BÖLÜM 2 ✅

1228 Words
6 YIL ÖNCE Her şeyin Değişeceği O Gün Görev yaptığım karargahta oldukça mutluydum. Asker olduğum da yanımda ailem yoktu daha doğrusu kimse yoktu ama sanki herkes yanımda gibiydi. Ne olduğunu soracak olursanız ben devletin yetimhanesinde büyüdüm. Ailem ile ilgili hiçbir şey yoktu yani bildiğiniz üzere bırakıp kaçmışlardı bende onları aramadım bir daha. Hayır yani sonuçta beni istemeyeni ben hiç istemezdim. Zor da olsa harp okuluna girmeyi başardığım da en baştan bu kutsal meslekte yer alarak kanımın son damlasına kadar savaşacağıma dair içimden yemin etmiştim. Her ne kadar ben çatışma yerlerini, terörist kaynayan yerleri ve dağlarda olacak yerleri istesem de bir karargahta çalışıyordum. Bu duruma aslında pek üzülmüyordum çünkü en azından tayin isteyip istediğim yere gidebilirdim. Ve ben yeni mezun olarak bence burada çok şey öğreneceğimin de farkındaydım. Hatta şu anda komutanımla beraber bir göreve çıkıyorduk. Bol sıcak çatışmalı bir görev değildi ama yine de oldukça önemli ve gizli bir görevdi. Şimdi koskoca albay dururken sen niye gidersin bu göreve derseniz haklısınız ama işte ben de komutanıma bu konuda yardımcı olmam için diğer askerlerdense beni seçmişti. Aslında bu durumda benimde etkim vardı. Çünkü Adem Komutan yanında beni de götürsün diye yapmadığım şey kalmamıştı. İşte sonunda başarmıştım. Aslında sanırım yetim büyümem ve bir şeyleri gerçekten başarmış olmak için verdiğim üstün çaba ile kabul etmişte olabilirdi. Size komutanımı tanıtayım en iyisi. Adem Kurtaran, tıpkı soyadı gibi birçok kişiyi de kurtardığını duyardık. Neyse 39 yaşında evli ama çocuğu olmamış bir adamdı. Buradaki asker genellikle çocuğu gibi görürdü. Ve komutanımız türk silahlı kuvvetleri için de önemli bir adamdı. Başarılarından sıkça bahsedildiği gibi gözü kararlığıyla da tanılırdı. Bu mesleğin içindeyseniz emin olun onun adını duyardınız. Okulda, takımda, komutanızdan, operasyon zamanlarında falan filan işte bu yüzden ona hayran bir nesil vardı. Ee tabii ki bende ona hayranlık duyardım. Zaten ona hayran olmayan birinin aklına şaşardım. O kadar akıllı biriydi ki askeri hünerleri bir yana o zekası bile başlı başına insanı diz çökertirdi. Bunu nereden bilmiyorum diyecek olursanız tabii ki de okuldan az konuşulmamıştı. Hele ki onun yaptığı operasyonlar bize resmen ders olarak okutulurdu. Herkes en azından bir kere görmek onunla çalışmak isterdi ki bunun bana nasip olmasından ben çok mutluydum. Düşünsenize hayran olduğunuz bir ile çalışıyorsunuz bu insanda sanki bir ton altın bulmuş gibi bir sevinç yapar hatta aklını kaybederdin. İşte bende tam olarak aynı durumdaydım. Zaten ilk başta çalışacağımı öğrendiğim de yaptığım rezilliklere sakın duymayın. Ya sen başarılı ve okulu beşincilikle bitir ama heyecandan yürüyeme komutanın gözünün önünde düş. Valla büyük rezillikti, zaten beni öyle gören kahkaha atmıştı. Adem komutanda öyleydi. Önce sert bir şekilde bakmıştı ve inanın bana bakışlarından korkarsınız, sonra yanındaki üstteğmene "Yeni yetmeleri mi alıyorsunuz artık buraya, çocukların burada işi yok. Hele ki sakar birisinin hiç yok." diye söylenip giderlerken güldüğünü görmüştüm. Ya da ben öyle hayal de ediyor olabilirim. Neyse Allah'tan kendimi çabuk toparlamıştım ama yine de komutanımızın o kaş çatlarından korkuyordum. Bir de şunu söylemeyi atlamayayım komutanım genç yaşta girdiği çok zorlu görevler neticesinde o rütbeyi erken almıştı. Yoksa inanın bana o genç yaşta albay olması da zordu. İşte şimdi de onunla beraber kısa, tehlikesiz bir göreve katılmam gerekiyordu. Komutanımın odasına geldiğim gibi çıkmamız bir olmuştu. Helikopterin geldiğini duyduğumuzda hızlı adımlarla helikoptere doğru ilerliyorduk. Komutanım bir yandan da benim üstüm ama onun da astı olan kişiye bazı bilgiler falan veriyordu. Helikoptere bindiğimiz de istediğimiz yere kötü hava koşulları nedeniyle zor ulaşmıştık. Aslında bizim olduğumuz yerde hava şartları bu kadar kötü değildi ama buralarda oldukça kötüydü. Sanırım bazı şeyleri pek hesap edilememişti. Ben komutanımın dediği yerde hazır bir şekilde beklerken 3 saat sonra komutanım bir odadan çıktığı gibi hızlı adımlarla helikoptere doğru ilerliyorduk. Aslında kar birazda olsa yavaşlamıştı ve bu durumda bizim için çok iyiydi. Helikoptere atladığımız gibi suratı asık komutanıma dönüp "Kötü bir şey olmadı değil mi komutanım? Biraz canınız sıkkın gibi duruyor." diye sordum. "Sus ve hemen yürü." dediğin de sanırım kötü haber almıştı. Hızlı ve emin adımlarla helikoptere bindikten bir süre sonra tam mağaraların orada helikopter hızla düşmeye başladı. Pilot "Komutanım kar yoğunluğu ve üst kısımda yıldırımlar yüzünden helikopteri kontrol edemiyorum bir an önce paraşütle atlayın yoksa yere çakılacağız." dediğin de hemen diğer asker bize paraşüt verdiği gibi onunla helikopterden atladık. Helikopterdeki 2 asker ise hâlâ atlamamıştı. Biz yere indiğimizde helikoptere baktığımızda hızla helikopter bizden çok uzakta bir dağın tepesine çarpmıştı. Komutanım oradaki askerlerle iletişime geçmek için çok uğraştı ama onlardan bir cevap alamamıştık. Havanın iyice kötü olmasıyla kendimize kalacak bir yer arıyorduk. Bu sıra da komutanım telsizle sonunla karargaha ulaşmıştı. O konuşurken ben hızlıca mağaranın içine girip silahımla kontrol ettim. Temiz olduğunu gördüğüm de çantamı çıkartıp soğuk hava nedeniyle hızlıca etrafta gezip odun falan aradım. Bulduğum odunlarla beraber mağaranın da içindeki odunları alıp yakarak azıcık da olsa sıcak bir ortam oluşmuştu. Ateşin sönmemesi için kar yağan hava da odun çalı çırpı şeyleri ararken baya zaman geçmişti ama en azından sabaha kadar yetecek kadar bir şeyler bulmuştum. Evet aksiyonu bol ve heyecanlı bir görev isterken keşke dilime eşek arısı soksaydı. Bunu da kast etmemiştim. Mağaranın içine girdiğim de komutanım yerde ateşin önünde oturmuş elinde silahla bekliyordu. Beni gördüğün de "İyi en azından bu kadarını bile bulabilmişsin sabaha kadar idare eder bizi." dedi. "Komutanım ne zaman geleceklerini söylediler mi?" diye sorarken ıslak odunarı kuruması için ateşin önüne bırakmıştım. "Hava şartlarından dolayı tam olarak konuşamadık ama ancak yarın buradan kurtulacağımızı söylediler." dedi. "Anladım komutanım." diyerek bende çantamdaki matı yere sererek üstüne oturdum. Aslında sıkıntılı bir durumla komutanım da çantasından yiyecek bir şeyler çıkarttığın da ben de çıkartmıştım. Çok açtım keşke yanıma biraz daha fazla şeyler alsaydım. Hayır sabahta bir şey yemeyince böyle olmuştu ama bundan sonra kesinlikle kahvaltı yapacaktım. Konservedekileri yedikten sonra nöbetleşe uyuma kararı almıştık. Ben biraz uyuduktan sonra komutanım uyuyacaktı. Matımın üstüne uzanıp parkamı da üstüme öterek uyurken birisinin bana seslenmesiyle gözlerim göz bir şekilde açtım. Çok üşüyordum parkama daha da sarıldığım da komutanım bana endişeli bir şekilde bakıyordu. "Üşüyorum komutanım." diye dişlerim birbirine vurarak konuşmaya başladım. "Yanıyorsun Elif biraz daha dursan bu hipotermiye yol açar ateşin önüne gel." diyerek belimden destek olup beni kaldırarak ateşin önüne getirdi. Biraz daha ateşin önünde durduğumuz da titremem geçmek yerine artmıştı. Komutanım hızlıca bana dönüp konuşmaya başladı. "Bu böyle olmayacak bu gidişle sabaha çıkamazsın." dediğin de ona dönüp baygın gözlerle bakıyordum. "Ne yapacağız?" diye zar zor konuştum. "Aklımda bir şey var sen matının üstüne geç." diyerekten o yanımdan ayrılıp kendi eşyalarının yanına gitti. Matını ve eşyalarını yanıma getirip koydu. İki matı birleştirdikten sonra bana dönüp "Bunu size okulda da anlatılar biliyorsun eğer biraz daha durursan hipotermiden kaybederiz seni o yüzden kıyafetlerimizi çıkartıp çıplak bir şekilde birlikte sarılarak vücut sıcaklığımızı dengeleyeceğiz, en azından şu anki durumdan kurtuluruz." dediğin de komutanım üstünü çıkartmaya başladı. Haklıydı okulda bunları hep görmüştük ama bunun başıma geleceğini hiç tahmin etmiyordum. Komutanım üstünü çıkartıp bir tek baksırla kalarak hemen kendi matının üstüne geçtiğin de ben de zar zor utana sıkıla üstümü çıkarttım. Komutanımın yanına uzandığım da oda beni kendine çekerek üstümüzde parkalarla bana sıkıca sarıldı. Ahh bu kesinlikle işe yarayan bir şeydi. Çünkü şimdiden sıcak hissediyordum. Bu seferde ben sanki bir sobaya sarılmış gibi komutanıma daha çok sarıldım. Vücutlarımız bir birine değiyordu ve istesem de istemesem de onun aletini çok net bir şekilde hissediyordum oda benim göğüslerimi net bir şekilde hissediyordu. Bu çok utanç vericiydi. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum ama ısınmıştım. Gözlerim sıcaklıktan ötürü kapanırken bende uykuya dalmıştım. Sıcaklıkla biraz daha hareket ettiğim de küfür sesi duymuştum. Ne olduğunu pek algılayamıyorum ve umursamıyordum, kendimi iyice sıcaklığa bastırdığım da bacak aramda sertlik hissettiğim gibi hızla gözümü açtım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD