( Kiraz )
- Yani çok istedim aslında ama böyle değil ?
Anlamaz gibi Mert'e baktım. Babam insanları dağıtmış, Kemal dede amca kavga çıkarıp gitmişti. Makbule Teyze, Ömer içeride babamla konuşuyordu, Mert ve beni almamışlardı.
Benim hakkımda karar verirken yine beni almadılar.
- Abimle evlenmeni diyorum. Ne kadar istediğimi biliyorsun. Hep bizim gelinimiz ol istedim. Abim gibi ketum biri evde kalırdı yoksa.
- Defolu malınızı bana kakaladığınız için teşekkür ederim.
- Ne demek eminim sen de memnun olacaksın. Abim diye demiyorum az gavat değildir. İyi kız götürdü sana da iyi bakar.
Sinirle ona baktım. Ellerini iki yana açtı.
- Neee yalan mı söyleyeyim? Abim falan ama bir ara adı orusbuya çıkacaktı. Haberin olsun ama korkma. Uslanmış çapkından iyi koca olur derler.
Sinirle ayağa kalktım.
- Mert sen kimin tarafındasın ?
- Sizi hangi taraf evlendiriyorsa onun tarafındayım ben.
Koluna bir tane yapıştırdım.
Sabır Allah'ım Sabır. Benim bir şey yapmam lazım. Yağmurdan kaçarken doluya tutundum. Belimden tutarak müstakbel eşim dedi bana ve ben ses etmedim. Ben o barbarla evlenmem! Beni öldürecek gibi bakıyor, benden nefret ediyor, benden kurtulmak için adam tuttu. Evlenmek bir yana dursun aynı odada bile kalamayız.
Odaya gitmek istedim ama Mert bırakmadı.
- Gitme, istesen de seni dinlemezler. Daha çok üzülürsün.
- Benim kaderim hep başkalarının iki dudağı arasında mı olacak Mert?
Mert ellerimi tuttu.
- Bunu okuma diyen anneye ve topluma rağmen okuyan, evden kaçan, insan kaçakçısını yaralayan sen mi söylüyorsun?
- Mert yaaa, sonuç olarak yine onların dediği oluyor.
- Ama sen hiç pes etmedin, önemli olan da bu. Hem abim yakışıklı, uzun boylu, zengin, ahlaksız, karı kız ayağı olan, ukala, kendini beğenmiş biri. Böylesini nereden bulacaksın?
Mert'in koluna bir tane yapıştırdım.
- Abin hakkında söylediklerine bak.
- Doğrular ama...
Gülmemek için dudağımı ısırdım.
- Gül gül içinde kalmasın.
- Şu halime bak, senin keyfine bak.
- Keyfim meyfim on numara. Sen bizim gelinimiz olacaksın artık abimi bırakıp birlikte tatile gideriz, istediğini yaparsın, aklını kullan biraz.
- Ne saçmalıyorsun sen?
- Kızım bıkmadın mı ailenin bu abuk sabuk işlerinden, seni kısıtlamalarından, şu evde çürütmekten.
- Mert hayırdır sana bugün. Sabah abini dövecektin?
- O seni sattığını sandım ama neyse.
- Beni sattı.
- Neyse dedi.
Ellerimi göğsümde birleştirip sustum.
- Aklını kullan Kiraz. Ben abimi biraz tanıyorsam tüm heybetiyle koltuğa oturacak, sana dik dik bakacak sonra da sadece seni kurtarmak için seninle evlenmeyi kabul ettim. Pembe hayellere dalma diyecek.
Abisinin sesini taklit edince kıkırdadım.
- Sen de ben sana hayran değilim de kıy nikahı sonra da keyfimizce gezelim. İster çalışırız ister gezeriz.
- Söylediklerin sadece bir hayal.
- Bak da gör dedi kendinden emin bir şekilde.
Abim beni odaya çağırınca gittim. Beni televizyon odasına götürdü. Onlar misafir odasındaydı. Tek başıma kalmıştım. Kapı açılınca Ömer içeri girdi. Karşıma gelip oturana kadar ona baktım. Ben kısa bir kızdım o ise haddinden fazla uzundu. Ben kumral, siyah saçlı, kahverengi gözlü, ortalama bir yüze sahip biriydim. Asla etrafım tarafından çok güzel bulunmadım.
Onun yüzü yunan heykellerinde gösterilen savaşçıların ki gibiydi. Dudaklarının o kıvamı, gözlerinin derinliği ve Kehribar rengi, kemerli burnu ona nasıl da yakışıyordu. Kafamı önüme eğip kendime gelmeyi bekledim. Ne saçmalıyorum ben? Bu adam beni sattı.
- Kahramanımız da geldi.
Derin bir nefes aldı.
- Teşekkür etme biçimin tuhafmış.
- Sana kim ortaya atla dedi ki ?
- Hiç değişmemişsin hala sivri dilli cadının tekisin.
- Sen fazla iyilik meleği kesilmişsin ama eskiden böyle değildin.
Tüm heybetiyle koltuğa oturdu. Bana dik dik baktı.
- Sadece seni kurtarmak için seninle evlenmeyi kabul ettim. Pembe hayallere dalma. İyilik meleği de değilim.
Kıkırdamamak için ağzımı kapattım. Dik dik yüzüme baktı.
- Sen iyi misin?
- Oooo süperim. Ben de sen bana aşık oldun, aşkımdan kendini Kemal dedenin önüne attın sandım.
- Ya sabır.
- Aynen ondan.
- Neyse dedi Mert gibi. İkisi benziyordu aslında. Mert sadece daha sempatik ve komikti.
- Bu akşam evlenip gidiyoruz buradan.
- Neee?
- Babanla böyle karar verdik. Kemal ve adamlarının ne yapacağı belli olmaz. Bu akşam İstanbul'a uçacağız.
Bu adam kafayı yemiş.
- Saçmalama.
- Şartlarını sonra konuşuruz tatlım dedi ve ayağa kalktı.
- Ne şartı?
Ne diyor bu adam?
Dışarı çıkınca abim kapıda bekliyordu.
- Yalnız konuşmamıza izin verdiğiniz için teşekkür ederim dedi.
Teşekkür etmeyi de biliyor Maşallah.
Abim ağzının içinde öküz gibi mırıldandı. Bu çocuk ne zaman konuşmayı tam sökecek. Otuz yaşına geldi hala haa huu diyor ya.
İki saat içinde kendimi adamın yanında imamın önünde buldum. Ne yaptıysam babam ve annemi ikna edemedim. Onlara göre rezil olmuştum. Başka çarem yoktu. İmam gelmiş kabul ettin mi diyor? Emin değilim ki?
Hemen ardından resmi nikah kıyıldı. Bu Ömer baya geliştirmiş kendini. Her yere eli uzanıyor. İnsan kaçakçılığı bile yapar yani. Bir günde bu kadar nikah bünyeme fazla işte. Adamı kabul edip duruyorum.
Annem yalandan ağlıyor bahtsız kızım gelinlik bile giymedi diye. Kesin benden kurtuldu diye nasıl da seviniyordur içten içe. Sanki annemi tanımıyorum. Tüm hazırlıklar yapılmış uçağa yetişecektik.
Mert ve annesi de bizimle gelecekti. Her ihtimale karşı Ömer onları bırakmak istemedi. Annesi ve Mert biraz kıyafet ve pasaport, gerekli eşyalarını almaya gittiler.
Yengemler, abimler herkesle vedalaştım. En sona babam kalmıştı. Ona kırgındım. Beni bunca sene sevdi ve arkamda durdu. Ömür boyu yanımda kalacak ve beni koruyacak sanmıştım. Biranda nasıl gider? Keşke başımın çaresine bakmayı öğretseydi bana. Bunca yıl destekleyip bir anda geri çekmeseydi.
Gidip elini öptüm. Geri çekilmek istedim ama bırakmadı. Bana sarıldı. Gözlerimi yumdum. Ağlamamak için kendimi tuttum.
- Böyle olsun istemedim.
Kendimi tutamadım.
- Biliyorum babam.
- O aile seni mutsuz etmez, Ömer kötü bir çocuk değil.
- Gözün arkada kalmasın dedim.
Kendim bile emin değildim ama onun merak etmesini istemedim. Babam üzülsün istemedim ona güvence vermek istedim. Ağladığımı görmesin diye ondan ayrıldım. Arkamı dönüp arabaya doğru yürüdüm. Ömer ailemle vedalaşmak için beni yalnız bırakmıştı. Babamla özel konuştular sadece. Yine ben duymadım.
Arabaya binince Ömer yüzüme baktı.
- İyi misin Kiraz?
- İyiyim dedim kafamı çevirerek. Off şurada acı çekiyorum seninle mi uğraşayım ? Dur bir adam. Arabayı çalıştırdı. Havaalanına gittik. Mertle annesi çoktan uçağa binmişti. Biz de gittik. Burada herkes Ömeri tanıyordu.
Uçağa binince sadece bizim olduğumuzu fark ettim. Mertin yanına oturdum.
- Kızım böyle olsun istemedim ama sen gelinim olduğun için çok mutluyum. Şu zamanlar bitsin sana istediğin gibi bir düğün yaparız dedi Makbule teyze. Ellimi tutup bana güvence verdi.
- Önemli değil yanımda olmanız yeterli.
- Ben senin hep yanındayım. Teyzen değil annen olarak ama.
Bu işte en sevdiğim durum bu sanırım. Makbule teyzeyi hep çok sevmiştim. Eskiden de bana karşı çok iyiydi, şimdi de.
- Benim de baldızım mı oldun ?
Annesi kahkaha attı.
- Yengen oldu Mert.
- Haaa ben baldız ya da kayınço mu oldum neyim anne?
- Kardeşimsin, bir şey değişmedi dedim koluna vurarak.
Şurada iki gram acı çektirmediniz ya. Hemen bir şaklabanlık. Ömer hiç olaylara müdahale etmedi. Uçak İstanbul'a varana kadar Makbule Teyze, ben ve Mert konuştuk. Gezme planı yapıyordu ikisi ben de onları dinliyordum.
Ben şimdi evli bir kadın mı oluyorum? İstanbula varınca uykum gelmeye başlamıştı artık. Üç gündür yaşadığım şeyler ve uykusuzluk beni bitirmişti. Alnım sarılmış, üstümde basit bir elbise otoparka geldik. Biri bizi almaya gelmişti. Olum bu adam cidden zengin herhalde, şoförü falan var.
- Anne siz kendi evinize geçin biz bu gece yalnız kalalım dedi arabanın yanında. Mertle birbirimize baktık. Kim kiminle yalnız kalıyor? Mert ve annesi kızarmıştı. Ne oldu ki niye kızardı bunlar?
- Tamam oğlum dedi annesi. Bana sarılıp taksiye doğru gitti. Mert bana bakıyordu.
- Tamam sende git dedim. Adam seninle konuşacağız demişti. Konuşmak istiyor işte.
- Emin misin ?
- Hayırdır Mert bizimle mi geleceksin dedi sertçe Ömer.
- Yok abi ben gideyim ya dedi. Yanakları niye kızardı bu salağın?
Ömer niye pis pis sırıtıyor? Kapımı açınca ben de bindim.
- Sarıyer'de evim.
- Tamam dedim. Bana fark etmez.
Yol uzadıkça benim uykum da bastırmıştı. Ne zaman uyudum bilmiyorum ama Ömer beni dürtüyordu. Kollarımı gerdim ve tekrar uykuya daldım.
Hiç halim yoktu. Gözümü bir türlü açamıyordum. Burnuma keskin ve hafif ekşi bir koku geldi. İnsanı rahatsız etmiyordu ama kendini belli ediyordu. Ben buradayım diyordu resmen. Kollarımı iyice doladım. Kokusunu içime çekmek beni daha çok sarhoş ediyordu.
- Biraz kilo mu versen bu ne ağırlık ?
Sırtım soğuk bir zemine değince gözlerimi açtım. Kemerli bir burun vardı gözümün önünde.
- Aaaa diyerek kendimi yana attım. Ömer üzerime eğilmişti.
- Hayırdır korktun mu?
Etrafıma bakıp nerede olduğumu algılamaya çalıştım.
Gri, beyaz renklerin hakim olduğu sade bir odadaydım. Bazı eşyaları hayatımda ilk defa görüyordum.
- Burası neresi?
- Benim odam.
- Ne işim var burada?
- Evlendik biz unuttun mu?
- Yani?
Kahkaha attı. İlk defa onu kahkaha atarken görüyordum. Soruma cevap vermesi için ona baktım.
- Kiraz bu gece bizim gerdek gecemiz.
- Ne gerdeği?
- Seni şakacı şey. Beni yorma da soyun.
Gözlerimi iyice açarak Ömer'e baktım. Çok ciddi görünüyordu.
- İmdatttty diye bağırarak ayağa kalktım ve kaçmaya başladım. Irz düşmanı bu adam. Ne diyor ya? Ben demiştim ama bu adam beni sattı güvenmeyin diye...