Bağlanmam dediğimiz şeylere düğüm olduk.
Bu da bizim yenilişimiz oldu...
Karşılık olarak sadece dudaklarımı yaladım.
Göz gözeydik. Gözlerinde ki derinlik ve tutkuyu açıkça görebiliyordum.
Bir de artık seni sevmiyorum diyor. Gözlerinde gördüğüm sadece ihtiras değildi Cihangir.
- Ben şey özür dilerim.
Ona doğru yaklaştım. Birden göz bebekleri büyüdü. Arkasını dönüp bakınca Ege de geliyordu birden kapıyı kapattı. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Ben de seni kıskanıyorum böyle. Adını başkasından duymaya bile dayanamıyorum üstelik.
- Delirdin mi biri görecek diye bağırdı.
- Odama dalıp kapıyı açan sensin.
- Ama şey..
Vay vay vay holding sahibi, dünyaya emirler yağdıran Cihangir Bey söyleyecek söz bulamıyordu.
- Sen beni sinirlendirmekten başka bir şey yapmaz mısın?
- Ne yaptım ki?
Kollarımı açıp omuzlarımı bilmem dercesine kaldırdım. Masum olduğunu düşündüğüm bir ses tonu ve gözlerle ona bakıyordum.
Gözünü kaçırdı.
- Üzerine bir şeyler giy.
- Nıç odaya dalan sensin. Ben böyle iyiyim.
- Kapıyı kilitleseydin o zaman. Ya başkası girseydi.
Nasıl da sinirlenmişti. Oldu canım sen başka kızlarla gezerken iyiydi. Beni sadece biri görecek diye bu kadar sinirlen öyle mi?
- Ne yapayım odama dalmasaydın sen de. Ben çağırmadım sonuçta.
Gözlerini aşağı indirmeye korkar gibi yana eğdi.
Ahh cidden bir şey yapacağı yok bunun.
- Neyse benim banyo yapmam lazım.
Arkamı döndüm. Banyonun kapısında durup ona baktım. Hâlâ nefesi sıklaşmış göz bebekleri büyümüş bir şekilde beni izliyordu. Ellerini yumruk şeklinde sıkıyordu. Kendini tuttuğu o kadar belliydi ki.
Gülmemek için kendimi zor tuttum. O kadar sert ve cesur bir adamın üzerinde bu etkileri bırakmak gururumu okşamıştı. Yavaşça gülüp saçlarımı sırtımdan önüme aldım. Sırtım ona dönük sadece kafamı çevirmiştim.
- Leyla ne yapıyorsun ?
Birden sütyenimin kopçasını açtım. Ellerimden kayıp yere düşmesine izin verdim.
- Banyoo dedim masumca ve onu azmış, uyarılmış bir şekilde orada bıraktım. Bilerek kapıyı açık bıraktım.
O kadar heyecanlanmıştım ki kalbim nasıl da atıyordu. Onun heyecanı beni nasıl böyle etkileyebilirdi?
Arkamdan gelecek mi diye merak ediyordum. Bekledim ama ses yoktu. Kapı sesi geldi. Gitti mi acaba diye merak ediyordum.
Kapının az ötesinde öylece bekliyordum. Birden banyo kapısı sonuna kadar açıldı.
Yerimden sıçramıştım. Göz gözeydik. Hemen tek elimle memelerimi kapattım.
- Korktun mu?
- Ne alaka dedim ona dönmüştüm. Nefes nefese konuşuyordum. Ellerime bakıp seksi bir şekilde sırıttı. Şimdi utanıyor musun der gibiydi.
- Oyun oynamak mı istiyorsun Leyla?
O kadar boğuk ve seksi bir sesi vardı ki orada eriyebirdim.
Yavaşça gömleğinin düğmelerini açıyordu. Benimse sadece kilodum vardı üzerim çıplaktı.
Gözleri sürekli göğüslerime iniyordu. O da yutkunuyordu.
- Belki...
- Oynayalım o zaman.
Ben geri geri giderken o gömleğini çıkarmış üzerime geliyordu. Kıpkırmızı olmuştum. Yanaklarım yanıyordu ama geri durmak da istemiyordum.
Yutkunma sırası bendeydi. İkimiz de yarı çıplaktık. Yarı mı? Onun üzerinde pantolonu vardı. Benim sadece külodum vardı. Arkamı dönmemle kaçmak isterken beni arkamdan tuttu. Sırtım göğsüne değiyordu. Tek eliyle karnımdan tutuyordu.
Nefesi ensemi gıdıklıyordu.
- Cihangir
- Leylaa
İkimizde nefes nefeseydik. Saçlarımı çekip ensemi öptü.
Arkamdan bir sertlik bana değiyordu. Utanmaz bir şekilde kendimi ona sürttüm. Ahh diye inledi ve karnımdan daha sıkı tuttu.
Kalçamı artık dans eder gibi bir o yana bir bu yana götürüyordum. O da omzuma ve sırtıma öpücükler konduruyordu. Ben inlemeye başlamıştım. O da kendini bana daha sert bastırıyordu.
Elini memelerimin üzerindeki elime attı. Yutkundum. Yavaşça çekti.
- Görmeme izin ver.
Ahh bu boğuk sesi beni öldürecekti. Şuan at kendini bir apartmandan dese onu bile yapacak durumdaydım. Nasıl bir duyguydu ki beynimi devre dışı bırakıyordu?
Tüm mantığım ve düşüncem o tatlı sızıda ve nabız gibi atan vajinamdaydı. Beni yavaşça çevirdi. Bana bakıyordu. Gözlerinde gördüğüm şeyler beni daha çok etkiliyordu.
Yanlış anlamayın elbette ki tenlerimizin uyumu güzeldi ama bakışları anlatılamazdı.
Yavaşça yaklaşıp sağ gözümü öptü. Sonra aynısını sol gözüme yaptı. Yüzüm avuçlarının içindeydi.
Aynı işlemi sağ ve sol yanağıma yaptı. Yüzümü öpüyordu ama dudaklarımdan uzak duruyordu. Ben de ellerimi kol kaslarına gotürmüş aşağı yukarı okşuyordum.
Sonra dudağıma tek bir öpücük bırakıp yavaşça boynumu öptü. O kadar heyecanlıydım ki sanırım ölüyordum. Karşımda durdu. Yıllar sonra beni öpmüştü. Daha doğrusu ilk defa o beni öpmüştü. Benim başarısız denemelerim pek işe yaramıyordu. Ellerini yavaşça memelerime attı. Yavaşça sıktı. Ohh diye inleyip başımı geriye attım.
Oluşan boşluğa hemen öpücükler kondurdu. Aşağı inmeye korkuyordu sanki. Göğüs uçlarım sertleşmiş ve göğüslerim ağırlaşmıştı. Ondan ilgi bekliyorlardı.
O ısrarla sadece boynumu öptü.
Nefes nefese bir sesle.
- Cezan büyük Leylam.
Kalbim durmak üzereydi. Bana Leylam demiyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki. Sadece sevgisini belli ettiği zaman Leylam derdi.
Ordaki "m" sahiplik ekine ömrümü verebilirdim. Karşım da dikildi. Ben Leylama dalmıştım. Sahi ne dedi bu adam.
- Haa dedim şaşkın bir şekilde.
Yavaşça gülümsedi. O gamzeleri göründü. Çocukken o gamzelere belediye çukuru derdim o da sinir olurdu. Şimdi nasıl da farklı bakıyordum.
- Cezan diyorum. Ellerimi tutup başımın üzerinde birleştirdi.
- Ne cezası be ne yapıyorsun Cihangir?
- Demek sözümü dinlemezsin. Beni gizlice gözetlersin.
Bunu neredeyse gülerek şöylemişti. Senin de hoşuna gitti demi ama gururuna yediremiyorsun. Hadi itiraf et.
- Açık şeyler giyer beni tahrik edersin. Her kafamı çevirdiğimde o Ege piçinin yanına gidersin.
Ooo son cümleyi çok sert bir şekilde söylemişti. Ooo kıskançlık seziyorum ben bu cümlelerde. Allah'ım beni kıskanıyor oley.
- Ege çok tatlı değil mi ama dedim masum bir şekilde.
- Sikecem tatlılığını. Tadına mı baktın lan?
Ben gülümsüyordum.
Bana anlamış gibi baktı.
- Zaten listen çok kabarık bence beni kızdırmaktan vazgeç.
- Kızarsan ne olur?
- Sonu kötü olur Leyla.
- Şimdilik cezan benim karşımda duş almak. Sen beni sinirlendirme ben de ceza vermeyeyim.
- Bunun neresi ceza?
- Sen başla hadi dedi bilmiş bilmiş.
Ellerimi bıraktı. Kabinin kapısında ellerini göğsünde bağlayıp durdu.
- Nasıl yani sen orada bekleyeceksin ben de duş mu alacağım?
- Aynen öyle güzelim.
- Güzelim mi? Sence güzel miyim gerçekten dedim. Şeker görmüş çocuk gibi.
Birden kahkaha attı.
He salak Leylaa oldu olacak neremi güzel buluyorsun de bir de.
- Sen hiç değişme olur mu?
- Beklediğim cevap bu değildi?
- Hadi Leyla seni bekliyorum.
Sen görürsün hadi Leylayı. Yavaşça kilodumun kenarlarını tuttum.
- Dur dedi.
- Nee.
- Çıkarma öyle duş al.
- Böyle nasıl alayım.
- Ben öyle diyorsam öyle olacak.
Tam ağzımı açtım. Bir şey söyleyecektim. Kapı çalındı.
- Ne oluyor?
- Cezan ertelendi. Sen çıkma dedi ve gömleğini alıp gitti.
Ne oldu şimdi? Kim geldi ya. Off çekerek sinir olmuş bir şekilde duş aldım. Sinirden saçlarımı falan yolacaktım ama neyse. Hemen hızlıca duş aldım. saçlarımı kuruttum ve kremle falan uğraşmadım.
Giyinip aşağı indim. Yine de cezan ertelendi dedi. Demek oluyor ki ceza alacağım. Tam malım haa ceza için sevinen bir ben varım herhalde.
Ortalıkta kimse yoktu.
- Neler oluyor Nergis Teyze. Neden kimse yok dedim mutfağa girerek.
- Şirkette bir sorun varmış kızım herkes gitti dedi.
- Ne sorunu bir bilgin var mı?
- Yok kızım dedi.
- Tamam deyip daldım kendi kendime.
Cihangiri arasam meşguldür şimdi.
Bende odama çıkıp uyudum. Olanları düşünüyordum sürekli. Duvara bile gülüyordum. Sabah Cihangir gelmemişti. Olay çok ciddiymiş, sadece haber yolladı. Telefonumu da açmadı. Demek ki gerçekten yoğun. Yoksa beni habersiz bırakmazdı. Odun falan ama böyle güzel huyları da vardı.
Ben de kahvaltı yapıp bir dışarı çıkayım dedim. Evden çıkıp avmye geldim. Amerikadan tüm eşyalarımı getirememiştim. Çok eksiğim vardı.
Aklımda dün akşam olanlar gezinirken birden telefonum çaldı.
- Alo
- Canım nasılsın?
- İyiyim Nazlı sen nasılsın?
- Bende iyiyim.
- Hayırdır sesin tuhaf geliyor.
- Ya şey Leyla.
- Ne kızım söyle direk.
- Leyla dün Hansın kardeşi geldi bizim eve.
- Neee dedim. Telefon elimden düşmüştü. Gözlerim karardı. Telefondan ses geldiğini ve milletin başıma toplandığını anlıyordum sadece ama tepki veremiyordum.
Sonrası koca bir karanlık. Karanlık ne kadar da sık bir şekilde beni ziyaret eder olmuştu. Sanki yakın arkadaşım. Korkularınla yüzleş. Beni kabul et der gibi sık sık kapımı çalıyordu.
Gözlerimi açtığımda ışık beni rahatsız ediyordu. Karanlıktan kork. Işık rahatsız etsin. Sen iyice mallaştın Leyla.
- Hasta uyandı.
- Nerdeyim ben.
- Hastanedesiniz. Bir baygınlık geçirdiniz. Merak etmeyin tahlileriniz yapıldı. Kendinizi nasıl hissesiyorsunuz?
- Başım ağrıyor.
- Adınızı hatırlıyor musunuz.
- Tabi ki Leyla Arslan.
Daha bunun gibi bir sürü soru. Yeni uyandık lan uyanma öl der gibi ne üstüme geliyorsunuz.
- Aramamızı istediğiniz biri var mı? Telefonunuzu düşürmüssünüz. Kapanmış.
- Bana getirirseniz ben ararım.
- Tamam deyip odadan çıktı. Eşyalarımı getirmişti.
Kimi arasam ki. Ahh Nazlının söyledikleri içimi dağlıyordu ama onu bir kenara bırakmam lazım. Cihangir şirkette işi var diye gitmişti. Off yakın bir arkadaşım olan Ayşeyi aramıştım.
Biraz sorgudan sonra o yarım saate oradayım dedi. Bu ne be ölsem bu kadar soru sorulmaz. Mezardaki melekler sizin kadar sormuyor?
Doktor geldi. Sen de sor doktor bir sen kaldın.
Hal hatır faslı geçince.
- Neyim var gidebilir miyim doktor hanım.
- Önemli bir şey yok. Aslında tebrik etmeliyiz.
Niye bu gerizekalı mı? Hastaneye düşenleri tebrik mi ediyor acaba.
Hasta olun da bizde para kazanalım falan olayları mı dönüyor?
- Müjdeli bir haber aslında. Tebrik ederim hamilesiniz. Yaklaşık 5 haftalık. Tabi sonuç ultrasonda daha iyi belli olur...
Müjde mi? Hayatımı yıkan müjde..
Nerdeyse tekrar bayılacaktım. Nasıl hamile kalırım. Cihangir sana bir şey olmadı dedi. Yalan mı söyledi? Gözlerim dolmuştu. Doktor iyi misiniz diye soruyordu. Algılarım kapanmıştı. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum.
- Beklenmeyen bir bebek mi?
Yutkundum. Güçlü ol ne olur hayatında bir kere güçlü ol.
- Emin misiniz? Hamile olamam ben dedim umutla.
- Evet eminiz Leyla Hanım dedi hâlâ karşımda gülümseyerek. Acaba hatırlamadığım bir tecavüz ki bunu bile burada öğreniyorum, bu olayla hamile kaldığımı söylesem böyle gülebilir mi? Müjde falan der miydi?
- Kimseye söylemezsiniz değil mi?
- Merak etmeyin. Hasta mahremiyeti bizim için çok önemli.
- Aldırmak için ne yapmam lazım peki.
- Bakın çok ani anlıyorum. Biraz düşünün.
- Lütfen söyler misiniz?
- 10. Haftaya kadar düşünülebilir. 20. Haftadaya kadar da olabilir ama bakılması lazım.
- Kanamam oldu. Adet gibiydi ama 10 günden fazla.
Bi umut hâlâ soruyordum. Bir yanlışlık olması için.
Ultrasona falan alındım. Tecavüzde rahim ağzım yırtılmıştı. Kanamalar ona bağlıymış.
Doktor bilgileri gizlemesi için çok uğraştım. Gerçekten hamileydim ve sorun şu ki eğer kürtaj olursam rahmim ciddi zarar görebilirdi. Bir daha çocuk sahibi olamamak.
Ayşe geldiği zaman aklımdan geçen cümle buydu. Hatırlamadığım bir olayda cidden baygınlıktan sonrası bende yoktu ki böylece hamile kaldım. Kürtaj olursam bir daha çocuğum olmayabilir.
Bu benim başıma geldi. Aklımdan geçenler beni deli etmek üzereydi. Tepki veremiyordum hem de hiç. Bağırıp çağırmam isyan etmem gerekirken sadece suskun bir şekilde hâlâ belki değildir diye bir yanlışlık arıyordum. Cihangir olmadı dedi bu işte bir yanlışlık var. O bana yalan söylemez.
Ayşe geldi. Sadece bayıldım dedim.
- İstanbula gelip nasıl bana haber vermezsin.
- Haa
- Sen gerçekten iyi misin?
- İyiyim dedim kısaca. Arabaya bindik. Hastanede kalmak istemiyordum. Cihangirin evinin adresini verdim. Bana endişeli bir şekilde bakıyordu.
Kusura bakmasın ama onunla ilgilenemem. İlgilenmem gereken bir bebek vardı. Hem de benim karnımda. Düşünmek istemiyordum ama sürekli gözlerim doluyordu.
Eve geldiğimiz zaman nerdeyse akşam olmuştu. Cihangir Ege hepsi dışarıdaydı. Arabayı görünce girişten haber verdiklerini anladım. Arabadan indim.
- Nerdesin sen Leyla sabah çıkmışsın sonra haber yok.
Arabanın önünde duruyordum. Ayşe benim yerime cevap verdi.
- Hastaneden geliyoruz.
- Ne? Ne hastanesi Leyla bir şey söyle.
Ben ona bakınca bütün sinirlerim alt üst oldu.
Cihangire vurmaya başladım.
- Neden neden ya neden? Hıçkırarak ağlıyordum. Bana sarıldı hâlâ göğsüne vuruyordum.
- Leyla ne oluyor? Neyin var?
Herkes Ayşeye bakıyordu.
- Bayılmış sadece doktor öyle söyledi bir şeyi yok.
Ben ağlarken dizlerim birden tutmaz oldu. Cihangir fark etmiş olacak ki beni kucağına aldı. Bense sadece ağlıyordum. Odama götürdü beni. Arkamızdan Ayşe, Ege, Nergis Teyze, hatta tanımadığım o çalışan kızlar bile merakla bakıyordu.
Cihangir yatağa bıraktı beni.
- Leyla neyin var dedi saçlarımı okşamak isterken elini çektim.
- Dokunma bana diye bağırdım.
- Leyla
- Sakın sakın bana dokunma. Çıkın dışarı. Neye bakıyorsunuz? Çıkınnnn.
Tekrar ağlarken dizlerimi kendime çektim. Hüngür hüngür ağlıyordum.
- Çıkın dışarı diye bağırdı Cihangir.
Arkada em küm sesleri geliyordu ama kapı kapandı.
Ben sadece ağlıyordum.
- Leylam.
Tek kelime daha çok ağlamama sebep oldu. Ben onun değildim artık. Kirlenmiştim.
- Ben senin Leylan değilim. Çık dışarı.
- Leyla konuş benimle.
- Hayır seni görmek istemiyorum.
- Öğrendin mi? Sesi o kadar kırılgan ve üzgündü ki kafamı kaldırıp ona baktım. Onun da gözleri dolmuştu. Yüzünde gördüğüm acıma duygusu kalbime hançer gibi saplandı.
- Sen nasıl benden saklarsın böyle bir şeyi?
- Nasıl söyleseydim?
Yanıma geldi. Elini uzatınca
- Dokunma bana sakın. Kimse dokunmasın bana diye bağırdım.
Elini indirdi.
- Leylam
- Sakın bana öyle söyleme çık dışarı.
Bana baktı.
- Hayır seni böyle bırakmam.
- Eğer gitmezsen ben giderim bu evden.
- Sakin ol tamam bak ben aşağıda seni bekleyeceğim tamam mı sende hiçbir yere gitmeyeceksin.
Kafamı çevirdim. Kimseyi görmek istemiyordum. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Kendimi çok çok kirlenmiş gibi hissediyordum. Cihangirin reddetmesini, öyle bir şey oladı deyip o hastaneyi başlarına yıkmalarını istiyordum. Bana acıyarak bakıp kabul etmesini değil.
Yalan de Cihangir. Olmadı de. Yalvarırım bu bir kâbus de.
Uzun bir zaman geçti. Kapının önünde bana bakıyordu sanırım. Kapı sesi gelince daha çok ağlamaya başladım.
Zaman kavramını unutmuştum. Sadece ağlıyordum. Ben sandım ki Cihangir ilkim olacak. Peri masallarınınki gibi o da beni sevecek ve dışarıdan gelen her şeye birlikte göğüs gereceğiz.
Okuduğum her aşk masalında böyle olurdu. Bende başrollerini biz diye düşünür hayal ederdim. Kahramanım olacaktı. Beni her kötülükten kurtaran. Başrollere bir şey olmazdı öyle değil mi? Bu benim masalım olacaktı. Tokat gibi yüzüme çarpan gerçek değil.
Bana yalan söyleyen kahramanım. Ne zamana kadar saklayacaktı? Ne yapmaya çalışıyordu? Aklımı zorladım ama hatırladığım tek şey yediğim tokattı. Ondan sonrası yoktu. Lanet olsun hatırla diyerek kafama vurmaya başladım. Ağlamam daha da şiddetlendi. Hatırla ya neler oldu.
Bugün bunlar kafamda soru işareti olarak kalmıştı. Hiçbir soruya ben cevap veremezdim. Ben sadece karanlıktaydım. Bir ömür de orada kalacaktım. Beni karanlığa mahkum etmişlerdi.
Yeterince ağlamıştım. Ne yaptığımı bilmez bir halde aşağı inmeye başladım. Ayaklarım beni taşımıyordu. Sadece sürüklüyordum.
Merdivenlerdeyken Cihangir ve Egenin sesi geliyordu.
- Ayşe denen kıza mukayyet ol. Çenesini kapalı tutsun. Hastanede neler olmuş hâlâ öğrenemedin mi? Hadi diye bağırıyordu.
- Ben anlatayım.
İkisi de bana döndü. Halimi çok merak ediyordum. Cihangir beni çirkin bulmasın diye saatlerce maske yapan her kıyafetine dikkat eden güzel görünmek için günlerini harcayan benim nasıl göründüğüm hiç umurumda değildi.
Senin beni beğenip beğenmemen hiç umurumda değildi Cihangir.
Hemen yanıma geldi Cihangir.
- Leyla iyi misin? Kolumu tutmaya çalışırken hemen çektim. Bana o endişeli gözlerle bakma Cihangir kalbim dayanmıyor. Bana acıyan gözlerle bakma. Bana bakma!
Masanın bir ucunda durdum.
- O gece neler oldu dedim sesim içime kaçmıştı.
- Leyla
- Sakın! Sadece neler oldu bana anlatacaksın. Bunu benden saklayamazsın.
- Duyunca ne olacak? Daha kötü olacaksın. Yapma ne olur?
Kararlı bir şekilde ona baktım. Korktuğum karanlıkta tek kaldım. Gerçek daha ne kadar canımı yakacak? Gözlerine bakamadım. Benden başka bir şey görmesin istediğim ama bu saatten sonra bana bakmasına dayanamadığım gözlerine. Bana aşkla bakmasını isterken o derin acıyla bakan gözlere.
Masanın yanında meyve ve bıçak vardı. Bıçağı elime aldığım gibi boynuma yakın tuttum.
- Leyla sakın diye bağırdı ikisi de atılmaya çalışırken.
- Gelmeyin keserim şah damarımı. Sakın gelme diye bağırdım.
- Leyla bırak o bıçağı saçmalama ne olur gel otur konuşalım.
- Asıl sen yaklaşma. O gece neler oldu bana anlatacaksın.
Gözleri o kadar endişeliydi ki bir bıçağa bir de gözlerime bakıyordu.
- Niye eziyet ediyorsun kendine.
- Bilmeliyim. Bu benim meselem. Söyle hadi diye bıçağı daha çok boynuma bastırdım.
- Dur tamam dur. Kahretsin. Onu hiç bu kadar korkarken görmemiştim.
Normal şartlarda olsa Cihangir gibi sert birinin bu kadar korkması bana komik gelebilirdi. Tabi tecavüze uğrayıp hamile kalmış ve boynumda bir bıçak olmasa. Hayatın şaka anlayışı böyleydi işte.
- O gece... yutkundu. Gözlerini bir anlığına kapattı.
- O gece dedim fısıltılı bir halde.
- Evet o adam sana tecavüz etti, yetişemedim. Kahretsin ki yetişemedim. Özür dilerim diye gözlerinden yaş akmaya başladı.
Kabul etme Cihangir. Olmadı öyle bir şey. Herkes yalan söylüyor desen. Ben sana inanırım. Gözümle görsem bile sadece sana inanırım.
- Neden, neden bana söylemedin? Bunu bilmek benim hakkımdı.
Kabul etmesi canımı yakıyordu. Kalbimde hançer saplanacak yer kalmadı.
- Perişan haldeydin. Ben uçağa binip geldiğimde adamlar seni hastaneye getirmişti bile. Kafanı çarpmış. Kanlar içinde. Hatırlarmış gibi ağır ağır ağlayarak söylüyordu bunları.
- Bu mu önemli olan sanıyorsun. Öleceksin sandım. Daha fazla konuşamadı. Gözlerime bakıyordu.
- Benden saklamayacaktın.
- Daha fazla üzülme diye kendimi bile öldürürdüm. Ölecektin anladın mı? Kurtuldun ya başka hiçbir şeyin önemi kalmadı.
- Benim için kaldı dedim hâlâ sesim çıkmıyordu. Bir fısıltı gibiydi.
- Kirlendim ben.
- Hayır diye bana yaklaşmaya çalıştı.
- Gelme diye geriledim.
- Tamam tamam bak. Ne yapacağını bilmiyordu. Kızgın bir boğa gibiydi.
- Senin suçun değil. O adi adam öldü anladın mı? Onu kendi ellerimle öldürdüm. Senin suçun olamaz bu. Sen tertemizsin. Sen benim gözümde hâlâ o masum kızsın.
Kafamı salladım.
- Hayır hayır anlamıyorsun.
- Asıl sen anlamıyorsun. Bak o bıçağı bırak söz veriyorum seninle bir hayatımız olacak. Herşey çok güzel olacak. Belki başka bir ülkede evleniriz haa dedi küçük bir çocuk ikna etmek ister gibi.
- Sana herşeyi unutturacağım. Söz veriyorum. Elini uzattı. Gel bana hadi Leylam gel.
- Bizim bir geleceğimiz olamaz.
- Biz istersek olur. Seni bundan sonra kimsenin incitmesine izin vermeyeceğim. Söz veriyorum. Hep yanında olacağım.
Her zaman hayalini kurduğum şeyleri vaad ediyordu ama benim ne halim ne gücüm kalmıştı. Gözlerimden yaş akarken daha fazla bu yükü taşıyamadım.
Tek kelimeyle kurtulmak istedim.
Elimden bıçak düşerken çıkan sesten daha keskin bir söz çıktı ağzımdan...
- Hamileyim...
Cihangirin gözleri büyürken
- Nee diye bir ses geldi arkadan.
Kapıda bize bakan Annem ve Babamdan başkası olamazdı...
Gözlerim yaşlı elimden düşen bıçak ve ağzımdan çıkan kelimelerle ne muhteşem bir karşılama.
- Leyla sen ne diyorsun diye bağırdı annem.
- Sakin ol hayatım diyen babam da şoktaydı.
Ben utanç, şok, üzüntü karışımı sadece onları izliyordum. Yine titriyordum. Utanç tüm benliğimi sarmıştı. Onların yüzüne bakamıyordum.
Babam annemi tutmuştu.
- Neden elinde bıçak vardı. Cihangir yoksaa... Ahh bana bir şeyler oluyor Hikmet.
Annemin başına toplandı herkes.
- Cihangir yoksa sen Leylayı hamile bırakıp çocuğu istemedin mi? Bu ne manzara böyle açıklayın aklımı kaçıracağım.
Neee annem manzaradan bunu nasıl çıkardı?
- Hayatım sakin olur musun?
Ben korkudan kıpırdayamıyordum bile. Cihangir yanıma geldi. Bana sarılıp beni bıçaktan uzaklaştırdı. Masadan da. Ben tepki veremiyordum.
- Bu çocuk kimden Leyla çabuk söyle diye bağırdı annem.
Ben hâlâ konuşamıyordum. Sadece gözümden gözyaşları düşüyordu usulca. İnsan saramadığı yarayı saklarmış. Bazen bir gülüşün içine, bazen de derin bir sessizliğe.
Bana sorulan soruları nasıl yanıtlarım. Boğazım düğümlenmişti. Yaramı sessizliğime sakladım.
- Benim diye bir ses geldi Cihangirden.
Ne benim ben anlamadım.
- Sen sen yaptın demek.
Neyi o yaptı? Bir ona birde anneme bakıyordum.
- Sana ondan uzak dur yoksa hakkımı helal etmem dedim. Beni çiğnedin. Sana bakıp büyüten bendim. Sana emek verdim o orusbunun yanından ben aldım.
Neler oluyor bunlar ne diyor? Bana sarılan Cihangir kaskatı kesildi.
- Anne sen ne diyorsun. Sonunda konuşabilmiştim. Kendim için değil Cihangir için susamazdım. Ben ölsem bile onu. üzülmesine izin vermem.
Bana baktı.
- Leyla sen nasıl böyle bir şey yaparsın?
Ben tam Cihangirin suçu olmadığını söyleyecektim ki annem birden düşüp bayıldı.
Sırayla mı lan bu işler? Bu Arslan kadınları yani biz peş peşe bayılıp duruyoruz. Ahh kahretsin. Babam annemi kucakladı.
- Yukarı odaya götürelim.
- Sen doktor çağır oğlum dedi.
Cihangir telefonu aldı.
Doktoru hemen çağırdı. Onlar yukarı çıkarken ben orada öylece kalmıştım. Cihangir yanıma geldi.
- Sen nasıl böyle bir şey söylersin diye isyan ettim.
- Sakın Leyla sakın haa bu bebek bizim. Onun babası benim dedi gözlerimin içine bakarak.
- Sen delirdin mi? Annem..
- Sen üstüne düşeni yap sonra konuşacağız tamam mı?
- Bak
- Tamam mı? Çok kararlıydı.
- Konuşacağız tamam dedim asla gerisini kabul etmedim.
Kolumdan tutup beni yukarı çıkarıyordu. O bana dokununca irkildim. Gözlerime hüzünlü bir şekilde baktı.
- Odana geç sen ben halledip senin yanına geleceğim.
- Neyi halledeceksin?
- Leyla ne olur bir kere de söylenmeden yap.
Usulca odama geçtim. Annem perişandı ama ben ona bile üzülemiyordum. Kendime bile üzülemiyordum. Off Cihangir sen ne yaptın ya?
Yatağımın üzerine oturdum. Dün sabah hayatımın en heyecanlı zamanlarıydı. Ceza diye beni öpmesi gözümün önünden gitmiyordu. Kendince kılıf uydurarak bana yaklaşıyordu.
Gözlerim dolmuştu. Salak gibi yine ağlıyordum. Travma desen değil. Hatırlamıyorum bile ama karnımda bir can vardı. Babasını öldüren benim bebeğim dedi.
Cihangirin bu fedakarlığı yapmasına müsade edemem. Ben bir kuyunun içine düşerken onu da çekemem. Hem annem seni uyardım dedi. Cihangiri neden uyardı ki?
Ağlayacak halim kalmamıştı.
İçimde muhakkak bir yer paramparça olmuştu ki ağlayamıyordum.
Düşünmekten başım ağrımıştı. Bir yere gidip kimseyle karşılaşmakta istemiyordum.
Kapım çaldı. Off kim bu yaa.
- Buyrun.
Gelen Cihangirdi.
- Ooo hayırdır medeni olmuşsun. Kapı falan çalıyorsun. Genelde pat diye girersin ama.
Kafasını salladı.
- Bana laf söylemek için hiçbir fırsatı kaçırmıyorsun.
Omuz silktim. Dizlerimi kendime çekip sırtımı yatak başlığına dayadım. Gelip yanıma oturdu. Yatak ağırlığıyla çökmüştü.
Sürekli odasına baskın yapan bendim. Hem de yıllardır. Zaman nasıl da değişti artık o benim odama gelip gidiyordu. Keşke böyle olmasaydı.
Saçlarımı okşamak için elini kaldırdığında kendimi çektim.
Yüzüme dönüp baktığımda o üzüntüyü görmek beni kahretmişti.
O gülsün diye hayatımı verirdim ama benim yüzümden üzülüyordu. Beni sevsin istedim ama bana acıyordu. Onun için her şeyi yapacağım adam bana sadece acıyordu.
Kafam dizlerimde ona bakıyordum.
- Bana yalan söyledin.
- Söylemedim.
- Gerçekleri gizlemekle yalan söylemek aynı şey.
- Gerçekten şey yani sen..
Derin bir nefes aldı. Daha söyleyemiyordu bile.
- Bu gün hastanede ben de kabul etmek istemedim. Kıvranıp durdum ama evet hamileyim.
İçimde ölen sadece bir parça değildi belki de. Ben de ölmüştüm. Bu hissizliğin başka açıklaması olamazdı. Kelimeler boğazımı kesti ama acımadı. Onun bakışı kadar acımadı.
Gözlerini kapatıp bir süre durdu. Daha bir ergenken öfke kontrolü için psikoloğa gittiğinde öğrenmişti kendini kontrol etmeyi. Kendini tutmaya çalışıyordu.
- Eğer o adam ölmeseydi tekrar tekrar öldürürdüm. Elimi dudağına götürdüm.
- Benim yüzümden katil oldun. Ben kimseye mutluluk getiremedim.
Elimi tuttu. Bana sarıldı.
- Seni ilk gördüğüm anda ölen kalbim dirildi mutlulukta neymiş.
- Cihangir deyip bende ona sarıldım. Yine ağlıyordum. Bu seferki başkaydı ama kendimi o kuyuda hissetmiyordum. Sen de benim kalbime dokunuyorsun işte böyle. Susuz kalmış toprak gibi yüreğim. Ağzından çıkan tek söze ömrünü adamaya hazır.
Yanlız değildim. Sanki nevruz çiçeği gördüm de baharın haberini aldım.
- Affet beni sadece sen üzülme istedim. Bu yüzden sakladım. Benim için de çok zordu.
- Sana kızgın değilim. Sana küsemiyorum ki. Sadece yani bu çok ağır.
- Hatırlıyor musun sen yeni gelmiştin bizim eve. Annemler seni getirdikleri gün o kadar tatlı bir kızdın ki. Sana orada aşık oldum.
Nefesimi tutmuştum. İlk defa bana aşkıyla ilgili bir şey söylüyordu. Hep gözleriyle beni çeken ama sözleriyle beni iten bana kötü davranan taraftı.
- Ben orada kabuslar görürken geceleri gelip bana sarılırdın hatırladın mı?
Kafamı evet anlamında salladım.
- Kabuslarıma bir tek sen iyi gelirdin.
- Ama o psikologlar, danışmanlar falan.
- Hıh halt etmiş onlar. Hiçbiri yeşil bir çift göz kadar beni etkilemedi. Kimse beni öyle iyileştiremedi.
- Bırak ben de seni iyi edeyim. Yaralarını sarayım. Benim yaşama sebebim sensin. Bırak yanında olayım.
Bir insan bir günde bu kadar dengesizleşebilir. Şimdi de mutluluktan ağlıyordum.
- Bunu bana acıdığın için yapıyorsun.
- Yapma Leylam. O kadar direndim ki bunu gizlemek için ama seni öyle gördüğümde hiçbir şeyin önemi kalmadı.
- O zaman benimle niye ilgilenmiyormuşsun gibi yaptın.
- Sadece önce annemlere söylemek istedim.
- Ahh annem. O nasıl?
Insan annesini unutur mu ya tam malım.
- Babam yanında sakinleştirici aldı merak etme.
- Her şey benim yüzümden oldu.
- Hayır hayır onlarda kabullenecek. Böyle olsun istemezdim ama yeter. Benim de canıma tak etti.
- Annem seni uyardım derken ne demek istedi.
- Leyla önemli değil bak.
- Cihangir hadi bu gün yapma bari bu odada konuşulanlar burda kalacak söz.
- Annem sana olan sevdamı anlamış. 15 yaşındayken beni uyardı. Sonra bu sürekli tekrar etti senden uzaklaşmam için beni evden gönderdi.
- Buna hakkı yoktu.
- Kendine göre haklıydı. İnsanlar bizi kardeş olarak görüyor. Bundan çekiniyordu. Sen her zaman onun gözdesi oldun. Üzülmene dayanamazdı.
- Ben yıllarca beni sevmediğini düşündüm. Nasıl hayatımıza bu şekilde karışabilir? Tüm bunlardan kaçıp New Yorka gittim. Şimdi daha mı iyi oldu dedim isyan ederek.
- Geçti artık. Bundan sonra kimse bizi ayıramaz. İki dünya bir araya gelse seni benden alamaz.
Yapma Cihangir kalbim dayanmaz bu sözlere... Seni de kendimle yakamam.
- Bu bebek benim dedin onların yanında. Gerçeği söylemeliyiz.
- Hayır bu asla olmayacak.
- Sonra ne olacak peki?
- Evleneceğiz. Birlikte büyüteceğiz bu bebeği.
Ben şok olmuştum. Hayatım boyunca tek hayalim onunla evlenmekti ve ondan kolay bir şeymiş gibi bahsediyordu.
- Çok ani biliyorum ama kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım.
- Benimle evlenir misin Leyla..
Sanki cevabından emin gibi gülümseyerek umut dolu bir gözle bana bakıyordu. Her şeye rağmen heyecanı elle tutulur bir şekildeydi.
- Hayırrr seninle asla evlenmem...
Şoka giren oydu şimdi.
- Leyla neden?
Hevesi kursağında kalan çocuklar gibi bakıyordu bana.
- Bu normal mi? Sen bana sadece bu bebek için evlenme teklif ediyorsun. Seni bu işe karıştırmayacağım.
- Leyla iyi değilsin. Doğru düşünemiyorsun.
- Doğru düşünemiyen sensin.
- Leylam.
- Yapma şöyle seslenme bana.
Ayağa kalktım. Odayı karışlıyordum. Bana bakıyordu.
- Ne istiyorsun?
- Bir şey istemiyorum annemlere her şeyi söyleyeceğim.
- Sonra ne olacak peki çocuğu mu alacaksın.
Dönüp ona baktım. Tekrar gözlerim dolmuştu. Bana baktı. Yanıma geldi.
- Tamam sakin ol. Özür dilerim. Kimseye kıyamazsın sen biliyorum dedi nazik bir sesle. Yutkundum.
- Cihangir ben hastanede sordum. Yani almak için bebeği ama alırsam bir daha çocuğum olması zormuş.
Bu sefer o nefesini tutmuştu.
- Tamam bak her şeyin üstünden birlikte gelebiliriz.
Kafamı sağa sola salladım.
- Bilmiyorum bak ben hiçbir şey bilmiyorum ama kendimle birlikte seni de sürükleyemem.
Bana sarıldı.
- Sen ben diye bir şey yok. Biz biriz. Sadece biraz sakinleşmeye ihtiyacın var.
- Yaa
- Hişşt senin ne kadar inatçı olduğunu unutmuşum. Bir sus be kadın. Gel annem sabaha kadar uyanamaz. Sende biraz uyu.
- Ya bu halde nasıl uyuyayım?
- Çok da güzel uyunur. Kafanı yastığa koyacaksın uyuyacaksın.
İtiraz etmek istedim ama fırsat vermeden beni yatağa doğru yönlendirdi.
Oflayıp pufluyordum. Yatağa oturttu beni. Yavaşça ayakkabı ve çoraplarımı çıkardı tek tek. Bu adam, o sert adam, öldürebilen bir adam nasıl bu kadar nazik davranıyordu?
Yavaşça beni yatırdı.
- Sen peki?
- Ben de buradayım sen uyu hadi dedi. Yana kaydım.
- Gel hadi dedim elimle göstererek.
- İyi bir fikir değil bu.
- İyi olup olmaması umrumda değil gel hadi yalnız bırakma beni dedim.
Sana o kadar ihtiyacım var ki...
Gözleri duygu yüklüydü. Çorabını çıkardı. Yatağa oturdu. Kemerini çıkardı. Tam uyuyacakken.
- Lütfen gömleğini de çıkar. Düğmeleri bana batar.
Gözlerini devirdi.
- Nee bu halde başka bir şey düşünmüyorum.
Gömleğini çıkardı.
- Eminim öyledir. Ne derece sapık olduğunu biliyorum.
- Ne sapığı yaa.
- Gizli gizli beni izleyen sen değil miydin?
- Hiç de bile sen karşıma çıktın. İnsan kapısını kilitlemez mi?
Bence sen gözetlenmek istiyorsun bana suç atma.
- Yok daha neler sen hasta hasta odama gizlice gir beni gözetle sonra bana suç at vallahi bravo. Kafam dağıldı iyice. Durumuza bak yaptığımız muhabbete bak. Ona ters ters baktım.
Gelip yanıma sokuldu ve bana sarıldı. Kafamı göğsüne koydum. Kalp atışlarını dinlemek terapi gibiydi. Ben de ona kocaman sarıldım. Kafamın tepesini öptü.
Bu öpücüğe razı oldum. Kalbim küt küt atıyordu. Tek sevincim o da aynı durumdaydı. Kalbi gümbür gümbürdü. Kalp seslerimiz karışsa.
Neden her zaman bu kadar mutlu olamıyordum. Neden üzülmek zorundayız. Ona daha sıkı sarıldım. Anlamış gibi üzüntümü o da bana sarıldı. Nazik bir sesle
- Ben her zaman yanında olacağım. Ne yaşanırsa yaşansın her ihtiyacın olduğunda ben yanında olacağım.
Kokusunu içime çektim. Derin derin nefes aldım. Hastanede öğrendiklerim bu yaşananlar zaten ağır gelmişti. Yavaşça gözlerimi kapattım ve uyumuşum.
Onun yanında kendimi bırakmak daha kolaydı. Ona kendimi bırakmak kolaydı. Onca yaşanandan sonra aklımda kalan tek şey benimle evlenir misin cümlesiydi.
Onunla evlenme hayalleri kurmuştum ama böyle değildi. Gözlerinde acıma değil aşk olacaktı. Mecburi değil isteyerek olacaktı. Bana aşkla gelecekti zorla değil.
Hayallerin gerçekleşti Leyla. Bravo sana. Ben bu olanları böyle hayal etmemiştim....