7.

759 Words
"Bari giderken eve bırakın, hayırsızlar" diye isyan eden Yusuf'a mahcubiyetle baktım. Yusuf'un mahallesi üniversiteye giden yolun üzerindeydi. Ama benim ısrarımla hiç bir zaman oradan geçmez, yolumuzu değişip başka mahalleden geçerdik. "Almila kuralları, bebeğim. Değişecek olan da Almila" diye benim yerine konuşan Eren'e baktım. İkisi de durumun farkındaydı, fakat duygusal olan Eren olduğu için beni Yusuf'tan daha iyi anlıyordu. "Almila, biliyorum, onunla aynı mahallede kalıyoruz diye, onu görmek istemiyorsun diye bizim mahalleden geçmiyorsun. Ama o da her saniye dışarıda olmuyor" diye mahcup bakışlarını bana dikti Yusuf. "Yusuf, onunla arkadaşsınız, okay. Hatta çok yakınsınız, buna da okay. Ama o ayrı, ben ayrı. Evet, onu görmek, duymak, bilmek istemiyorum. Bu yüzden lütfen zorlama" diyerek omuz silktim. Yusuf ise inatla konuşmak için beni bekliyordu. "Almila, bak arkadaş olmamalıyım, onu sana anlatmamalıyım, tamam. Ama yani o seni görmedi bile, belki burada olduğunu bilmiyordur hatta. Onunla uzun zamandır konuşmadık" dediğinde ona baktım. Üzgün üzgün bakıyordu bana. Bunu yapmaması için gülümsedim. Onunla arkadaş olduğu için, beni onunla tanıştırdığı için pişmandı. Ama yapacak bir şey yoktu. Kaderimizde karşılaşmak varmış demek ki. "Arkadaş olmamalısın değil, Yusuf. O senin arkadaşın, kardeşin. Ben yokken o vardı. Bir çok kez kavga ettiniz, yollarımızı ayırdık dediniz, ama tekrar barıştınız. Ben buna kaç kere şahit oldum. Siz kardeş gibisiniz, Yusuf. Bu bağı öylece koparıp atamazsın." "Ama..." Konunun uzaması canımı sıkmıştı. Bu kadar mı önemliydi o mahalleden geçmemiz? "Aması yok, Yusuf. Seni eve bırakmamızı istiyorsan, bırakırız. Sabahları evinden almamızı istiyorsan, alırız. Ama lütfen, bir daha onun konusunu açma" deyip önden yürümeye başladım. Eren de tıpış tıpış arkamdan geliyordu zaten. "Böyle kaçarak bir yere varamazsın. Yüzleşmelisin bununla" dediğinde ona döndüm sinirle. Ne zaman konusu açılsa sinirlenir, biraz sonra gözüm dolardı. Normalde fazla üzülen birisi değildim. Birisi tarafından kırıldığımda ağlamak veya üzülmek yerine sinirlenirdim. Bir tek bunda tersine dönüyordu. "Daha hazır değilim!" dedikten sonra arkamı döndüm ona. Birkaç saniye sonra Eren'in arkadan sarılmasıyla gözlerim daha da dolmuştu. Sinirle gözlerimi kırpıştırdıktan sonra derin nefes aldım. Eren de beni kendine döndürüp saçlarımı okşamaya başlamıştı. Huzurlu hissediyordum. Benim ağladığım zamanlarda beni sakinleştirmenin yolunu biliyordu, Eren. Sarılır, öper, koklar beni bir şekilde sakinleştirirdi. Bu çocukta bana huzur veren bir şeyler vardı. Bu yüzden ona "Her şeyim" diyordum. Her şeyim olmuştu. Her şeyi olmuştum. Aramızdaki bağ güçlenmişti. Ailem olmuşlardı. Benden bir parça. "Duygusal halleriniz bittiyse, beni görün artık diyorum" Arkadan gelen tanıdık sesle gözlerim sonuna kadar açılmıştı. Ona döndüğümde yüzümde ister istemez kocaman bir gülümseme belirdi. "Ece?" deyip üzerine atlamıştım. Tanıştırayım, şerefsiz Ece. Ben Türkiye'ye gelir gelmez İstanbul'dan Mardin'e gitmişti. 