Yeni bir sabaha uyandığımda abimden izin alarak camiye gittim. Hocama dünkü rüyamı anlatıp mühürü gösterdim. Emine teyzeye vakit kaybetmeden gitmeye karar verdik. Yola çıktığımızda köyden biraz uzaklaşmıştık ve derme çatma küçük bir eve gelmiştik. Eve girdiğim anda bileğimdeki mühür kızarıp yanmaya başlamıştı. Geri gitmek istediğimde ise hoca kolumdan zorla tutarak beni eve geri soktu. Yaşını almış olan Emine teyze bana halimi hatrımı sordu. Ona durumumu anlatmaya başladım. Hoca da, teyzeye bu işin hemen bitmesi gerektiğini ve bizi isimsiz cinin takip ettiğini söyledi.
"Merak etmeyin siz, o mahlukat ben istemeden bu eve girmeyecek." diyip beni telkin etti.
"Peki Emine Hanım bu mühür ne olacak?" diye sordu imam. Emine teyze biraz düşünüp bileğime bakmak istedi.
"Aç kızım, bir bakayım şu mühüre."
Onun komutuyla birlikte kat kat tülbente doladığım bileğimi açıp gösterdiğim an Emine teyze hayrete düştü. Tırnağımla çok fena kazıyıp yara yaptığım için olsa gerek dedim ama o bunun aciliyetini bana anlattı. Ardından kadın odayı hemen terk etti. Hocayla ben neler olacak diye bekliyorduk. Geri döndüğünde elinde kemik parçaları, eski parşömenler ve bir küçük tas neye ait olduğunu bilmediğim kanla geldi.
"Kızım bak bu mühür evlilik mührüdür. Bu mühürleri sadece güçlü kabile cinleri seçtikleri insanoğluna yaparlar. Bizim onunla iletişime geçmemiz gerek. Bunun sonu felakettir. "
Kadının bana açıklamasıyla ben korkudan ağlıyordum. Çok çaresizdim. Emine teyze bana sarıldı ağlamam için zaman tanıdı.
"Cinler insanlarla genellikle sembollerle anlaşırlar. Bu yüzden ritüel yapıp anlaşmaya çalışacağız. Daha doğrusu sen yapacaksın güzel kızım. Hadi sil göz yaşlarını, harekete geçelim."
"Ne! Ben, ben bunu yapamam. Olmaz!" diye karşı çıktım.
"Yok olmak mı istiyorsun sen? Çocuk oyuncağı değil bu. İlk benliğini sonra seni öldürür bu kafirler. Sadece senle de kalmaz ailen, arkadaşların kim varsa alır senden."diyerek çıkıştı bana Emine teyze.
"Teyzen haklı söylüyor kızım. Bir an önce başlamalıyız. Allah bize yardım edecektir. Dert de ondan derman da." dedi imam. Kaderime razı oldum ve kabul etim ritüeli.
"Olay senin sandığın kadar basit değil kızım. Bir an evvel kurtulmalısın."
Simsayah bir odaya götürdüler beni. Odanın camı siyah bir perdeyle kapatılmıştı. Beni yere oturtup önüme parşömenleri, kemikleri ve kan dolu tası koydular. O isimsiz cin geldiğimde sunak olarak kemikleri verip daha sonrasında ona nazikçe soruları sormam gerektiğini söylediler.
"Kızım sakın Allah-u Teal'ın ayetlerini okuyayım deme." dedi cami hocası.
"Evet güzel kızım hocanı dinle. Bu cin seni artık eş olarak görüyor. Sorduğun sorulara cevap verebilir. Sakın ona kafa tutma. Biz çıkınca da yanındaki siyah entariyi giyin. Sonra da hazır olduğunu hissettiğinde sunakları onun tarafına doğru koy. Eğer seninle konuşmayı kabul ederse kemikleri alacaktır. Allah yardımcın olsun bahtsız kızım." dedi Emine teyze.
"Kapının önünde seni bekliyoruz kızım." diyip odadan çıktılar.
Yalnız kalmıştım. Birazdan aynı odada olacaktık ve ben deli gibi korkuyordum. Mecburen kalkıp üstümü değiştirmeye karar verdim. Kıyafetlerimi çıkartıp entariyi başımdan geçirmiştim ki kor bir nefesin omzumu ısıttığı hissettim.
Gelmişti...
Onu sinirlendirmemek için yavaşça üstümü giyindim. Arkamda olduğu için onu göremiyordum. Ayak sesleri onun önüme geçtiğini bana haber edince başımı önüme eğdim ve boş olan elimle mühürü ellemeye başladım.
"Beni neden çağırdın?"
"Korkuyorum" diyebildim sadece.
"Korkmalısın Elif."
Sakince yerime geçtim. Ona doğru bakmadan kemikleri biraz daha ona doğru uzattım. Sunağımı ona sunmuştum. Oda karanlık olduğu için neler yaptığını pek çözemiyordum.
"Hangi kabiledensin? Adın ne?" dedim. Önümdeki kendine ait olan yere geçmişti.
"Adım Araf. Seni seçtim çünkü sen benimsin" dedi. Odanın içindeki yakıcı sıcaklık geri gelmişti. Nefes alamıyordum ve çok bunalmıştım. Tenim cayır cayır yanıyor ve geriliyordu. Az önce önümde oturduğunu hissettiğim varlığın şu an nerede olduğunu pek hissedemediğimden gözlerimi karanlık odada dolaştırmaya başladım.
"Ben her yerdeyim. Sağında, solunda, kalbinde, ruhundayım!" dediği an sert derili elleri bileklerimi kavradı. Korktuğum için çığlık attım.
"Sen bensin, ben senim! Benden gitmeyeceksin, gidemeyeceksin insanoğlu." Yüzünü yüzüme yaklaştırdı ve nefesini suratıma üfledi.
"O bunağa söyle oğlunun sağlığı için bu işe bulaşmasın. Herkesi kül ederim! Acımam göz yaşına." dedi. Derin bir nefes aldı. Kor gibi yanan dudaklarını yüzümde gezdirdi. Kulağıma doğru fısıldamaya başladı.
"Seni de onları da öldürürüm." diyince biraz geri çekilmek zorunda kaldım. Lakin o bundan rahatsız olmuş olacak ki elleri boğazıma sarıldı. Zaten korktuğum yetmiyormuş gibi bu karşımdaki korkunç yaratıkla mücadele ediyordum. Bundan zevk almış olacak ki kapkaranlık odada ateş kızılı gözleri gördüm.
"Beni her hissettiğinde kolundaki mühür yanacak. Beni öldürmeye çalışma çünkü ben ölürsem sen de kendi isteğinle ölüme geleceksin."
Gözlerimi kapatmış bu sözleri hazmederken odanın gerektiğinden fazla sessiz olduğunu anladım ve etrafıma bakındım. Gitmişti. Bir 'oh' çekip titreyen bacaklarımla kapıya ulaştım. Emine teyze hemen lambayı açtı. Kemikler gitmişti. Parşömeni alıp salona geçtik. Kağıda baktığımda anlamadığım bir şey yazılıydı.
ליד הצווארון
Emine teyze kağıtta ne yazdığını görmek için eline aldı ve anında kağıdı yere attı.
"Yakaza yazıyor kağıtta! Çok güçlü kabile bunlar. Sen nasıl bulaştın bunlara kızım?" dedi Emine teyze feryatla.
"Tövbeler olsun rabbim. Şu kız bununla nasıl baş etsin." diyordu hoca.
Kalakalmıştım. Ben ona kabilesini sorduğumda sessiz kalmıştı, demek ki yazdığı şey buydu. Vakit kaybetmeden Emine teyzeye, Araf'ın onu tehdit ettiğini ve benimle neler konuştuğunu anlattım. Cami hocası da yerde duran Araf'ın yazdığı kağıdı yaktı. Ortalıkta gerginlik hakimdi.
"Yakaza uyku ile uyanıklık arasında gelir. Güvenliğin için çok uyumamaya çalış, gerekirse yanına birini al. Banyo ederken dikkatli ol kızım bu sapkın cin sana zarar verebilir." diyip bir muska tutuşturdu elime.
"Bu muska bir seni onu senden uzak tutar, yanından ayırma."
Bana yardım edemediği için üzülüyordu lakin oğlu söz konusuydu. O yardım etseydi bile kabul etmezdim. Ortada bir can vardı ve onun hayatı söz konusuydu. Emine teyzeye çok teşekkür ettim. O olmasaydı bugünkü öğrendiğim bilgileri öğrenemeyecektim.
Biz yavaştan ziyareti bitirip evden kalktık ve cami hocası beni eve bıraktı. Hocanın gitmesini bekledim bir süre o gidince de evin bahçesine girdiğimde annemin feryatları evi sarmıştı. Koşarak sesin geldiği yere yani odama koştum. Annem benim yatağımda durmuş saçlarını elleriyle çekiştiriyor, abim annemi durdurmaya çalışıyor babam ise duvara yaslanmış ağlıyordu. Hiç kimseye bakmadan annemin yanına geldim neler olduğu sorduğumda annem eliyle yatağı gösterdi.
"Yatağı temizleyeyim derken bu büyüleri buldum. Allah'ım kim bize bu kötülüğü yapar." diyip çığlık atıyordu. Yatağa baktığımda bir sürü arapça yazılı kağıtlar vardı. Annem onları yatağımın altıından çıkarmıştı. Hepsinde değişik motifler ve şekiller vardı. İnsan bir süre bakınca içini korku salıyordu.
"Bunlar ne?" dedim. Biraz daha sesimi yükseltip ayağa kalktım.
"Bunlar ne?"
"Kim koymuş bunları." diye çığlık atıyordum. Kağıtlara saldırmaya başladım. İçimdeki öfkeyi bazı kağıtları yırtarak çıkardım. Babamlar beni zapt etmeye çalıştılar. Kağıtlardan uzaklaştırınca beni, saçlarımı çekmeye başladım. Kaldıramıyordum yaşadıklarımı. Ellerimi yumruk yaparak yeri yumrukladım. Acımı bir yerden çıkartmam gerekiyordu.
"Bunlar ne?"
"Bulacağız bunu yapanı annem. Sakin ol." diyip bana sarıldı annem.
Babam bana sarılmış saçlarıma öpücük konduruyordu. Ben hala yerleri yumrukluyor, çığlık atıyordum.
Gecenin ilerleyen saatinde annemlere her şeyi anlattım. Yaşadıklarımı, Araf'ı... Ben anlattıkça bizimkiler ağladı, onlar ağladıkça ben de ağladım.
"Neden bunu bize anlatmadın?" dedi babam.
"Korktum." dedim.
"Sana bir zarar verdi mu bu cin?" dedi abim.
"Hayır." dedim. Evet demeye dilim varmamıştı. Ona karşılık kolumdaki mühürü gösterdiğimde bileğimi elinin içine aldı ve incelemeye başladı. Bu sefer avuç içimde bir şey var mı diye bakarken daha bir kaç dakika önce boş olan avucumun içinde yakılan kınayı gördüm. Rüyamdaki kına gerçek hayata geldiğinde artık pes etmiştim. Elbet bunun da cevabını alacaktım. Abimi geçiştirdim bu konu hakkında. Bir iki saat sonra herkes büyüleri toplayıp bahçeye götürmüştü ve yorgunluktan bitkin düşmüşken babam yanıma gelip oturdu.
"Çaresini bulacağız sen uyu artık." dedi ve beni yatağıma yatırdı. Bu uzun gece de şerle de olsa bitmişti. Artık ailemden bişey saklamadığım için de bir nebze de olsa mutluydum.