Song kapıyı yumruklarken ettiği küfürler bütün evi inletiyordu. Hak etmişti. Benim hakkımda benden gizli işler çeviriyorsa aslında daha beterini yapmalıydım. Kendini ne sanıyordu bu herif? İki oda dizayn etti diye onunla aynı evde yaşayacağımı nasıl düşünürdü? Bazen erkekler cidden beyinleriyle değil, farklı uzuvları ile düşünüyordu. Ah o uzuvlarını kesmek lazımdı ama neyse.
"Hadi iyi eğlenceler! Buzlar lordu," dedim ve kapıya yöneldim.
Kapıyı açtığım anda büyük bir kırılma sesi geldi. Merdivenleri koşarak inerken arkamdan gelen adam beni yakaladığı anda azraille selamlaşmam gerekecekti. Canını seven beni durdurmaya çalışmasın. Hızla koşmaya başladım. Kapıya ulaşırsam belki kaçma şansım olurdu. Nefes nefese dış kapıyı ulaşmayı denedim. Tam dış kapıya ulaştığım anda öküzün çalışanları önümü kesti. Onlara haykırmak istiyordum. Aralarından geçmeye çalışırken adamların bakışları arkamda bir yere odaklandı. Arkamı dönmemle buzlar lordu ile göz göze geldim.
İşte şimdi gerçekten faka basmıştım. Ayvayı sapı ile değil bütün olarak yemiştim. Tanrım sen beni bu öküzün gazabından koru! Edebildiğim tek dua bu oldu.
>
Tanrım! Bir kadın nasıl bir anda aslan kadar yırtıcı ve seksi olabilir. Miya kollarını boynuma doladığı anda beynim tatile çıktı ve hormonlarım vücudumu ele geçirdi. Onun sıcak nefesi, damarlarımda pompalanan kanın akışını hızlandırırken kendimi kaybettim. Sonra ne oldu bu lanet cadı, beni oyuna getirdi. Erkeklik hormonlarıma lanet olsun. Miya karşısında gümbür gümbür atan kalbim beni her defasında sefil bırakıyordu. Bu kalp neden bu deli kadın için atıyordu onu da çözemiyordum zaten!
Miya ellerimi tutarak beni yatak odamıza getirdi. Yatak odamız ah ne trajedi ama! Hala aktifleşemediğimiz yer nasıl ikimizin oluyor?
Ufacık boyu fakat boyundan büyük beyni olan kadınım beni odaya kilitledi. Yetmiyormuş gibi kahkahalarını dinledim. Kendimi gerçekten gerizekalı gibi hissederken şişen yerlerime acıklı bir bakış attım.
Miya'ya attığım tehditler işe yaramadı ama benden kaçamayacağını ona gösterecek ve intikamımı alacaktım. Adamlara camdan seslenip kapıyı tutmalarını söyledim. Kapıya bir tekme atarken yerle bütünleşmesini zevkle izledim. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı yoksa bu kadın ellerimde can verecekti. Merdivenlerden geldiğimi görünce koşmaya başladı.
Kendini gerçekten zeki sanıyor, her ne kadar arada bu cadı yüzünden aptallaşsam da zeki biriyimdir.
Merdivenlerden yavaşça inerken bir buçuk aylık zaman dilimini düşündüm. Tanrı bana ceza olsun diye bir cadıya aşık etmişti beni.
Bu kadın kadar bünyeme zarar veren bir şey yoktu. Merdivenlerin sonuna geldiğimde kekliğimle göz göze geldik. Ne de olsa kekliği düz ovada atlayıp kanadını kırarak uçamaz hale getiriyorlardı. Bende kekliğimi odaya zincirleyip bırakın uçmayı yürüyemez hale getirecektim.
"Seni adi buzlar lordu!" diye yine taramalı tüfeğini iş başına soktu. Tanrım! Ses yapan her şeyin bir kapama düğmesi varken bu kadınınki neredeydi acaba! Kapatma tuşuna bassam da sussa, bende rahat rahat onun güzelliğini izlemenin zevkini çıkarsaydım. Ne olurdu yani! Ah buldum dudakları, tabi ya!
Hızla Miya'nın dibine girip o ne olduğunu anlamadan dudaklarına yapıştım. Küçücük ellerinin attığı yumruklar bana masaj keyfi yaratsa da bu kadarı yeterdi. Kekliği fazla ürkütmemek benim yararıma olacaktı.
Kiraz mı, vişne mi ayırt edemediğim dudaklarla vedalaştım. Ne de olsa yedi yirmi dört vişneler ile aşk yaşıyordu. Bu kadar tereddüt etmem normaldi.
Karşılık verdiğinde kiraz, vermediğinde vişne diye ikiye ayırmıştım o dudakları. Karşılık alınca daha bir tatlı oluyorlardı hani. Keşke her dudaklarına yöneldiğimde beni zorlamada karşılık verseydi. Neden bu kadar inatçıydı anlamıyorum. Benden daha iyisini mi bulacaktı? Biraz farklı ve tehlikeli bir mesleğim olsa da sonuçta mesleğim elimdeydi. İyi kazanıyordum. Yakışıklı e karizmatiktim. Ona da aşıktım. Bu kadın başka ne istiyordu Tanrı aşkına!
Kendimi geriye çekince elini havaya kaldırdı. Yiyeceğimi mi sanıyordu? Bu tongaya iki defa düşmüştüm. Üçüncü defa düşmek tamamen aptallık olurdu.
Elini havada yakaladım.
"Yapma güzelim üçüncü defa yemezler," diyerek kolunu tuttuğum gibi yatak odamıza çıkardım. Lanet olsun hala konuşuyordu.
"Seni yontulmamış buzlar lordu! İnşallah kutuplara gider oradaki ayı arkadaşlarınla hasret giderir ve bir daha geri dönmezsin!" diyerek dua etmeye başladı.
Bu cadıdaki kelime hazinesi hiç bir dünya ülkesinde yoktu. Kaç dili karıştırıp çorba yaptığını henüz ben bile keşfedemedim.
"Sus artık baş belası! Kapa çeneni!" diye öfkeli bir sesle konuştum. Gün intikam günüdür. Sen misin beni yatakta ne hallerde bırakıp giden! Bu kadın cidden tam bir el bombası gibiydi. Dünyayı bile birbirine katacak güçte çenesi ve zekası vardı.
Odaya girdiğimizde onu yatağın üstüne fırlattım.
"Elindeki insan, çuval değil!" diyerek kızgın bir bakış attı.
Üstüne doğru eğilirken kaçmaya çalışmasını zevkle izledim.
İki elini de tutup bir kedi çevikliğinde üstüne tırmandım. Biliyorum yaptığım pek hoş değildi. Ama onunda bende gönlü olduğunu biliyordum. Sadece biraz teşviğe ihtiyacı vardı. Güzel gözleriyle bana bakarken içim titredi. Öyle bir hoş oldu ki! Sanki boğazımdan aşağı ılık ılık bir şeyler akıyordu. Onun nefesini içime çekmek istiyordum.
Tanrım! Bu ceza ona olacak, bana değil!
Kendimi zorlukla kontrol edip, "tam burada kalmıştık sevgilim!" diyerek dudaklarına yöneldim. Başını bir o tarafa, bir diğer tarafa salladı.
"Kalk üstümden sapık herif!" diye bağırdı. Sesi kulak zarıma işkence ederken dudaklarını dudaklarımın arasına aldım.
Kendini kaybeden yine ben olmuştum. Altımda debeleniyor dahası bu öfkemi katlıyordu.
Bu zamana kadar kadınlar benimle sevişmek için can atarken, sevdiğim kadın benden kaçıyordu. Öfkem bedenimi ele geçirirken kendime zorlukla engel oldum. Ve üstünden hızlı bir hareketle kalktım. Tanrım! Onun gözlerindeki yaşları görünce öfkem alev aldı, yumruğumu hızla odadaki aynaya geçirdim.
Miya'nın attığı çığlık sinirlerimi daha da dönülmez bir yola soktu ve öfkeyle ona yaklaştım. Yüzünü ellerimin arasına alırken elimden akan kanın yeni farkına varmıştım.
Sinirle konuştum. Öfkeliydim. Canım yanıyordu.
"Lanet olsun Miya! Sana tecavüz etmeyecektim. Sil o lanet gözyaşlarını!"
Onu ağlarken görmek bütün vücuduma iğneler batırıyordu. Bu sefer daha yumuşak bir sesle konuşmayı denedim. Benim gibi bir adam ne kadar yumuşak olabilirse tabi!
"Özür dilerim! Amacım sadece senin de benden hoşlandığını anlamanı sağlamaktı. Aklımdan öyle bir şey geçmedi! Senin istemediğin bir şeyi sana yapacak kadar pislik biri değilim," diye konuştum.
Canımı yakmıştı bu durum, sevdiğim kadın benden korkuyordu.
"Rahat ol ben çıkayım," diye yerimden kalktım. Arkamı döndüğüm anda narin elleri bileğimi tuttu.
Hıçkırıklarının arasında "lütfen gitme!" diye zorlukla konuştu.
Ben ne yapmıştım böyle! Ne elimin acısı, ne de akan kanlar umurumdaydı. Tek derdim onun gülen gözlerini görmekti. Ağlamasına ilk defa şahit olmuştum. Her şeye gülüp geçen birini bile ağlatmayı başarmıştım. Lanet herifin tekiydim.
Miya beni yanına çekti, yatağa uzanırken başını göğsüme yasladı. Saçlarının kokusunu içime çekerken bütün kötü duygularım tuz buz olmuş, kollarımı Miya'mın incecik bedenine dolamıştım.
Her şeye inat seviyordum bu kadını. Dengesiz hallerini, ilginç kelimelerini ve gülen gözlerini. Onun yanında karakterim değişiyordu. Beni hem öfkelendirip aynı zamanda sakinleştiriyordu. Çift karakterli biri olup çıkıyordum. Bu nasıl mümkün olabilirdi hala anlamıyorum.
Hıçkırıkları kesilmişti kafasını kaldırıp gözlerime baktı.
"Özür dilerim! Aklıma eski anılar geldi. Seninle alakası yoktu!" dediği an bütün vücudum kaskatı kesildi. Aklımda binlerce sahne, binlerce senaryo canlanıp durdu. Ona bir başkasının dokunduğunu düşünmek delirmeme neden olacaktı. Benim güzel Miya’ma kim ne yapmıştı? Hemen anlatması için ona döndüm. O kişi her kimse ve hala hayattaysa şu andan itibaren ölü bir adamdı.
"Nasıl yani?"
Yerinde rahatsızca kıpırdandı ve oturur pozisyonuna geçti. Bende aynısını yapıp cevap bekler şekilde gözlerine baktım. Elimi görünce telaşla elime sarıldı.
"Lanet olsun! İlk önce elini halledelim," diyerek yataktan kalktı.
Oturma odasına geçtiğimizde o elimi bandajlarken aynı soruyu tekrar yönelttim.
"Şey, yurtta iken bir çocuk bana saldırmıştı. O an geldi aklıma!" dediği an beynim durdu.
“Hey buzlar lordu!”
Miya'nın sesi ile kendime geldim.
"Bir şey yaptı mı?" diye bir soru daha yönelttim. Çünkü benim kadınımın bırakın tenine, saçının teline eli değmişse öldürecektim o pisliği.
"Yok hayır hayır! Bir şey yapamadı," diye hızlı bir şekilde cevap vermesi içimdeki şüpheyi daha çok körükledi.
Bandajla işi bitince yanıma oturdu. Bakışlarımı gözlerine çevirdim. Hayatımda nefret ettiklerim arasının en başında yalan gelirdi.
"Bana doğruyu söyle Miya! Sakın bana yalan söyleme. Benim iyiliğim için bile olsa anladın mı?" diye ısrarla bakmaya devam ettim.
Ufak bir baş hareketi yaparken yine yırtık tarafını ortaya çıkardı. Tanrım! Bu cadı hiç normal davranmayacak.
"Anladık öküz herif! Kendimi korumasını bilirim ben! Senin gibi katil, yontulmamış bir odunun yardımına ihtiyacım yok," diye laflarını sıralamaya başladı.
Başımı yukarı kaldırıp Tanrı'dan bir cevap alma umuduyla iç çektim. Yüce İsa bile şu halimi görse aşkı yasaklardı erkeklere.
Boşuna şeytanın yoldaşına kadın cinsiyeti vermemişlerdi. Bu kadın milleti şeytana bile pabucunu, ayakkabısını, terliğini artık ayağında ne varsa ters giydirirdi.
Biricik kekliğime bir bakış atıp, "tamam kendini korursun. Anladım sevgilim!" diye konuyu kapatma girişimine girdim. Yoksa hazır bana karşı biraz yumuşakken yine delirebilirdi. Ben delirmesini değil benimle yaşamayı kabul etmesini umuyordum.
Gözlerini devirip bir bakış attığı anda kapı çaldı. Tanrım beni sevdiğini biliyordum diye şükürlerle kapıyı açmaya gittim. Lia'yı karşımda görünce sözümü geri aldım. Kiliseye giderek günah çıkartmalıydım. Tanrı beni unutmuş lanet olsun.
Karşımda bu sürtüğü görmek aklımın ucuna bile gelmezdi. Kapıyı biraz daha kapatıp "Tanrının cezası! Ne işin var burada? Hemen defol! " diyerek kapıyı kapatmaya çalıştım. Tanrım bugün olmaz lütfen!
"Song aç kapıyı!" diyerek yırttı bir yerlerini. Bu sesi değil içerideki Miya, bütün korumalar bile duymuştur. Neden her şeyi tam yoluna koymaya çalışırken birileri bunu bozuyordu. Ben Lia’ya gerekeni yapmış, hayatımdan çıkarmıştım. Ama o hala inatla buraya geliyordu, hem de özellikle Miya’nın yanımda olduğu sırada. Bu kadın her defasında nasıl denk getiriyordu bunu?
Miya'nın sesini duydum, şimdi bittim diye düşündüm. Uğraştığım bütün emeklerin boşa çıkması sinirlerimin gerilmesine sebep oldu. Tam düzelecek diye düşünmüştüm oysa ki! Bela geliyorum demiyordu tabi!
Miya suratında anlamını çözemediğim bir gülümsemeyle yanıma geldi. Aklımdan ihtimaller zinciri geçti. Bu gülümseme neyin habercisi olabilirdi karar veremedim. Karşımdaki kadın beyni devamlı yüzde yüz mesai yapan Miya’ydı sonuçta!
"Sevgilim içeri alsana köpeğini mama saati gelmiştir," diyerek kapıyı açtı.
Aman Tanrım! Kıyamet koptu da ben mi duymadım. Miya ile yatakta haşır neşir olup, fındık, fıstık, ceviz aklıma gelen bütün kuruyemiş çeşitlerini kırarken dünya umurumda değildi.
Bu cadı o kafasında yine ne planlar yapıyor Tanrı bilir.
Miya içeri adımını atan Lia'ya bir bakış attı.
"Hoş geldin sürtük! Paran mı bitti?" diye bir soru sordu.
İki farklı ülke arasında kalmışken kadınlardan neden uzak durduğumu daha iyi anlıyorum. Bunlar adamı genç yaşında kara toprağa sokardı. Bakışlarım iki kadın arasında gidip gelirken neden Miya'yı sevdiğimi daha iyi anladım. Hem zeki, hem güzel hem de seksi! Ah her neyse. Şimdi olaya el koymalıyım.
Lia Miya'yı gözlerini kısarak süzdü. Sanki Miya’ya değer biçmeye çalışıyor gibiydi bakışları.
"Benden sonra yatağına bunu mu aldın? Benim kadar memnun etti mi seni?" diyerek tiksinir gibi suratını buruşturdu. O suratı dağıtma isteği ile tutuştum.
Ben cevap veremeden yine sevgili cadım lafa girdi.
"Tatlım benim işim kalbine girmek, yatağına değil," diyerek lafı soktu.
İşte benim kadınım diye düşündüm. Lafları benim bir yerlerime sokmadığı sürece çok zekice cevaplar veriyordu.
Lia gözlerini nefretle kıstı ve Miya'ma doğru bir adım attı. Anında kolunu geri çektim.
"Benim evimde, benim kadınıma sen hangi cüretle baş kaldırırsın! Defol git Lia! Ölümün elimden olmadan! Sana daha öncede söyledim. Bu saatten sonra benden de, çevremden de uzak duracaksın. Anladın mı?" diye öfkeyle bağırdım. Bu kadın ne yerini, ne haddini biliyordu. Ben öğretmesini bilirdim.
Miya bir kahkaha attı. Ne olduğunu anlamayarak ona baktım. Gözlerini sinirle kısıp Lia'nın dibine kadar geldi. Öfkeli gözlerle ikimize baktı ve Lia'ya bir tokat attı. Ovv işte bu çok sertti. Kendimden biliyorum bu kadının elinin ayarı yok. Sağlam yapıştırıyor.
"Bu bana ait olan dudaklara izinsiz dalış yaptığın içindi," diyerek Lia ne olduğunu anlamadan bir tane daha yapıştırdı.
"Bu da bana hakaret ettiğin içindi," dedi.
Miya'yı kendime çektim. Öfkeli gözlerini bana çevirdi. Resmen ateş saçıyordu. Ve çok seksi görünüyordu gözüme. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp Lia'yı kapının dışına postaladım. Miya kapıdan bir bakış attı.
"Çok istiyorsan korumalardan beğendiğini alabilirsin, yatakta sana zevkle eşlik edeceğine eminim tatlım ve seni bir daha bana ait olanın yanında görmek istemiyorum. Emin ol yokluğunu hissetmeyecek. Şimdi defol!" diyerek hışımla kapıyı kapattı.
Bir kahkaha attım. Demek yokluğunu hissetmeyeceğim. Hoş bu zamana kadar hiç hissetmemiştim zaten. Lia sadece ayda bir uğradığım kadınlardan başka bir şey değildi.
Miya'nın dibine girip "demek yokluğunu hissetmeyeceğim. O sadece yatakta işime yarardı," dedim ve çapkın, istekli bir bakış attım.
Miya söylediğim şeyle gözlerini kocaman açtı. Tanrım bana hep böyle tatlı tatlı baksın da, ben çenesini çekmeye razıyım diye içimden geçirdim.
"Sapık herif, aklın hep başka yerde!" diyerek omzuna bir yumruk attı.
"Ama sevgilim sen öyle söyledin," diye cevap verince sinirle bana baktı.
"Koynuna girmemi bekliyorsan avucunu ya da istediğin herhangi bir yeri yalayabilirsin. Çünkü daha çok beklersin,” diyerek içeri yöneldi.
"Tatlım senin dudaklarını keşfetmeyi daha çok isterim." diyerek onunla beraber içeriye geçtim.
Bana gerizekalısın der gibi bir bakış atıp çantasını eline aldı.
"Hiç bir yere gitmiyorsun güzelim." diyerek kendime çevirdim. Bu kez gitmesine izin veremezdim. Benimle olsun, hep yanımda kalsın, sadece bana baksın istiyordum. Onsuz olmak istemiyordum. Geceleri nasıl yattığını, nasıl uyuduğunu, evde vaktini nasıl geçirdiğini hepsini bilmek ve birlikte yaşamak istiyordum. Yanımda olsun yeterdi. Beni sevmese de olurdu.
Yapmacık bir gülüş attı. O gülüşün sahte olduğu o kadar belliydi ki ister istemez suratım asıldı. O bana daima gerçekten gülsün istiyordum.
"Sen mi engel olacaksın!" diye sordu alayla. Ben kimdim ki onun gözünde? Neden benden hoşlandığını kabul etmiyordu. Ona sarıldığımda güm güm atan kalbini duymadığımı mı sanıyordu?
Yine en başa dönüyoruz. Tanrım sen bana sabır ver.
"Evet başımın belası ben engel olacağım. Gerekirse seni zincirleyeceğim. O yüzden uslu dur."
"Burada kalmayacağımı sana söyledim."
Sinir bütün vücuduma yayılmaya başladı. Kolunu tutarak koltuğa oturttum.
"Bana bak güzelim! Canını yakmak istemiyorum. Ama damarıma basmaya devam edersen bunu zevkle yapacağım."
Suratını büzüp koltuğa yayıldı.
"İyi sen kaşındın. Görelim bakalım bu savaşı hangimiz kazanacak," diyerek şeytanca gülümsedi.