2 gün görebilmiştim sadece. Ondan ayrılıp pataklamaya başladım, çünkü neden olmasın? "Şefersiz köpke özlendin lan!" deyip kafasına bir tane geçirmiştim. "Özledin diye mi dövüyorsun? Erkekler, bir yardım mı etseniz?" Ece'nin Yusuf'la Eren'e bakmasıyla Yusuf'un beni belimden tutup geri çekmesi bir olmuştu. Karşı çıkmayı bırakıp kollarında asılı kalmıştım. "Ee, neler yaptınız ben olmayalı?" dediğinde ayağa kalkmadan "Ben sevgili yaptım" deyip elimi havaya kaldırdım. Yusuf'un beni birden bırakmasıyla yere yapıştım derken toparladım ve ayağa kalktım. Şimdi şu üçünün beni yiyecekmiş gibi bakmalarını izliyordum. "Kim? Ney? Nerede? Ağabeyinden izinsiz?" Yusuf'un tepkisi sert olsa da Ece havalara uçacakmış gibi bakıyordu. "Ay kız, kim bu? Kimlerden? Ne yapıyor ne ediyor?" "Hani bendim sevgilin? Üzerime gül mü kokluyorsun?" deyip dudağını büzmüştü Eren. Şu ikisini siktir edip Eren'e yaklaştım. Ona sarılıp yanağına öpücük kondurdum. Dalga geçtiğini ve sevgili yaparsam O'nu unuttuğum için mutlu olacağını biliyordum. Fakat ona ilgi göstermek de benim hoşuma gidiyordu. Eren'den ayrılmadan Yusuf'a baktım. "Şaka yaptım da siz anlamadınız, malsınız çünkü" "Ha doğru, sen bu işlere tövbe etmiştin" deyip güldü Ece. Evet, tövbe etmiştim, ne var yani? "Sevgili yap, bak o çocuğu yaşatıyor muyum!" deyip işaret parmağını havada salladı Yusuf. Ona 'Ya he he' dercesine elimi salladığımda Eren benden ayrılıp ellerini birbirine vurmuştu. "Aşkım, beni aldatmayacağını biliyordum!" deyip yanağıma uzun bir öpücük kondurdu. Yusuf bununla sinirlenip beni kendisine çektiğinde Eren ters ters ona bakıyordu. Yusuf'un kolundan çıkıp az önce yere düşen çantamı alıp yola girdim. "Gelmezseniz yine kaybolurum, bu sefer bulamazsınız!" dedim. Evet, bir keresinde kaybolmuştum ve Yusuf'un tarif etmesiyle bulmuştum yolu. Yapacak bir şey yoktu, bu ülkede yabancıydım. "Nereye gidiyoruz?" diye Ece zıpladığında ona döndüm. "Senle ben bize, onlar da evlerine" dedim. Eren hızlıca koluma girdi. "Ben de size gitmek!!" dediğinde Yusuf sinirle bize bakıyordu. "Seni keserim, Eren. Lime lime doğrarım" Yusuf'un tehdidinden korkan Eren başını yine omzuma koyduğunda hepsine gelmeyi teklif etmiştim. "Yok be, anam beni bekliyor, başka sefere" "Tamam o zaman, üçümüz" deyip elini şıklattı Eren. Yusuf Eren'in kolundan çekti. "Senin de derslerin vardı, kardeşim. Hoca ödev vermiş ya hani? Ona çalış istersen" Ece'yle ben gülerek yolumuza devam ettiğimizde son karar ikimizin eve gitmesi olmuştu. Eren'i bir şekilde gelmemeye ikna etmişti, Yusuf.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD