak Bidar ile birlikte birinci sınıfa gitti. Beraber de liseden çıktılar. Sonrasında Fezan ağa İkisininde üniversite okumalarına karşı çıktı. Hala eski kafalı olan yaşlı adamın kararını değiştirebilmek mümkün olmadı. Yinede liseyi bitirebilmiş olmaktan mutluydular. Açıktan okumak Didar'ın hala aklının bir köşesinde olsada Bidar onun gibi düşünmüyordu. Didar koyu kahve rengi gözleri zayıf vücudlu ve uzun boylu esmer güzeliyken, Bidar buğday tenli açık kahve hatta nerdeyse sarı denilebilecek gözlere sahip balık etli ve kısa bir kızdı. Görünüşleri gibi karakterleride oldukça zıttı kızların. Didar ağır başlı, sakin bir Pollyanna iken Bidar haşarı bir genç kızdı. Ortamda ki sessizlikten sıkılan Bidar sonunda içini kemiren meseleyi ortaya döktü. "Ana Candar abim galiba bir kızla görüşüyor." Perihan hanım yudumladığı kahveyi püskürmekten son anda kendini alı koyabildi. "Ne diyorsun deli kız sen?" Yorgun mavi gözlerini en küçük kızına dikerken ona kötü bakışlarını atıyordu. "Saçmalıyor ana sen ona bakma." "Siz ne halt çeviriyorsunuz bakayım. Hemen dökün eteğinizdeki taşları." "Ana valla bir şey yok ortada Birdar saçmalıyor." "Üstüme iyilik sağlık. Ne saçmalayacakmışım be! Sen de görmedim mi örtüyü. Abim giderken yanında götürmüş. Senin, benim olmadığına göre. Demek ki sevdiği kızın." "Allahım sen yardım et. Kız düzgün anlatın şunu bir şey anlamıyorum!" "Ana abimin gittiği gün Bidar odasında bir yazma bulmuş. Bana gösterdi. Evden birinin örtüsü olamayacağına göre bizde kimin olabilir diye akıl yürütmeye çalıştık." "Haftalardır düşünüyorum. Bir türlü nerde gördüğümü bulamıyorum. Ben o örtüyü bir yerde gördüm." Dedi Bidar. Kıstığı gözleriyle etrafı süzdü. Sonra sözlerine devam etti. "Kırmızı etrafı boncukla işlenmiş iğne oyasıydı." "Belki Seylan'ındır. Ne biliyorsunuz kızlar?" Dedi Elvan. Aslında o da ihtimal vermiyordu ama kayın validesinin gözlerinde gördüğü sıkıntıyı bir nebze olsun dağıtmak istiyordu. Baba oğulun arasında sıkıştığını görebiliyordu. "Abim Seylan'ının örtüsünü saklayacak. Gördüğü yerde Seylan'ı ateşe verecek gibi bakıyor. Örtüsünü saklar mı?" "Seylan kötü bir kız değil. Tamam biraz gıcık ama Candar abimi seviyor. Normalde şeytan gibi ortalıkta dolaşan kıza abimi görünce bir haller oluyor. Kendi gözümle görmüş olmasam inanmazdım. Kızın ses tonu bile değişiyor." Demesiyle Didar Bidar ile birlikte kıkırdamaya başladılar. "Hadi hadi. Çok konuşmayında toplayın şuraları." Didar ile Bidar hemen yerlerinden kalktılar. Boş fincanlarla bardakları tepsiye toplayıp salondan çıktılar. Perihan hanım böyle bir şey olmasın diye Allah'a dua ederken karşısında kıvranan büyük gelini gördü. "Ana akşam ben gelmesem olmaz mı?" Dedi Dilber. İstemiyordu Narin'i görmek. Hazar'ın ona bakışlarını yakalayıpta acı çekmek. "Hep beraber gidiceğiz." Diyerek itiraz hakkı tanımadı Dilber'e Perihan hanım. Gelininin kendini geri çekmesini istemiyordu. Seneler sonra hala Narin'in karşısında üzüldüğünü görmek istemiyordu. Hazar'ın karısı, üç çocuğunun annesi olarak herkesin karşısında başı dik durmasını istiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD