"Tugay'ın odasından çok önemli bir dosya çalınmış! Yarın imzalayacağımız proje ve projenin sözleşmesi ortada yok. Akşam evraklarda eksik yoktu, ne olduysa gece tüm kapılar kapandıktan sonra olmuş olmalı. Yani bu da demek oluyor ki aramızda bir köstebek var."
Köstebek mi? Bu bina da çalınacak kadar önemli olan dosyalar mı vardı? Daha da kötüsü bu binada kötü niyetli biri vardı, hırsızlık yapan biri! Ben nasıl bir yere düşmüştüm böyle?
Demir Bey'den sonra konuşmaya Tugay Bey dahil oldu.
"Şimdi herkesi ortak alana topluyoruz. Mekan hiçbir şey olmamış gibi işlemeye devam edecek. Dosyanın çalındığından kimsenin haberi olmasın ki işimiz kolay olsun. Bundan sonra herkesin yaptığı iş en ince ayrıntısına kadar incelenecek ve bu çalışanlara belli edilmeden yapılacak. Nasıl biriyle karşı karşıyayız bilmiyoruz. Tedbirli olmakta fayda var." Tugay Bey'in sözünün bittiği yerde tekrardan Demir Bey konuşmaya başladı.
"Birazdan Tugay iş yapacağımız şirketin sahibi ile yemeğe gidecek. Sözleşmenin tarihini ileri atmayı deneyeceğiz. Onlara bir şey sezdirmeden bu işi halledebilirsek şanslıyız." İkisi anlaşmış gibi sırayla durumu açıklarken ben odadan çıkmak ile kalmak arasında mekik dokuyordum. Sanırım en iyisi biri bana bir şey diyene kadar burada kalmaktı.
"Bana güvenilir bir çalışan lazım. Yemekte asistanlığımı yapacak, önemli şeyleri not alacak bir çalışan. Bana böyle birini bulabilir misin? " Tugay Bey'in Vera'ya yönelttiği soru ile Vera'nın bakışları usulca bana dönmüştü. Bu beni normalden daha fazla ürkütürken aklımdan geçen şeyi yapmaması için olduğum yerde görünmez olmayı dileyerek hiç hareket etmeden bekliyordum. Vera beklemediğim bir anda omuzlarımdan tutarak beni önüne çekti ve
"Sanırım buldum bile." dedi. Şu an Vera'nın bunu söylememiş olması için her şeyimi verebilirdim. Bu adamla bırak birkaç saati birkaç dakika bile yalnız kalmak istemiyordum.
"Ama..." diye başlayacak olduğumda Vera hemen sözümü kesti ve
"Aması falan yok, hadi! Git üstüne mont falan al." diyerek beni susturdu. Son bir ümit
"İşler?.." dediğimde
"Başka adam mı yok canım? Halledilir işler." diyerek son itiraz girişimimi de engellemiş oldu. Madem o kadar kişi var neden beni yolluyordu ki? Tugay Bey'in itiraz etmesini beklerken o sadece boş ve umursamaz bir şekilde bakmış ve
"Çabuk ol!" diyerek beni kaçınılmaz sona sürüklemişti. Odadan çıkan Tugay Bey'in ardından bende ağlamaklı yüz ifadesiyle çıkmış ve montumu almak üzere odama gitmeye başlamıştım. Sanki engelleyebilecekmiş gibi yavaş adımlarla beni dışarda bekleyen Tugay Bey'in yanına giderken bir çare birinin beni bu durumdan kurtarmasını umut ediyordum.
Montumu giyip dışarı çıktığımda Tugay Bey'i görmek adına etrafa baktım ama hiç kimseyi göremedim. Ben kapının önünde durmuş öylece etrafa bakarken yüksek korna sesiyle olduğum yerde sıçrayıvermiştim. Sesin geldiği yöne baktığımda Tugay Bey'in beni son model arabasında beklediğini gördüm. Bu adam beni korkudan öldürmeye niyetliydi herhalde.
Yavaş ve her zaman ki çekingen adımlarımla arabanın yanına gittim ve çok kısa bir süre için arkaya oturmayı düşündüm. Ama sonra saçmaladığımı fark edip hiç bir şey demeden ön koltuğa oturdum. Adam benim özel şoförüm değildi nihayetinde.
Tugay Bey her zaman ki kabalığıyla daha emniyet kemerimi takmadan arabayı son sürat sürmeye başlamıştı. Hafif bir tedirginlik beni ele geçirirken aceleyle emniyet kemerimi taktım. Tugay Bey'in emniyet kemerini takmadığını görünce çekinsem de
"Emniyet kemerinizi takmamışsınız?" dedim soru sorar gibi. Tugay Bey uzaylı görmüş gibi bana baktığında yanlış bir şey mi söyledim diye düşünmeden edemedim. Alay eder gibi
"Gerçekten mi?" dediğinde gözlerine baktım ama karşılaştığım tek şey yine koca, gri bir boşluk oldu. Şansımı biraz zorlamaya karar vererek
"Takmayacak mısınız?" dedim. Diretmemle tek kaşı havaya kalktı.
"O küçük aklını birazcık çalıştırırsan cevabı kendin bulabilirsin." diyerek en sert şekilde cevabını belli ettiğinde hakaretini yok sayamadım ve inadına
"İyi, bir şey olursa camdan fırlayıp ölürsünüz." dedim. Böyle bir çıkışı bende kendimden beklemiyordum ama susamamıştım işte. Gözlerinde yer edinen sinirle bir an beni arabadan atacak sansam da tek yaptığı
"O hiçbir işe yaramayan çeneni kapat ve gideceğimiz yere kadar sus. " deyip arabanın hızını arttırmak olmuştu. Daha fazla ileri gitmeyi gözüm yemediğinden ve hala ölmeyi planlamadığımdan başka bir şey demeyip uslu bir kız olarak yerimde oturmaya karar vermiştim. Ağzımı açsam beni öldürecekmiş gibi durması bu kararımda çok etkili olmuştu tabi ki.
Yaklaşık yarım saat sonra çok lüks bir otelin önünde durmuş arabayı valeye bırakıp içeri doğru yönelmiştik. Arabanın içinde kasılarak oturmaktan ayaklarım uyuşmuştu. Otelin kapısının hemen önünde olan küçük yüksekliğe ,düzgün yürüyemememden dolayı, takılıp düşecek olduğumda ellerimi korunma iç güdüsüyle kafama sarmıştım. Ben düşmeden beni belimden yakalayan eller, ikinci defa beni düşmekten kurtarmıştı. Yeniden bu duruma düşmek beni fazlasıyla utandırmış ve o günü hatırlatarak yanaklarımın kızarmasına sebep olmuştu. Saçlarımın kızıl olması ilk kez beni bu kadar sevindirmiş ve bir işe yaramıştı.
"Bir ara hatırlat da sana yürümeyi öğretecek birini bulayım." Tugay Bey'in sözleriyle daha da utansam da sinirlenmeden edememiştim.
"Yürümeyi biliyorum." dedim içime kaçan sesimle. Ellerini belimden çekerek ikimizi de doğrulttuğunda
"Belli!" diyerek otelden içeri girmiş ve beni sinir küpüne dönmüş bir şekilde dışarıda bırakmıştı. Geride kalmamak için sinirlenmeyi sonraya bırakıp Tugay Bey'in peşine takıldım. Son anda yetişip asansöre binebildiğimde derin bir nefes aldım. Adamın boyu iki metreydi tabi, bana fark atması normaldi. Tugay Bey'in bastığı tuşa bakınca 28. kata çıktığımızı gördüm. 28 kat neydi yahu?
Tugay Bey asansörün duvarına yaslanıp boş ve duygusuz gözlerini bana dikince ister istemez gerilmiş ve saçmalamaya başlamıştım. Sonunda dayanamayıp
"Bir şey mi oldu? Niye bakıyorsunuz?" diye sorduğumda cevap vermemiş hatta umursamamıştı bile. Gözlerimi devirip asansörün durmasını beklemeye koyuldum ve çok şükür ki uzun sürmemişti. Sonunda o dar alandan çıktığımızda gerilen bedenim rahatlamıştı. Dar ve küçücük bir alanda korku filminden fırlamış gibi davranan bir adamla kalmak kolay değildi. En azından benim için...
Etrafı incelediğimde otelin restoran kısmında olduğumuzu fark ettim . Tugay Bey cam kenarında bir masaya doğru ilerlerken bende onu takip ediyordum. Çektiği sandalyeye oturunca ondan uzak durmak için çaprazına geçeceğim sırada
"Yanıma gel!" dedi emir veren sesiyle. İçimden sabır çekerek oturmak üzere olduğum yeri pas geçtim ve Tugay Bey'in yanına oturdum.
"Birazdan yemek yiyeceğimiz kişi bu otelin sahibi. Biz iş hakkında konuşurken sen de önemli gördüğün yerleri not alacaksın. Gerekmedikçe konuşma ve sakın bu sabahki olaylardan bahsetme." Kafamı sallayarak onu onayladım ve
"Ya önemli olan şeyleri önemli görmezsem?" dedim. Sonuçta olma ihtimali vardı ve sonradan başımın ağrımasını istemiyordum. Ters bakışlarını bana çevirerek hiddetle
"Seni bana sınav olarak mı gönderdiler, kızım? Duyduğunu yaz işte." deyince başka bir şey demedim. Bundan sonra sorumluluk ona aitti. Ben üstüme düşeni yapmıştım.
Otelin sahibi çok geçmeden yanımıza geldiğinde Tugay Bey saygıyla fakat karşısındakinden üstün olduğunu belli eden bir duruşla ayağa kalktı. Ben de ayağa kalkıp Tugay Bey'den sonra bana elini uzatan adamla tokalaşmıştım.
"Çok şanslısınız Tugay Bey, güzelliği çok uzaktan bile belli olan bir asistanınız var." Karşımdaki adamın laubali konuşması beni rahatsız ederken Tugay Bey'inde bunu hoş karşılamadığını kasılan çenesinden anlayabiliyordum. Üçümüzde yerimize otururken ben hiçbir yorum yapmadan defterimi açmış hazır bir şekilde bekliyordum.
"Sözleşme hakkında konuşmak için toplantı istedim, Cihan Bey. Küçük bir değişiklik yaptık."
"Acelemiz yok Tugay Bey. İşi sonra da konuşuruz. Hazır karşımda güzel bir bayan varken yemek yemek fena olmaz değil mi?" Tugay Bey'in sözlerinin hemen ardından adamın hadsiz konuşması beni iyiden iyiye rahatsız ederken istemsizce Tugay Bey'e doğru kaydım. Bu hareketimle Tugay Bey bana yandan bir bakış atıp önüne dönmüştü. Rahatsız da olsa bu adamın yanından ayrılana kadar böyle durmaya kararlıydım.
"Biz gelmeden önce yemek yedik. Hatta buradan çıktıktan sonra halletmemiz gereken bir sürü iş var. O yüzden hemen işe geçsek daha iyi olur." Tugay Bey benim yerime cevap verirken karşımdaki adam bu kadar kolay vazgeçmeyecekmiş gibi gözüküyordu.
"Asistanınızın da fikrini almalıyız bence. Onu çok yoruyor gibisiniz. " Karşımdaki adam rekabet ediyormuş gibi Tugay Bey'e laf yetiştirdikten sonra cevap beklercesine bana döndü. Gölzerimi üstüme dikmesiyle rahatsızlığım hat safhaya çıkmıştı.
"Güzel bir yemeğe hayır demezsiniz umarım. Hatta belki bir yemekle de sınırlı kalmayız. Ne dersiniz?"
"Aslında Tugay Bey haklı. Daha yapmamız gereken bir kamyon dolusu iş var. Hem dediği gibi gelmeden önce yemek yemiştik." Benim de teklifini reddetmem üzerine adam hiç bozuntuya vermeden genişçe gülümsemiş
"Yazık oldu,güzel bir gece geçirebilirdik. Artık başka sefere." diyerek konuyu kapatmıştı. Fakat bu Tugay Bey'in sabrını taşıran son damla olmuştu. Şiddetle ve oldukça sesli bir şekilde oturduğu yerden sandalyeyi düşürerek kalkan Tugay Bey, kolumdan tutarak beni de kaldırdı. Cihan denen adam şaşkınlıkla Tugay Bey'e bakarken ben de olacakları korku dolu gözlerle izliyordum.
"Benim yanımda herhangi bir çalışanıma asılma cüretini nereden buluyorsunuz anlayabilmiş değilim ama bu saatten sonra böyle haddini bilmez bir adamla iş yapacak kadar aklımı yitirmedim, iyi günler. " Şaşkınlıkla büyüyen gözlerim ve Tugay Bey'e yaslı olan bedenimle ne diyeceğimi bilemiyor ve öylece duruyordum. Cihan denen adam dumura uğramış gibi Tugay Bey'e bakarken hızlıca yerinden kalktı ve
"Bu da ne demek oluyor?" diye sordu şaşkınlıkla.
"Sözleşme imzalamak için başka birini bulmanız gerekecek, demek oluyor. Çünkü ben kendinden fazlaca küçük bir kadına, kendisini reddettiği halde asılan karaktersiz bir adamla iş yapmam." Tugay Bey başka bir şey demeye gerek kalmadan elindeki kolumu çekiştire çekiştire bizi çıkışa doğru götürdü. Sinirden köpürdüğü için sessiz sessiz peşinden gidiyordum. En azından hakikatli adammış diye düşünmeden de edemedim. Ne kadar iş benim yüzümden iptal olduğu için üzülsem de o adam fazlasıyla hak etmişti. Geldiğimiz yoldan geri dönerken dönüş süresi daha kısa sürmüştü çünkü Tugay Bey, arabayı yarıştaymış gibi kullanıp tüm yol boyu koltuğa yapışık bir şekilde oturmama neden olmuştu.
İş yerine geldiğimizde hala siniri sönmemiş olan Tugay Bey'i, annesini takip eden yavru ördek gibi izlerken bu duruma gülmeden edemedim. Ağzımdan küçük bir kıkırtı çıktığında aniden bana dönenmesi ile hemen duruverdim.
"Çok hoşuna gitti galiba." dedi o kalın sesiyle. Kaşlarımı çatıp
"Ne münasebet? Aklıma bir şey geldi ona gülüyorum." dedim. Her zaman yaptığı gibi diretmeden ve umursamadan önüne dönüp içeri girdi. Bende hemen ardından içeri girdiğimde bizi gören Demir Bey ve Vera hemen yanımıza geldiler. Birlikte masalardan birini oturduğumuzda benim neden onlarla oturduğumu sorgulayan bakışları üzerimde hissedebiliyordum.
"Eee, nasıl geçti toplantı? Biraz erken geldiniz sanki?" Demir Bey'in sorusuyla mahcup olurken Tugay Bey anlık olarak bana baktı ve yeniden Demir Bey'e döndü. Kötü şeyler olduğunu anlayan Vera hemen
"Bir şey olmuş?" diyerek merakla anlatmamızı beklemeye başladı. Tugay Bey tam konuşmak için dudaklarını kıpırdattığında Poyraz elinde büyük bir zarfla koşarak buraya doğru geldi. Bu sefer tüm dikkatler onun üzerine toplandığında
"Tugay Bey, bu size gelmiş. Kimin getirdiğini bilmiyoruz. Sizin isminiz dışında hiçbir şey yazmıyor." diyerek hepimizi meraklandırmıştı. Tugay Bey çatık kaşları eşliğinde hiçbir şey demeden Poyraz'ın elindeki zarfı aldı ve yırtarak açtı. Zarfın içinden çıkan kağıtlar daha çok fotoğrafa benziyordu ama emin olamamıştım. Tek tek hepsine baktı ve sinirden alev alev olan gri gözlerini bana çevirdi. Ne olduğunu anlamadığımdan manasız bir şekilde Tugay Bey'e bakarken Demir Bey
"Onlar ne?" diyerek benim sormak için yanıp tutuştuğum sorunun tam üstüne parmak basmıştı. Tugay Bey bir anda yerinden kalktı ve elindeki fotoğrafları masanın üstüne fırlatarak bağırmaya başladı.
"Cihan Bey bugün ki toplantı da hadsizlik yaptığı için sözleşmeyi iptal ettim. İntikam almak için bu fotoğrafları yollamış olmalı. Şimdi herkesin odak noktası bunlar olacak. En başında yanımda kimseyi götürmemeliydim. " Tugay Bey'in sözlerine bir anlam veremezken masadaki fotoğraflardan birini aldım ve gördüğüm şeyle şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak dereceye geldim. Tugay Bey'in ve benim otelin girişinde çekilen bir fotoğrafımız vardı. Düşmemem için ellerini belime sardığı bir fotoğraf. Masadaki diğer fotoğraflara göz gezdirdim ve bugün içerisinde çekilmiş olan bir sürü fotoğrafımızı gördüm. Tüylerim korkudan diken diken olurken birinin bizi takip ettiğini bilmek bende ağlama isteği uyandırıyordu.
Yetimhaneden ayrıldığım günden beri hayatım ayak uyduramayacağım bir şekilde değişmişti ve ben geri dönülemez bir yola girdiğimin farkında bile değildim.