Yeni bölümden keyif almanız dileği ile.
Kemal
Yine beni öpmüş ve kaçmıştı. İlkinde kaçan ben olmuştum, ama bu defa yüzüme bile bakmadan arabaya bindiği gibi gidince kaçar gibi olması beni güldürmüştü. Hem yapıyor, hem de utanıyordu. Bu kız ciddi anlamda benim ayarlarımı bozuyordu. Ama bu beni arkadaşı olarak gördüğü gerçeğini değiştirmiyordu.
Aslında onun beni seve bilme ihtimalini hiç düşünmemiştim. Neden? Biri beni sevemezmiydi? Hayır. Severdi. Şimdiye kadar güzel kızlardan aşk itirafı aldığım olmuştur. Ama konu Mahur olunca tüm duygularımı kaybediyordum. Sonuçta o nişanlıydı. Beni sevmesi imkansızdı. Karşısında Mert gibi bir seçim varken beni asla düşünmezdi. Düşünemezdi. O yüzden duygularımı Mahura asla belli etmemeliydim. Bilirse iyi olmazdı. Ama her defasında beni öpmesi aşırı hoşuma gidiyordu. Ondan bir sevgi beklemesem de bana yaklaşması kalbimdeki kırıklığı bir nebze olsun iyileştiriyordu. Yalnız hissetmiyordum kendimi. Mahurun hayatıma gelişi bana iyi gelmişti. Artık evime yiyecek bir şeyler alıyordum. Sanki Mahur evime gelicek ne zamansa ve gelince aç kalacaktı. Ama hayır. Mahurun beni iyi durumda görmesini istiyordum. Hafta sonları gitdiğim sporu aksatmıyordum artık. Yüzüm artık sakallarla kaplı değildi. Robinzon Kruzo olmaktan çıkmıştım. Mahur beni o adada yalnız bırakmamıştı. Varlığı bile kalbimde kıpırtılar yaranmasına sebepti. Ben artık o adadan kaçış yolunu bulmuştum.
Aslında yalnızlık benim sığınağımdı. Orada huzurluydum. Huzur dediğim de sakin bir hayatdı. Annemden sonra yalnız kalınca huzur arar olmuştum. Ve huzuru yalnızlıkta bulmuştum. Mahuru gördükten sonra değişmiştim. Mahurdan önceki ilişkilerim kısa sürmüştü. Hepsinde de avuç içini doldurmayacak sebeplerden ya ben, ya da karşı taraf ayrılmıştı. Belli ki onlar da beni gerçekten sevmiyormuş, ya da sevgilerine karşı bulamadıkları için gidiyordular. Ama şu an Mahurla bir ilişkim olmasa bile varlığı yetiyordu. Sevmek hep karşılık beklemek değildi ki. Sevmek sevdiğinin iyi olduğunu bilerek mutlu olmaktı. Mahur nasıl iyi hissediyorsa bana yetiyordu. Fazlasında gözüm yoktu.
Ama Mahurun arabasında bulduğum silah işi hiç te iyi bir duruma benzemiyordu. Kesin bu işin altından pis kokular çıkacaktı. Yıllarca kaybolan bir silahın bir anda belirmesi şüpheliydi. Mahura söylemedim, ama silahı bence onlara yakın bir adam bırakmıştı. Ya da evine rahatca girip çıka bilen birisi. Çünkü kapıdaki koruma önüne geleni içeri alan biri değildi. Bu o demek oluyordu ki, abisini tanıdıkları bir adam öldürmüş. İç sesime fazla odaklanmıştım galiba. Birden Osmanın sırtıma dokunmasıyla irkildim.
"Adam bir haber verir. Korktum lan"
Osman " Neden korkuyorsun aceba? Kaç defa çağırdım seni bir bakmıyorsun. Nasıl iletişim kuralım sence? Ateşmi yakayım? " diye imalı- imalı bana bakıyordu.
"Düşünüyordum. Kafam bir az dağınık. Duymamışım" dedim ve yüzüme dökülmüş saçlarımı kulak ardıma itdim.
" Hadi gel. Öğlen oldu. Acıkmadınmı sen? Ben şu an kurt gibi açım"
" Görüyorum göbeğinin halinden. Evlendiyinden bu yana kilomu aldın sen. Eskiden filinta gibi çocuktun. Haline bak. Göbekli amca olmuşsun" dedim ve gülmeye başladım. Gerçekten de evlendikten sonra bir az kilo almıştı. Ama o kadar da değildi. Sadece onu kızdırmak istemiştim.
