Sıla Gençoğlu O an olanları anlamak gerçekten zordu. Mustafa Kemal çakmağı çevirmeye başladığında, sanki gözlerim o küçük alevin içine hapsolmuştu. Ne olduğunu kavramadan, zihnimde bir sis oluşmaya başladı. Gerçekle hayal arasında kayboluyordum, sanki zaman durmuştu ve ben ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. O kadar gerçek dışıydı ki… “Ne oluyor ya?” diye mırıldandım, ama kendi sesim bile bana yabancı geliyordu. Başım dönüyor, her şey bulanıklaşıyordu. Karşımda hâlâ Mustafa Kemal vardı ama… bir yandan da yoktu. O artık o değildi; Tayfun olmuştu. Gözlerimin önünde, o korkunç adam duruyordu. Nefesim sıkıştı, kalbim hızla çarpmaya başladı. Gerçekten onu gördüğümü düşündüm. Sonra Mustafa Kemal’in sesi, ya da o anki Tayfun’un sesi kulağımda yankılandı: “Şu an karşında Tayfun var.” Sanki bu