Gözlerimi açtığımda her yer karanlıktı. Bilincim pusun ardındaydı. Kim olduğumu bile ayırt etmekte zorlanıyordum. Bir süre daha gördüğüm karanlığın içinde yatmaya devam ettim.
Pus dağılıp anılar geri gelmeye başladığında bedenim panik havuzunda çırpınmaya başladı. Ellerimi, ayaklarımı hareket ettiremiyordum. Bağırmak istedim ama sesim çıkmadı.
Duyduğum sesle çırpınışlarım yavaşladı. Lanet karanlık korkumu artırıyordu. Yüzümde bir sıcaklık hissettim ve sonrasında gözlerimdeki bağ açıldı. ‘’Günaydın.’’ diyene baktım. Bu Naz’dı. ‘’Sonunda uyandın. Bir an hiç uyanmayacaksın sanmıştım.’’ Bedenim çırpınmayı bırakmıştı ama ellerim sürekli hareket halinde bağlı iplerden kurtulmaya çalışıyordu.
Ayağa kalkıp yanımdan uzaklaştı ve sonra elindeki su dolu şişeyle geri geldi. ‘’Bağırırsan o acıyla seni bırakırım.’’ dedi. Hangi acıdan bahsettiğini biliyordum. Uyandığımdan beri boğazımda acı veren bir yanma hissi vardı.
Kollarımdan tutup yattığım yerde doğrulmama yardım etti ve sırtımı duvara dayadı. Ağzımı açtığında şişeyi dudaklarıma uzattı. ‘’İlaç sonrası o acı biraz rahatsız edici.’’ dedi. Sudan birkaç yudum içtim.
‘’Bunu neden yapıyorsun?’’ diye sordum.
‘’Üzerine alınma. Seninle şahsi bir meselem yok. Ben sadece basit bir kuryeyim. İstenileni teslim eder paramı alıp yoluma giderim.’’ Şişenin kapağını kapadı. ‘’Sana ulaşabilmek için o sıkıcı arkadaşına dört aydır katlanıyorum.’’
‘’Büyük sabır.’’ dedim alay edercesine. ‘’Beni her kim istiyorsa ona versen de öylece yoluna gidemezsin. Seni bulacak.’’
‘’Derin mi?’’ dedi onu tanıdığını belli eden bir sesle. ‘’Onun içinde bir kaç iş yapmışlığım vardır. Sıkı çocuk. Ben olduğumu öğrenmesi zor olmayacaktır ama yerimi bulamayacağını bilir. Ortadan kaybolma konusunda hayalet gibiyimdir.’’
Tekrar ağzımdaki bağa uzandığında başımı çevirmeye çalıştım ama çenemden tutup engel oldu ve o bağ eski yerine döndü.
‘’Biraz sabret birazdan seni alacak kişi gelecek ve beni bir daha görmeyeceksin.’’
Hala ellerimdeki ipleri çözmekle uğraşıyordum ve bunu yaparken derimi kesmiş olmalıydım ki sızlamaya başlamıştı.
‘’O ipleri açamazsın kendini iyi hissedeceksen uğraşmaya devam et ama sadece canın yanar.’’ Tanrım, hareketleri konuşması o kadar rahattı ki!
Çekip gittiğinde nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Her yer toz içerisindeydi. Etrafta eski, paslanmış demir eşyalar duruyordu. Hurdacı gibi bir yerdi.
Tek başıma saatlerce bekledim. Korkuyordum ama mantığımı kaybetmemeye çalışıyordum. Derin’i dinlemediğim için çok pişmandım. Onun arkasından gizlice iş çevirdiğim için ikimizi de tehlikenin içine sürüklemiştim. Bunun acısını sadece ben değil o da çekecekti.
Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında ağlamamak için kendimi tutmaya çalıştım ama fayda etmedi. Naz’ın beni kime teslim edeceği belliydi. Her zaman Abdullah’ın adamlarının gelip kaçıracağını düşünmüştüm ama Naz gerçekten beklenmedik bir hamle olmuştu.
Ayak sesleri duyduğumda sırtımın dayandığı duvara biraz daha sokuldum. Görüş alanıma önce Naz girdi sonra daha önce gördüğüm bir yüz daha eklendi. Abdullah arkasında üç adamla bana doğru yürüyordu.
Önümde durduğunda ‘’Sonunda!’’ dedi ve adamının elinden aldığı çantayı Naz’a uzattı. ‘’İyi iş çıkardın.Temiz oldu.’’
Naz çantayı alıp içini açtı ve paraları kontrol etti. ‘’Paketin senindir. Hadi bana eyvallah.’’ dedi ve arkasını dönüp gitti.
Abdullah tek dizinin üzerine çöktü ve çenemi sıkıca kavrayıp yüzüne bakmam için zorladı. ‘’Senin sayende Derin artık avucumun içinde.’’ Ağzım bağlı olmasaydı yüzüne tükürürdüm ya da ellerim bağlı olmasaydı tırnaklarımı gözlerine geçirirdim ama hiçbirini yapamıyordum. Çenemi tutan elinden kurtulmaya çalışsamda tutuşu sıkıydı.
Geri kalktığında adamlarına işaret verdi. ‘’Kızı alın, gidiyoruz.’’
Adamlardan biri kum dolu bir çuvalmışım gibi tutup omzuna attı. Sırtından baş aşağı sallanırken çırpınıp duruyordum. Olduğumuz yerin girişindeki arabaya ilerledi ve bagajı açıp içine tepti.
Kapak üzerime kapandığında tamamen karanlıkta kaldım ve gözyaşlarım daha da arttı. Ellerim arkamdan bağlı olduğu için bir şey yapamıyordum. Ben de ayaklarımla kapağı tekmelemeye başladım. Öylece hareketsiz durursam delirecektim.
Arabanın hareket ettiğini hissettim. Tekme atmaktan yorulduğumda yatmaya devam ettim. Tüm korkularımın arasında aklıma annem gelince daha çok ağlamaya başladım. Benden haber alamayınca ne düşünecekti? İstediği o tatile gittiğimi düşünüp rahatça yaşamaya devam eder miydi? Bunu yapmasını çok isterdim.
İçerisinin havasızlığı zaman geçtikçe dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Araba durduğunda çok geçmeden bagajın kapısı açıldı ve yüzüme çarpan temiz havayla rahat bir nefes aldım.
Adamlardan biri tutup çıkardı ve yine omzuna aldı. Artık çırpınmayı bırakmıştım. Bu beni yormak dışında bir işe yaramıyordu. Bir eve girdik ve içerideki bir odaya götürüp yatağın üzerine bırakıp gittiler.
Uzun bir süre tek başıma yattığım yerde kaldım. Zaten istesem de hareket edemiyordum. Kapı açıldığında adamlardan biri içeri girdi. Elindekileri kenara bırakıp tek hamlede tutup oturttu ve ağzımdaki bağa uzandı. ‘’Bağırıp beni uğraştırma. Zaten burada seni kimse duymaz.’’
Bağı çıkardığında sessiz kaldım. Söylediği gibi bu bana bir şey kazandırmazdı. Getirdiği sandviçi dudaklarıma uzattığında başımı çevirdim. ‘’İstemiyorum.’’ dedim.
‘’Yerinde olsam yerdim. Buradan çıkışın olmadığını düşünürsek karnını başka yerde doyuramazsın ve açlıktan ölmene de izin vermem.’’ Sesin sahibi içeri girdiğinde yüzüne baktım. Kalın bıyıkları son gördüğümdekiyle aynıydı. Yüz hatları sertti.
‘’Derin beni bulacak.’’ dedim öfkeyle.
Güçlü bir kahkaha attı. ‘’Seni bir daha benden alamaz. Artık emrimdeki köpekten başka bir şey olmayacak.’’
Telefonunu çıkardı. ‘’Arayıp iyi olduğunu söyleyelim sonra da iş konuşalım.’’
Telefonu hoparlöre almıştı. Çalma sesini duyuyordum. ‘’Adi piç. Seni öldüreceğim.’’ diyen öfkeli bir ses duyuldu. ‘’Ona zarar verirsen…’’
‘’Kes sesini de beni dinle.’’ Derin’in sesi geri çekildi. ‘’Karınla konuşmana izin vereceğim sonra da seninle iş konuşacağız.’’
Telefonu bana doğru uzattı ‘’Konuş ve iyi olduğunu söyle.’’
Gözyaşlarım yine akmaya başlamıştı. ‘’Özür dilerim.’’ dedim. ‘’Seni dinlemediğim için özür dilerim. Hepsi benim yüzümden.’’
‘’Güzelim, sakin ol. Korkma ve ne derlerse onu yap, acı çekme. Seni bulacağım.’’
‘’Annem!’’ dediğimde hemen karşılık verdi. ‘’Düşünme. Hep istediği tatildesin tamam mı? Hiçbir şey düşünmeni istemiyorum. Kendini de suçlamayı bırak.’’
‘’Derin, çok özür dilerim. Beni affet. Sana bunları yaşattığım için affet. Sana yalan söylediğim için ve bunlara sebep olduğum için affet. Seni dinlemem gerekirdi.’’ Gözyaşlarım iyice artmıştı. O evden çıkmayı kabul etmeseydim bunların hiçbiri olmayacaktı.
‘’Senin suçun değil Alev. Hepsi benim belam. Sen beni affet.’’ Sesi zayıf çıkmıştı.
‘’Ne olur yapma.’’ dedim. ‘’Benim için bunu yapma. Bırak öldürecekse öldürsün. Lütfen yapma.’’ O silahları ülkeye getirip teslim etmesini istemiyordum. Benim yüzümden masum insanlara zarar gelmesini istemiyordum. ‘’Yalvarırım benden vazgeç!’’ dediğimde telefonu önümden çekti.
‘’Bu kadar yeter.’’ Telefonu hoparlörden çıkardı ve kulağına götürdü. ‘’Hadi biraz da iş konuşalım.’’ Odadan çıkıp gitti.
Diğer adam sandviçi gösterdi. ‘’Kararlı mısın?’’ dediğinde ‘’Defol.’’ diye bağırdım.
Umursamadan odadan çıkıp gidince hıçkırarak ağlamaya devam ettim.
Ne olacağını bilmiyordum. Derin beni gerçekten bulabilecek miydi? Burada ne kadar süre mahsur kalacaktım? Bu sürede acı çekecek miydim? En önemlisi Derin tüm bu zaman içinde ne yapacaktı? Birine boyun eğmek onun için işkenceden farksızdı. Ve yapacağı işin sonuçları berbattı.