"Demir Bey, dos-" Konuşmamı bölen şey odanın içindeki lavabodan çıkan kişinin Demir Bey değil de üstü çıplak olan Tugay Bey olmasıydı. İstemsizce ağzımdan kaçan çığlık ile gözlerimi sımsıkı kapattım ve arkamı döndüm. Şu sıralar şans kesinlikle benden yana değildi.
"Ö-özür dilerim. Şey dosya, imza için, Demir Bey..." Anlamsız birkaç kelimeden oluşan konuşamamla daha da utanırken arkamdaki adamın sinir küpüne döndüğünü görmesemde hissedebiliyordum. Kendimi duvarlara asmak, denizlere atmak istiyordum. İki gün içinde bu kadar rezillik... Kesinlikle normal değildi.
Hiçbir şey yapmadan Tugay Bey'i konuşmasını bekliyordum ama bir haraketlilik olmadı. Ne yaptığını çok merak ediyordum ama arkamı dönmeye de korkuyordum. Bir süre sonra oldukça yavaş olan adım seslerini duydum ve anlam veremedim.
"Sen beni bastın, ben de seni basayım diye mi düşündün?" Hiçbir duygu barındırmayan sesiyle iyice utanırken
"H-hayır, öyle değil." dedim saçma bir şekilde. Böyle arkam dönük bir şekilde konuşmak beni rahatsız ettiğinde
"Döneyim mi?" dedim merakla. Tugay Bey'den ses gelmeyince hala kapalı olan gözlerimi temkinli bir şekilde açtım. Açar açmaz burnumun dibinde olan adamla yüreğim hoplarken bu sefer sadece irkikerek geri gitmişim. Çığlık atmak da bir yere kadardı. Hem ben nasıl hissedememiştim bu adamın dibime girdiğini?
"Tugay Bey, ne yapıyorsunuz?" dedim endişeme engel olamayarak. Bu adam beni fazlasıyla ürkütüyordu. Beni umursamayıp yine sessiz adımlarla odanın içindeki çalışma masasına doğru yürüdü ve hemen arkasındaki büyük koltuğa oturdu.
"Çok gözüme batıyorsun." Söyledikleri ile kaşlarım çatılırken neden öyle dediğine anlam vermemiştim.
"Hiçbir şey yapmadım ki?" dedim kararsızca. Yine o gri ve duygusuz gözlerini gözlerime dikip konuştuğunda ürpermeden edemedim.
"Dün yarı çıplak bir şekilde Vera'nın odasındaydın, bugün ben yarı çıplakken benim odamdasın. Devamı gelecek mi bunun? Yarın neredesin?" İma etmeye çalıştığı şeyi doğru anlamış mıydın bilmiyorum ama iyi şeyler söylemediği kesindi. Saf olabilirdim ama salak değildim. Üstelik kendi edepsizliğinden dolayı bu duruma düşmüştük. Suçu bana yükeleyemezdi.
"Kusura bakmayın ama Vera dün ki durumu size gayet net bir şekilde açıkladı. Beni odasına alan oydu. Ayrıca üstümü giyinirken bunu görmenize rağmen odadan çıkmayan sizdiniz. Bugün de Poyraz -elimdeki dosyaları kaldırarak-bu dosyaları Demir Bey'e imzalatmamı söyledi. Odayı yanlış tarif etmiş olmalı. Yani her iki durumda ne hata bende ne de edepsizlik. Bence bunun sizde gayet farkındasınız." Karşımdaki kim olursa olsun, gerekse cihan padişahı olsun böyle bir konuda susamazdım. Karşımdaki adam söylediklerimden etkilenmiş miydi bilmiyordum. Çünkü kendisi buzdan duvardı ve sadece karşısındakini yansıtıyordu. İfadesiz gözleri yüzümde gezinirken dediği tek şey
"Dosyaları ver!" oldu. Sert üslubundan ne kadar rahatsız olsam da bugün sınırları yeterince aştığımı düşünerek elimdeki dosyaları ona uzattım. Dosyaları açıp hızlıca imzaladı ve bana geri verdi. Hiçbir şey demeden odadan çıkacağım sırada konuşmaya başladı.
