‘’Bak, bak Selma teyzenin torunu doğmuş.’’ Annemin çevirdiği telefona bakma gereği bile duymadım. Sabah sabah yine tutturmuştu evde kaldın diye konuşmaya.
Kahvaltı sofrasından kalktım. ‘’Ben de seni seviyorum anneciğim, görüşürüz.’’
Çantamı alıp fırlarcasına evden çıktım. Ardımdan balkona çıkmış bağırmaya başlamıştı.
‘’Kaç bakalım Öykü Hanım kaç. Evlilik lafını duyduğun gibi kaç. Evde kaldın haberin yok.’’
‘’Bir mahalleye reklam etmediğin kalmıştı, he.’’ dedim geriye bağırarak. Bu evlilik merakı neydi anlamıyordum ki. Tamam bende isterdim evlenmek ama sevdiceğim teklif etmiyordu işte. Gerçi annemlere sevgilim olduğunu bile söylememiştim. Bilseler iyice darlarlardı.
Ben annemle uğraşırken karşı komşumuzun oğlu Serkan’da bir hışım evden çıktı ve aynı annem gibi Sevgi Teyze de balkondan oğluna bağırmaya başladı. ‘’Evlenmeyip başıma mı kalacaksın?’’
‘’Yeter be anne sabah sabah.’’
‘’Allah aşkına Hava, haksız mıyım?’’ diye anneme bağırdı. Tabi annem durur mu geri başladı söylenmeye.
‘’Haklısın ahretliğim. Evlenmeyip turşularını kuracaklar sanki. Torun istiyoruz, anlamıyorlar.’’
Serkan ceketinin yakalarını kaldırdı. ‘’Sabah sabah tutulduk doluya.’’ deyip kenardaki arabasına binip gazlayıp gitti. Ben de söylenmelerinden kaçmak için hızlıca otobüs durağına ilerledim. Aynı mahallede karşılıklı evlerde büyümüş olsak da pek anlaşamazdık. Kedi köpek gibi didişip dururduk sürekli.
İşe geldiğimde çantamı kenara bırakıp gelen müşterilerle ilgilenmeye başladım. Kuaförlüğü seviyordum ama hala birinin emri altında çalışıyordum. Biraz para biriktirip kendime bir yer açmak istesem de aldığım maaşla pek mümkün değildi tabi.
Bütün gün gelen müşterilerle ilgilendikten sonra sevdiceğimin dışarıda bekleyen arabasına bindim.
‘’Özledim.’’ dedim ve yanağına bir öpücük bıraktım.
Arabayı çalıştırıp yola çıktı. ‘’Bütün gün mesajlarıma dönmedin. Bu nasıl özlemek?’’
Sitemiyle tebessüm ettim. ‘’Çok yoğundu.’’
‘’Sana diyorum kızım bırak işi diye, dinlemiyorsun.’’
Bu defa kahkaha attım. ‘’Bırakıp da evde mi oturayım? Sonrada baba eline bakayım.’’
Kırmızı ışıkta durduğunda yüzüme baktı. ‘’Bakarım ben sana.’’
‘’Ne sıfatla?’’ diye sordum.
‘’Sevgilin sıfatıyla.’’ dediğinde gözlerimi devirdim. Söz ne zaman evliliğe doğru kayacak olsa öylece lafı değiştiriyordu. Üç yıldır zaten sevgiliydik. Daha neyi bekliyorduk ki?
‘’İstemem kalsın.’’ Sesim biraz sitemli çıkmıştı. ‘’Zaten bu gidişle annem zorla evlendirir, kocamın parasını yerim.’’
Yüzüme sert bir bakış attı. ‘’Ayrıldık da haberim mi yok?’’
Cevap vermedim. Gideceğimiz yere kadar susmayı tercih ettim. Marinada durduğumuzda teknesine çıktık ve denize karşı oturduk. ‘’Açılalım mı?’’ diye sorduğunda ‘’Hayır.’’ dedim. ‘’Eve geç kalırım.’’
‘’Peki.’’ Yanıma oturunca kolu bedenime sarıldı. Başımı omzuna dayadım. Başı yüzüme çevrildiğinde doğrudan dudaklarımı buldu. İçimi ısıtan öpüşünün ardından geri çekildim.
‘’Seni seviyorum biliyorsun değil mi?’’ dediğinde gülümsedim.
‘’Biliyorum. Ben de seni seviyorum.’’
‘’İyi o zaman. Bir daha benim yanımda bir başkasıyla evlenmekten bahsetme.’’
‘’Alperen neyi bekliyoruz?’’ Bu defa doğrudan sormuştum. ‘’Üç yıldır zaten sevgiliyiz. Birbirimizi seviyoruz. Gerçekten neyi bekliyoruz?’’
‘’Güzelim, evlilik için henüz çok erken. Zamanı geldiğinde elbet olur ama şimdi değil.’’
Cevap vermek yerine kolundan uzaklaştım. Biraz moralim bozulmuştu.
‘’Yapma ama.’’ dediğinde omuz silktim. Bir kez daha dudaklarıma uzandı.
Bu defa geri ittim. ‘’İstemiyorum.’’
‘’Abattın ama Öykü.’’ diyerek yanımdan kalktı. ‘’Ne bu evlilik merakı anlamıyorum ki! Sevgime güvenmiyormuş gibi.’’
‘’Sevgine güvenmemekle ne alakası var. İstediğim şey gayet normal.’’
Tekrar yanıma oturdu ve yüzümü elleri arasına aldı. ‘’Canım, birtanem zamanı geldiğinde o da olur. Neden şimdi trip atıyorsun? Ben sana evlenmem demiyorum ki sadece henüz erken diyorum.’’
Duyanda benimle evlen diye yakasına yapıştığımı sanırdı. ‘’Tamam, söylemedim bir şey.’’ Yine yüzüme uzandı ve dudaklarımı buldu. Ben bu adama neden karşı koyamıyordum?
Öpmelerinin arasında geri çekildi. ‘’İçecek bir şeyler getireyim.’’
Yanımdan giderken cep telefonunu cebinden düşürmüştü. Arkasından seslendim ama duymadı. Olduğum yerde arkama yaslanıp denizin huzurunu içime çektim. Alperen’i seviyordum ama üç yıldır sevgili olarak takılıp kalmıştık. Annem diğer yandan evlen diye baskı yapıp duruyordu. Arada sıkışıp kalıyordum.
Telefonu üst üste mesaj bildirimleriyle çalmaya başladığında elime aldım. Ekranı açıp gelen mesaja baktım. Sevgilisi olduğuma göre sorun olmazdı. Mesajı açmamla karşımda bir kadının resmi belirdi. Üzerinde sütyeni, sarıya boyalı saçlarıyla dudaklarını büzmüş poz vermişti. Bir eli boynundaki morlukların hemen altında duruyordu. Yazdığı mesaja gözüm kaydı.
‘Geçen akşam bıraktığın morluklar hala sıcak. Tekrar görüşelim. Özledim.’
Bu neydi şimdi? Elindeki içeceklerle gelen Alperen’e baktım. Elimde telefonunu görünce yüzünde bir panik dalgası oluştu. Elindekileri yere koydu ve yüzüne bir gülümseme oturttu. ‘’Sevgilinin telefonunu mu karıştırıyorsun? Çok ayıp.’’
Oturduğum yerden hızla kalkıp telefonu eline bıraktım. ‘’Açıkla diyeceğim de nasıl açıklayacaksın acaba?’’
Ekrandaki mesaja baktı. ‘’Öykü!’’ dediği anda yüzüne tokat attım. Gözlerimden yaşlar boşalmaya başlamıştı.
‘’Sen, adi pisliğin tekisin.’’
Eli bana uzandığında geri çekildim. ‘’Benden uzak dur. Bir daha sakın karşıma çıkma.’’
Üzerimdeki mavi bakışlarında bir duygu kırıntısı aradım ama yoktu. ‘’Yemin ederim tek gecelik bir şeydi.’’ Açıklaması bile iğrençti. Tek gecelik olunca aldatmış olmuyor muydu?
‘’Benden uzak dur.’’ dedim ve arkamı dönüp hızlı adımlarla tekneden indim.
Koşar adım giderken gelip kolumdan tutarak durdurdu. ‘’Gerçekten abartıyorsun. Seviyorum seni, Simge ile aramda bir şey yok.’’
Göğsünden geri ittim. ‘’Adını biliyorsun, yatağına yatıyorsun ama ben abartıyorum öyle mi? Uzak dur benden.’’
Arkamı dönüp koşarak ana yola çıktım ve geçen ilk taksiyi durdurup bindim. Gözyaşlarım sağanak gibi akıyordu. Aldatılmanın verdiği acı kalbime saplanıp kalmıştı.
Mahallenin girişindeki çocuk parkına girdim. Bu halde eve gidemezdim annem soru yağmuruna tutardı. Ben ağlayıp dururken bir el çikolata uzattı. Bakışlarım elin sahibine kaydı. Uzattığı çikolatayı aldım ve açıp öfkeyle ısırdım.
‘’Hava teyzenin söylediklerini bu kadar takma kafaya.’’ dediğinde ‘’Sanane!’’ diye tersledim Serkan’ı.
Normalde olsa benim onu terslediğim gibi o da beni terslerdi ama yapmamıştı. Elinde bir kutu vardı ve çevirip duruyordu. ‘’Hayırdır, gemilerin mi battı?’’ dedim.
‘’Yo, gökdelenim yıkıldı.’’ dedi gülmeye çalışarak ama pek beceremedi.
Elindeki kutuyu çekip aldım. Geri almaya çalıştı ama vermedim. Kapağını açtığımda içindeki yüzüğü gördüm. ‘’Sevgi teyzeye boyun eğmişsin.’’ dedim.
‘’Uğraşma, havamda değilim.’’ Kutuyu elimden çekerek geri aldı. Sesinde bir hüzün vardı.
‘’Ne oldu?’’ diye sordum.
‘’Ne zaman dertleşecek kadar samimi olduk?"
Benim acım bana yetiyordu bir de onun nazıyla uğraşacak halde değildim. "Sormadım farzet." dedim ve yanaklarımda kalan yaşları sildim.
Bu defa o "Ne oldu?" diye sordu.
Onun bana söylediğinin aynısını ona söyledim. ‘’Ne zaman dertleşecek kadar samimi olduk."
"Hiçbir zaman." diye rahatlıkla cevap verdi.
İkimizde doğduğumuzdan beri karşı evlerde oturuyorduk ama asla arkadaş olmayı başaramamıştık. Bir araya her geldiğimizde kavga edip duruyorduk.
Konuşmadan arkama yaslandım. İkimiz de sessizlik içinde parktaki çocukları seyrettik. Onun kalbindeki fırtınayı bilmiyordum ama elinde yüzükle burada oturduğuna göre tahmin etmek zor değildi. Sanırım ikimizde sevgililik işini batırmıştık.
Üç yıldır kendimi adadığım adam başkasının koynuna girmişti. Bir de normalmiş gibi tek gecelikti diye saçma bir savunmaya geçmişti.
Fotoğraf aklıma geldiğinde yine ağlamaya başladım. Yanımdaki bu defa cebinden bir mendil çıkarıp uzattı. "Yeter kızım başım şişti valla."
"Sanane, defol git rahatsız olduysan." Tersliyordum ama diğer yandan uzattığı peçeteyi alıyordum.
"Madem arkasından böyle ağlayacak kadar seviyordun o zaman niye ayrıldın?" Anlamıştı tabi neden ağladığımı. Salak değildi ki!
"Burada elinde yüzükle oturan adam mı soruyor?" dedim yine tersleyerek.
Bu defa alaycı bir kahkaha gönderdi. "Ağlayan ben değilim sensin. Ben senin aksine terk edilişimi olgunca karşılıyorum."
Elinde yüzük olduğuna göre teklif ettiğinde terk edilmiş olmalıydı. "Ben senin gibi terk edilmedim terk ettim tamam mı?"
Oturduğu yerde bana doğru döndü. Hala elindeki yüzük kutusuyla oynuyordu. Ağlamıyor olsa da gözlerindeki üzüntü açıktı. "O zaman ne diye ağlıyorsun?"
"Çünkü aldattı." dedim bağırarak ve daha çok ağlamaya başladım. Sinir oluyordum bu Serkan'a da zaten. Bütün erkekleri kaynar kazanda kaynatıp sonra suyunu sıkmak lazımdı.
"Öyle biri için mi ağlıyorsun? Gözyaşına yazık."
"Sanane." dedim yine. Bu defa cevap vermeyen o oldu.
Yine sessizce oturuyorduk. Yüzüğü kutusundan çıkarmış elinde evirip çeviriyordu. Görüş alanıma Ayşe girince gözlerimi devirdim. Yanında iki çocuğu vardı biri karnındaydı. On sekiz yaşına girer girmez evlenmişti ve gördüğü her yerde evde kalmışlığımı yüzüme vuruyordu. Yanında da yine onun gibi olan dedikoducu Hacer vardı.
Gözyaşlarımı hızlıca sildim. Beni gördüklerinde yine laf söyleyeceklerini biliyordum. Bakışları olduğum tarafa döndüğünde yüzüme yalandan bir gülümseme oluşturdum ve yanımdakini dürttüm. "Gülsene." dedim.
"Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Durup dururken niye güleyim. Manyak mısın?"
Dişlerimin arasından konuştum. "Serkan, iki dakika didişmeyi bırak da gül."
Ayşe'nin konuşması olduğum yere kadar geliyordu. "Kaç yaşına geldi, evleneceği de yok. Bu yaştan sonra kim ne yapsın?" Kaç yaş dediği hepi topu yirmi yedi yaşındaydım görende elli yaşına gelmişim sanacaktı.
Hacer karşılık verdi. "Kız sus duyacak şimdi."
"Duyarsa duysun. Annesi bile kendi kızı için evde başıma kaldı deyip duruyor." Ah anne ah. Milletin diline düşürmüştü iyice.
Serkan elindeki yüzüğü yere düşürdüğünde almak için eğilince o sözlerin verdiği rahatsızlıkla düşünmeden "Evet." dedim.
Bağırmamla Ayşe ve Hacer'in dışında Serkan'da başını kaldırıp bana baktı. "Ay, Serkan ne gerek vardı şimdi!" diyerek elindeki yüzüğe uzandım ve alıp parmağıma geçirdim.
"Kızım, aldatılınca iyice kafayı yedin herhalde. Ver yüzüğümü geri."
"İki dakika sus be. Yemedik ya." dedim dişlerimin arasından. Ayağa kalkıp koluna girdim ve ardımdan çekiştirmeye başladım. Yürürken bir yandanda kahkaha atıp duruyordum.
Parktan çıkıp gözlerden uzaklaşınca yüzüğünü geri verdim. "Al." dedim. "Ne var sanki iki dakika uyum sağlasan da milletin dilinden kurtarsan?"
"Oldu canım. Hiç derdim yok bir de sana evde kalmış demesinler diye yalancı sevgilin olayım. Yürü git işine kızım."
Yüzüğü alıp arkasını döndü ve öylece çekip gitti. Gerçekten uyuzun tekiydi!