Herkes senin nasıl göründüğünü bilir, ama çok az insan nasıl olduğunu hisseder...
.
.
.
Her insan içinde iki varlık barındırır:
Biri karanlık da uyanık, öbürü ışıkta uyuyan.
Karanlık ;
Tamamen bir karanlıktaydım. Sesler geliyordu ama anlamı yoktu. Göremiyordum ama görmek de istemiyordum.
Karanlıktaysan gölgen bile seni yalnız bırakır derler ya hani. Öyle bir yalnızlık öyle bir karanlık. İliklerime kadar işlemiş.
Ama ben korkardım karanlıktan. Ne zalim şu dünya ki karanlıktan korkan beni karanlığa sığınmaya mahkûm etti.
Ne çıkmak istiyordum. Ne de burada kalmak. Karanlık varsa bu ışığın yokluğudur. Ey kalbimin ışığı gel kurtar bu karanlığımdan...
Çünkü bu karanlık dünyada kirli izlerini bıraktı. O izler bana ulaşamadan gelll...
Gözlerimi açamıyordum. Sadece etrafımdaki sesleri duyabiliyordum.
- Neden hâlâ gözlerini açmadı doktor.
- Efendim gerçekten iyi. Dinlenmesi lazım biz uyutuyoruz.
- Çık dışarı!
Kapı sesini duymadım bile. Hâlâ açamıyordum gözlerimi ya da açmak istemiyordum. Korkuyordum. O sesin sahibi hayatımın da sahibiydi. Gerçek mi hayal mi ayırt edemiyorum ama onun olduğunu biliyordum.
Uyku ve uyanıklık arasındayken biri yanıma uzandı. Saçlarımı okşuyordu. Kokusundan bile tanıyordum. Güvendeydim. Ben güvendeydim. O buradaydı. Saçlarımı öptü. Artık evimdeydim. Ait olduğum yerde onun kollarındaydım.
- Hani bir gün bana bir devlet kursaydın ne yapardın demiştin hatırladın mı? O gün sana kızıp seni ilgilendirmez demiştim. Bir devletim olsaydı. Gülüşünü milli marşım yapardım. Senin yüzünü solduranları da vatan haini olarak asardım. Senden başka devletim de ailem de hayatımda yok. Uyan Leyla ne olur uyan.
Yüzüme göz yaşı gelmişti, irkildim. Karanlık yine beni kendine çekiyordu. Burada kalmak istiyordum. Onun yanında ama beni çeken dipsiz bir kuyu vardı. Savaşacak gücüm kalmamıştı. Ben de yenildim. Yine karanlık, hep karanlık...
O karanlığın içinde sanki çocukluğuma dönmüştüm. Meryem anneyle Hikmet babanın beni arabada eve götürdüğü zamana gelmiştim. Baba kelimesini sevmezdim. Beni karakoldan kendi evlerine götürüyorlardı. Orada senin annen ve baban olalım mı dediklerinde konuşmamıştım.
Babam eve gelip annemi döverdi. Bir gün eve geldiği zaman yine annemi dövmeye başladı. Annem o gidince yerinden kalkmayınca ben yanına gittim. Kanayan yerlere onun yaptığı gibi yara bandı yapıştırdım. Üzerini örttüm ama uyanmadı annem.
Kaç gün geçti bilmiyorum ama polisler bizi buldu. Korkuyordum. Ev çok kötü kokuyordu. Nefes alamıyordum. Babam ben konuşunca beni döverdi. Büyük adamlar konuşursam beni döver diye korkuyordum.
Arabada benimle konuşmak istedikleri zaman ne yapacağımı bilemedim. O adama yaklaşmak istemiyordum ama bana soru sorup duruyordu.
Eve vardığımızda beni kucakladığı zaman titredim ama ses etmedim. Kapıyı açtıkları zaman biri merdivenlerden iniyordu. Merakla oraya baktım. Kapkara gözleriyle hayatımda gördüğüm en güzel çocuk bana bakıyordu.
Gözleri o kadar güzeldi ki saatlerce onu izleyebilirdim. Yanıma geldi ve bana gülümsedi.
- Sana yeni bir arkadaş getirdik Cihangir.
- Anne çok güzel ama bu kız dedi sırıtarak.
Ben sadece ona bakıyordum. Sen de çok güzelsin. Özellikle de gözlerin. Beni zorla ondan ayırıp banyo yaptırdılar. Kıyafetlerim değişti. Uyuma zamanı geldiği zaman Meryem anne benimle yine konuşmaya çalıştı.
- Benimle uyumak ister misin dedi.
Kafamı hayır anlamında salladım.
Hikmet babaya dönüp konuştu. Ben kurtuldum.
- Cihangirle iyi anlaştı sanki. En azından ona güldü. Aynı odada mı kalsalar. En azından bir psikologla görüşene kadar.
- Olabilir hayatım. Belli ki bizden çekiniyor ama Cihangiri sevdi.
- Gel bakalım Leyla deyip elini uzattı. Elini tutmadım ama yanında yürüdüm. Beni bir odaya götürdüler. Kanepede yer yaptılar. Cihangirde kabul etmişti.
Ben yine de kimseyle konuşmuyordum. Sonra uyumamız için bizi bıraktılar. Cihangir ışığın açık kalmasını istedi. Onlar gidince bana bakıp güldü. Konuşmadık, uyumaya çalışıyorduk.
Daha fazla dayanamadım. Çok yorgundum. Uyumuşken birden ses geldi. Babam geldi diye uyandım ama başka yerdeydim. Cihangir konuşuyordu. Kanepeden atladım ve yanına gitti. Hâlâ uyuyordu.
Yatağa gidip onun kolunu dürttüm. Birden sıçradı.
- Ne oluyor burada ne işin var? dedi sinirle. Terlemişti ve o da korkuyordu anladım. Birbirimize benziyorduk.
- Sende o büyük adamlardan mı korkuyorsun.? dedim fısıltı halinde.
- Onun gibi bir şey uykuda mı konuştum.
- Evet.
- Bazen oluyor.
- Korkma ben seni büyük adamlardan korurum deyip ona sarıldım.
O da bana sarıldı.
- Ben de seni korurum. Hem sen ilk defa konuştun farkında mısın?
- Kimseye söyleme olur mu?
- Söylemem bu bizim sırrımız olsun.
- Tamam dedim gülümseyerek.
Sonra birbirimize sarılıp uyuduk. Ben korkularımı onunla paylaştım o da benimle. Bağımız o gün başlamıştı. Aşk değildi o zamanlar hissettiğim ya da bildiğim. Güven duygusuydu. İlk defa birine güvendim.
Babamın annemi dövmesi yüzünden erkeklerden korkuyordum. Babam annemi dövdükçe annem de beni dövüyordu. Sonra annem işe gitmek için beni komşumuz Sibel teyzeye bırakıyordu. O da beni dövüyordu istediği zaman. Yaşadıklarımı tam kavrayamasam da bütün büyük adamların kötü olduğunu sanıyordum. Bütün büyük insanlar kötüydü. Arkadaşlarım beni dövmüyordu. Onlar bana vurduğu zaman canım acıyordu.
Cihangir bana bir dağ olmuştu. Sırtımı dayayacağım. Düşünce tutunacağım. Sırrımı açacağım. Bana bağırmıyordu bile.
O yaşta ona güvenmiştim. İnsanlardan korkarken ondan korkmamıştım. Sımsıkı sarılmıştım. Bu gün o karanlığın içindeyken yine o sıcaklığı hissettim. İlk günkü gibi oradaydı. Sanki baharın gelişini müjdeleyen nevruz gibiydi. O bana sarıldı ve iyi günler başladı. Sanki o güne geri dönmüştüm. O bana sarıldı ve evime hoşgeldimm.. İlk defa kendimi bir yere ait hissettim...
Uyanmamla beni saran eller tarafından sıkıldığımı fark ettim. Başım o kadar ağrıyordu ki anlatılacak gibi değildi. Gözlerimi açtım.
Yanımda bir kıpırdanma oldu.
- Uyandın. Leyla iyi misin? Hemen doktoru çağı... Elimi dudaklarına götürdüm.
Göz gözeydik. Dört koca yıl, 1460 gün... Kalbim söz dinlemez olmuştu. Suya kavuşmuş kuru toprak misali...
Gözlerine baktıkça yeşerdi kalbim.
Dört yaşında görüpte takılı kaldığım gözler şimdi endişeli bir şekilde bana bakar olmuştu. Karanlık sendin. Gözlerin bir kuyuydu ve ben düşmüştüm. Bu karanlıktan korkmuyorum Cihangir.
Avucumun içini öptü. Elimi yavaşça indirdi. Gözlerinin altı mordu. Yorgun, endişeli ve bilmediğim başka bir duygu vardı. Acıma gibiydi. Yoğun bir duygu daha vardı. Saf bir aşk. Bunu biliyordum çünkü benim gözlerimde de aynısı olduğuna emindim. Aşk, özlem, hasret..
- Leylaa iyi misin? Kendini nasıl hissediyorsun?
- Ben iyiyim ama neden burdayım ?
Ahh...
Başım ağrımıştı. Başımı tutunca sargıyı fark ettim.
- Hemen doktoru çağırıyorum deyip kalkmaya çalıştı.
- Dur gitme ne olur ? Rüya olmasından korkuyordum. Giderse tekrar gelmemesinden. Sonra aklıma başka şeyler geldi. Resteronttaydım o adam beni çağırdı. Sonra olanlar, çırpınışlarım.
Bağırdım ama kimse beni duymadı. Çırpındım ama fayda etmedi. Yalnızlığım, çaresizliğim.
Aklıma gelen sahneyle gözlerim dolmuştu.
- Cihangir o, o adam cümlemi bitiremeden ağlamaya başladım. Gelip bana sarıldı.
- Şşş sakın sakın ağlama. O adam hiç bir şey yapamadı. Sana kimse zarar veremez. Ben dünyada olduğum sürece izin vermem. Ağlama Leyla.
Sesi titriyordu konuşurken. Yüzünün yorgunluğu sesinde de vardı.
Ben daha çok ağlıyordum. Bana sıkı sıkıya sarıldı. Acımı almak ister gibi. Gözyaşlarım içine batar gibi...
Birden kapı açıldı. Ben sıçrayınca sinirle kapıya baktı. Yaşlıca bir adam gelmişti.
- Efendim ses gelince bakmak istedim.
- Gel
Kalkmak isteyince onu tuttum.
- Hayır hayır lütfen gitme.
Yüzümü avucunun içine aldı.
- Bir yere gittiğim yok odadayım. Küçük bir çocuğa anlatır gibi konuşuyordu. Haklısın Cihangir ben yine dört yaşındaki o halime döndüm. Onun konuşmasıyla
rahatlamıştım. Gerçekten korkuyordum. Hem de bu yaşlı adamdan. Ben yine büyük adamlardan korkuyorum Cihangir.
Beni muayene etti. Bilmediğim birkaç şey yaptı. Gözlerimin içine ışıkla baktı. Neler olduğunu bile bilmiyordum ama ondan gelecek iyi bir haberi dört gözle bekliyordum.
- İyi görünüyorsunuz. Merak edecek bir şey yok.
- Ne zamandır uyuyorum dedim sesimin çıktığı kadarıyla.
Cihangirle birbirine baktılar.
- Nee
- Leyla 5 gündür uyuyorsun.
- Neden ?
Endişemi anlayan doktor açıklama yapmaya başladı.
- Endişelenecek bir şey yok. Başınızı çarptığınız için bir komplikasyon olmasına karşın biz uyuttuk. Sanırım bünyeniz narkoza alışık değil bu yüzden uyanmanız bu kadar uzun sürdü.
- Başım bu yüzden mi bu kadar ağrıyor.
- Çarpmaya bağlı olarak çok kanamanız oldu. Dediğim gibi önemli bir şey yok merak etmeyin.
- Şey bir de şey yani.
İkisi de bana bakınca kızardım. Senin suçun değil. Kendini suçlu hissetme.
- O adam bana bir şey yapmış mı? Tek seferde sordum. Nefes almadan. Hâlâ alamıyordum.
- Bakın...
- Yok öyle bir şey dedim ya Leyla
Cihangir doktorun lafını kesip sinirlenmişti. Kafamı eğdim. Bir şey söylemek istemiyordum. Ellerime bakıyordum küçük bir çocuk gibi. Korkmuş ve çaresiz. Şimdi de azar yiyen bir çocuk.
Yanıma geldi. Bana sarıldı.
- Yüzün yere düşmesin sadece endişelenme istiyorum.
Kafamı sallamakla yetindim.
- Bir şeyler yemelisin.
- Canım bir şey istemiyor.
- Efendim güç toplamak için iyi beslenmelisiniz. Çok kanamanız olmuş.
Sonraki birkaç gün böyle sürdü. Cihangir bana yemek yediriyor, benimle uyuyor, yanımdan ayrılmıyor ve olay hakkında asla konuşmuyorduk. 8 günün sonunda gerçekten iyiydim. Nasıl iyi olmam hep yanımda olmasını istediğim adam bütün nazımı çekiyor ve sürekli benimle ilgileniyordu.
Bir gün bana yemek yedirirken isyan ettim.
- Cihangir yeter doydum dedim. Elindeki çatalı tabağa koydu.
- Ne yedin Leyla ? Güç toplaman lazım. Böyle olmaz.
- Güç toplayacağım diye yağ toplayacak halim de yok.
- Kilo almaktan mı korkuyorsun ? Çok saçma. Şuan önceliğin sağlığın olmalı.
- Güzelliğimi arka plana atamam Cihangir.
Bana hayran hayran baktı.
- Sen her halinle güzelsin zaten dedi. Ben ağzımı açıp şaşkınlıkla bakarken çatalı ağzıma tıktı resmen.
- Yemek yersen daha güzel olursun hadi dedi.
- Pislik dedim ağzımda yemek varken. O da gülmemek için kendini tutuyordu.
Film izlerken ona sokuluyordum. Ona yakın olmak cennet gibiydi. Benden etkilendiğini anlayabilecek yaştaydım ve tecrübede. Bazen şişkinliğini gizlemek için o kadar saçma şeyler yapıyor ve banyoya sık aralıklarla gidiyordu ki arkasından gülüyordum.
Artık o saf çocuk değildim. Yanlış anlamayın bakireydim ama bir şeyler yaşamıştım. Özellikle ilk geldiğim sene onu unutmak için bir kaç erkekle bir şeyler yaşadım ama devamını getiremedim. Böyle unutamayacağımı anladığımda kimseyi yara bandı gibi kullanmak istemediğim için uzak durdum herkesten.
Odadan sıkıldığımı söylediğim bir gün salonda film izleyelim dedik. Ben romantik komedi seyretmek istiyordum ama o bana sataşıp aksiyon olsun dedi. Onu dinledik ve Hızlı ve Öfkeli serisinden bir film açtık. Tam bir Vin Diesel hayranıydı. Defalarca izlese bıkmazdı. O sevdiği için ben de ses etmedim. O mutlu olunca ben daha mutlu oluyordum. Film izlerken o bir kanepeye uzandı. Bende bir kanepeye uzandım.
Film ilerlerken sıkılıp yanına gittim ve üzerine uzandım. Yakın olmamızdan rahatsız oluyordu bu yüzden benimle mesafesine korumaya dikkat ediyordu hep. Ben bir hamle yapınca ne yapacak diye merak ettim. Gidip üzerine uzandım.
- Ne yapıyorsun dedi şaşkınca
- Böyle izleyeceğim dedim sakin bir sesle. İtiraz etmek istiyordu ama ses çıkarmıyordu. Kaskatı kesilmişti. Bu haline gülmemek için kendimi zor tuttum. Biraz zaman geçince o da gevşedi.
Kendimi uyur gibi yapıp ona sürtündüm. Siktir diye bir ses geldi. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.
- Leyla diye seslendi ama ses etmedim. Kolumu dürtünce uyanır gibi yaptım. Tam üzerinden kalkacakken uykulu bir şekilde elim yanlış bir yerde durdu.
Elimin altındaki sertliği sıkmamla bacağı olmadığını anladım.
Ondan gelen ahh sesiyle kafama dank etti. Hemen elimi çektim.
Birbirimizle bakışmamız çok komikti. Ben birden kalktım. Birden kalkmak tabi ki de bana yaramadı. Başım dönmüştü.
Elimi başıma koydum.
- Ne oldu dedi telaşla.
- Başım döndü birden kalkınca.
- Neden kalkıyorsun o zaman. Sinirle konuşuyordu. Yanıma geldi.
- Ama şey oldu ya elim hani değdi ya şeye hani.
Ne saçmalıyorum ben. Cümle kurmayı mı unuttun kızım? Kıpkırmızı olmuştum. Ona yakın olmak istiyordum ama böyle çok utanıyordum.
- Ne oldu Leyla ciddi ciddi soruyordu.
Beni bilerek kızdırıyordu. Daha çok kızardım.
- Yok bir şey deyip döndüm odama çıkacakken. Birden beni kucağına aldı. Ellerimi boynuna dolamıştım. Ona yakın olmak çok güzeldi. Kalbim hızla atıyordu. Onun yanında olduğunu hisseder gibi farklı bir ritimde atıyordu. Bu sana özel Cihangir. Kalbimin bu ritmi senin kalbinin ritmiyle buluşup bir şarkı olsun mu? Ama sadece aşıklar dinlesin?
- Prensesi odasına götürelim o zaman. Daha fazla şeyi şey yapmasın.
- Cihangir yaa deyip kafamı göğsüne gömdüm. Güldüğünü hissediyordum. Pislik bu ya.
Odama kadar taşıdı beni. Yatağıma bıraktı. Üzerimi örttü. Bu gece yanıma gelmeden
- İyi geceler deyip çıkıyordu.
- Benimle uyumayacak mısın?
- Artık gerek olduğunu düşünmüyorum dedi ve gitti. Günüm nasıl güneşli ve güzelse birden yağmurlu ve bulutlu oldu. Ben tek başıma uyumak istemiyordum. Yanında güvende olmak istiyordum.
Yine tek başıma kalmıştım.
Kaç gündür Nazlıyla da konuşunca bir tuhaf davranıyordu. Cihangir onu görmeme izin vermemişti. Nazlıyla geçen konuşurken
- Leyla sen şimdi nasılsın? Bir şey hatırlamıyor musun demişti.
- Hayır deyince rahatlamış gibi bir nefes üflemişti. Telefonda bile anlayabiliyordum bunu.
- Hatırlamam niye bu kadar önemli.
- Yok canım sadece hatırlamazsan daha iyi diye düşündüm. Malum böyle şeyler unutulmuyor. Sanırım hatırlamamak daha iyi.
- Nasıl şeyler Nazlı ?
- Ya sana saldırdı ya onu diyorum.
Saçmalayıp durmuştu böyle. Bir garip davranıyordu. Sinirlenmiş kapatmıştım daha fazla uzatmadan. Aklıma gelince yine sinirlendim.
Yatakta öylece oturdum. Kafamda bu sorularla uyuyamazdım. Bana bir cevap vermeliydi. Yanındayken her şeyi unutuyordum ama yalnız kalınca sorular beynimi kemiriyordu. Bana öyle endişeli ve acırmış gibi bakmasına dayanamıyordum.
O gece neler olmuştu?
Cihangir nasıl New yorka geldi?
Onun haberi olurken annem ve babam nasıl öğrenemedi?
Kim söyledi Cihangire?
Neden hastanede değil de bu eve getirilmiştim?
Aklımda bu sorularla hayatta uyuyamazdım.
Yataktan kalktım. Cihangirin odası yan taraftaydı. Kapıyı çaldım. Ses gelmedi. Uyudu mu acaba? Yavaşça içeri girdim. İçeride yoktu. Tam çıkacakken bir inleme sesi geldi. Dikkat edince banyonun ışığının açık olduğunu gördüm.
Kapısı hafifçe açıktı. Gitmekle kalmak arasındaydım. Tabi ki de gitmedim. Yavaşça kapıya doğru ilerledim. Ses çıkarmak istemiyordum. Kapıdan beni görmeyeceği şekilde içeri baktım.
Banyo büyüktü. İçeride göz gezdirince onu gördüm. Off sanırım bana bir ateş bastı. Cihangir aleti elinde çırılçıplak bir elinde yağ gibi bir şey aletine döküp eliyle aşağı yukarı götürüp getiriyordu.
Eliyle aletine gelgit yaparken gözleri kapalı bir taraftan inliyordu. Eli hızlanıyordu. Bense hipnotize olmuş gibi onu izliyordum. Sıklaşan nefesi, kol kaslarının şişmesi, aletinin kabarması tamamen ona bakıyordum.
Güçlü kollarına, kaslı vücuduna tekrar tekrar bakıp hayran kalıyordum.
- Leylaa...
Ben bittim... Bu sefer cidden bittim.