CİN DÜĞÜNÜ

955 Words
Aradan bir hafta geçti lakin Araf bir kez olsun yanıma gelmemişti. Bana musallat olan cini yani Araf'ı en son Emine teyzenin evinde görmüştüm, ondan sonra hiç yanıma gelmemişti. Sessizliği de en az kendisi kadar korku vericiydi. Annem bu sırada tüm köye beni cinli diye reklam etmişti ve ben sokağa çıkamaz oluştum. Bu sebeple annemden nefret ediyordum. Babam da hiç buralı olmayıp ben yokmuşum gibi davranıyordu. Kimsesiz kalmıştım. Yapayalnızdım... Biraz olsun rahatlamak için duş almak istedim. Hareketlendiğimde içimdeki ses; "Elif girme kötü bir şey olacak" diyordu. Ama içimdeki sesi dinlemeyip sıcak duşun altına attım kendimi. Saçlarımı ıslatıp şampuan ile bir güzel temizlerken elektrikler kesildi. Korkuyla gelen adrenalin tüm damarlarımda kol geziyordu. Ensemde kızgın bir kor kadar sıcak olan nefesi hissettim. O gelmişti. Korkudan put gibi kalakalmıştım. Nasırlı elleri vücudumda hoyratça gezmeye başladı. Kendi kendine bir yandan mırıldanıyordu. "Neden geldin?" "Yalnızdın." dedi. Bıkkınlığımı anlaması için seslice nefes verdim. "Ama artık yalnız olmayacaksın, gidiyoruz." dedi ve bir anda bilimcimin kapandığını hissettim. * * * Uyandığımda kendi yatağımda olduğumu fark ettim ve yanı başımda olan anneme buraya nasıl geldiği sordum. O da bana cevap olarak duştan uzun süre çıkmayınca beni merak edip seslendikleri lakin benden cevap gelmeyince içeri girdikleri söyledi. Öylece bayılmışım banyoda. İçimden derin bir 'oh!' çektim. Yoksa o yaratık beni yanında götürecekti ve ben şimdilik kurtulmuştum. İki gün sonra ev işlerine dalmıştım. Sürekli evi temizleyip kendime iş arıyordum. Çünkü boş durdukça Araf'ı düşünüp korkuyordum. Ailem de bugün çok tuhaf davranıyordu. Evde bir hazırlık vardı ve ben bu hazırlığın sebebini anlayamamış olduğum için onlara ayak uydurmaya karar vermiştim. Ev temizliği bittiğinde anneme bu hazırlığın sebebini sordum. "Anne hayrola bu neyin hazırlığı, çok yoruldum ben." "Kızım oyalanma köyde düğün var. Burada adettendir bir evde düğün varsa herkes yardım eder, biz de bir işin ucundan tutacağız." dedi ve ben de onun bu dediğine hak verip işime koyuldum. Annemin arkadaşları da geldiğinde bahçeye kazan kurup düğün için yemek yapmaya başlamıştık. Yemek pişince yapacak işimiz kalmamıştı. Annem bana dönüp; "Kızım odana geç artık. Yatağının üstüne elbise koydum. Kız çocuğusun biraz güzel giyin. Biz meydana geçiyoruz sen de hazırlanıp gel meydana." dedi. Onun dediğini onaylayıp odama gittim. Yatağımın üstünde duran köye uygun olan entariyi giyindim, saçlarımı taradım. Ayakkabılarımı giyinip fazla oyalanmadan evden çıktım. Meydana doğru geldiğimde etrafta bir gariplik vardı. Etraf çok sessizdi. Herkesin düğüne gitmiş olması fazlaca garipti derken bir iki kişiyle karşılaşmıştım. Onlara sevecenlikle selam verdiğimde tepkisiz kalıp suratıma bakıp geçmişlerdi. Sıkıntı sarmıştı dört yanımı. Bir süre sonra meydandaki kalabalık gözüme ilişince içimdeki sıkıntı yerini rahatlamaya bırakmıştı. Annem beni karşılayıp boş bir sandalyeye oturttu. Yüzünde güller açıyordu. Köy kadınları da yanıma gelip bana selam veriyorlardı. "Anne gelinle damat nerede?" dedim merakıma yenik düşüp. "Birazdan damat gelecek kızım." dedi annem. Zaman ilerledikçe gençler piste çıkmış halaylar çekip neşe içinde eğleniyorlardı. Gerçekten çok samimi ve eğlenceli bir düğünde. Ben de yerimde ritim tutup oynuyordum. Ardından yemek dağıtma faslına geçildi. Tüm gelen davetlilere tabaklar dolusu yemekler dağıtılıyordu. Herkes o kadar mutluydu ki böylesine basit bir köy düğününün bu kadar eğlenceli olmasına şaşırmıştım. Annem yanıma gelip elimi tuttu ve beni tam ortaya götürdü. Gelin ve damat için ayrılmış olan iki sandalyenin yanındaydım. Beni hızlıca o sandalyeye oturttu. Ters giden duruma karşılık yerimden kalkmak istediğimde kıpırdayamamıştım bile. Sanki biri beni oraya çivilemişti. Annem başıma siyah bir örtü örttüğünde çığlıklar atmaya başladım. "N'oluyor anne! Ne yapıyorsunuz?" dedim. Annem bana doğru eğilip yanağımdan öptü. "Özür dilerim güzel kızım, abinin geleceği için hepsi." dedi. Arkasını dönüp diğer köylülerin yanına gitti. Ağlayarak yerimde debeleniyordum. Yavaş yavaş durumu anladığım için buradan kaçmaya çalışıyordum derken yanımdaki sandalyede bir beden belirdi. Ben onun hangi ara geldiğini anlayamamışken bir yandan da kim olduğunu anlamaya çalışıyordum fakat bir yandan da her şey çok normal gelmeye başlamıştı. Artık direnmiyordum ve sessiz bir kedi gibi oturuyordum. Köylü kadınlar kına tepsisi ile yanıma geldiler ve elime kına yaktılar. İçimden bu ruh halinden çıkmak istesem de hiçbir belirti göstermiyordum. Yanımdaki bedene baktığımda bir an etraf sessizleşti, her yer bulanıklaştı. Karşımda hayatımı zindana çevirmiş olan varlık duruyordu. Araf! Gözleri ateş kırmızısıydı ve bana dikmişti o korkunç gözlerini. Davul ve zurna sesi tekrar kulağıma geldiğinde Araf yanımdan kalkıp oynayan gençlerin yanına gitti. Onlarla birlikte eğlenip bir anda oynamaya başladı. Gençlerin yanına uzun siyah gölgeler de gelmeye başlayınca tüm köyün bu işte birlik olduğunu anladım. Bedenime bir şimşek çaktığında hemen yerimden doğrulup var gücümle kaçmaya çalıştım. Köylüleri bir bir savurup ardıma bakmadan kaçarken saçlarımdan sertçe tutulup sandalyeye fırlatıldım. Bunu yapan tabii ki benim musallatımdı. Bundan haz duymuş olmalı ki bol bol kahkaha atıyordu. Acı çekmemi seviyordu. Onun suratına bakmamak için feri sönmüş gözlerimi köylülere çevirdim. Köylülerin yanlarında uzun gölgeler duruyordu. Köylüler de onlardan rahatsızmış gibi durmuyordu. Anneme baktım. "Sen beni nasıl bunların ellerine verirsin. Senden nefret ediyorum." dedim. "Hepinizin Allah belasını versin!" deyip ayaklarımı yere vura vura feryatlar ettim. Annem ise hıçkıra hıçkıra ağlıyor kendini bana açıklamaya çalışıyordu. "Güzel kızım vallahi buna mecburdum. Abinle tehdit ettiler bizi. Elimizi kolumuzu bağladılar." diyordu ama nafileydi. "Bir çocuğunuzu kurtardınız ama birini öldürdünüz. Artık kına yakabilirsiniz!" dedim. Canının yanması gram umurumda değildi. "Seni bu köye getirdik çünkü Araf en başından beri seninleydi. Çocukken de seni sevdi." dedi annem. "Sevgisi batsın." diye bağırdım. Buna dayanamayan Araf mühürlü kolumdan tutup beni sürüklemeye başladı. "Bırak beni." dedim ve ona zorluk çıkartmak için her hareketi denedim. "Yürü!" diye tısladı yüzüme. "Yürü yoksa alırım o canını." Köylülerin acıyan bakışları arasında sokakları bir bir arşınladık. Köyün en ıssız yerlerine geldiğimizde kaslarımda derman kalmamıştı. Az ileride birkaç zaman önce rüyamda gördüğüm o evi görünce kalbim sıkıştı. Beni buraya getirmişti ve daha önceden buraya geleceğimizi haber etmişti. Rüyamdaki eve geldiğimizde kalbim sıkışmaya başladı. Ona direnince de eli saçlarımı buldu ve çekmeye başladı. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı. Yaklaştıkça yüzü korkunç bir şekle bürünüyordu. Aynı rüyamdaki gibi gözlerinden siyah sıvı yüzüne akıyordu. Ağzı yırtılıyor, çürüklerle dolu sivri dişlerini gözüme gözüme sokuyordu. "Yeni yüzüme alış artık karıcığım!" dedi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD