When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Aradan üç gün geçmişti. Çocuklar sık sık ziyaretime gelirken Sait'ten de Ayaz'dan da ses çıkmamıştı. Akşama kadar uyuyup uyanarak saatler geçirdim. Zihnim ve vücudum yorgun olduğundan uyanık olduğum süre, uykuda olduğumdan daha kısaydı. Doktorlar bunun normal olduğunu, başıma müdahale ettikleri için iyileşme sürecimin biraz uzayacağını söylüyordu. Artık bir şeyler yememe izin veriliyordu ama serumlarımı çıkarmamışlardı. Fazla zayıf olduğumu düşünüyorlardı. Her gün tartıya çıkarıp kilomu kontrol ediyorlardı. Sadece 45 kiloydum. Fazla zayıf falan değildim. İlk gün haricinde bana verdikleri o meyveli süte benzeyen içeceği klozete döktüğümü fark ettiklerinden serumu çıkarmıyorlardı. Beni inatla şişko yapmaya çalışıyorlardı. Şişko olmak istemiyordum! İkinci gün annem, üzerimdeki aptal pijamal