2. KADER NE DERSE O

2206 Words
Sonunda herkes Mardin’e döndüğünde düzen yeniden kuruluyordu. Zaman su misali akıp yolunu bulmak için kendine yeni kanallar çentikler ve boşluklar yaratıyordu. Nida, serin kanlılığını korumak adına çok fazla çaba gösterse de karşısındaki adamın cüretkar halleri sınırlarını zorluyor duvarlarını yıkmasına hasar almasına neden oluyordu. Yeni mandıra kurulumu için bakılan arsaya o da göz atmak istemişti ki çünkü arsayı onlara satanlardan biri fazla para uğruna vazgeçmiş diğer hissedarlardan fazla payı olduğunu iddia ederek başka bir şirket ile görüşmeye başlamış. Tapu kadastrodan bir görevli ile imza yetkisi olan hissedarların sahip oldukları dönüm hesaplaması yeniden yapılacaktı. Kerim de onlarla gelmiş büyük arazide diğer görevli çalışırken onu dikkatle dinleyip notlar adam Nida’yı izliyordu. Birkaç saatin sonunda işi biten adam gerekli ölçümlerin evrak üzerindeki resmi bilgisini birkaç gün içinde alabileceklerini söyleyerek yanlarından ayrıldığında telefonla görüşme yapan Nida Kerim’den biraz uzaktaydı. Adam adı gibi biliyordu ki kadın yine kaçacaktı. Bunu engellemek adına işleri pisleştirse de umursamadı. Fark ettirmeden aracının lastiğini cebinden çıkardığı çakı ile delip havasının inmesine neden olurken göğü kara bulutlar sarmıştı. Bulutların yağmur indirmesi kaçınılmazdı. İl sınırına yakın oldukları için ıssız bir alanda bulunuyorlardı. Sonunda konuşması biten Nida telefonu kapayıp arabanın yanında geldiğinde dudakları arasında sigara olan adamın elleri ceplerinde ona baktığını gördü. Bakışlarını kaçırmadan kendi aracının kapısını açarken “Ben adliyeye geçiyorum Kerim Bey, son dava ile ilgili karar açıklanacak bugün. Konu hakkında gerekli bilgiyi size iletirim. İyi günler” dediğinde başını sallayan adam tek kelime etmedi. Binip kemerini takan kadın kontağı çevirdi ve hareket etmek istedi ama beş metreyi bile zor gitti. Kaşları çatılırken arkada kalan ve ona bakan adamı dikiz aynasından görebiliyordu. Lastikte sorun olduğunu anlayan Nida sinirle gözlerini kaparken alnına vurdu. Çünkü en son lastik değiştirdiğinde araçtaki patlak lastiği sanayiye bırakmamış sağlamını da almamıştı. Dua ede ede inip lastikleri kontrol edince sinirle dişlerini sıktı. Elini alnına koyarken sıkıntıyla ofladı. Kerim sakin adımlarla gelip “Bir sorun mu var?” dediğinde göz deviren genç kız “Yoo ne sorunu, canım istedi durdum. Siz gitmiyor muydunuz Kerim Bey?” diyen Nida telefonu almak için diğer koltuktaki çantasına uzandığında adam hala bakıyordu. “Gitmiyorum. Biraz daha buradayım. Lastik patlamış gibi görünüyor.” Telefonunu alan genç kız kapalı olması şoku ile ayrı yüzleşti. Ekrana bakarken “Şaka mı bu?” demekten kendini alamadı. Kerim, bıyık altı hafiften tebessüm etse de belli etmedi. “Sıkıntı nedir Nida?” “Problem yok ben halledebilirim. Sizin eminim daha önemli işleriniz vardır. Ben sizi meşgul etmeyeyim. İyi günler.” Sözleri biterken bir anlık çakan şimşek ve ardından gürleyen gökle olduğu yerde sıçrayan kız başına düşmeye başlayan yağmur taneleri ile adamın gözlerine baktı. Kerim kendinden emin bir tonla “Şarjın bitti büyük ihtimalle. Lastikte patlamış. Araçta yedek varsa hemen değiştirelim de gidelim çünkü bu yağmur hemen dinecek gibi görünmüyor.” dediğinde soluğunu bırakan kız ıslanmayı umursamadan “Araçtaki lastik de patlak. Değiştirmeyi unuttum.” diye homurdandı. “Ben kendi yedek lastiğimi vermek isterdim ama bu araca uymayabilir çünkü araca göre özel üretim. İyisi mi benle gel. Sonra aracı buradan aldırırız.” Nida “Ne münasebet. Abimi arar ben araç isterim. Siz gidebilirsiniz.” “Nida.” “Hanım Kerim Bey, Nida Hanım. Lütfen mesafemizi koruyalım.” Kerim kaşlarını çattı. Dişlerini sıkarken “Nida” dedi yeniden ve saçlarının uçlarından sular damlamaya başlayan kız aynı gıcıklıkla “Kerim Bey” diyerek cevap verdiğinde kıza doğru uzanan adam çileden çıkmıştı. “Sikerler beyini de resmiyet konuşmalarını da.” Sözleri biterken hafiften eğilmiş ve kızı tek bir hamle de omuzuna atmıştı. Kendi arabasına doğru yürürken “Kerim Bey bırakın. Siz aklınızı mı kaçırdınız? Derhal indirin beni” diyerek bağıran Nida şaşkındı. Dudakları istemsiz iki yana kıvrılsa da bunu durdurmaya çalışıyor inadım inat mottosu ile devam ediyordu. Adam duracak gibi değildi. Kendi aracının yanına geldiğinde Nida’yı omuzundan indirdi ve araçla arasına sıkışmasını sağladı. “Delirdiniz mi? Ne yaptığ-” Nida devam edemedi çünkü Kerim onun daha fazla konuşmasına izin vermedi. Eğilip dudaklarını kadına örttüğünde gözleri irileşmiş şaşkınlıktan dudakları aralanmış ve titreyen bedeni ile ona şölen sunması hoşuna gitmişti. Aralık kalan dudaklarından içeri sızan dil kendi dili ile çarpıştığında göz bebekleri kayarak kapaklar irisleri örttü. Elleri aralarında sıkışıp kalmıştı. Sadece adamın ceketinin yakasını tutabiliyordu. Kerim ise yılların acısını çıkarır gibi örseleyerek öpüyor onu kendine katma çabasına inanamıyordu. İkisi de kocaman insanlardı. İstediklerini, arzularını, tutkularını anlayabilirlerdi ama aynı anda ikisi de birer liseli ergen kalıbına cuk oturmuş gibiydi. Adam usulca geri çekildiğinde titreyen kirpikleri yukarı kalkan Nida “Sen ne yaptın az önce?” diyebildi. Lakin inadı öyle bir darbe almıştı ki bunu sorarken bile dilini dudakları üzerinde gayriihtiyari gezdirmiş adamın bıraktığı o tadı damağından silinmeden yeniden almıştı. Alnını öptüğü kadının alnına yaslayan adam “Yıllar önce yapmam gerekeni.” dedi. “Kerem.” “Sus. Biliyorum. Sen söylediğindeki tavrım leş gibiydi ama artık konuşmamız gereken konuşar var. Ciddi anlam da.” Nida yutkundu. Dudaklarını birbirine bastırıp adamın mavilerine bakarken soluğunu bıraktı. Başını hafifçe sağa sola sallarken “Hayır, hiçbir şey konuşmamıza gerek yok. Ben gerekli şeyleri yıllar önce duydum.” derken sesindeki o kırgınlık ve çekingenlik belli oluyordu. Kerim tüm bedenini Nida’ya yasladı ve ellerini yanaklarına koyarak burunlarının birbirine değmesine izin verdi. “Yıllar önce sen bana hislerini açmaya çalıştın bense acımın taze olmasından ya da odunluğumdan hangisini düşünmek istersen ise aptallık ettim. Kötü davrandım. Hoş değildi sözleri kabul ediyorum ama nerdeyse dokuz yıl geçti. Ben senden etkilendim. İzledim. Tavırların davranışların düşüncelerimin aksine işindeki o dik duruşu bozmaman anlayacağın öyle bir aptallık ettim ki düzeltmek yıllarımı aldı.” Sözleri biterken Nida kırgın bir sesle “Düzeldi mi?” dediğinde iç çeken Kerim dudaklarını yaladı. Alt dudağını ısırırken fısıltıyla “Düzelsin” dedi. Yeniden ama bu defa daha sakin dokundu bedeni titreyen kadının dudaklarına. Nida kalbindeki küçük buz parçalarının adamın ılık nefesi ve sıcak dudakları ile eridiğini hissederken incecik gül tohumları büyüdü ve goncalar açılmaya başladı. Gözlerini kapatıp karşılık vermeye başladığında Kerim yeni başlangıçların adımlarını attıklarını biliyordu. *** Zişan, üniversiteden çıkmış iki kız arkadaşı ile sohbet ederek yürüyordu. Konağa gitmeden kütüphaneye uğraması gerektiğinden kafe tarzı bir mekanın önünde durdular. “Kızlar ben acıktım. Bir şeyler yesek mi? Konağa geçmem geç olacak.” Neslihan “Bence de. Sabah pek bir şey yiyemedim zaten karnım zil çalıyor.” Behiye “Zişan canım sen diyette değil miydin? Burası hamur işi üzerine. Sonra pişman oluyorsun çok yedim diye.” Zişan omuz silkti. Gülümsemeye çalışırken “Aman boşver. Dün pazartesiydi bugün salı. Hem açım diyorum kızım aç. Biliyorsun açken ben ben değilim” derken sesinin eğlenceli çıkmasına özen göstermişti. Yıllar geçtikçe içine attığı psikolojik sıkıntıları yeme sorunları olarak geri dönüyordu. Olması gereken kilodan biraz daha fazlaydı. Bu nedenle dikkat etmeye çalışsa da olmuyordu. Doktora gidiyor tavsiye alıyordu ama onun omuzlarında öyle bir geçmiş yükü vardı ki ne doktor geçip alabilirdi ne de sırtını dönüp gidebilirdi. Tombul yakaları, gülünce hiç kaybolmayan gamzesi ve yeşil gözleriyle sevimliydi. Güzeldi de lakin toplumda öyle bir güzellik algısı vardı ki bazen insanların bakışlarından bile rahatsız oluyordu. Hele ki iki aşiretin de göz önünde bulundurduğu çocuklardan olunca bu baskı daha da artıyordu. Karar verildiğinde kafeye girip cam kıyısında bir masaya oturdular. Behiye ve Neslihan şehir dışından okumaya gelen öğrenciler. Behiye açık bir kızdı. Buna rağmen giyimi düzgün abartıya kaçmayan sadece şeyleri seven bir kızdı. Sarışındı. Kahverengi gözleri ile şirin ama güzeldi. Neslihan kapalıydı. Mümkün olduğu kadar uymaya da çalışırdı. Onun gözleri maviydi. Hemen alnının köşesinde gözünün kıyısında çocukluktan geçirdiği kaza yüzünden derin bir iz olsa da normal standartlarda güzelliği vardı. Üç kız da yirmi iki yaşına gelmiş son sınıf öğrencileriydiler. Köfte ekmek ve ayran sipariş ettiklerinde Zişan halasına mesaj attı. Geç geleceğini yemek yediğini ve kütüphaneye gideceğini söyledi. Asla ondan habersiz iş yapmaz hep sorumluluklarını bilirdi. Belki de kendini buna mecbur hissederdi. Yemeklerini yediklerinde birer de tatlı olarak baklava söylediler. Hesabı ödediklerinde dışarıya çıktılar. Hemen karşı dükkan kırtasiye olduğu için “Kızlar siz kütüphaneye geçin bende az şuraya uğrayayım Mercan’a söz vermiştim günlük alacağım” dediğinde onlar da onayladı. Zişan sağına soluna bakıp karşıya geçmek için hazırlanırken telefonu çaldı. Arayan Merdan’dı. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. “Alo Merdan.” “Ablam. Nasılsın? Müsaittin değil mi? Emin olamadım ama yine de aramak istedim.” Genç kız yine gülümseyerek “Müsaitim canımın içi. İyi ki de aradın çok özlemiştim. Sesini duymak bile iyi geldi.” derken yola adım attı. Konuşma devam ederken ikinci adımı atmıştı ki sol tarafından acı bir fren sesi ve gövdesine çarpan şeyle çığlığına engel olamadı. Çok sert değildi ama korkmuş kolu ise incinmişti. Yere düştüğünde telefonu elinden fırlayıp biraz ilerisine düşerken çoktan sağdan soldan başına birikenler başlamıştı. Arkadaşları köşeden başka sokağa döndükleri için durumu görememiş haliyle gelememişti. Kolunu tutan kız telefondan bağıran kardeşi ile şokta olsa da uzanıp aldı ve “Sorun yok. Düştüm sadece. Merdan ben seni birazdan arayayım mı?” dedi. Kardeşi “Abla kötü bir şey oldu değil mi? Yalnız mısın? Abla bak doğruyu söyle hemen konağı arıyorum” dediğinde dişini sıkıp derin bir soluk aldı ve “İyiyim dedim ya. Lütfen kimseyi telaş ettirme. Ben ararım bir sorun olursa. Kapamam lazım” değip telefonu kapadı. Ona vurana baktığında ise polis aracını görmek gözlerini büyütmesine neden oldu. Hemen yanı başına dikilen botlar görüş açısına girdiğinde başını epey bir kaldırması gerekti. “Hanım Efendi iyi misiniz?” Tek dizi üzerine çöken adamla daha yakından bakışmaya başlayan kız kaşlarını çattı. “Sizce iyi gibi mi görünüyorum?” Adam kaşlarını kaldırdı. Sonra ukala bir tonla “Yola atlayan sizsiniz. Bir de telefonla konuşuyordunuz. Yani hata kimse tartışmayalım” dediği an sinirle yeşilleri parlayan kız “Hem suçlu hem de o suçu size atarım diyorsunuz yani?” dedi. Diğer adam geldiğinde “Lan Yağız daha izinden yeni döndün hemen olaya mı karıştın oğlum?” deyip kıza döndü. “Kusura bakmayın lütfen. Bir hastaneye gidelim size yardımcı olsunlar.” Zişan sinirle solurken “Gerek yok. Daha fazla dikkat edin yeter çünkü benim yerimde bir çocuk olabilirdi.” deyip kalkmak istedi. Adının laf arasında Yağız olduğunu öğrendiği adam kolundan tutup yardım etmek istediğinde acı içinde inledi. Eli ateşe değmiş gibi geri çekilirken kaşları çatılmıştı. Diğer adamın da kaşları çatılırken hemen yanlarında beliren iki takım elbiseli adam “Zişan Hanım iyi misiniz?” demesiyle gözlerini yılmış bir şekilde kapatan kız soluğunu bıraktı. “Zişan?” Bu defa da Behman’ın sesiyle ağlamak istediğini belli eder gibi ses çıkan kız bakışlarını genç adama çevirdi. “Behman abi.” “Ne oldu sana? Biri bana burada neler olduğunu anlatacak mı?” Gözlerini kısan Yağız üzerinde üniforması dimdik dururken sıkkın soluklar veriyordu. Gerçekten de dün izinden dönüp bugün bunu yaşamayı nasıl becerdiğini düşünüyordu. Sonuç olarak hastaneye gittiklerinde filmi çekilen Zişan müşahade odasında yatakta bekliyordu. Behman başındaydı. Yağız ile arkadaşı Metin kapı ağzında elleri bellerinde yanlarındaki amirlerine bilgi veriyorlardı. Doktor geldiğinde durumu izah etti. “Geçmiş olsun Zişan Hanım. Röntgen sonuçlarına göre dirsek kısmınızda kırık var. Alçıya alınması gerekiyor. Onun haricinde hasar yok. Ağrı kesici almanız dışında ilaca gerek yok. Dinlenmenizi tavsiye ederim. Her ihtimale karşı evde bir sıkıntı olursa lütfen hemen gelin.” Zişan üzüntüyle gözlerini kaparken hastane polisi geldi. Şikayetçi olmadığını sadece görünmez kaza olduğunu ve daha fazla büyütülmemesi gerektiğini defalarca kez tekrar etti. Yağız’ın amiri gelip geçmiş olsun dileklerini sunduğunda utanan Zişan bakışlarını kaçırdı. Behman “Zişan artık konağa haber vermemiz lazım biliyorsun değil mi?” dediğinde soluğunu bırakan kız yenilmişlikle omuzlarını indirdi. Genç adam telefonla odadan çıktığında bu defa Yağız ile arkadaşı Metin girdi. Kendi gibi yeşil gözler ona bakarken “Geçmiş olsun” dediğinde kısa bir teşekkür eden kız yanındaki çanta da çalan telefonu ile dikkatini adamdan çekti. Telefonun ekranına baktığında sağ eliyle alnına vurdu. Kızları unutmuştu. Cevapladığında durumu kısaca özet geçti. Yağız dikkatle konuşan kızı izliyordu. Dudak ve çene arasındaki o boşlukta oluşan çukurlar irislerinde oynuyor gibiydi. Sonrasında kolu alçıya alınan Zişan Behman’ın arabasına binerken polis aracına binen diğer ikili kendi arasında konuşuyordu. Yağız'ın gözü ise en fazla bir altmış beş boyunda etine dolgun, kapalı, yeşil gözlü ve hep buğulu bakışların sahibi kızdaydı. Konağa geldiklerinde kapıdan girdikleri an önce kardeşleri sonra da konağın büyükleri genç kızın karşısına geçip nasıl olduğunu sordu. Seher, üzgünce kuzenine bakarken Bahar anne şefkati ile odasına çıkarırken Berdan elinde telefon arkalarından gitti. Merdan ile yeninden konuşan Zişan olanı anlatırken ufak tefek azarlarına göz devirmişti. Seher, Oylum ve Zeynep ile baş başa kaldığında yardımları ile üzerini değiştirdi. Yatağa oturduklarında sohbet etmeye başladılar. Konu kazadan Yağız’a geldiğinde Zişan göz devirdi. “Ya başta öyle gıcık konuştu ki ayıp olmasa elimin tersi ile ağzına çarpardım.” Seher kıkırdadı. Zeynep ise “Abla diyorsun ki adam zebellah gibiydi. Üstelik özel harekat polisi. Sence ağzına çarpma isteğin içinde kalır gibi” deyip güldü. Oylum'sa “Ay düşünsene adam pat diye Zişan ablaya aşık oluyormuş. Hem söylesene adı ne bakalım belki sosyal medyası vardır.” derken telefonunu çıkarmış sosyal hesabına girmişti. Zişan gözlerini büyütüp “Sakın Oylum. Hem o kim bana baksın. Öyle bir tiple boy posla yanına incecik kızları ister. Hem ne alaka aşık olması sevmesi falan ya.” derken Seher kaşlarını çattı. Ona sertçe bakarken “Bu düşüncenin seni dibe çektiğini hala anlamadın değil mi? Zişan, sen çok güzel bir kızsın. Fazladan kilon olması bunu etkilemiyor. Sen önce kendini seveceksin. Bu dünya da en kıymetli şeyin kendi hayatın olduğunu öğreneceksin. Birileri beğensin diye zayıf ya da sırf çok sıska dediler diye kilolu olmak zorunda değilsin.” dedi. Oylum “Seher abla haklı” derken Zeynep “Bence de” değip omuz silkti. Düşüncelere dalan Zişan akşam yemeğini yedikten sonra uyumuş sabah uyandığında ise telefonunda bir bildirim görmüştü. Yağız Dinçkol size takip isteği gönderdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD