Kız Kaçırma

1120 Words
Kirazdan... Ter kokusundan beynim sulandı. Kadınlar neden pişmiş kelle gibi sırıtıyor ? Misket oynarken insan niye güler ki ? - Kanka Cevriye teyzeye bak. Geçen ameliyat olmadı mı bu ? Hani bunun ayakları tutmuyordu. Kadın yılan oyunundaki çıngıraklılar gibi sallıyor. Kahkaha atarak Mert'in koluna vurdum. Her zaman dedikoducu altın günü modunda gezerdi. Bu çocuk iyi ki kadın değil. Yaşlı teyzelerle birlikte daha tehlikeli oluyordu. Akşama kadar dedikodu yapardı. Şimdi sanki farklı. Elinde bir tek çekirdeği eksikti. Çitleyerek akşama kadar oturup dedikodu yapardı. Karşımda bizden küçük kızın müstakbel kocasına omuz atmasına bakıyordum. Sen git dört sene coğrafya öğretmenliği oku, üstüne atanamayıp eve dön sonra kpss çalışman gereken zamanda on sekiz yaşında evleneceğim diye tutturan kuzeninin düğünün ortasında kocasına omuz atmasını seyret. Bu hak mıdır ? Benim gözlerime yazık değil mi ? Yanımda milleti izleyip arada aklından geçenleri bana söyleyen Mert'e baktım. Çok eğleniyordu. Gerçi o kimse olmasa da çok eğleniyordu. İlkokuldan bu yana hiç ayrılmadık. Ben aile evinden kurtulmak için Kayseri Erciyes Üniversitesinde coğrafya öğretmenliği yazınca o da ek tercihlerde ilk sıraya yazmıştı. Onun puanı benimkinden iyiydi ama bensiz üniversite okumak istemiyormuş. O günü unutamıyorum. Abisi deliye dönmüştü. Özel bir üniversite de okusun ya da kendisi gibi New York'ta okusun istiyordu Mert'in. O benim yanımda olmayı seçmişti ve salak bölüm birincisi olmuştu. Ek tercihlerden gelip bölüm birincisi olan nadide insan. Hocalar bile o puanla niye geldiğini anlayamamıştı. Dört sene bitti ve biz yine döndük buraya. Şanlıurfa E tipi cezaevi burası. Benim altından hapishanem. Mert'in annesi burada öğretmen olduğu için kalmışlardı. Sonra babası ölünce annesi evlerini bırakmak istemedi. Abisi yurt dışına okumaya gidince Mertle birlikte kalmıştık. İlkokul, ortaokul, lise ve üniversiteyi birlikte okuduk. Gözüne bir kere baksam ne dediğini anlardım. O da öyleydi. Gözüme bakınca beni anlardı. Buralarda kız kısmının erkek kankası olmaz derler ama bizim arkadaşlığımız herkese ibret oldu. Kimse ayıramadı. Okul bitti aynı ile atansak yine güzel olurdu ama Coğrafya ataması olmayan bir bölümdü. İkimiz de sap gibi kalmıştık. Onun en azından abisi zengindi. Sürekli gel yanımda çalış diyordu ama Mert gitmiyordu. Halay çıkınca ve insanlar kol kola girip oynamaya başlayınca esneyerek kafamı çevirdim. Halay çekmek benim en büyük eğlencemdi. İzlemeyi değil oynayı severdim. Sadece Mertle oynayı severdim pardon. Kızlar bir yere toplanmış. Neredeyse düşeceklerdi. Dikkatimi çekince iyice baktım. Karşıdan Ömer geliyordu. Tabi ki de abi değil Ömer diyordum. Mert'in uyuz abisi. Abi kelimesi saygı içeren bir sıfattı bence ve o hak etmiyordu. - Abin Urfa'da mı ? - Haaa sabah geldi. Benimle iş görüşmesi yapmak için. Gözlerim açıldı. - Niye bana söylemedin ? Ne görüşmesi ? Gidiyor musun ? - Kanka bir sakin ya. Hayır gitmiyorum. Öyle gelmiş işte, kendi kafasına göre. Bize doğru gelen dev gibi adama baktım. Bir insan bu kadar uzun olmamalı ya. Diğer insanlara haksızlık bu durum. Ömer'in gözleri kehribar rengi, gözleri çekik ve keskin bakışlı, burnu kemerli, dudakları tam kıvamında ne kalın ve şişkin ne de inceydi. Bir erkeğe göre çok güzeldi ya da çok yakışıklı. İki tanım da onun için yetersizdi. Boyu, kalıbı, yürüyüşü mankenleri andırıyordu. Adama Allah yağdırıyordu. Yakışıklı, zengin, karizmatik, iyi vücut, zeka... Off ne diyorum ben ya. Kibirli burnu, korkunç bakışlı, devin tekiydi. Adam bir doksan iki boyuyla dev adam oluyordu işte. Sinirle bize baktı. Ben bu adamın hiç sakin olduğunu görmedim. Hep kaşları çatık suratsız gezerdi. Adam gülmeyi bilmiyor. Nazik konuşmayı da bilmiyor. Oooo daha neleri bilmiyor. - Mert Sese bak bıçak gibi adamı kesiyor. Bana selam bile vermedi. Ben de kafamı Mert'e çevirdim. - Ooo abilerin gülü sen düğünlere gelir miydin ? Gevşek bu çocuk ya . Gülmemek için kendimi zor tuttum. Sürekli ayyaş adamlar gibi konuşuyordu. - Gevşek gevşek konuşma Mert. Yürü gidiyoruz. - Aaa nereye daha çerez dağıtılmadı dedim. - Çerez yemeden gitmem ben çok severim çerezi dedi Mert. Tek kaşını kaldırmış bize bakıyordu. - Küçük tiyatro oyunu için teşekkürler , gidelim hadi. Mert zevzeklik edecekti ama abisi çok ciddi olduğu için sustu. O bile bu bakışa hayır diyemezdi. - Seni de tek bırakacağım ama ... - Kurt kapmaz arkadaşını merak etme. Ona sadece sinirle baktım. Bana karşı bu nefretini anlamıyorum. Sanki adama ne yaptım ? - Git hadi yarın görüşürüz dedim. - Gece ararım kızım, ne yarını ? Tam Mert'e gülecektim o dev adam gözlerini devirdi. Gözlerimi kıstım. Mert gözleriyle hayır anlamında bana ileti gönderiyordu. - Görüşürüz Mert. İyi akşamlar ... Dev adam ... Sinirle bir adım attı. Tövbe çekerek arkasını döndü. İkimiz de kıkırdayıp bakıştık. Mert göz kırpıp arkasını döndü. Ben de önümde duran saçma sapan oyunlara baktım. Samimiyetsiz insanların bu kadar yakın olmasını kaldıramıyordum. Halay ciddi bir işti, samimiyetsizlere yer yoktu. Teyzeler bana bakıp duruyordu. Etrafı takmıyor gibi telefonuma baktım. Annem yanıma gelmiş yine beni dürtüp duruyordu. Kalk oyna, etrafına bak, o Mert denen çocuğun yanından ayrıl, biri seni görmeye gelecek, yok evlenecek yaşa geldin, yok senden olmaz. Ses etmeden dinledim. Evin tek kızıydım. Üç abim vardı. En küçükleri oluyordum. İkisi evliydi diğeri boş gezenin boş kalfası oluyordu. Ben okumayayım diye de elinden geleni yaptı ama babam izin vermedi. Babam tek sığınağım, en büyük destekçim. O da olmasa çekilecek dünya değildi. Bir de Mert vardı. Annemi çok seviyordum ama ben onun kumasıymışım gibi davranıyordu. Nedenini bilmiyordum ama sürekli beni eleştirmesi beni boğuyordu. Onun gözünde asla yeterli olmadım ve olamayacağım. Beni tekrar dürtünce gideceğimizi anladım. Yatağıma geçtiğim zaman hâlâ annem söyleniyordu. Kalkıp oynamalı kendimi insanlara göstermeliymişim. Zaten çirkin bir kız olduğum için kimse beni istemiyormuş. Ben böyle yapınca insanlar iyice benden soğuyormuş. Hem çirkin hem soğuk kanlıymışım. Bir altmış iki boyum, kırk yedi kilomla cılız bir kızdım. Tenim çok koyu ve büyük gözlerim vardı. Hokka bir burna ve güzel fiziğe sahip olan, beyaz tenli kızlardan değildim. Biz çirkin ve her şeyi hak eden kızlar oluyorduk. Makyaj yapmalı, naz ve cilveden anlayıp, baykuş gibi erkek kesmeliymişim ama aynı zamanda kendimi ağırdan satmalı ve ağır durmalıymışım. Beklentiler, beklentiler ve beklentiler. Kafamı yastığa koydum. Gözlerimi kapatarak hayal kurmaya başladım. Güneşli bir gün, sahile sıfır bir yerde, ayaklarımı sıcak kuma batırmış, sadece oturuyorum. Ses yok, insanlar yok, dert yok, beklentiler yok, sadece huzur var. Ne zaman uyudum bilmiyorum ama sıçrayarak uyandım. Sabah olmuştu. Evde tartışma vardı ama kaldıramıyordum kafamı. O ne rüyaydı ? Ömer ne alaka ? - Dünya yansa senin umurunda değil diye kapımı duvara çarpıp annem içeri girdi. Yataktan sıçrayarak ayağa kalktım. - Anneeee yavaş ne oluyor ? - Terbiyesize bak. Anne yavaş da neymiş ? Ev yansa senin umurunda değil. Kız sen bu halle ne olacaksın ? - Anne ev yanmıyor işte bak görüyorum. - Tüü sana verdiğim emeklerle, tüü sana verdiğim süte. Yetmiş tane beddua ve verdiği şeyler için yakındı. Son cümleyle kafamı kaldırıp ona baktım. - Abin gider Rışvan aşiretinin kızını kaçırır, kardeşi der Anne ne oldu yine ? - Anne ne kaçırması ne diyorsun sen ? Sesimle kendim bile irkildim. Abim bunu nasıl yapar ? Hepimizi öldürecekler, onu, kızı, ailemi, hepimizi öldürecekler.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD