Leyal
Yediğim onca dayaktan sonra sabahı zor etmiş, sabaha karşı yatağımda acıyla kıvranarak gözlerim açılmıştı. Daha gün ağarmamıştı. Kapkaranlık odada yalnızdım. Kocam olacak vasıfsız eve gelmemişti gece yine, nerede sabahı etti düşünmek istemiyor umursamak istemiyordum.
Bana acı veren bir ailenin hiç bir şeyini düşünmek istemiyordum. Yatağımdan bedenimdeki ağrılara rağmen zorlukla doğrulurken, yataktan ayaklarımı sarkıtıp derin bir nefes çektim içime.
Kafam bulanıyordu aynı şeyleri düşünüp aynı acının içinde sürüklenmekten.
Ayağa kalkıp elbise dolabına yürüdüm. İki yıl olmuştu evleneli iki yıldır üzerime giyecek kıyafet dahil aldıramıyordum. Hayır fakir değillerdi ama zenginde değillerdi. Lakin ben çekiyordum bu ızdıraplarını. Görümcemlerden bana kalan eskimeye yüz tutmuş bir etek ve penyeyi üzerime giyinip uzun siyah saçlarımı topladım ensemin üzerinde.
Zira tek bir kıl tanesi bile görseler bana ait olmasa bile sorumlusu hep ben olurdum. Kaynanam ve görümcelerim kumraldı ben esmerdim. Bunu ayırt edebilecek kadar akıllılardı, ama Leyal'in sırtı o gün içinde dayak görmeden olmazdı.
Banyoda elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim. Aç sürülerine kahvaltı hazırlamam gerekiyordu. İşe gidenler sabah kalksa bile sırf bana eziyet için işe gitmeyenlerde uyanıyor, bütün kötü sözlerini söyleyip tekrar uyuyorlardı.
Böylede dengesiz bir aileydi..
Kahvaltıyı hazırlamaya başladığımda, dün Havva ablanın söyledikleri aklıma düşmüştü yine, nasıl izin alıpta gidecektim annemi görmek için pazara. Evdekiler yine suratsız halleriyle kahvaltılarını yapıp çıktıklarında mutfağı toplayıp odama geçmiştim. İçim içimi kemiriyordu. Nasıl diyecektim o mendebur kaynanama. Korkuyordum artık hepsinden. Hamile halimi umursamadan bile dövüyorlardı.
Karnımdaki çocuk onların çocuğu onların torunuydu ama hiç gözlerine görünmüyordu.
Başımı ellerimin arasına alıp sıkıntıyla düşünmeye başladığımda yatağın baş ucundaki şifonyerin üzerine bıraktığım vitamin hapları gözüme takıldı. Hastane'ye götürmezlerdi ama Sağlık Ocağı yakın olduğu için ayda bir oraya gittiğimden en azından ona karışmıyorlardı.
Vitamin kutusuna uzanıp elime aldığımda, kapağını açıp baktım. Henüz bir kaç günlük idare edecek ilaç vardı ama ben artık dayanamıyordum. Annemi özlemiştim.
İlaçları elime boşaltıp pencereye yürüdüm. Camı açıp bina boşluğuna attım ilaçları. Bugün çıkmışken hem annemi görürdüm hemde ilaç alırdım. Belki geç kaldığım için dayak yerdim ama buna değerdi.
Elimdeki boş kutuyu avucumda sıkarak odadan çıkarken, salona yürüdüm, yine televizyonun başında pineklemişlerdi anne ve kızları.
Salona girmeden bedenime dağılan korku şimdiden bacaklarımı titretmeye yetiyordu.
Yavaş adımlarla içeriye adımımı attığımda bakışlarımı kaynanama çevirdim. Benim ona baktığımı anlamış olmali ki o da bana baktı.
"Hayırdır kız? Ne bakıyorsun öyle?" diye sordu şüpheci bir tavırla.
Yutkundum.
"Anne biraz konuşabilirmiyiz? Sana söyleyeceklerim var" dedim.
"Hayır burada konuş ne konuşacaksan! Bizde duyacağız" bunları söyleyen küçük görümcemdi. Ama onunda yaşı benden büyüktü.
"Anne sana söylemem gerekiyor" dedim.
"Sus kız sen! Ben burada dururken sana konuşmak düşmez!" ilk defa azarlamıştı kaynanam kızını şok olmuştum doğrusu.
Kaynanam sinsi şüpheci bakışlarıyla beni süzmeye devam ettikçe avucumdaki ilaç şisesini sıktım gerginlikten. Oturduğu koltuktan doğrulup "Ee hadi düş peşime "deyip salondan çıktı. Arkasından korkak adımlarla ilerlediğimde mutfağa girdik, masaya oturdu.
"Sôyle bakalım ne isteyeceksin?" diye sordu tek kaşını havaya kaldırıp.
Bu kadar böbürlenmenin büyüklüğü neydi anlamıyordum.
"Anne şey... Benim..."
"Sôyle kız hadi ne söyleyeceksen!" diye azarladı.
"Anne benim vitamin ilacım bitti, son kalanı az önce içtim. İzin verirsen eğer bugün Sağlık Ocağı'na gidip alıp geleyim" dedim umutla gözlerine bakarken.
"Olmaz gidemezsin!" diye itiraz ettiğinde korkuyla göğsüme bir ateş düşmüştü sanki.
"Anne lütfen. Hastane'ye götürmüyorsunuz zaten ne olur izin ver oradan bari alıp geleyim" dedim ikna etmeye çalışarak ama ikna olacak gibi durmuyordu.
Şüpheci bakışları iyice kısılırken "Çabuk gidip gelmezsen eğerki hamile felan dinlemem kırarım kolunu bacağını! Çabuk geleceksin!" dedi yine ayak üstü tehditini yaptığında.
Bakışlarım ayak uçlarıma kaydığında başımı sallayıp "Tamam anne gecikmem" dedim.
Umarım gecikmezdim zira dediğini yapacak kadar acımasız bir kadındı. Güçleri bana yetiyordu. Kendi kızlarına bazen laf geçiremediği için bütün hırsını benden çıkartıyordu.
Odama yürürken içimde tutamadığım bir heyecanım vardı. Aylar sonra annemi göreceğimin sevinci vardı.
O kadar çok özlemiştim ki.
* * * *
Dolabın karşısında dakikalarca baktıktan sonra üzerime yine aynı eski elbiselerden dolaptan birşeyler geçirdim, evden çıktığımda ilk işim pazara gitmekti. Annem ile Havva ablanın sürekli buluştukları yere doğru gidiyordum.
Bakışlarım yerde yürürken bedenimin sızlayan yerleriyle birlikte hamileliğim iyice zorlamaya başlamıştı yürümemde. Sokağı geçip yürümeye devam ederken kulaklarıma ilişen adımı seslenen kadın sesiyle durdum olduğum yerde öylece.
"Leyal?"
Başımı çevirip baktım.
Lise de okurken benimle aynı sınıfta olan Sevim' di.
Yüzünü iğrentiyle buruşturup bana doğru aheste adımlarla yürümeye başladığında konuşmaya da başladı "Leyal. Iyy bu halin ne? Zaten çulsuzdun evlenince iyice çulsuz olmuşsun, bir de karnın burnunda" diye eğlenerek konuştuğunda boğazıma tıkanan yumruyla nefes alamadım. Dalga geçiyor alay ediyordu benimle.
Sözleri karşısında gözlerim dolarken "Eğlenmen bittiyse oyalama beni Sevim" dedim kelimelerim zorlukla dökülmüştü dudaklarımdan. Bende biliyordum halimin iyi olmadığını yüzüme vurması gerekmiyordu. Ama aynı Sevim di. Hiç değişmemişti. Aynı kötü kalp aynı duygusuzluk.
"İyi be sana da birşey söylenmiyor! Ezik!" deyip yanımdan saçlarını savurarak uzaklaşmaya başladığında "Leyal! Kız bak ne diyeceğim sana" dediğinde yine döndüm alaylarını dinlemek için.
"Ne istiyorsun Sevim?"
"Ay senden ne isteyebilirim? Kocan hakkında çıkan dedikodular doğrumu?" diye sordu yüzündek meraklı ifadesiyle.
"Ne dedikodusu? Anlamadım?" diye sordum.
"Ayyy zavallı şey seni. Kızım kocan metres tutmuş kendisine, az önce arkadaşım görmüş mahallenin çıkışındaki otele girerken. Yanında bir kadınla" dedi yüzündeki alaycı ifadesinden midem bulandı, ama en çokta duyduklarımdan midem bulanmıştı.
Kocam yapmaz diyemedim. Biliyordum haysiyetsiz kansız bir adam olduğunu. Gözlerimden damlayan her bir damla yaş yanağım boyunca çeneme süzülürken tenim alev alev yanmaya başlamıştı. Sevim ağladığımı gördüğünde yanımdan hızlı adımlarla ayrılırken benim aheste adımlarım mahallenin çıkışındaki otele gidiyordu.
Severek evlenmemiştim ama bunu da hak etmemiştim. Yıllardır bu ailenin ızdırabını çekerken, sırtımdan dayakları eksik olmazken, üzerime giyecek bir parça elbise dahil almazlarken onun yaptığı...