Sonra " Senmisin hamile, kardeşimmi hamile bilemiyorum" diye ilave etdim. Gülerek masaya oturmuştum. Ama şakam Osmanın hoşuna gitmemişti. Sinirli bir tavırla bana bakıyordu. Derken ustanın masaya oturmasıyla daha gülmedim.
" Çocuklar az didişin. Zaten iki kişisiniz didişip durmayın. İşimiz çok. Bu arabanın işi fazla. Öyle güzel göründüğüne bakmayın. Az önce baktım da kullanılmadığı için motor kullanılamaz halde. Kemal, bir kaç güne Mahurla konuş bir az para versin. Çalışmalara başlayalım. Hepsini kendi cebimden koyamam" dedi ve benim ne cevap vereceğime bakmadan yemeğine başladı. Artık Osmanın da az önceki konuşmamı da unutduğunu gördüm ve hepimiz yemeğimizi yedik.
*****
Mahur
Eve girip odama çıktığımda ilk işim çantadan silahı çıkarıp ona dikkatle bakmak olmuştu. Gerçekten de abimin kayıp silahı şu an elimdeydi. Aklımdan ilk annemlere haber vermeliyim diye bir düşünce geçti. Ama hayır. Yapamazdım. Kendim halletmeliydim bu işi. Annemleri karıştırsam Kemalin ismi bu konuya karışırdı. Onların bu konuyla bir ilgisi yok. Derken kapım çalındı ve evde çalışan kadın beni yemeğe çağırıyordu. Annem istemiş. İstemesem de kabul etmiştim. Her halde bir şey diyecekti. Boş yere o beni çağırmazdı. Hem de akşam yemek yemiştim en son. Fazlasıyla acıkmıştım.
Üstümü değiştirmiş siyah crop ve eşofman giymiştim. Yemek için oturma odasına geçtiğimde yine uzun bir masa etrafına yığılmış onca yemekle göz göze gelmiştim. Annemin şan şöhret sevdalısı tavırlarını hiç sevmezdim, ama annemdi sonuçta. Böyle alışmış. Bu yaşından sonra onu değiştiremezdim. Aslında değişmek istiyormuydu asıl konu? Hayır. İstemiyordu. Annemi iyi tanıyordum. Zengin bir ailenin kızıydı. Ve babamla da sırf zengin olduğu, böyle bir serveti elden bırakmamak için evlenmişti. Ama babam onu seviyordu. Sevdiği için de bu hallerine dayanıyordu. Babam da onun kalbini bu yolla kendine çevirmişti. Babama göre şartlar nasıl olsun önemli değil, ama istediği olmalıydı. Ama aşk bumuydu? Hansısa bir karşılık bekleyerek sevmekmi? Babam da aşkının karşılığını almıştı. Onu sevsin ya da sevmesin annem ona evet demişti. Evet, tam da böyleydi annemle babamın aşk kokan hikayesi. Ne kadar aşk ya da para kokuyordu kendileri biliyordu orasını . Derken annemin " hadi kızım masaya geç. Ne kadar orada duracaksın aceba? Davetiyeni bekliyorsan sözlü halde davetiyeni az önce gönderdim. Yazılı davetiye için bir az beklemen gerekecek. Ya da masaya geç konuşalım bir az" demesiyle kafamdaki fikirlerden uzaklaştım ve annemden iki masa aralı oturdum.
En azından sevdiğim yemekler vardı masada. Yoksa annemin duvar gibi sert tavırlarına dayanamıyordum. Yine abimi hatırlamıştım. Abim olunca yemek masası bile eğlenceliydi. Hep yanımda oturur tabağım bitince doldururdu. O zamanlar hafif şişmandım abim beni yemeye alıştırmıştı. Ama o gidince artık eskisi gibi yemiyordum. Zayıflamıştım. O kadar da dal gibi değildim, ama eksi tombul halim kalmamıştı. Derken annem konuşmaya başladı. Keşke başlamasaydı, ama olmuştu işte
" Mertle kavga etmişsin. Ne zaman haberim olacaktı?" diye sordu ve elindeki çatalı tabağının kenarına koyarak bana baktı. Cevap vermemi bekliyordu. Ama susuyordum. Ne diyecektim ki. Zaten o günden beri ne ben onu, ne de o beni arayıp sormuştuk.
"Mahur! Ne zaman konuşacaksın?" sinirlendiği ses tonundan belliydi.
" Anne" diye lafa başlamıştım, ama duraksadım bir an. Neden korkuyordum ki? Yanlış bir şeyler yapmadım sonuçta.
"Anne, Mert beni anlamıyor. Abimin arabasını tamir etdirmeme karşı çıkıyor. Ama ben onu kullanışlı hale getireceğim"
Annem sustu. Abimin konusu açılmıştı yine. İlk göz ağrısı oğlu. Onu hep ayrı severdi. Hissederdim. Ama sevgi gösterme konusunda ikimize de aynı davranırdı. Çocukken bahçede abimle bisiklet sürürken ikimiz de bir-birimize çarparak tepetaklak olmuştuk. Annem ilk abimin yanına gitmiş. Onu sarıp- sarmalamıştı. Babam yanıma gelmese bana hiç bakmayacaktı sanki. Çocuk aklı işte. Aklıma yer edinmişti bu sahne. Hiç te çıkmıyordu. Yine aynısı olmuştu. Abimin gidişinden beni sorumlu tutuyordu. Sanki ben yapmıştım.
"Anne? " diye çağırıp dalıp gitdiği yerden onu çıkarmak istedim. Gözlerini bana doğru devirip baktı. Sanki yıllardır bakmadığı birine bakıyordu.
"Arabayı tamir etdir. Mert buna karışamaz. Ama her konuda çocuğa ters davranma. Onlar bizim iş ortağımız. Eger sorun olursa şirket için de sorun olur" dedi ve " akşama Merti, anne - babasını yemeğe çağırdım. Konuşup halledin. Yeşim teyzen söylemese bilmeyecektim"( Yeşim Mertin annesiydi)
Evet, Mert annesinden bir şey saklamazdı. Eskiden de öyleydi. Anne kuzusuydi adeta. Ben bu adamla nasıl nişanlanmıştım? Nasıl evlilik kararı almıştım ki. Son zaman olan olayları hatırladıkça Mertle evlenme kararımı da ele almağa başlamıştım. Belki de doğru bir karar değildi. Eskiden de her şey dört dörtlük değildi, amma bu kadar da yorucu değildi. O da bana bu kadar sert davranmıyordu. Galiba abimle ilgili konuştuklarımdan sonra Mertle aram bozulmuştu. Onunla ilgili bu konuları düşünmeye başlamıştım. Aslında Mahur kendi de tüm düşüncelerinin Kemalle tanışdıktan sonra değiştiğinin farkında değildi. Tüm olanları abisiyle bağlamaya çalışıyordu.
Yemek bitdikden sonra Mahur annesine bir şey söylemeden odasına geçmişti. Aklı yine abisindeydi. Gözü çantasına koyduğu silaha kaydı. Aniden Kemali öpüp kaçtığını hatırladı. " Ah o da vardı değilmi. Neden her defasında böyle yapıyorum ki? Küçük çocukmuyum. Hep akılalmaz haraketler yapıyorum"
Ama çok fazla duramadı bu düşüncesinde. Çantası kucağında yatağında oturmuştu öylece. Aklına arkadaşı geldi. Okulda bir okumuştular. Fırat okuyup polis olmuştu. Abisi öldüğünde ona yardım teklifinde bulunmuştu. Sadece işi cinayet büro götürmüştü diye o bu konuda bir şey yapamamıştı. Hem Fırat o zaman Bursada görevdeydi. Uzakta olduğu için ondan yardım istememişti. Ama şimdi aynı şehirdeydiler. Tayini şimdi İzmire gelmişti. Hemen telefonundan Fıratın adını buldu ve adını tuşladı. Çalıyordu, ama açmıyordu. 2 defa aradı, ama açmadı. Sonra Mahur aramak istemedi. Zaten 2 defa aramıştı. İşi vardır her halde polis sonuçta. Bir yerlere gitmiştir diyerek kendince onu haklı çıkarmıştı. Silahı çantasına koyduktan sonra komidinin önüne koydu. Sonra yatağına uzandı. Kulaklığını takarak önüne gelen ilk şarkıyı açtı.
MFÖ- Aşkından kenarından
Rüyamda çıkıveriyorsun karşıma
Kandırıyorsun beni bu besbelli
Bir uyanıyorum yalnızım öyle üzülüyorum ki
Hücreler bırakamıyor kendini
Şöyle tam bir oh çekecekken
Ayrılık güzel eğer hemen döneceksen
Ayrılık güzel eğer hemen döneceksen
Herkes bir parça aldı götürdü benden
Ben demeyi bıraktım yoruldum seni üzmekten
Biraz gönlünü alsam geçerken aşkın kenarından
Gözünden akan bir kaç damla yaş ile ıslandı yanakları. Hemen sildi eliyle. Geçmişin izlerini siler gibi. İlk aşkından ayrıldığında dinlemişti bu şarkını Mahur. O zamandan beri ara sıra dinlerdi. Onun için ifade etdiği anlam derindi. Sevdiğinin ondan ayrılma sebebi bile ona acı veriyordu. Oysa onu gördüğü an aşık olmuştu. İlk göz- göze geldiğinde aşık olmuştu ona. Hayalini kurduğu beyaz atlı prensiydi. Şu an kalbinden sökmüştü onu. Ama orası hep sızlıyordu. Mertle de bu yüzden nişanlanmıştı. Bir daha aşık olacağını düşünmemişti çünkü. Sadece güvenle onu sarıp- sarmalayan ve bırakmayan birini istemişti. Ama Mert de ona istediği güveni verememişti. Ama Kemal geldi birden aklına. Ona kendinin de anlamadığı bir halde güvenmişti. Ama Mertle nişanlıydı. Nişan atmak gibi bir düşüncesi yoktu.
Sonra ne zaman uyudu bilmedi. Aniden uyku bastırmıştı. Uyandığında saat 17: 35 di. Telefondaki şarkını bile nasıl kapatıp uyuduğunu hatırlamadı. Ama Mertden gelen mesaja gözü kaydı.
" Bu gün size geleceğiz. Güzel giyin. Siyahlara kapanma. Annem gelnini cıvıl cıvıl görmek istiyor. Ona göre davran"
Hemen sinirlenmişti. Kaç gündür beni arayıp sormuyor. Ama atdığı mesaja bak. "Kendini beğenmiş züppe" diye mırıldandı. Giyinme odasına geçerek siyah düz bedenini saran bir elbise giydi diz üstünden. Saçını da açık bıraktı. Uzanmıştı saçları. O yüzden seviyordu açık bırakmayı. Ama Mert toplu halini beğeniyordu. Ona inat şu an toplamayacaktı. Onun istediklerini tersini yapacaktı.
Bir saat sonra aşağı inmişti Mahur. Misafirler henüz gelmemişti. Ama annem gelin buymuş gibi giyinmiş, ne bulduysa süslenip çıkmıştı.
" Kızım, bir az daha güzel giyinsen olmazmıydı? "
" Hayır. Siyah bana yakışıyor"
" Nasıl istersen. Ama Mertle aranı iyi tut. Şirketimizin durumu gerçekten iyi değil. Baban sana belli etmese de durumlar kötü" dedi ve yanımdan geçerek kanepede oturdu. Gerçekten de durumlar kötümüydü? Ben ilk söylediğinde inanmamıştım. Ama misafirler gitdikten sonra babamla bu konuda konuşmalıydım. Babam da eve geldikten bir az sonra Mert anne- babasıyla gelmişti. Elindeki çiçeği bana verdiğinde kulağına eğildi ve
"Bana inat yapıyorsun. Biliyorum. Ama bedelini ödeyeceksin" derken bir anda yüzüme dönüp beni öptü ve annemle görüştü. Babamla zaten şirkette görüşmüştü diye başıyla selam verip koltukta, kanepede oturmuşlardı. Sohbete masada devam ederek yemek yemeğe başlamıştık. Benim konuşacak bir şeyim yoktu. O yüzden sadece yemeğe odaklanmıştım. Yemek bitdikden sonra kahve içmeye başlamışlardı. Ama bunca saat arasında Merte bakmamıştım. O söyledikleri aklıma yer edinmişti. Neden bu kadar öfkeliydi? O benim abim. İstediğim kararı alırdım.
Kahvelerini içdikten sonra annemler ismi ve ne yaptığı bilinmeyen yardım kampanyasıyla ilgili konuşmaya başladılar. Mertin bana baktığı hissetmiştim.
"Mahur seninle konuşmam gerek. Lüften benimle gelirmisin?" sanki az önce benimle sinirli konuşan bu değilmiş gibi nasıl da lütfen demişti. Annemin bakışlarını üstümde hiss etdim. Bana kalk der gibi bakıyordu.
"Tamam. Gidelim" dedim ve Mertin arkasından gitdim. Odama gidiyordu. Odamın kapısını açtığında ilk içeri giren o oldu. Ben de içeri girdim. Kapını ardımdan kapatarak bana döndü. Gözleri sinirden yanıyordu.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen? Benimle oynamakmı istiyorsun? Ben senin güzel bir halde oynarım, çok istiyorsan" diyerek elleriyle kollarımdan sıkı tutdu. Canımı acıtmıştı bu hareketi. Sözlerinden çok hareketi canımı acıtmıştı. Ama sözleri de bir ok gibi kalbime saplanmıştı. " Bumuydu evlenmek istediğim adam. Abimin kardeş dediği adam bumuydu? "
"Bırak. Canımı acıtıyorsun" diye bildim. Yaptığını şimdi görmüştü sanki. Kolumu bıraktı. "Hadi şimdi cevap ver"
"Ne söylememi bekliyorsun? Ben bir şey yapmadım. Neden böyle davranıyorsun?"
"Bilmiyormusun ne yaptığını? Sana arabanı tamir etdirme dedim. İnadına gitdin o adama verdin. Anneme yakışan türde güzel giyin dedim. Siyahlara bürünmüşsün? " Bumuydu tüm derdi? Bu yüzdenmi beni incitmişti?
"Arabayla ilgili annemden izin aldım. O yüzden konuşmayı aklından bile geçirme. Ve giyim konusuna gelince beni yanına yakıştırmıyorsan neden nişanlısın o zaman?" Kendimden emin bir tavırla söylemiştim. Aslında annemin sözünden sonra barışıp arayı yumuşatmak istemiştim. Ama öyle bir düşüncem şu an yaptığından sonra yoktu. Parmağımda yüzük olsa hemen kafasına atardım. Ama takmıyordum ki. İyiki de takmıyordum. Aklımı seveyim.
Artık daha sakin görünüyordu. Hangi sözüm onu sus pus etmişti anlamadım. Ama konuya girdiğinde anlamıştım. Annemin izni olduğu için artık susmuştu.
"Annen onayladıysa sorun yok o zaman. Ama benimle oynama. Ne diyorsam onu yap. İkiletme. Ama bu elbise sana yakışmış. Sorun senin benimle zıt davranmanda" diyerek belimi kavradı. Beni kendine çekti. Dudaklarıma bakarak öptü, ama karşılık vermedim. " Sen benimsin. Ona göre davran" dedi ve odadan çıktı. Kapı arasından " geç kalma. Bir azdan çıkarız zaten. Gel sen de yanımda otur" dedi ve odadan çıkarak kapıyı kapatdı. Giderken gülmüştü, ama ben gülmüyordum. Çok gergin bir konumdaydım. Derken telefonum çaldı. Baktığımda Fıratın aradığını gördüm. Hemen kulağıma götürüp cevapladım.
"Fırat"
"Özür dilerim Mahur. İşlerim vardı. Telefonu karakolda bırakmıştım"
"Önemli değil. Nasılsın?"
"Bir az yorgunum. Ama iyiyim. Eve geçiyorum. Neden beni iki defa aradın. Bir şeymi oldu?"
"Oldu da. Nasıl söylesem"
"Söyle bakalım"
"Abimin silahını buldum"
"Nasıl? Kayıp olan silah bulundumu?" dediğinde şaşırdığı ses tonundan belliydi.
"Buldum da. Durumlar bir az karışık. Yüz-yüze görüp anlatsam?"
"Olur. Yarın izin günüm. Buluşup konuşalım"
"Teşekkür ederim. Görüşürüz"
"Görüşürüz" dediğinde ikimiz de telefonu kapatdık. Artık Mertin sözlerini bile unutmuştum. Abimin katilini bulacağım umuduyla kendime çeki düzen verib annemlerin yanına gitdim.