Ertesi gün annem komşularına çay içmeye gittiğinde ben de peşinden hazırlanıp cami hocasına danışmaya gittim. Camiye vardığımda imam bey bahçede oturup hasbihal ediyordu cemaatle. Ben de çekingen bir tavırla biraz uzaktan hoca efendiye onunla görüşmek istediğimi söyledim.
"Olur kızım, gel yanıma." dedi. Ben gelince cemaat dağılmıştı. Bu yüzden rahat bir şekilde konuşabilirdim.
"Bir derdim var." dedim. İçime bir korku çökmüştü ve resmen geri gidesim vardı ama direndim. Bu sıkıntıyı o varlığın yaptığını biliyordum.
"Derdin nedir kızım? Anlat hele. Allah'ın izniyle çözeriz inşallah." dedi. Lafı uzatmadan ona dün gece de dahil her şeyi en şeffaf haliyle anlattım.
"Yani demek istediğim şu hocam, eğer o bir cinse benden ne istiyor? Bunu nasıl öğrenebilirim?" dedim. Hoca her anlattığım olayda kızarıyor, şaşırıyor ve korku dolu bakışlar atıyordu. Danışacağım şeyin böyle bir konu olduğunu tahmin etmiyordu sanırım.
Hoca hızlıca yerinden kalkıp beni aceleyle caminin içindeki bir odaya getirdi. Oda insanın içini açacak şekilde çok ferah ve temizdi. Tam ortada iki minder, bir sini ve içi su dolu tas vardı. Hoca bana oturmamı ve rahatlamamı aksi taktirde işlerin çok sarpa saracağını söyledi.
Dediklerini yapmaya çalışıyordum lakin böyle bir odaya gelip de bir ritüele bulaşacağımı düşünmüyordum. Hazırlıksız yakalanmıştım.
"Kızım bak bu anlattıklarının şakası olmaz. Sana musallat olmuşlar, bunun sebebini öğrenmeliyiz ama sen kalbini ferah tut yüce Allah bizimle." dedi.
Besmele çekip mindere oturdu. Suya duaları üflerken bir yanda da kağıtlara yazılar yazıyordu. Annemin, babamın adını ve doğum tarihimi yazdı kağıda. Her bir duada kalbime bir ağırlık çöküp beni daraltıyordu. İçimdeki sıkıntının nedenini bildiğim için dayanmaya çalıştım yoksa kaçıp gidecektim.
Parmak uçlarımdan avuç içlerime kadar bir sıcaklık sardı beni. Ateş biraz olsun diner diye ellerimi pantolonuma sürmeye başladım fakat bu dayanabileceğim bir yanma değildi. Ellerim yandıkça bağırıyor, bağırdıkça ellerim yanmaya devam ediyordu. Hoca ise beni umursamıyor dualarına devam ediyordu.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama hoca bana "içinden şehadet getir kızım" dedi. Neden getireceğimi çözememiştim, ona uymayı seçtim.
Biraz düşündüm, içimden şehadetin nasıl başladığını hatırlamaya çalışıyordum. Böyle önemli bir şeyi nasıl unutabilmiştim? Kendimden utanıyordum.
Hocaya bakarak en sonunda şehadet getirdiğimi söylemiştim. Lakin bırakın getirmeyi hatırlayamamıştım bile. Utandığım için ona soramamıştım bu yüzden yalana başvurdum.
Hoca bana gülümsedi.
"Aferin evladım, şimdi tekrar getir." dedi. Şehadet getirmediğimi anlamadığı için sevinmiştim. Tekrardan hocaya getirdim dediğim an hocanın yüzündeki tebessüm silinmişti. Bir anda bağırıp tasın içindeki suyu yüzüme atmıştı.
"Yalan söyleme." deyip boynumdan tutup beni zorla secde edermiş gibi alnımı yere yatırmıştı. Hocanın bu yaptığı beni çok sinirlendirmiş ve ona bir köpek edasıyla hırlamıştım.
Bunu ben mi yapmıştım?
Hoca sinirle üstüme bir kara çarşaf örttü. Sesli bir şekilde ayetel kursi, nas ve felak surelerini okuyordu. Bir yandan da diziyle sırtıma baskı yapıyordu.
"Ey yeri göğü yaratan rabbim! Bu ifritle konuşmama izin ver. Bu genç kulunu senin rızanla kurtarayım." diyordu. Artık bu adam konuştuğunda tüm sinir sistemim geriliyordu. Derken geçen gece odada duyduğum o kahkahayı tekrar duymaya başladım.
"Söyle ifrit, bu bedenden ne istiyorsun?" dedi hoca. Hocayı göremiyordum, her yer karanlıktı.
"Boşuna uğraşma hoca, biz bedenin içinde değiliz. Biz her yerdeyiz."
Camii hocası bu ses karşısında sessiz kalmıştı. Sanırım cinin benim içimde olacağını düşünmüştü. Beni tekrar oturur pozisyona getirdi ve babacan bir tavırla sırtımı sıvazladı. Bana güven vermeye çalışıyordu. O güveni hissediyordum.
"Bu gencecik kızı rahat bırak ifrit. Allah şahidim olsun ki seni yakar küle çeviririm."
Bu sözün üstüne ifrit tekrardan kahkaha attı. O her kahkaha attığında kulaklarım tırmalanıyor gibi hissediyordum. İnanılmaz rahatsız edici bir sesti bu.
"Denesene. Görelim kim kor kim ateş oluyor."
Bu cümle duyduğum son şey olmuştu çünkü gözlerim kapanmak için adeta benimle savaşıyordu. Hocanın da vermiş olduğu güvenle kendimi cami halısının üstüne bıraktım. Karanlığın kollarına doğru atıldım.
* * *
Hocanın bana seslenmesiyle gözlerimi açtım. Orada ne kadar durdum ne yaptım inanın hatırlamıyordum. Kendime tamamen geldiğimde oda eskisi gibi ferahlamıştı.
"Kızım bak bu iş beni aşar. Sandığımdan da güçlü bir kabileden bu cin, çünkü bana kim olduğunu söylemedi. Kim olduğunu ancak sana söyleyeceğini söyledi." dedi. Adamın rengi solmuştu. O da şaşırmıştı bu olanlara. Ama bana doğruları söylediği için sevinmiştim. Bana boşuna umut vermemişti.
Hoca birkaç yere telefon edip beni bir kadına götüreceğini söyledi. Kadın cin alemini en iyi bilen insanlardan biriymiş. İstersem yarın müsait olunca ona gidebileceğimizi söyledi. Ben de teşekkür ettim ve kabul ettim. Zaten asıl amacım bende bir musallat var mı yok mu onu öğrenmekti. Camiden çıkınca sağ olsun hoca efendi arabasıyla beni evime bıraktı.
Eve girdiğimde annemler yemeklerini yiyordu. Biraz geç kalmıştım. Babam nerde olduğumu sorunca camiye kuran okumaya gittiğimi söyledim ve odama çekildim. Daha fazla konuşma çekemeyecektim. Pijamalarımı giyip yatağa geçtim. Bu gün baya yorulmuştum, psikolojimin dağılmaya başladığını hissediyordum. Biraz rahatlamaya ihtiyacım vardı bu yüzden kendimi uykunun kollarına bıraktım.