"Cesaret ile aptallık arasındaki kırmızı çizgiyi sakın aşma. Ben iyi bir adam değilim. Merhamet etmem." dediklerinin tek bir kelimesini bile anlamadım. Anlamak için çaba bile göstermedim. Tıpkı geldiğim gibi sessizce çıkıp aşağı kata indim. O duygusuz adam hiçbir şey yapmadan aklımı karıştırabiliyordu. Bir insanın gözleri nasıl bu kadar saydam ve boş olabilir, aklım almıyordu. Mafya bozuntusu da olsa insandı sonuçta.
Yorgunlukla bulduğum ilk sandalyeye oturduğumda ayaklarımın ağrısı daha da şiddetlendi. Şimdiden bu kadar yorulduysam ilerde ne olurdu bilmiyordum. Akşama doğru kalabalık çok değildi fakat gece olduğunda burada iğne atsan yere düşmezdi. O kadar çok insan geliyordu ki nevrim dönmüştü.
Şehrin en bilindik ve popüler kulübü burası olunca insanlar buraya akın ediyorlardı. Kaç tane farklı yüz gördüm ve kaç tane içecek hazırladım bilmiyordum ama az olmadığı kesindi. Şu an ki tek tesellim iş saatimin bitmesine bir saatten az kalmasıydı. Ben gittikten sonra Poyraz devralacaktı.
Yeni bir siparişle olduğum yerden kalkarken merdivenlerden inen Tugay Bey'i, Vera'yı ve bir kişiyi daha gördüm. O da muhtemelen Demir Bey'di. Tugay Bey'in gözleri hafiften buraya kaydığında hemen gözlerimi çektim ve işime odaklandım. Umarım buraya gelmezlerdi.
Ama ne yazık ki her şey umduğumuz gibi olmuyordu. Sırayla karşımdaki bar koltuklarına oturduklarında sessizce konuşmalarını bekledim.
"Nasıl gidiyor, ilk iş günün?" Elbette ki bu soru bana karşı oldukça nazik olan Vera'dan gelmişti. Zaten sadece onunla göz teması kuruyordum. Diğerlerine gözümün ucu dahi değse domatese dönecekmiş gibi hissediyordum nedensizce.
"Güzel." dedim kısaca. Hafif bir gülümsemeyle başını salladığında arka rafta ki içkilerde gözlerini gezdirdi. Bende onun gibi içki dolu rafa göz gezdirip yeniden ona döndüm. Bir şey isteyecek gibi duruyordu.
Bir anda bana döndü ve
"İçkiyle aran iyi mi?" diye sordu. Sorusuyla hafif utansam da
"İçkiyle aram yok." dedim çekingen bir gülümsemeyle.
"Neden? Sevmiyor musun?" dedi daha tanışmadığım ama adının Demir olduğunu bildiğim adam.
"Yetimhanede yasaktı. Hem sevmiyorum öyle şeyleri." O da tıpkı Vera gibi anlayışlı birine benziyordu.
"İstemediğin ot burnunda bitermiş." dedi minik bir gülümsemeyle. Barı kastettiğini anlayınca bende küçük bir gülümseme gönderdim.
"Çok yanlış bir yerdesin." Yine o sert ve karakteristik ses kulaklarıma dolduğunda keyfim hafiften kaçmaya başlamıştı.
"Gidecek başka yerin olmayınca bulunduğun yerin yanlış olma ihtimali kalmıyor." Gözlerine bakmadan söylediklerim ona neler hissettirdi ya da bir şey hissettirdi mi bilmiyorum ama karşılık olarak hiçbir şey söylemedi. Onun yerine Demir Bey,
"Biz tanışmamıştık, ben Demir." dedi ve nazikçe elini uzattı. Demir Bey'in elini tutarken
"Şifa." dedim. Bunun üstüne başka hiçbir şey konuşulamamıştı. Zaten hemen sonra Poyraz gelmiş ve işleri devralmıştı. Bana da yorgun adımlarla odama gitmek düşmüştü.
Yeni odamda , hatta evim desek daha doğru olurdu, geçireceğim ilk günün hafif heyecanı ile odama girdiğimde yorgunlukla yatağın ortasına attım kendimi. Günce ile haberleşmiştik ve birkaç dakika sonra benim odamda buluşmak için anlaşmıştık. O gelene kadar temizlenmem gerektiğini düşünüp banyoya girmek için hazırlanmaya başlamış , odanın içi fazla sıcak olduğundan şortlu pijama takımımı giymeye karar vermiştim.
Sıcak bir duş sonrası uzun ve kızıl saçlarımla uğraşmak en sevdiğim şeyler arasındaydı. Bu yüzden duş alır almaz gardırobun üstündeki aynanın karşısına geçmiş yavaş bir şekilde saçlarımı tarayıp olabildiğince kurutmaya çalışmıştım. Bu esnada kapı çalınca hemen gittim ve kapıyı açar açmaz Günce'nin güler yüzüyle karşılaştım. Hızlıca bana sarılıp içeri geçmiş ve odayı incelemeye başlamıştı.
"Eeee, nasılsın? Neler yaptın bugün?" Bir yandan bana soru sorarken bir yandan da yatağa oturmuş dikkatlice odayı inceliyordu.
"Sen gittikten sonra Poyraz bana işleri öğretti. Sonra da tüm gün çalıştık. Başka bir şey olmadı." Sanki öylesine sormuş gibi verdiğim cevapları geçiştirdi ve her zamanki gibi asıl merak ettiği şeye geçti.
"İlk gün Vera Hanım sana çok yakın davrandı. Daha önceden tanışıyor musunuz diyeceğim ama nerden tanışacaksınız ki? " Merakla gözlerini dikmiş bana bakarken vereceğim cevabı dört gözle bekliyordu.
"Sadece seni beklerken küçük bir kaza oldu. Sonrasında da beni odasına götürüp üst verdi. Bende seninle o gün hakkında konuşmak istiyordum." Uzun soluklu konuşmamızı başlatan cümlemden sonra oturup saatlerce bu konu hakkında konuşmuştuk. İki dudağımın arasından çıkan her kelime ile daha da şaşırırken o da tıpkı benim gibi anlam verememişti olanlara.
"Kızım, ben senin yerinde olsam adamın üstüne atlardım herhalde. Herkese nasip değil Tugay Bey'i öyle görmek." Gülerek söylediği şeyler karşısında yüzümü buruşturup onu yataktan aşağı itmeye çalışmıştım.
"İğrençsin Günce! Adamın üstüne niye atlayayım? Manyak mısın sen?"
"Tugay Bey gibi kaslı birini bulmak kolay mı? Fırsatın varken iyice baksaydın." Kahkahalarının arasından söyledikleriyle kusar gibi yapıp
"Düşüncesi bile kötü. Hem sen ne öyle edepsiz edepsiz konuşuyorsun?" dedim.
"Aman, sende pek bir utangaçsın." Benimle dalga geçmeye devam etmesi ile hemen elimin altındaki yastığı alıp kafasına geçirdim. Ben de onun darbelerinden kaçarken istemsizce kahkaha atıyordum. Birkaç dakika sonra ikimizde yere yığıldığımızda uzun süredir bu kadar gülüp eğlenmediğimin farkına varmıştım. Günce yavaşça yattığı yerden kalkıp
"Çok yoruldum, odama gidiyorum ben. Bu gidişle yarın uyanamayacağız. " dedi. Ona sarılıp iyi geceler dileklerimi sunduktan sonra yalnız kalmıştım. Yorgunlukla yatağımın içine girip rahat bir pozisyon aldıktan sonra güzel bir uyku çekmek dileğiyle gözlerimi kapattım.
...............................................................
Sabah yabancı bir yerde uyumanın etkisiyle erkenden kalkmış ve işe gitmek için hazırlanmıştım. İşe biraz erken başlamak sıkıntı olmazdı bence. Hem öncesinde Vera'nın yanına gidip kıyafetlerini geri verebilirdim. Dün kıyafetlerini yıkayıp kurutmuştum ama vermeye fırsatım olmamıştı. Diğer odada kalan çalışanları rahatsız etmemek için sessizce odadan çıkıp kapıyı kilitledim ve Vera'nın erkenden işe gelmiş olmasını dileyerek çalışma odasına doğru gitmeye başladım.
Kapının önüne geldiğimde kapıyı tıklattım ve bu sefer ses gelmeden içeri girmedim. Dün ki olaydan sonra kim olursa olsun aynı hatayı yapmamaya kararlıydım.
"Gelebilirsin." Vera'nın ince ve nazik sesiyle rahatlarken yavaşça kapıyı araladım ve masasına oturmuş kahve içtiğini gördüm. Küçük adımlarla yanına gidip elimdekileri uzattım ve
"Aslında dün verecektim ama fırsatım olmadı. Tekrardan teşekkürler." dedim. Her zamanki gülümsemesiyle bana bakarken ayağa kalktı ve elimdekileri alıp masanın üstüne koydu.
"Acelesi yoktu. Sende kalabilirlerdi. Sen bu yüzden mi bu saatte uyandın?"
"Yerimi yadırgadım galiba. Pek uyuyamadım." Çekingen bir şekilde söylediklerimle 'anladım' dermiş gibi kafasını salladı.
"Eğer odanda bir sıkıntı varsa hemen söyle değiştirelim. " Bu kadar nazik bir kadın nasıl oldu da o gün Günce'ye öyle davrandı anlayamıyordum.
"İlgilendiğiniz için teşekkür ederim ama oda ile ilgili bir sıkıntım yok. Alışmam gerekiyor sadece. Bu arada size nasıl seslenmeliyim?" Evet, aklımı karıştıran bir diğer konu da buydu. İlk tanıştığımız gün bana, ismiyle hitap edebileceğimi söylemişti ama tüm çalışanlar hanım kelimesini kullanırken benim direk ismiyle hitap etmem yanlış gibi geliyordu.
"İlk gün bu konuda anlaştığımızı sanıyordum." Kibarlığı ve kendini üstün görmemesi beni bir kez daha gülümsetirken
"Ama diğerleri..." diye başladığım cümlemi Vera'nın konuşmasıyla yarım bırakmak zorunda kalmıştım.
"Onlarla ilk olarak iş veren ve çalışan olarak , seninle iş dışında bir konu ile tanıştık. Hem ben öyle istedikten sonra diğerlerine laf düşer mi? "
"Haklısın." Onu onaylamamla memnun bir şekilde gülümseyip arkasına yaslandı ve
"Kahve içmek ister misin?" diye sordu. Benim cevap vermeme fırsat olmadan odayı ve muhtemelen tüm binayı sağır edici bir ses kapladı. Yangın alarmına benzeyen bu sesle kalp atışlarım hızlanırken ne olduğunu anlamak için Vera'ya baktım. O da hızlıca yerinden kalktı ve kapıya doğru yöneldi. Bizim dışarı çıkmamıza gerek kalmadan Demir ve Tugay Bey sinirli bir şekilde odaya girmişlerdi. İkisi de beni görünce küçük bir duraksama yaşasa da Demir Bey şaşkınlığını hemen üstünden atmıştı ama Tugay Bey her zaman ki çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Vera telaşla
"Neler oluyor? Bu ses de ne?" diye sordu. Tıpkı Vera gibi bende merakla verecekleri cevabı beklerken Tugay Bey alakasız bir şekilde
"Sen burada ne arıyorsun? " dedi. Sanırım bu soruyu bana sormaktan hiç sıkılmayacaktı. Durup durup başa dönüyorduk. Demir Bey bu anlamsız sorunun üstüne
"Şu an daha önemli bir sorunumuz var, abi." diyerek beni bu sıkıcı soruyu cevaplamaktan kurtarmıştı.
"Sorun ne?" Vera'nın sorusuyla tekrar verecekleri cevaba odaklanırken Demir Bey anlatmaya başladı.
"Tugay'ın odasından çok önemli bir dosya çalınmış! Yarın imzalayacağımız proje ve projenin sözleşmesi ortada yok. Akşam evraklarda eksik yoktu, ne olduysa gece tüm kapılar kapandıktan sonra olmuş olmalı. Yani bu da demek oluyor ki aramızda bir köstebek var."
Köstebek mi? Bu bina da çalınacak kadar önemli olan dosyalar mı vardı? Daha da kötüsü bu binada kötü niyetli biri vardı, hırsızlık yapan biri! Ben nasıl bir yere düşmüştüm böyle?