Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya.
- Leylaaa..
Adımı duymamla şok oldum. Kesin yakalandım. Ben de gözlerimi açtım. Suçlu suçlu bakarken hâlâ devam ediyordu. Eliyle gitgel yapıyordu. Gözleri kapalıydı.
Şok olmuş bir şekilde hemen kaçtım oradan. Odama doğru gittim. Cihangir beni düşleyerek kendini rahatlatıyordu. Benim adımla inliyordu. Tuhaf bir haldeydim.
Bana hep kardeşlik taslayıp uzaklaştıran adam bu gün beni düşleyerek neler yapıyordu.Aklıma bir anı gelmişti. Ben onun odasına girmiştim gizlice. Yine böyle bir geceydi. Odasına girdiğimde üzerini çıkarmıştı. Bana döndü.
- Bir sıkıntı mı var. Ne oldu?
Bir şey söylemeden yaklaştım.
- Leyla iyi misin? Dibine gittim. Parmak uçlarımda yükselip onu öptüm. Önce şaşırdı. Sonra karşılık vermeye başladı. Bu benim ilk öpücüğümdü. Toydum ama o beni daha derin öpmeye başlayınca kendimi kaybettim inledim. Bunu bekler gibi azgınlaştı. Beni kollarıyla sardı. Ben de titreyerek kollarımı ona doladım. Heyecandan ölmek üzereydim.
Ben dahası olacak diye beklerken o beni birden bıraktı.
- Bunu sakın bir daha yapma diye gürledi.
- Neden dedim çaresiz bir ses tonuyla.
- Çünkü biz kardeşiz
- Biz kardeş değiliz diye bağırırken odadan çıktı. Ben çıkana kadar geri gelmemişti.
O günlerden bu güne nasılda değişmişti hayat. Ahh
Karnımdaki sancıyla burkuldum. Kadınların işi cidden zordu. Böyle zamanda bile reglle uğraşmak zorundaydım. Uyandığımdan bu yana kanamam vardı. Ağrılarım eskisinden daha fazlaydı. Yaşadıklarım yüzünden böyle oluyordu sanırım.
Banyoya gittim. İşlerimi hallettikten sonra yatağıma uzandım. Çok heyecenlıydım. Onun çıplak hâli adımı söyleyerek inlemesi beni mest ediyordu. Düşündükçe kızarıyor ve daha çok sarılıyordum yastığıma.
Cihangir de benim hakkımda fantaziler kurarak uyudum, eski günlerdeki gibi. Bu benim en sevdiğim şeylerden biriydi. Onu düşünürdüm. Gelecekte nasıl olmamızı istediğimi, bana nasıl dokunması gerektiğini öyle uyurdum. Hâlâ devam ediyordu bu durum. Kimseye itiraf edememiştim.
Yine uyumuşum. Rüyamda o sapığı gördüm. Sarı kafalı Hans beni soyuyordu. Ben çırpınıyordum ama imdadıma koşan kimse yoktu. O kadar boğucuydu ki boğazım ağrımıştı. Sanki o acıları tekrar tekrar yaşıyordum. Birden sıçrayıp uyandım.
Aynı zamanda kapı açıldı.
- İyi misin sesini duydum telaşlı sesiyle yanıma geliyordu.
- Kabus gördüm dedim sesim içime kaçmıştı resmen.
Hemen yanıma geldi. Bana sarıldı. Ben de ona sarıldım. Kokusunu içime çekip sakinleşmeye çalıştım.
- Nasıl bir kâbustu bu ?
- Boşver şimdi iyiyim sen yanımdasın ya bu bana yeter.
- Emin misin?
- Evet ama şey benimle uyur musun? Gözlerine baktım. Kafamı kaldırmıştım.
- Tabi ki dedi onun da gözleri bendeydi. Yatağa uzanıp sarıldık. Ben daha sıkı sarılınca
- Yanındayım korkma.
Saçlarımı okşuyordu hafif hafif.
- Neden o olay hakkında konuşamıyoruz?
Birden kaskatı kesildi. Bu tepki hiç hoşuma gitmemişti. Neden böyle davranıyor? Konuşmadığımız için daha kötü oluyorum. Olay benim kafamda hep karanlık. Hiçbir ışık yok, o olayla ilgili. Bu beni daha kötü yapıyor.
- Leyla yapma. Sesi çok sertti. Sanki olayları o yaşadı. Şuna bak ya bilmek benim hakkımdı.
- Nasıl buraya geldin? Ne oldu bilmek istiyorum. Bu benim hakkım. Böyle daha kötü baksana bilmediğim için beynim durmadan teori üretiyor.
Sakince nefes alıyordu. Sinirlendiği belliydi.
- Bir adamım sürekli seni takip ediyordu. Çalıştığın yerde ve her yerde yanındaydı.
- Kimm?
Şaşırarak yüzüne baktım. Gözlerini kapatmıştı bilerek.
- Dinleyecek misin yoksa susayım mı?
- Sustum deyip kafamı tekrar göğsüne koydum.
Kalbinin sesini dinliyordum. Çok hızlı atıyordu. Yanımda olduğu için kalbinin böyle atma düşüncesi benim hoşuma gidiyordu. Sesi buz gibiydi ve çok keskindi.
- Sesini duymuş... Sonra beni aradı. Adam yolladım ve uçağıma atlayıp buraya geldim.
- Onlar kurtardı beni yani.
- Evet.
- Bir de sen?
- Uyu artık yanındayım. Sesindeki çaresizlik beni üzüyordu. Bak bana bir şey olmadı yanındayım, yanımdasın.
Kokusunu içime çekerek uyudum. Sabah uyandığımda yanımda yoktu. Banyoya gittim. İşlerimi halledip üzerimi değiştirip aşağı indim. Cihangir doktorla tartışıyordu.
- Ondan gizleyemeyiz.
- Git ve işini yap hemen.
- Benim işim bu.
Çok sinirliydi ikisi de. Genelde insanlar Cihangirden korkardı. Belli ki bu adam korkmuyordu.
- Gizlediğiniz ne?
Ortaya çıkmamla ikisi de gerildi. Cihangir gözlerini kapatıp açtı.
- Leyla gizli gizli bizi mi dinliyorsun?
Niye bu kadar sinirliydi?
- Hayır merdivenden indim ve karşımda siz vardınız dinlemedim sadece gelirken duydum o kadar. Neden bu kadar sinirlisin?
- Sinirli değilim.
Hee belli tabi sesi nerdeyse hançer olmuş bizi kesecek.
- Bana açıklama yapmayacak mısın?
- Leyla hanım.
- Doktor sen dışarı dedi buz gibi bir sesle. Adam bir bana bir de bu kazmaya baktı ve gitti. Ben de sinirlenmiştim.
- Neler oluyor?
- Peşini bırakmayacaksın değil mi?
Tek kaşımı kaldırdım.
- Tabi ki de hayır!
Sıkıntıyla nefesini verdi.
- Seni İstanbula götürmek istiyorum. Doktor dinlenmen gerektiğini söyledi. Tartışıyorduk.
- Niye İstanbula gelecek mişim? Benim okulum var. Burada bir hayatım var.
- Leyla bütün bu olanlardan sonra seni burada bırakamam. Benimle geleceksin!
- Bana emir veremezsin.
- Öyle bir veririm ki. Bütün evraklar tamam. Rızan olsun ya da olmasın benimle geleceksin.
Tam bir baş belasıydı. Gözlerini dikmiş bana sinirli sinirli bakıyordu.
- Zorla mı götüreceksin? Üstelik o adamı şikayet edeceğim. Burada kalacağım. İşlerim var.
Tam arkamı döndüm gidiyordum. O hâlâ eski Cihangir hiç değişmemişti. Emir verip duruyordu.
- O adam öldü Leyla. Buz gibi hissiz bir şekilde söylediği sözler beynime çekiç darbesi gibi inmişti.
- Neee.. Sen sen ne diyorsun ?
- Bu konuyu bir daha açma. Ne diyorsam o.
Beni öyle korkudan titrer halde bırakıp gitti. Çekip gitti. Sen neler çeviriyorsun Cihangir? Katil mi oldun? Hem de hem de benim yüzümden...
.
.
.
Odamdan hiç çıkmadım. Akşam olmuştu. Başımdaki sargı çıkmıştı. Alnımda bir çizgi vardı ama bütün bunları düşünemiyordum. Tek aklımda olan o adam öldü cümlesi.
Odamda bir ileri bir geri giderken kapı çalınmadan içeri girdi Cihangir. Bana baktı. Sinirliydi.
- Bütün gün odandan çıkmamışsın.
Bu bir soru değildi. Böylece ben de cevap vermedim. Konuşmak istemiyordum zaten.
Arkamı dönüp yatağıma oturdum.
- Hastasın hâlâ, yemek yemek zorundasın.
- Hiçbir şey yapmak zorunda değilim.
Biraz bağırmıştım sanırım. Bana baktı.
- Geçen zaman içinde büyüdüğünü sanmıştım. Hâlâ bir çocuksun.
Yüzüm nasıl bir hal aldı bilmiyorum ama o bana bakınca gözlerindeki pişmanlığı görmüştüm. Bu söylediği sözleri değiştirmiyordu yine de.
Tam bir şey söyleyecekken yine ağzımı kapattım. Yatağıma oturdum.
- Bak ben öyle...
Kafamı çevirip korkunç olduğunu düşündüğüm bir şekilde ona baktım.
- Bir saate uçağımız kalkıyor. Burada daha fazla kalamam dedi konuyu kapatmak ister gibi
- İyi yolculuklar sana o zaman.
Gelip yanıma oturdu.
- Zorla ya da güzellikle benimle geleceksin. Gerekirse seni bayıltıp götürürüm. Beni zorlama.
Bunu yapacağını biliyordum. Ses çıkarmadım.
- Tamam hazırlanırım.
Bana baktığını anlamıştım.
- Sözlerim için..
Tabi ki de özür dileyemiyordu. Tipik Cihangir.
- Odamdan çıkar mısın? Duş almalıyım. Hazırlanmam lazım.
Birden eli ayağına dolaştı.
Kafasını sallayıp gitti. Hanzooooooo. Hayvan herif. Demek çocuk haa sen görürsün çocuğu.
Hemen kalkıp duş aldım. Hastalığımdan dolayı kokabiliyordum. Ne zor ya kadın olmak. Rutin işlerimi hazırlayıp kıyafetlerimi giymeye başladım.
Hazırlanmak için can atıyordum. Görür patavatsız, gerizekalı. Üzerime mini bir kot şort. Beli açık kısa bir bluz giydim. Göbeğim tamamen açıktı ve sıfır kol. Bana yakıştığı için ve Cihangir seviyor diye maviydi. Spor ayakkabılarımı giyip çıktım odadan.
Aşağı iniyordum. Beni gören Ege şok olmuş gibi bana baktı.
- Bavulum odada alabilir misin?
Kafasını hemen eğdi. Sonuç olarak Cihangirin çalışanıydı ve korkuyordu.
- Tabi efendim.
Aşağı inince Cihangir kafasını kaldırıp bana baktı. Göz bebekleri büyümüştü. Ben de gözlerimi hiç ayırmadım. Ondan korkmuyordum. Yani sabah ki açıklamalarına rağmen korkmuyordum.
- Hayırdır giyinmeyi mi unuttun?
- Tam bir mağara adamı olduğun için modadan anlayacağını sanmıyorum.
- Git üzerine bir şeyler giy.
O kadar sert bir sesle söylemişti ki başkası olsa korkabilirdi ama ben nıçç korkmuyorum canım.
- Böyle iyi ne giyeceğime sen karışamazsın.
- Öyle bir karışırım ki deyip yanıma geldi. Kolumdan tutup
- Hemen dediğimi yap yoksa senin için kötü olur.
- Hayır dedim aynı sertlikle.
Birden beni omzuna attı. Ahh diye bir ses çıkarken benden.
- İndir beni ne yapmaya çalışıyorsun sen diye bağırdım. Bu aralar bağırmadan konuşamıyorduk resmen.
- Şimdi sana giyinmeyi öğreteceğim.
- Zaten biliyorum bırak beni diye elimi kaldırıp sırtına vuruyordum.
Birden kalçama bir darbe indi. Ohh çok acımıştı.
- Akıllı ol yoksa ceza da alırsın Leyla. Seni ben giydireceğimm kurtuluşun yok...
Sanırım rezil olmuştum. Kafam aşağıda poposuna bakarken beynime fazla kan gitmişti. O merdivenden çıkarken yaptığım tek şey susmak olmuştu...
Odama doğru gittik. Beni birden bırakınca başım döndü. Ona tutundum. Dip dibeydik. Burunlarımız değiyordu. Kollarımı boynunda birleştirdim. Nefesim hızlanmıştı. Onun da nefesi hızlanmıştı. Göz göze gelince beni öpmesini bekledim.
Birden beni bıraktı. Kafasını çevirdi. Şuna bak ya. Gösteripte elletmeyenlerden çıktı. Kendi omzuna attı. Kendi bana yaklaştı. Birden bıraktı. Öküzgillerden bunun cinsi kesin offff.
- Değiştir şunları dedi elini sallayarak kıyafetlerime doğru.
- Buna sen karışamazsın dedim aynı ses tonuyla.
- Değiştiriyor musun ben çıkarayım mı? Sesi öyle ciddiydi ki bunu yapacağını biliyordum ama gururum altta kalma diyordu sürekli.
-Hayır böyle iyi dememle kapıya gitti. Çıkıyor mu yoksa bu. Kapıyı kilitledi. Birden bana dönünce bende ciddileştim. Anahtarı alıp cebine koydu. Bana doğru yaklaşıyordu.
- Ne yapıyorsun dedim hafif geri çekilerek.
Beni geçip dolaba yürüdü. Dolabı açınca kalan birkaç parça elbise falan vardı. Onların içinden bir tane uzun mavi günlük elbise çıkardı. Elbiseyi alıp oraya astı.
- Cihangir bana böyle karışamazsın.
- Kime göre neye göre karışamam?
- Bana göre bu benim hayatım benim kıyafetlerim kimse karışamaz. Bu hakkı sana kim verdi ?
- Keyfim verdi.
- Keyfimmiş. Cihangir sen zorbaa.. dememle beni yakalayıp yatağa attı. Üzerime çıkmıştı. Ellerimi sabitledi bir eliyle ben çırpınıyordum.
- Bırak beni. Tekrar kurtulmaya çalışınca daha sıkı tuttu.
- Bir kere de dediğimi ikiletmeden yap. Çok inatçısın Leyla. Seni biraz ehlileştirelim ne dersin.
- Sen önce kendini ehlileştir. Yabaninin tekisin.
- Evet öyleyim ve gurur duyuyorum.
Tek eliyle boynumdan başlayıp eliyle hafif okşayarak aşağı doğru ilerledi. Nefesimi tuttum. Şortumun düğmesinde durdu eli. Tam açacakken panikledim. Üstelik regldim. Kanamam çok fazlaydı.
Bu çok utanç vericiydi.
- Cihangir lütfen dur. Bana baktı. Anlamamıştı karşı çıktığımı sanıyordu. Düğmeyi açtı.
- Cihangir yapma ne olur ? Değiştireceğim üzerimi. Bırak beni.
Ses tonum ağlamaklı çıkınca birden bana baktı. Yüzüm yanıyordu. Kıpkırmızı olduğumdan emindim. Utancımdan ölebilirdim. O halimi görsün istemezdim. Yüzüme bakınca birden elimi bıraktı.
Kendimi toplayıp ayaklarımı kendime çektim o kalkınca. Bana tuhaf tuhaf baktı.
- Özür dilerim. Sen iyi misin ? Ne saçmalıyor bu ?
- İyiyim dedim kısık bir sesle.
- Hatırlatmak istemedim bak ben.
- Ne saçmalıyorsun ?
Bana yine tuhaf tuhaf baktı.
- Yok bir şey bana söz verdin değiştireceksin elbiseni.
- Ahh tamam dedim sıkkın bir şekilde. Hâlâ bana bakıyordu.
Ne oldu buna böyle ?
- Çıkarsan üzerimi değiştireceğim.
- Tamam tamam ben gidiyorum deyip yataktan kalktı. Hızla kapıya gitti. Kapıyı açmaya çalışıyordu garibim. Burada aslan yok bebeğim yemem bu ne telaş. Ne oldu buna böyle?
- Açılmıyor diye kükredi.
- Çünkü kilitledin dedim gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Tekrar sinirlendi. Cebimden hışımla anahtarı çıkardı ve kapıyı açtı. Bana son kez bakıp gitti. Kapıyı ne biçim çarptı öküz.
Kırsaydın. Bir daha lazım olmaz diye arkasından bağırdım ama duymadı. O gidince kahkahamı serbest bıraktım. Bazen küçük bir çocuk gibi davranıyordu.
Yenilgiyi kabul ederek kalkıp üzerimi değiştirdim. Oflayarak aşağı indim. Cihangir beni görünce gülümsedi. O kadar nadir gülüyordu ki bu hafif gülümsemeler bile beni mutlu ediyordu.
Bir gülücük için neler yapıyordum öyle. Bu sefer sorunsuz bir şekilde havaalanına geldik. Uçak hazırdı zaten. Yolculuk 12 saat sürecekti. Şimdiden sıkılmıştım. Cihangir hâlâ gelmemişti.
Hostes görmek için etrafıma bakınıp durdum.
- Bir şey mi isteyecektiniz Leyla Hanım dedi Ege.
- Susadım da hosteslere baktım. Çağırırım ben şimdi dedim. Düğmeye basacakken Ege
- Ben getiririm.
- Zahmet olmasın
- Olur mu ne zahmeti deyip bana su getirmeye gitti. Kibar bir çocuktu. Gitmeden önce de Cihangirin yanındaydı.
Böyle kibar birinin Cihangirin yanında ne işi varsa hiç anlamamıştım zaten. Suyumu getirdi. Ben içerken nasılsın neler yapıyorsun gibi şeyler sorup onu konuşturuyordum.
Çok eğlenceli biriydi. Daha önce bu kadar sohbet etmemiştik. Birden ayağa kalkınca Cihangirin geldiğini anladım.
- Hayırdır dedi sinirle. Bu adam bir dakika sakin olamıyor muydu?
- Yaa hayır hayır tabi. Şerle bir işimiz yok değil mi Ege?
Ona göz kırptım. O da gülümsedi. Hoş çocuktu aslında.
- Ege sen arka tarafa geç.
- Niye ya muhabbet ediyorduk.
- Tabi abi deyip gitti. Off ya sinirle yanıma oturan Cihangire döndüm.
- Ne güzel muhabbet ediyorduk. Niye gönderdin?
- Çalışanlarımdan uzak dur.
- Delinin zoruna bak. Konuşuyorduk. İnsanlar muhabbet eder senin gibi mağara adamları anlamaz tabi
Cevap vermedi bana.
Sinir oldum ya. Gelip yanıma oturmuş sakince bazı belgeler inceliyordu. Göz ucuyla ona baktım. Oda bana bakıyordu hemen önüme döndüm. Biraz geçince tekrar baktım. Oda bakınca yine önüme döndüm. Gülmemek için kendimi tutuyordum.
Tekrar bakmaya kalmadan
- Fazla bakma kafa yapar.
- Ayy götüm. Yuh böyle söylemek istememiştim ama ağzımdan kaçtı.
Kahkaha attı. Ben de karşılık verdim. Zaten aşkından sarhoş olmuşum ne kafası.
- Senin ne kadar küfür ettiğini unutmuşum.
- Acaba kim öğretti?
- Acaba diye imada bulundu. Tabiki de o öğretmişti. İlk küfür ettiğim zaman ne anlama geldiğini bile bilmiyordum. Annemler Cihangiri evlât edince bir komşuları sürekli onları kınıyormuş. Cihangire bu kim diye sormuştum.
Oda bana sürtük bir kadın demişti. Ben gidip kadına hoşgeldiniz sürtük hanım demiştim. Arkamdan Cihangir gülüyordu. Annem dehşete kapıldı. Kadının tipini hâlâ unutamıyordum.
Silkelenip kendime geldim. Çocukluğumuz gerçekten güzeldi. Ne hale gelmiştik şimdi ? Ahh neyse diye kafamı salladım.
- Cihangir 12 saat boyunca çalışacak mısın?
- Çalışmam lazım. Buradayken işler çok birikti.
Kendimi suçlu hissetmiştim. Kafamı eğdim. Birden eliyle yüzümü kaldırıp kendine çevirdi.
- Yapma.
Gözlerime bakıyordu. O gözleri her zaman zaafım olmuştu.
- Senin için her şeyi yaparım biliyorsun değil mi?
- Yapar mısın?
- Bir de soruyor musun Leyla? Yüzündeki o mahsun gülümseme beni benden alıyordu.
- Sen niye benim sorularıma soruyla karşılık veriyorsun?
- Çok inatçısın çokk.
- Kime çekmişim acaba dedim.
Onun çalışmasına izin vermem lazımdı. Böyle olursa o çalışamazdı.
- Uykum geliyor ben uyusam olur mu?
- Tamam arkada uyuyabilirsin.
- Tamam deyip gülümsedim.
Arka tarafa doğru geçip uzandım. Gerçekten yorgundum. Türkiyeye gittiğimde bir doktora görünmeliydim. Kendimi iyi hissetmiyordum. Uzandıktan sonra içim geçmiş. Ne kadar uyudum bilmiyorum. Uyandığımda Ege karşımdaydı.
- Günaydın
- Günaydın Leyla Hanım.
- Lütfen bana Leyla de hanım falan bana göre değil.
Gülümsedi.
- Bu hiç etik değil.
- Ne etik ki bu dünyada boşversene.
Tekrar güldü. Tatlı çocuktu aslında.
Hatta baya tatlı ama ne yaparsın gönlümü bir öküze kaptırdım Egeciğim yaaa.
- Ne zamandır uyuyorum?
- Uçak inmek üzere Leyla Hanım.
- Yuh o kadar uyudum mu? Üstelik Leylaaaa . Söyle bakayım. Ley-la diye heceledim.
Gülüp kafasını salladı. Ben de güldüm. Tam o anda Cihangir bizi görüp ters ters baktı.
Uçakta başka bir macera yaşamadan İstanbula geldik. Canım memleketim. Saat farkı yüzünden geldiğimizde yine sabaha denk gelmiştik. O kadar uyumama rağmen kendimi yorgun hissediyordum.
Havaalanından arabalara bindiğimizde ilerlemeye başladık.
- Annemlere ne diyeceğim.
- Annemler Afrikada bilmiyor musun?
- Tamamen unuttum. Gerçekten unutmuştum. Hayatım o kadar karma karışık geçmişti ki neler olduğunu bile unutmuştum.
- Ben evde tek mi kalacağım şimdi?
- Benimle kalacaksın.
- Niye ki?
İşte bu beni şaşırtmıştı. Hem de heycanlandırdı. Onunla kalmak hayalimin ötesindeydi. Böyle üzerime titremesini o kadar özlemiştim ki anlatamam.
- Sana yük olmak istemem dedim.
- Olmazsın. Hem tek kalmanı istemiyorum.
- Tamam dedim eve doğru giderken içim içime sığmıyordu. Onunla kalacaktım.
Evine gittik. Ahh bu evin bahçesi hatırladığımdan daha güzeldi. Çeşit çeşit çiçekler vardı. Buraya bayılırdım. Arabadan indik. Eve doğru ilerlerken. Birden kapı açıldı.
- Aşkımm diye bir ses geldi. Ardından kadın Cihangirin üstüne atlayıp dudağına yapıştı. Dudağını çekerken ben şok olmuştum. Dudağını parçaladı kadın. Cihangir de şaşırmış görünüyordu. Adam resmen saldırıya uğramıştı. Taciz ediyorlar yaa. Bunun adı haneye tecavüz.
Bir ona bir o kadına bakıyordum. Yalnız ben yolarım bu sarı yellozu Ne aşkımı lann?
Cihangir kadını sabit tuttu bana bakıyordu bir taraftan. Göz bebekleri büyümüştü. Sinirden titriyordum. Ayak üstü götürdü adamı resmen.
- Damla ne yapıyorsun diye gürledi Cihangir.
- Aşkım seni özledim demesiyle ben de şanteller attı. Egeye dönüp
-Aşkım mı dedi o? O aşkım mı dedi?
Ege kafasını eğdi.
- Leylayı içeri götür demesine kalmadan Cihangirin ben kızın saçına yapıştım. Akıl devrelerim yanmıştı zaten.
- Ne yapıyorsun diye Cihangir beni belimden tutmuş çekmeye çalışıyordu. O kız bas bas bağırıyordu. Yalvarıyordu Cihangir kurtar beni diye.
Böyle işte güzelim. Aşkımdan Cihangire transfer oldun. Ege de o kızı tutmuş çekiştiriyordu.
- Leyla bırak artık
Bir taraftan beni çekince kızda geliyordu. Aynı zamanda ayaklarım havadaydı tekme atmaya başladım.
- Bittin kızım sen. Öldün artık diye tehtid ediyordum. Cihangir beni bir çekti.
- Ege Damlayı götür.
Ben hâlâ çırpınıyordum. Normal şartlarda asla kavgacı biri değildim. Bana ne oldu bilmiyorum ama çok iyi gelmişti. Cihangir beni tutup içeri soktu. Resmen ayaklarım havada beni götürüyordu. Yanlış anlamayın kucaklamadı da öyle kolunun altındaki kedi gibi gidiyordum. Bir odaya götürdü. Yatak odası burası.
- Leyla ne yaptığının farkında mısın?
- Nıç dedim ve dudağımı bükerek elimi bilmiyor manasında kaldırdım. Iyy oda ne kızın saçı elimde kalmış. Cihangirde inanamaz gibi elime baktı. Bir koca tutam saç.
- Ben sana söyleyene kadar sakın odadan çıkma diye gürledi.
- Ben senin kölen değilim.
- Sabrımı sınama biliyorsun ki pek sabırlı değilim.
- Umurumda değil.
- Kızı nerdeyse kel ettin.
- Aaa kızın saçları çok güçsüz bu narin bileklerimin saldırısına bile dayanamadı diye bileklerimi kaldırdım.
Gülmek üzereydi ve çok sinirliydi bunu görebiliyordum. İkilemi yüzünden tek kelime etmeden odadan çıktı. Kapıyı çarpması da cabası.
Hayvan ne olacak ? Kaba adam. Ohh elime sağlık ne de güzel dövdüm kızı.
.
.
.
Odamdan çıkmadım. Birkaç görevli bavullarımı getirdi. Nazlıyla konuşup oradaki elbiselerimi de getirmiştim. Bu bavullarla nasıl uğraşacaktım bilmiyorum. Akşama kadar dolap düzdüm. Odam güzel ve büyüktü. İkinci katta olduğu için Cihangirin odasına da yakındı.
Gelince birşeyler atıştırmıştım. Yeterince bekledim aşağı inecektim. Sanki ben suçluyum ya beni buraya tıktı. Odada gezindikçe elimde kalan saç yumağını yere atmıştım üzerine basıp basıp geçiyordum.
Ne ara bu kadar psikopat oldum bende bilmiyordum. Sinirim hâlâ geçmemişti. Kapıyı açıp aşağı indim yavaşça. Kimse yoktu. Nergis Teyze geldi yanıma.
- Kızım Cihangir Bey gitti.
- Nereye gitti bir bilginiz var mı?
- Ben o kadarını bilemem.
- Tamam şey ben acıktım da yemek getirir misiniz?
- Tabi kızım hemen getireyim. Ege oğlum yiyordu zaten.
- Ege burda mı nerede?
- Mutfakta.
- Tamam ben onun yanına giderim.
Mutfağın yerini unutmamıştım. Tanıdık bir yere gelmek güzeldi.
Mutfağa gittiğimde masada Ege yemek yiyordu. Beni görünce kalkmaya çalıştığını gördüm.
- Ege kalkma. Burada olduğunu duyunca seninle yemek için geldim.
Şaşırmıştı.
- Eee hadi dedim ve birlikte yemek dolduruyorduk. Biraz sohbet ettik yemeklerimizi yerken. Komik olmanın yanı sıra zeki çocuktu cidden.
Tatlı olarak çikolatalı cheesecake yapmıştı. Benim geldiğimi duyunca yapmış Nergis Teyzem. Her şey bıraktığım gibiydi. Tek değişen bendim sanki.
- Ege o kadın kimdi?
Birden öksürmeye başladı. Boğazında kalmıştı. Bana baktı.
- Arkadaş sayılırız bak ben senin artık arkadaşınım söz sen de söz ver. Benden yana sıkıntı yok hadi ya.
- Sizinle arkadaş olurum teşekkürler.
- Eee?
- Şu saçını yolup eline verdiğiniz kız mı Leyla Hanım?
- Leylaa. Evet o kim?
- Bunları konuşmak bana düşmez.
- Birazcık bile mi?
- Nıç birazcık bile dedi benim hareketimi yaparak. İkimizde güldük. Sonra durdum pastaya baktım.
Yapacak bir şey yok.
- Bu kadar üzülme ciddi bir şey değil.
Hemen ona döndüm.
- Nasıl yani?
- Bu kadar söyleyebilirim.
- Sen onun sırdaşı gibi bir şeydin. Ne olur bana yardım etsen.
- Elimden gelirse yaparım. Daha fazlasını beklemeyin.
- Eğer gerçek arkadaş olur ve bana sen dersen olur dedim.
Güldü.
- Tamam.
- Şimdi nerede peki Cihangir?
- Burdayım Leyla diye içeri girdi.
Kafamı çevirdim. Onu görünce bile kalbim yerine sığmıyordu. Sakin ol dedim usulca. Yakında seni hakettiğin yere koyacağım. Sadece biraz daha sabır. Senin yerin Cihangirin kalbinde olabilir sadece. Başka yer bana da sana da haram.
Gelip yanıma oturdu.
- Hayırdır dövmek için yeni birilerini mi arıyorsun?
- Onun için seni mi ararım Cihangir? Dişime göre olanları anlamış olman lazım.
Ege usulca çekildi. Başbaşa kalmıştık. Sen niye gidiyorsun yaa?
- Leyla bir daha böyle kavgalara girmeyeceksin.
- Namusunu kurtardım be senin. Kız birden üstüne atladı. Taciz etti seni ben olmazsam ayak üstü götürüyordu. Teşekkür edeceğine gelmiş beni uyarıyorsun. Sen de hiç minnet duygusu kalmamış Cihangir.
Kahkaha attı. Ben de güldüm biran söylediklerime.
- Beni kurtarma. Ben kendimi korurum. İyice yaklaştı. Yüzümüzün arasında neredeyse mesafe kalmamıştı. Ben gözlerimi kapatıp dudaklarımı uzattım. Burnumu sıktı.
- Ahh acıdı ya. Diye burnumu ovdum.
- Acısın diye yaptım.
- Ayy benim güzelim burnumdan ne istiyorsun yaa?
- Her yere maydonoz olmasın yüzünde güzel o burun.
- Yaa beni güzel mi buluyorsun ? Bence de çok güzelim. Güzelliğin kadar konuş deseler ben susmam mesela o kadar güzelim değil mi diye bağırıp ona sarıldım. Bir taraftan onaylamasını bekliyorum. Demi demi dememek için kendimi zor tuttum ya.
Gülüyordu. Onu böyle mutlu görmek beni de mutlu ediyordu.
- Sen zaten hiç susmuyorsun Leyla.
- Pislik yapma yaa diye sırtına vurdum.
- Hiç değişme olur mu?
- Değişmem deyip ona baktım.
Göz göze gelmek ve böyle yakın olmak bile bana yetiyordu.
.
.
.
Aradan birkaç gün geçmişti. Günlük bir rutin oluşturduk. Sabahları çalışıyor. Akşamları bazen geç geliyor bazen erken ama evde de çalışıyordu. Onu göremeyince ben de üzülüyordum. Egeyle takılıyorduk.
İyice arkadaş olmuştuk. Cihangire yakın olacağım derken Egeyle kanka olmuştum. Bir akşam Cihangiri bekledim. Saat gece 2 olunca gelmişti. Ev halkını uyandırmadan odasına gidiyordu. Odasının kapısı kapanınca fırsat bilip çıktım.
Biraz bekleyip odaya birden daldım. Üzerini çıkarıp yatağa yatıyordu tam. Boxerıyla basmıştım. Eee baskın basanındır. Bu mantıkla ben bastığıma göre Cihangir de benim oluyor.
- Ne oldu Leyla?
Ben mal gibi kaslarını baklavalarını o göğsünü falan inceliyordum. Birden yutkunup
- Şeyy yani şeyy beni uyku tutmadı. Senin yani gördüm.
- İyi misin deyip yanıma geldi ateşimi kontrol ediyordu. Hastayım ama sana canım benim. Ateşimi yanlış yerden ölçüyorsun sen.
- İyiyim Cihangir. Benimle ilgilenmen için illa hasta mı olmam lazım?
O kadar kırılgan bir sesle konuşmuştum ki ben bile kendime acıdım.
- Olur mu öyle şey. Bak aşağıya git ben de geleyim film izleyelim olur mu?
- Boşver filmi birlikte uyuyalım.
- Leyla olmaz.
- Niye ya Amerika da uyuyorduk.
- Kabus mu görüyorsun diye elini yanağıma koydu.
Görmüyordum ama onun bilmesine gerek yok değil mi?
- Görüyorum. Hiç uykum gelmiyor Cihangir. Yalnız olmak istemiyorum.
- Nergis Hanıma söylerim akşamları seninle kalsın.
Gerizekalı bu ya cidden gerizekalı.
- Ben seninle kalmak istiyorum. Kendimi güvende hissetmiyorum deyip ona sarıldım. Fırsat bu fırsat bir daha yarı çıplak böyle yanımda bir anı nerede yakalayacam. Değerlendir gitsin.
Oda gafil avlanmıstı. Bana sarılıp saçlarımı öpmeye başladı. Ben de yavaşça sırtında elimi gezdirip hafifçe tırnaklarımı geçiriyordum.
-Leyla dedi boğuk bir sesle.
Ona baktım. Kendimi ona yaslayıp bekledim. Gözleri kararmıştı. Artık göz gözeydik. Benim vücudumun verdiği tepkileri o da veriyordu.
Sadece tek bir hareket bekliyordum. O bana bir adım gelse ben koşmaya hazırdım....
Yutkunup geri çekildi.
- Leyla bu çok yalnış.
- Niye yanlış olsun ya diye bağırdım.
Dolaba doğru gidip bir tşört ve eşofman altı çıkarıp giydi. Önündeki şişliği gizliyordu güya. Ben de safım ya anlamadım.
- Sen de benden etkileniyorsun işte. Bunu anlayacak tecrübedeyim.
Sinirlenmişti. Ne dedim ki şimdi?
- Yanımda hangi kadın olsa kalkar merak etme dedi sinirle. Şok olma sırası bendeydi.
Ahh öyle mi işte bende sinir olmuştum.
- O yüzden mi adımı sayıklayarak kendini rahatlatıyorsun banyo köşelerinde...
Son cümlem yüzünde şok etkisi bıraktı. Şaşkınlığı görmeye değerdi....
Yavaşça sinirlenmeye başlamıştı bir taraftan.
- Sen ne demek istiyorsun.
- Ne söylediğim açık değil mi?
Sabrım taşmıştı. Ne olacaksa olsun. İnceldiği yerden kopsun mantığıyla konuşuyordum.
- Leyla diye üzerime gelmeye başladı.
- Seni gördüm tamam mı? O gece banyoda gördüm seni adımı sayıklıyordun.
Hala üzerime geliyordu. Ben de geri geri çekildim.
- Sen olduğunu da nereden çıkardın peki?
- Haa.
İşte bu da beni sinirlendirmişti.
- Cihangir yapma bana nasıl baktığını anlayacak yaştayım. Yanımdayken nasıl büyüdüğünü şimdi ispatlayabilirim diye elimi pantolonunun önüne atmaya çalıştım. Birden bileğimden tuttu.
Nefes alışverişi hızlanmıştı. Göğüs kafesi yerinden çıkacak gibiydi. Bana bir şeyler olmuştu o da heyecanlıydı.
- Leyla sen yapma. Bırakıp giden sendin şimdi bana aşk masalları anlatma. Yüzündeki hayal kırıklığı beni şok etmişti.
Gözlerim dolmuştu.
- Ben gitmedim. Bak seni o halde o kadınlarla görmeye dayanamadım. Ben seni seviyorum dedim fısıltı halinde.
- Ben de seni seviyordum. Bunu söylemek istediğim gecelerde sen yoktun ama. Oysa ben o gecelerde yüreğim elimde tüm sırlarımı söyleyecektim, söyleyemedim.
- Cihangir yapma. Kalbim dayanmadı artık.
- Benden ayrı kalmaya dayanmış ama. Sen buymuşsun. Hemen pes edenlerdensin.
- Pes ettiğimden değil. Olmayacağını gözüme soka soka gösterdiğin için gittim.
İkimizde sinirden birbirimize bağırıp karşılıklı duruyorduk.
- Senin sorunun ne biliyor musun? Sen hep benimle birlikte olmak istedin. Hiçbir zaman sevmedin.
- Benim sevgimi sorgulayamazsın diye bağırdım var gücümle.
- Senin adına leke gelmesin diye değil sevmek, belli bile etmedim ben.Kalbimi yakar külünü bile bırakmam, sesim çıkmaz. Sen sevgi nedir biliyor musun? Sen mutlu ol başka bir şey istemiyordum.
- Senden başka kimseyle mutlu olamam ben
- Benimle de olamazsın.
- Ben seni seviyorum.
- Artık inanmıyorum. Herkes gitse de ben kalırım dedin. O gece ilk defa birlikte uyuduğumuzda bana söz verdin. Asla gitmeyeceğim dedin. Ben hayatımda ilk defa inandım. O yeşil gözlere bakıp ilk defa olur mu diye inandım. Bir insan beni sevebilir mi dedim ama boşunaymış. Sen istediğini yap artık inanmam. Gittiğin gün ben vazgeçtim. Seni bir duvar sanmıştım. Sen üstüme yıkıldın.
Ağlıyordum. Artık hıçkırıklarım boğazıma düğümleniyordu. Onun da gözleri dolmuştu.
Ben böyle olacağını düşünmemiştim. Ben onu bırakıp gitmemiştim.
- Bir gidiş tek başına değildir Cihangir. Sen ittiğin için ben gittim. Kafasını kaldırdı. Onun da gözleri duygu yüklüydü. Ben ağlıyordum ama o kendini tutuyordu.
- Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey, başını alıp gitmek sevdaya dahil değil. Sen giderek bana ihanet ettin. Artık gelsen de bir gitsen de deyip dışarı çıktı.
Odasında tek başıma kalmıştım. Yıllar devaju gibi tekrar edip önüme geliyordu. Cihangiri öptüğüm gün de odadan böyle çıkmıştı.
Yıkılmıştım. Böyle bir şey beklemiyordum. Hep onun da beni sevdiğini düşünüp şartlar oluştuğunda evleneceğiz.
Birbirimizin olacağız diye düşünürdüm. En çıkmaz zamanlarda bile bir umudum vardı. Şimdi bütün ümitlerimi alıp da gitmişti.
Koltukta oturup saatlerce ağladım. Ne zaman uyudum bilmiyorum. Dizlerimi kendime çekip uyumuştum. Bir kapı çarpma sesi duyunca uyandım. Karşımda bir kız vardı.
- Kusura bakmayın oda boş diye söylendi bana temizlemek için gelmiştim. Tam gidecekken
- Dur dur ben çıkıyorum deyip çıkmak için kalktım. Kız bana tuhaf tuhaf bakıyordu. Odama geçip banyoya gittim. Aynaya bakmamla bende kendime tuhaf tuhaf baktım. Gözlerimin altı morarmış ve nasılda şişmişti. Zombiden bir tık iyiydim sanırım.
Derin bir nefes alıp duşa girdim. Suyla birlikte sıkıntılarımda uçsun istiyordum. Artık ağır geliyordu. Onu sevmediğimi düşünüyordu. Bir günlüğüne kalbimizi değiştirsek bu aşkı o taşıyabilir miydi acaba?
En çok böyle düşünmesi üzüyordu beni. Ama artık yeter. Ben onun peşindeki süs köpeği değildim. Bundan sonra asla onun peşinde koşmayacaktım. Ne hali varsa görsün benim için bitmişti.
Duştan çıkıp kararlı bir şekilde dolabın önünde durdum. Bu gün elbise giymiştim. Siyah bir de babet giyince tamam dedim. Kahvaltı için aşağı indiğimde duygularımdan arınmış gibiydim.
Aşağı indim. Kimse yoktu. Nergis Teyzenin yanına gittim. Mutfaktan ses geliyordu
- Akşam o sesler neydi duydun mu Ege.
- Anne lütfen bizi ilgilendirmez.
- Tamam oğlum da bu kız Cihangirin kardeşi değil mi? Burnuma kötü kokular geliyor.
Sakil ol Leyla.
Birden içeri girdim.
- Kardeş değiliz. Aynı aileye evlatlık verildik o kadar Nergis Teyze.
Hemen bana baktı. Mahçup olmuştu.
- Yok kızım ben akşam çok ses geldi sizi merak ettim. Cihangir oğlumda çıktı akşam daha gelmedi.
- Anne lütfen bizi biraz yalnız bırakır mısın? dedi kibar bir ses tonuyla.
Annesine bakışından ben bile etkilenmiştim.
- Ben içeriyi toplayayım deyip gitti.
- Özür dilerim annem adına.
- Önemli değil.
- Önemli! Bu konu sizin aranızda bizi ilgilendirmez.
- Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?
Şaşırmıştım. Genelde insanlar her şeyi merak ediyor, araştırıyor, yargılıyordu. Egenin söylemi çok hoşuma gitmişti.
- Gerçekten. Gel bakalım. Arkadaşız demiştin. Sana kahvaltı hazırlayayım.
- Gerek yok ben yaparım.
- Otur hadi. Daha hiçbir şeyin yerini bilmiyorsun. Bu günlük benden olsun.
- Sağol.
- Ne demek bu kankalık görevimiz.
Bu sefer ben kahkaha atmıştım.
- Demi ya bro..
O da güldü. Güzel bir yemeğin ardından onu zorla ikna ettim. Dışarı çıktık. İstanbulu özlemiştim. Sahilini kokusunu bir kız gibi esen rüzgarını.
Biraz alışveriş yaptık. Arkadaşlarımla görüşmek istemiyordum. Üstelik çok yorulmuştum. Bu kadar erken yorulmazdım ben. Eve doğru yol aldığımızda arabadayken konuşmaya başladım.
- Ege biz kanka olduğumuza göre sana tek bir şey sorsam.
- Beni zor durumda bırakacak bir şey mi?
- Birazcık ama mutlu olmamı istemez misin?
- İsterim ama bunu kimsenin sırrını açığa çıkarmadan yapmalıyım.
- Egeee diye masum olduğunu düşündüğüm bir suratla ona bakıyordum.
- Off tamam tamam. Sor ama işime gelmezse cevaplamam.
- Tamam. Bak şimdi biz dün Cihangirle konuştuk.
- Eee
- Eeesi bana sen beni bırakıp gittin ben de seni unuttum dedi.
- Öyle mi dedi şaşırmıştı.
- Evet.
- Neyse bu bir soru değil.
- Biliyorum. Şey yani sen aynı zamanda onun arkadaşısın. Sence öyle mi?
- Nasıl mı?
- Pislik yapma anladın işte beni unuttu mu?
Bu arada irademle gurur duyuyorum. On iki saat dolmadan tekrar başa sardım. Duygularımdan arınmam buraya kadarmış. Dört gözle cevap bekliyorum bir de yüzsüz gibi.
- Bunu ben bilemem.
- Bilirsin.
- Leyla bak
Tamda öyle bakıyordum. Mülteci gibi baktığımdan emindim.
Derin bir nefes aldı. Kapının önüne gelmiştik. Kapıya baktığımda Cihangir sinirle arabanın önünde dikilmiş bize bakıyordu.
- Leyla unuttu mu bilmem ama abi asla bir kızla uyumaz. Bildiğim kadarıyla birlikte uyuduğu tek kız sensin.
- Haa deyip Egeye dönmüştüm. İşte o an jeton düştü. Ben tam bir malım. Gerçekten gerizekalıyım.
Bunu nasıl olur da unuturum. Cihangir haklı gözüm resmen kör olmuş. Onunla birlikte olmak istiyordum ama gerisini ve onun masum aşkını göremedim. Telafi edecektim, ne pahasına olursa olsun hem de.
Kemeri çözdük ve arabadan indik.
- Neredeydin sen?
- Egeyle alışveriş yaptık.
- Kimden izin aldın diye kolumdan tuttu.
- İzin almam gerektiğini bilmiyordum.
- Abi
- Seninle sonra konuşacağız.
- Bırak kolumu deyip çektim elimden. Seni hiç ilgilendirmez Cihangir. Önünden geçip Egenin yanına gittim.
- Teşekkür ederim bu gün için. Uzun zamandır böyle mutlu olmamıştım deyip onun cevabını beklemeden yanağına hızlı bir öpücük kondurdum.
Arkamı döndüğümde göz ucuyla Cihangire baktım ve sinirden dişlerini sıktığını gördüm. Hiç umursamadan odama doğru çıktım.
Beni hâlâ seviyor. Yalancı pislik. Demek bana oyun oynarsın haa. Ben gittiğimde nasıl üzüldüğünü anlıyordum ama telafi edecektim.
Odamdaydım. Hemen elbisemi çıkardım. Daha düzgün bir şey giymem lazımdı. Bundan sonra benim savaşım başlıyordu. Ben kazanırsam ikimizde mutlu olacaktık. Bunu biliyordum.
Birden kapı sonuna kadar açıldı.
- Sen ne yaptığını sanıyo...
Lanet olsun üzerimde sadece siyah iç çamaşırlarım vardı. Kapıya doğru döndüm. Manzarası karşısında o da sustu. Beni ayak ucumdan başıma kadar inceledi. Göğüslerimde fazla oyalanmış gibi geldi ama göz göze geldiğimiz zaman yutkundu..
Karşılık olarak sadece dudaklarımı yaladım...