Kirazdan ...
Acı çekmek nasıl bir lütufmuş. Abim kız kaçırdığı zaman şaşırdım, üzüldüm, korktum, telaşlandım ama hissettim. Şuan hissedemiyorum. Acı, sevinç, üzüntü ya da korku duymuyorum. Koca bir boşluk ve hissizlikten başka bir şey yoktu.
Acı hissetmeye bile razıyım. Bu hissizlik ve boşluk beni içine çekiyordu. Odamda tavanı izliyordum. Ağlamam, bağırmam, isyan etmem, bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ben ise odamda oturuyordum. Sessiz, ağlamadan, kendi halinde.
Annem içeri girdi. İlk defa kapıyı çalmıştı. Şaşırmam ve dalga geçmem gerekiyordu. Halim yoktu. Sanırım hasta oldum. Biraz halsiz hissediyordum. Daha doğrusu hissetmiyorum.
- Çıkan kararı duydum.
Gelip yanıma oturdu. Yatağın üzerinde ayaklarımı kendime çekmiş, kafamı dizlerimin üzerine koymuştum. Ona bakmadım. Acaba kafamı annemin dizlerine koysam ne yapar ? Çok saçmaydı ama ondan hiç sevgi ya da merhamet görmemiştim. Sanki evde ev işlerine yardım edecek birine ihtiyaç vardı. Annem de parayla tutmak yerine beni doğurmuştu.
Abimleri severdi. Kurban olayım size derdi. Saçlarını tararken nazar değmesin diye dua eder, geç gelince telaş ederdi. Abimler hasta olunca ne yedin ne içtin diye isyan ederdi, başında beklerdi.
Regl sancısından yatakta kıvrılırken kalk evi temizle dediğini bilirim. Misafir gelince abim bana bulaşıklar da yardım etti diye beni dövdüğünü, üniversiteye gidersen hakkımı helal etmem dediğini bilirim ama saçımı oksadığını, halimi hatrımı sorduğunu, benimle mutlu olduğunu bilmem.
- Evlenmek istemiyorsun değil mi ?
Pat diye konuya girince ona baktım. Evlenmek istiyorum anne. Babam yaşında amca dediğim bir adamla evlenmek istiyorum. Sorduğun sorunun cevabı evet. Allahım ya.
Gözlerimi devirip karşı tarafa baktım.
- Seni hiç istemedim .. kız olacağını söylemişti ebe kadın ... düş diye içmediğim ilaç, atlamadığım yükseklik kalmadı ...
Annemin sesi titreyince kafamı ona çevirdim. Eliyle gözünü sildi. Beni istemediğini biliyordum anne. Bunu bana söylemene gerek yoktu.
Konuşmak istemedim. Söyleyecek bir sözüm de yoktu. Bunlar hep hissettiğim ama kendime konduramadığım bir durumdu.
- Annem on yedi yaşındayken babama vermişler. Önce teyzemle evliymiş babam. Teyzem vefat edince annemi vermişler. Babam çok yaşlıydı, annemi yine de beğenmez, ona kızardı.
Bunları biliyordum. Annem hep anlatırdı. Herhalde benim de kader bu kabulleyim diye üstünden geçiyor.
- Ben gençken biri vardı yanımızda maraba. Bazen gittiğim yola papatya bırakırdı. Bazen ipleri örer yoluma atardı. Ben de onları saçıma takardım kimse görmesin diye.
Anneme anlamaz gibi baktım.
- Bir gün eve geldim. Baban beni istemeye gelmiş. Köklü bir aile diyerek babam da vermiş. Ağladım, isyan ettim. Anneme olmaz dedim. Babam duyunca seni işçiye vereceğime öldürürüm dedi. Ondan sonra ne gördüm ne de haberi geldi.
Gözümden düşen yaşa engel olamadım.
- Babamı hiç sevmedin mi ?
- Baban geldi beni beğendi ve aldı. Gönlümü hiç istemedi ki baban.
- Anne
- Kız olduğunu duydum, gelme bu dünyaya istedim. Benim, annemin, anneannenin kaderi seni bulsun istemedim. Bu coğrafyanın toprağı göz yaşıyla yoğrulmuş. Ne hakkımız var, ne sözümüz ne de canımızın bir kıymeti. Bizim kaderimiz bu, razı olmak.
- Kaderine razı ol demeye mi geldin ? Sesim kısıktı. Konuşacak halim kalmamıştı.
- Evlenmesen oğlumu öldürecekler, evlenirsen sen öleceksin.
Elimi avucunun içine aldı.
- Sana seçme hakkı verseler hangi parmağını kesersin.
- Anne ben korkuyorum dedim. Ne diyeceğimi bilemeden. Nasıl söyleyeceğimi bilmeden. Ben sadece korkuyorum. İçimdeki boşluk beni içine çekiyordu. Kendi içimden korkuyorum.
Elimi tutan eli sıkılaştı. Bana bakmıyordu. Diğer eliyle gözünden düşen damlayı sildi. Ondan tek bir cümle bekliyordum. Beni bu boşluktan çıkaracak, iyi ya da kötü tek bir söz.
Yolumu kaybetmiş, sürüsünden ayrılmak göçmen bir kuş gibiydim. Kim yol gösterse oraya varırdım. Ya beni avcının kollarına götürecek ya da yuvama kavuşturacaktı. Yolunu kaybeden birine yol tarifi sorulmazdı.
Yanımdan kalktı. Onu tutup ne olur birşey söyle dememek için alt dudağımı ısırdım, tırnaklarımı avuçlarının içine gömdüm.
- Annem yaşadı ama mutlu bir kadın değildi. Ben de mutlu değilim. Biz sadece kaderine razı gelenleriz. Dilerim ki sen mutlu ol!
Yüzüme bakmadan kapıyı kapatıp çıktı. Senin sevgini hiç hissetmedim anne. Hiç yanımda olmadın ama ben hiç böyle düşmemiştim. Teşekkür ederim.
.
.
.
( Yazardan )
- Saçmalama Mert otur oturduğun yerde, bu onların meselesi. Gidip ne söyleyeceksin ? Kusura bakmayın o kızın evlenmesine ben müsade etmiyorum mu ?
Mert sinirle abisine baktı. Kiraza olan bu nefretini hep görmezden gelmişti ama bu kadardı. Kiraz onun kardeşiydi. Bunu neden anlamak istemiyordu. Kim bilir ne kadar korktu. Şuan ona baskı yapılıyordu. Mert'in öylece beklemesi olası değildi.
Ömer ise sinirle o kızda ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu onların aile meselesiydi. Şanlıurfa'da adalet işlemezdi. Kurallar, örf ve adetlere göre olurdu. Kardeşinin başına bela açmasını istemiyordu. Annesi üzüntüden kötü olmuştu. Ona sakinleştirici vermişti ve şimdi sıra kardeşindeydi.
- Sen beni neden anlamıyorsun ? Kirazı ailesinin elinden kurtarmam lazım. Onun için yapamayacağım hiçbir şey yok.
- Kız senden kurtarılmayı istedi mi ? Belki o da istiyor.
- Dedesi yaşında bir adamla evlenmek mi istiyor sence ?
- Kadınlar sadece paraya bakar. Adam zengin, o kızın içini bilemezsin.
- Bilirim abi, bilirim. Asıl sen şu haline bak.
Sinirle kapıya doğru giden Mert'i Ömer tuttu.
- Mert dur, tamam belki de sen haklısın ama gece gece onların evine gidemezsin. Sorun var mı yok mu görmeden bir çözüm üretemezsin.
- Ne zaman bu kadar katı oldu kalbin ? Bir kişinin hayalleri bitecek. Mal gibi öylece bir adama verilecek. Hiç mi vicdanın sızlamıyor ?
Mert abisin de bir parça duygu belirtisi arar gibiydi. Onu anlasın, bu adaletsizliğe dur desin diye bekliyordu. Mert abisini bir kahraman olarak görüyordu. Yaşadığı hayal kırıklığını örtmek için kafasını çevirdi.
- Seni o kız için harcamam. Kendini yeterince heba ettin buralarda.
Ömer de bağırmaya başlamıştı. Sabrı taşmış, Mert aklını başına alsın diye çabalamaktan yorulmuştu. Bütün hayatını mahvediyordu. O kız bir çukurdu ve Mert'i de oraya çekiyordu.
Babası ölürken kardeşine ve annesine bakacağına söz vermişti. Şimdi başarılı bir iş adamı olması gereken kardeşi boş bir bölüm okuyup boş boş takılıyordu. Ne için ?
- Kiraz benim kardeşim. Gerekirse canımı bile veririm diyerek karşı durdu abisine Mert.
Kapının çalmasıyla Ömer sözlerini yutmak zorunda kaldı. Böylesi daha iyiydi. Konuşmaya başlarsa daha kötü olabilirdi. O kızdan nefret ediyordu. Mert'in ona olan sevgisini hiçbir zaman anlamamıştı.
Mert kapıya bakmak için ilerleyince gitmesin diye Ömer de arkasından gitti. Mert kapıyı açınca ikisi de şaşkınlıkla gelen kişiye baktı. Mert sevinçle kollarını açtı. Ömer şaşkınlıkla kapıya bakıyordu. Bu baş belâsının burada ne işi var ?
Mert kapıda mahzun mahzun bakan kızı içeri aldı.
- Kiraz gece gece nasıl geldin ?
Kiraz önce Ömer'e sonra da can dostuna baktı. Başka gidecek kapısı yoktu. Onun başını belaya sokmak istemiyordu ama ne yapacağını da bilmiyordu.
- Evden kaçtım Mert.
- Neee ?
- En doğrusunu yaptın ?
Üç kişinin sesi birbirine karıştı. Ömer Mert'i geri çekip Kiraz'ın karşısına dikildi. Kiraz korkarak geri çekildi.
- Bu yaptığının sonucunu biliyor musun ?
- Biliyorum, öleceğim dedi Kiraz. Gözünde zerre korku yoktu. Kafasını kaldırmış cesurca haykırıyordu. Sonuçlarını bilerek gelmişti.
Ömer bir iş adamıydı. Kriz yönetmek onun işiydi. İşlerin nelere gideceğini ve kardeşini çok iyi tanıyordu.
- Buna asla müsaade etmem dedi Mert gidip Kiraza sarılarak.
- Sanki senden müsade isteyecekler dedi Ömer sinirle ağzının içinde konuşarak.
- Anlamadım dedi Mert.
- İçeri gelin biri sizi kapıda görmesin diyorum.
- Abim haklı gel hadi içeri geçelim.
Kiraz öylece her zaman neşeyle geldiği, kendi yuvası olarak gördüğü eve hüzünle geldi.
Salonda oturan üçlü farklı duygularla bakıyordu birbirine. Kiraz yaptığı şeyi omuzlarında taşımaya başlamanın ağırlığıyla ezilmiş ama mutluydu. Mert Kiraz için üzülüyor ve ne yapacağını bilmiyordu. Bundan sonra yapacakları ikisinin hayatını da etkileyebilirdi.
Ömer farklı düşünüyordu. Karşıda oturmuş ikisine bakıyordu. İkisi de çocuk gibiydi. Bir anlık sinir ya da öfkeyle hayatını karartabilirdi. Tek derdi kardeşini bu işten sağ salim çıkarmaktı.
- Buradan kaçıp gideriz, kimse bizi bulamaz dedi Mert Kirazın ellerini tutarak.
- Seni bu işe bulaştıramam.
- İsabet olur.
İkisi de Ömer'e baktı. Ömer ayak ayak üstüne atıp bekledi.
- Kiraz burada kalamazsın. Şimdi çıkalım. Sabah kaçtığın anlaşılır.
- Nereye gideceksiniz diye dikleşti Ömer.
- Abi sen bu işe karışma dedi Mert.
Aklına gelen fikrinden nefret etti ama bunu yapmak zorundaydı.
- Sen gidersen kaçırdın sanabilirler. Üstelik tanıdığın kimse yok, yol bilmezsin iz bilmezsin. Durun size yardım edeyim. Kirazı ben götüreyim. Güvenli bir yere yerleştirip gelirim.
- Böyle bir iyiliği kabul edemem. Sizin de başınız belaya girer.
- Mert dikkat çeker ama ben çekmem. Her türlü birinin başı belaya girecek dedi Ömer.
Kiraz'ın ellerini tuttu Mert.
- Aslında çok mantıklı. Seni bırakmak istemiyorum ama kimse abimden şüphelenmez ve yakalanma ihtimaliniz çok düşük olur. Hepimizin hakkında ölüm kararı çıkma ihtimalini de engellemiş oluruz. Ben burada olduğum için beni, annemi es geçerler. Yanlış anlama Kiraz kendim için değil ama annemi düşünmeliyim.
- Bunu ikinizden de isteyemem. Sadece nereye gideceğimi bilemedim. Lütfen beni bir otobüse bindirin sadece. Buradan gitmek istiyorum. Neresi olduğu önemsiz.
- Saçmalama
- Saçmalama
Aynı fikirde olan kardeşler birbirine baktı. Mert akıllıca olanı düşünüyordu Ömer ise Mert'in en az zarar göreceği durumu.
Anlaşma sağlamaları uzun sürmedi. Kiraz itiraz etse de başka çaresi yoktu. Mert huzursuzdu ama bu çok iyi olurdu. Her halükarda Kiraz hakkında ölüm kararı çıkacaktı. Abisi onu koruyabilirdi. Üstelik kimse ondan şüphe etmezdi. Eğer ben de ortadan kaybolursam tüm aileme eziyet ederler annem dayanamaz diye düşündü.
Kiraz bilinmezliğe bir kere adım atmıştı. Pişman değildi ama onların başını belaya sokmak istemiyordu. Anlaşma yapmışlardı. Şimdi sıra gitmekteydi.
Kiraz, Mert ve Ömer bagaja indiler. Yanına bir çanta almıştı Kiraz. Aynı şekilde Ömer de küçük bir çanta aldı. Annesine acil işi olduğunu söyleyecekti. Bu onun için beklenmedik değildi. Kiraz ve Mertin vedalaşmasını bekledi. Uzun sürmüştü. Kız ağlamıyordu ama üzgün görünüyordu.
Kiraz arabaya binince Mert yanına geldi.
- Kiraz sana emanet. Lütfen ona iyi bak. Benim hatırım için.
- Herşey senin için zaten.
İki kardeş birbirine sarıldı. Ömer arabaya binince Kiraz ona baktı.
- Sana nasıl teşekkür ederim bilmiyorum. Hayatını tehlikeye atıyorsun.
- Belki bir yolunu bulursun merak etme. Önce bir canını kurtaralım.
Yolculuğa başlayan çift olacaklardan habersiz gitmeye başladılar. Bu yolculuk ikisi için de bir dönüm noktası olacaktı. Kiraz bilinmezliğe gittiğini sanarken kendini bulacak, Ömer bildiğini sanarken kaybolacaktı.