Tecavüz

1448 Words
Affet kalbim duyuramadım sesini Şimdi sonsuza dek susturacağım seni... Neşe Ağaoğlu. Hayat insanı nasıl da yoruyor. Hayata bütün suçu atamam aslında en çok insanlar yoruyor... Sevdiklerimiz için yorulmak bizi mutlu etse de bazen onlardan bir tebessüm bir tatlı söz bekliyoruz ya da çabamızı görüp en ufak bir tepki göstermelerini... Beni sevmesin ama en azından bana engel olmasın. Hani herkesin vardır içine attığı ama içinden atamadığı biri. O da benim için içimden atamadığımdı. Atmak da istemedim zaten. Ne güzel söylemiş Yıldız Tilbe. Tövbe etmeye kıyamadığım tek günahımsın... Unut beni diyor. Gözlerim gözlerini görmeden bir daha parlar mı? İnsan kendi benliğini unutabilir mi? Sen benim içime öyle bir işlemişsin ki seni çıkarırırsak ben de ne kalır ki? Gölgen gölgeme değse benim kalbim baharı yaşardı. Elini bir kere olsun tutmadan sadece gözlerine bakarak sevdim ben seni. Ben olmadan da süren hayatın bana acı veriyor. Hayatının dışındayım ve böylede sürüp gidiyor ama ben takıldım o gün de.. Önümde arkamda sağımda ve solumda her yol sana çıkıyor. Ben senden başka bir yol bilmiyorum ki. Haklısın çok yanlışım oldu ama sen en güzel yanlışımdın... Düşüncelerim beni dipsiz bir kuyu gibi içine çekerken daldığım yerden çıktım. Tuttuğunu bile fark etmediğim nefesimi bıraktım. Ara ara böyle dalmam normal mi bilmiyorum. Kendimi oyalamaya çalışıyordum ama ilk fırsatta düşüncelerim duygularım ona akıyordu. Tüm benliğim onda kaybolmak istiyordu. Culinary Institute of America hayallerimi gerçekleştirmek için geldiğim yer. Aslında ikinci hayalim. Birinci hayalim Cihangir. Tek hayalim Cihangir. Neyse işine yoğunlaş. Son sınıftaydım. Amerikada kalmayı düşünüyordum. İstanbul benim için hayal kırıklığı olmuştu. Yemek yapmak benim için bir unutma yöntemiydi. Böylece başka şeyler düşünmeye fırsatım olmuyordu. Kendimi böyle kandırıyordum. Yatağıma uzanıp yastığımda ağlayana kadar. Zaman zaman annemle babam beni görmeye gelirdi. Birde Ayodele vardı. Ailemizin en küçüğü. Daha reşit bile değildi. 17 yaşında aklı bir karış havada genç bir delikanlıydı. Annem Afrikaya yaptığı bir ziyerette evlat edindi. Annesi babası ölmüş. Oradaki halk geleneksel isimler ya da o zaman diliminde yaşananlara dair isimler veriyorlarmış. Annem bundan etkilenip Ayodele yani ailemize neşe geldi ismini vermiş. Onun geldiği zamanı hatırlıyorum da gerçekten ailemize neşe getirmişti. Annem bir hastalık geçirdikten sonra çocukları olmamış. Babamla birbirlerini çok seviyorlar. Babamın ailesi ayrılmalarını isteselerde babam annemi bırakmamış. Sonra kendince çözüm olarak ailesi ölmüş çocukları evlât ediniyorlar. İşte bizim hikayemiz böyle başladı. 4 yaşındayken babam annemi öldürüp cezaevine girdiğinde annemler beni evlat edindi. Ben bu konuda bir istisnayım. Annem ailesi olan birini istememiş hiç ama beni görünce dayanamamış. Sanşlıydım yani. Eve ilk geldiğimde hiç konuşmamıştım. Ta ki onu görene kadar. Simsiyah gözleriyle bana baktı ve kalbimi çaldı. Aşkım o gün başlamıştı bence. O zaman bunun aşk olduğunu bilmiyordum. Sadece ona güveniyordum. Kendime yakın hissediyor ve tek dostum olarak görüyordum. 4 yaşında hayatımda gördüğüm en güzel gözlere vuruldum. 2 yıl boyunca ondan başka kimseyle konuşmadım. Çok küçüktüm ama yaşadıklarımdan sonra kendi tabirimle büyük insanlardan korkuyordum. Benim sadece onunla konuşmam Cihangiri çok etkilemişti. Onun da sıkıntıları vardı. Geceleri kabus görürdü. Ben yatağımdan atlar onun yanına giderdim korkmasın diye. O kadar güzeldi ki bu anlar. Sadece bize ait, sadece bizim. Biri beni sadece kızdırsa onu döverdi. Ben bunun bana ilgisini belli etme şekli olduğunu düşünürdüm. Büyüdükçe işler değişti. Ben 10 yaşında bir çocukken o 15 yaşında eve kız arkadaşlarını getiren biri olmuştu. Onu her defasında bir kızla görmek beni üzüyordu. Oyuncağını kaybetmiş çocuk gibiydim. Cihangir benim tek dostumdu. Başkalarıyla gülmesi bana tuhaf geliyordu. Hep en iyi arkadaş biz olacakmışız gibi gelirdi. Sadece benimle ilgilenecek diye beklerdim. Kendimi onun tarafından terk edilmiş gibi hissediyordum. O yeni ergenliğe girmiş bir liseli olmuştu. Ben ise oyun arkadaşımı kaybetmiş, en yakın dostumun uzaklaşmasını izleyen bir çocuktum. Duygularımı yine de anlamıyor ve dile getiremiyordum. Ona dair her şey karmaşıktı ama bir o kadar güven vericiydi. En sonunda evden ayrıldı. 18 yaşında evden ayrıldı. O günü unutamıyorum. Babamın da yardımıyla bir şirket kurdu. Üniversite okurken bir taraftan şirketi büyütmek için elinden geleni yapıyordu. Onun zenginliği ve ünü arttıkça kızlar daha fazla etrafında gezer olmuştu.Sınır noktama çoktan ulaşmıştım. Liseye başladığım zaman aşk, sevgi gibi kelimeleri anlamaya başlıyor ve duygularımı daha iyi anlıyordum. Cihangir benim en iyi dostumdu. Ona aşık olduğum gerçeğini de kabul edemiyordum. Etmek istemiyordum ama biliyordum. Kalbimin en derininde bu çok gizli ve özeldi. Onunla ilgili hayaller kurmaya başlamıştım. El ele dolaştığımız, bana sarıldığı, birlikte kanepede uzanırken film izlediğimiz hayaller her gece uyumadan önce beynimi işgal ediyordu. Sabah onu düşünüyor, iyi bir gün geçirdiysem keşke o da burada olsaydı diye düşünüyordum. Yanında kızları gördükçe ve benden uzaklaştıkça içimde fırtınalar kopuyordu. Onu kıskanıyordum. Bu duygu içini kemiren bir hastalık gibiydi. Kendimi tutamıyordum. Sürekli gerçeklerden kaçıp daha fazla hayal kuruyor ve kimseyle görüşmek istemiyordum. Tam bir asosyal olmuştum. Yaşım ilerledikçe onu arzulamaya başlamıştım. Onunla ilgili hayallerim daha da özel olmuştu. Beni öptüğü, birlikte aynı yatakta uyuduğumuz hayaller kuruyordum artık. Onunla ten uyumumuzu merak ediyordum. İkimizin burç yorumuna, uyumumuza, isim analizlerimize bakıyordum. Günlerim hep böyle geçiyordu. 17 yaşındayken bütün cesaretimi toplayıp evine gittim. Çirkin bir kız değildim. Hatta çevrem tarafından beğenilirdim. Lisede arkadaşlarım pek yoktu ama erkekler tarafından beğenildiğimi biliyordum. Bunu çoğu defa duymuştum. Gaza gelip üzerime bir karış elbise giyip evine gittim. Elbiseyi daha önce yanında gördüğüm bir kızda görmüş farklı bir rengini almıştım. O kıza bakıyorsa bana da bakar diye düşündüm. Kapıyı çaldığımda havluyla bir kız açmıştı. - Sen Cihangirin kız kardeşi değil misin dediğinde bardağı taşıran son damla olmuştu. Ben ağlaya ağlaya eve geldiğimde bile onu bekledim ama gelmedi. Annem ne olduğunu sorduğunda bir şey söyleyemiyordum. İçimde fırtınalar koparken bir şey söyleyememek belki de en zoruydu. Artık ondan bir haber gelmeyeceğine emin olunca yurt dışında eğitim görmek istediğimi aileme söyledim. Annem üzülse de benim için en iyisi olduğuna karar verdi. Onları ikna ettim ama onu görmek istemiyordum. Cihangire söylediğimi ve benim için en iyisini istediğini söyledim. Onunla vedalaşmadım bile. Bir gün hiç hayatında yokmuşum gibi buraya yerleştim. Yeni bir ülke yeni bir şehir bana iyi gelebilir diye düşünüyordum ama öyle olmadı. Her saniye aklımdaydı. Ailem beni bırakıp Istanbula gittiğinde kendimi iyice yalnız hissesiyordum. İlk New Yorka geldiğimde beni defalarca aradı ama açmadım. Açıp ne diyecektim ki onunla konuşmak istemiyordum. Acı çekmesine dayanamazdım ama kendi akıl sağlığım için gerekliydi. 5 sene geçti biran bile unutamadım. Gitmek bile unutturmuyormuş. Sesini duymak için gizlice aramalarım. Gizli gizli instagramdan takip etmelerim. Beni daha psikopat biri haline getirmişti. Ondan bir ses, bir gülümseme için bütün ömrümü verirdim. Ne yazık ki o ilk aramalardan sonra bir daha haber alamadım. Sadece annemler ziyaretime geldiği zaman onlardan duyduklarımla yetindim. Bir taraftan hayatıma devam edip bir taraftan böyle acı çekmek zordu. İnsanlar dışarıdan ne kadar da sevecen çok güzel gülüyorsun dedikleri zaman onlara bir tane çarpasım geliyordu. Kimse bizim dertlerimizle ilgilenmiyor. Tek bildikleri mutlu anımıza ortak olmak. Kendi içimdeki ben de kalmalıydı zaten. O benim üvey abimdi. Bu aşk imkansız ve yasaktı benim için. Ben kim miyim? BEN LEYLA ARSLAN. Bu benim hikayem... - Leyla, Leyla uyan hadi. - Beş dakika daha. - Yok o kadar vaktimiz kalk hadi işe geç kalacağız. - Ahh tabi ya iş diye gözlerimi açtım. Şanslı insanlar olarak iş bulmuştuk. 3 aydır bir şefin yanında çıraklık yapıyorduk. Patron olacak gıcık olmasa restoranttan hiç çıkmazdım. Arkadaşım Nazlıyla 4 yıldır birlikte okuyorduk. İkimizde türk olduğumuz için mecburen kaynaştık ve ev tuttuk başta ama sonradan sıkı iyi dost olduk. Hemen kalkıp hazırlandım. İşe geç kalmak istemiyordum. İkimizde hazır olunca çıktık. Restorant bize biraz uzaktı ama değer bence. Mezun olmadan çok istediğim bir şefin yanında çırak olmak hayalimizin bile ötesindeydi. Restoranta giriş yaptık. Patronu görünce selam verdim.Adam cidden gıcıktı. Alman asıllıydı Mr. Park. Yani Hans park. İşim güzel geçiyordu. Bu gün özel misafirlerimiz olduğu için geç saate kadar çalışıyorduk. Akşam bire kadar çalıştık. Nazlı arabayı alıp eve gitti. Başı ağrıyordu artık. Ben müşteriler gittikten sonra mutfağın nasıl toplandığına bakıp şefi uğurladım. Çantamı almak için içeri girdiğimde Alec bana patronun beni çağırdığını söyledi. Gecenin bu saatinde benden ne istiyor? Merdivenleri çıkıp yukarı doğru ilerledim. Ben de çok yorulmuştum. Restorantta boşalmıştı. Biraz uykulu halimle yanına gittim. Kapıyı çalıp içeri girdim. - Buyrun Mr. Park - Oturun lütfen - Geç oldu ben müsadenizi istesem. - Oturur musunuz dedi emir vererek. Ne de olsa patronumdu ne diyebirim ? Yavaşça oturdum. - 3 aydır bizimlesiniz. Umarım restorantımızdan memnunsunuzdur. Gece gece beni bunun için mi çağırmış ? - Memnunum Mr. Park bunu neden sorduğunuzu anlayamadım. - Ben de sizden memnun kalmak isterim. - Anlamadım işimi beğenmiyor musunuz ? - Tam aksine sizi de işinizi de çok beğeniyorum. - Sanırım gitsem iyi olur. Bu konuşmanın gidişatı pek hoşuma gitmedi. - Otur yerine diye bana bağırdı. Korkmaya başlamıştım.Gitmek için yerimden kalktım ama bana yetişip kolumu tuttu. - Nereye gittiğini sanıyorsun? - Bırak beni diye çırpınıyordum. Aramızda bir arbede yaşanıyordu. Ben kaçmaya çalıştıkça beni odaya sürüklüyordu. Bağırdım imdat yardım edin diye ama kimse gelmedi. Çaresizlik iliklerime kadar işlemişti. Tırnaklarımı geçiriyordum. Çırpındım ama nafile beni birden kanepeye attı. Kaçmak isterken tokat attı... Gerisi boş gerisi karanlık...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD