Eve geldiğimde geç uyandığım için uykum yoktu. Televizyondan bir film bulup evde ses olsun diye açtım ve yıkanıp kuruyan elbiselerimi alıp ütü yapmaya başladım. İçimde tuhaf bir enerji vardı. Annemler gittikten sonra kendimi çok yalnız hissetmiştim ama şimdi mutluydum ve bu mutluluğun yakışıklı bir belayla ilgisi vardı.
Arkadaşlığımız nereye doğru ilerlerdi zaman gösterecek olsa da şuan mutluydum. Ütülediğim kıyafeti askıya özenle astım ve diğer gömleğimi aldım. Annemde babamlayken böyle mi hissediyordu acaba? Gerçi şuan bir daha görüşmeyelim dese de üzülmezdim. Üzülmez miydim? Of! Kafam çok karışıktı.
Ütüyü bitirdiğimde ortalığı toparladım ve yatağa uzandım. Düşüncelerime engel olamıyordum. Şuan ne yapıyordu acaba? Kardeşi var mıydı? Hiç sormamıştım! Ya da daha önce birini sevmiş miydi? Bu düşünce beni neden rahatsız etmişti?
''Biraz uyusana Alev, böylece şu kafanın içindeki saçma sorulara da son verirsin.'' dedim ama uykum iyice kaçmıştı.
Saatlerce yatağın içinde bir sağa bir sola döndüm durdum ve sabaha doğru sonunda uyuyabildim ama geç uyumama rağmen sabah erkenden uyanmıştım. Telefona baktığımda Derin iki saat önce günaydın mesajı atmıştı. Bu adam hiç uyumuyor muydu? Mesaj attığı saat sabahın beşiydi.
'Günaydın!'
Yazıp gönderdim. Telefonu bırakacakken çalmaya başladı. Ekrana arayanın ismine bakıp sonra telefonu açtım. ''Günaydın.'' dedim.
''Hazırlan bir saate evin önünde ol.'' Sıla'nın enerji dolu sesiyle bütün uykum açıldı.
''Plan ne?''
''Kız kıza sahil kaçamağı yapacağız.''
''Tamam olur.'' Zaten başka işim yoktu. ''Kimler gelecek?''
''Berrin ve Zeynep. Dört kişi dedikodu için yeteriz.'' Gülünce ben de güldüm.
''Tamam bir saate hazırım.''
Yataktan çıkıp eli yüzümü yıkadım ve mutfağa geçtim. Karnımı hızlıca doyurup tekrar odaya döndüm. Dolabımın bir köşesinde duran ve uzun zamandır kullanılmak için bekleyen büyük çantamı çıkarıp içine ihtiyacım olacak kıyafetleri yerleştirdim. Makyaj yapmayı düşünsem de denize girdiğimde akacağı için vazgeçtim ama olmazsa olmaz güneş kremimi unutmadan çantaya attım.
Orada uğraşmamak için mavi bikinimi giyip üzerine tek parça beyaz elbisemi geçirdim. Anneme kızlarla sahile gideceğimi ve telefona bakamayacağımı yazan bir mesaj attım. Gün içinde arayacağını biliyordum. Endişelenmesini istemezdim.
Tam evden çıkacakken unuttuğum şapkamı almak için tekrar odaya döndüm ve sonunda evden çıkmayı başardım.
Apartmanın önüne indiğimde beş dakika sonra içinde son ses müzik çalan araba önümde durdu. ''Atla hadi bebek.''
Bunu söyleyen şoför koltuğunda oturan Zeynep'ti. Arka tarafa Sıla'nın yanına oturdum ve hepsiyle kısaca selamlaştık.
''Yüzünü gören cennetlik be kızım!'' Önde oturan Berrin'in sözleriyle gülümsedim.
''Sanki seni çok görüyoruz. Ali ile sevgili olduktan sonra koptun gittin.''
Sıla koluma girip güldü. ''Canım sen çok geride kalmışsın. Ali'nin üstüne iki sevgili eskitti şimdi de yeni avını aramaya sahile gidiyor.''
''Ciddi olamazsın.'' dedim gülerek.
''Bir de bana sor.'' diyen Zeynep dertli dertli konuşmaya devam etti. ''Onunla aynı evde yaşayan benim. Valla sürekli birilerinden ayrılıp omzumda ağlıyor. Bazen hangisi için ağladığını bile ayırt edemiyorum.''
Gülmeye devam ederken çantamda çalan telefonumu çıkardım. Derin mesaj atmıştı.
'Ne yapıyorsun minik tatlı kirpim?'
Yazanlarla yüzümde bir gülümseme oluştu.
'Kız kıza sahilde dedikodu günü.'
Yazıp gönderdim. Çok geçmeden cevap geldi.
'Ben demiştim!'
Mesajın sonunda göz kırpan emoji vardı. Neyi söylemişti ki? Birden kafama dank etti. Ona beni takip etme seninle arkadaş olmayacağım dediğimde bana 'Kabul edene kadar takip edeceğim. Kabul ettiğinde zaten nerede olduğunu kendin söylüyor olacaksın.' demişti ve şu anda tam olarak bunu yapmıştım.
'Pisliksin.'
Yazdım ve telefonu çantaya geri bıraktım. Sahile geldiğimizde arabayı park edip sahil kenarına indik. Saat henüz erkendi bu yüzden gelenlerin sayısı azdı ama gitgide kalabalıklaşacaktı.
Şezlonglara havlulularımızı serdik ve yan yana oturup ayaklarımızı uzattık. Zeynep çantasından çıkardığı içecekleri gülerek gösterdi. ''Cansın.'' diyen Sıla bira şişelerine uzandı ve birini bana verdi. Pek içkiyle aram yoktu ama böyle ortamlarda az da olsa içerdim.
''Sabahın köründe sarhoş olursak günü nasıl bitireceğiz?'' dedim.
''Ağzımızla içersek bir şey olmaz.'' Berrin elindekini havaya kaldırıp ''Şerefe!'' diye ekledi ve şişeyi kafasına dikti.
''Bunu hangi eski sevgilinin şerefine içiyoruz.'' Zeynep yanındakine gülerek bakıyordu.
Berrin elindeki şişeye baktı. ''Siktir et be kanka hiçbirine değmez. Bugün kendimize içiyoruz.''
''Bak buna içerim.'' dedim ve birkaç yudumu aralıksız mideye yuvarladım.
Güle eğlene birer şişe birayı bitirmiştik. İçimde yayılan hafif sıcaklığı hissediyordum. ''Hadi yüzelim.'' Sıla üzerindeki kıyafeti çıkarıp bikinisiyle kaldı ve denize doğru ilerledi. Diğerleri de onu takip etti. Ben de onlara katılacakken ağır adımlarla gelip yanımdaki şezlonga oturanla göz göze geldik.
''Senin ne işin var burada?'' dedim.
''Deniz havası almaya geldim.''
''Derin!'' dediğimde kahkaha attı.
''Seni özledim ve görmeye geldim.''
İç çekip olduğum yere geri oturdum. Bakışları altında elbisemi çıkarıp bikiniyle kalma fikri fazla utanç verici gelmişti.
''Alev, hadi gelsene.'' Bağıran Zeynep'e baktım ve çantasını uzanıp aldım. İçinde hala dolu bira şişeleri vardı. Birini alıp açtım ve kafama diktim.
''Ağır ol güzelim.'' diyen sese baktım.
''Kapasana çeneni.'' dedim ve kahahasının eşliğinde şişenin kalanını da içtim.
Berrin'in yanıma geldiğini gördüm. ''Mızıkçılık yapma Alev hadi gel. Sonra beraber içeriz.''
''Denize giresim yok.''
''Hadi ama ayrı gayrı olmaz.'' Kolumdan tutup çekiştirmeye başladı.
Diğerleride suyun içinden el kol hareketi yapıp yanlarına gitmem için bağırıyorlardı. En sonunda pes edip elbiseyi çıkardım. Mavi bikinimle kalınca üzerimdeki bakışların altında ezildiğimi hissettim ve hızlı adımlarla denize girip suyun görünmezliğine sığındım.
Suyun içinde kızlarla eğlenip dururken arada sahilde beni izleyene kaçamak bakışlar atıyordum.
Kızlar yarış yapmak istediklerinde kabul etmiştim. Aynı anda nefesimizi tutup suyun altına girdik. İlk pes eden Berrin oldu, onu Zeynep izledi. Sıla ile uzun bir süre daha yarıştık ama sonunda dayanamayıp suyun üzerine çıktım. İçtiğim biralar sağolsun daha fazla dayanamamıştım.
Bakışlarım yine sahile kaydı. Derin oturduğu yerden kalkmış denize dikkatle bakıyordu. Beni gördüğünde omuzlarının gevşediğini fark ettim. Sıla omuzlarımdan suya bastırdığında düşüncelerimde dağılıp gitti ve yuttuğum sularla öksürerek sudan geri çıktım.
''Delirdin mi kızım, boğacaksın!''
''Bir şey olmaz.'' dedi ve bu defa suya kendi daldı.
Yorulduğumuzda sudan çıktık ve yerlerimize döndük. Zeynep'in getirdiği içkiler tekrar ortaya çıkarak sohbetimize eşlik etti. Yanımdakini görmezden gelmeye çalışıyordum ve o da bu yaptığımdan gayet zevk alarak olduğu yerde oturuyordu. Tabi bir ara denize girip çıkmıştı ve bunu yaptığında kaslı göğsünden süzülen suları görmemek için yine içkiye sarılmıştım.
Saat iyice ilerlediğinde gitmek için hazırlanıyorduk. Derin yanımdakilere çaktırmadan elindeki telefonu gösterince çantamdan telefonu çıkarıp baktım. 'Gitme!' diye mesaj atmıştı.
Kızlara ''Ben biraz daha kalacağım.'' dedim.
Zeynep bana baktı. ''Emin misin?'' Başımı salladım.
Berrin, ''Tek başına dönebilecek misin? Hepimizden fazla içtin.'' deyince Sıla araya girdi. ''Çocuk mu canım, neden dönemesin?''
Yanıma gelip sarıldı ve kulağıma fısıldadı. ''Yanında oturanın kim olduğunu hatırlıyorum ve bakışlarınızı görmedim sanma. Şimdi keyfine bak sonra dedikodusunu yapmak için kapına dayanacağım.''
''Sıla!'' dediğimde sinsi bir gülüşle yüzüme baktı ve kızların koluna girip yanında sürüklemeye başladı.
Gözden kaybolduklarında Derin şezlongunu benimkine dayayarak yanıma uzandı. ''Yeniden merhaba!''
''Gittiğim her yere gelmekten vazgeçmelisin.'' dedim ama konuşurken kelimeler ağzımda yuvarlanıyordu.
''Sen de yanında ben yokken içki içmemelisin.''
''Kendimde olduğuma göre sorun yok.''
Kahkaha attı ve bana doğru dönüp yüzüme baktı. ''Yanakların kızarmış ve güzelliğine ayrı bir cazibe katmış durumda. Zihnin biraz bulutlu bu yüzden her türlü hataya açıksın ama farkında değilsin. Üzerindeki kıyafetleri de düşünürsek bu şekilde seni kimsenin görmesini istemem.''
Sözlerinden uzaklaşmak için, ''Günbatımını izleyeceğim.'' dedim ve suya doğru koştum.
Suyun içine girdiğimde haklıydı içkinin etkisi vardı. Mantığım yerindeydi ama yine de hareketlerim sanki bana ait değildi.
Arkamdan gelip suya atladı ve olduğum yere yüzüp karşımda durdu. Omuzlarımıza kadar suyun içindeydik. Dalgalarla hafif hafif yükselip alçalıyorduk. Elleri suyun altında belimi buldu ve kendine doğru çekti. Çıplak ayağıma ayağının değdiğini hissettim.
Kalbim hızlanmıştı ve başım dönüyordu ama bu baş dönmesinin içtiğim içkilerden kaynaklı olduğunu sanmıyordum.
Güneş batmaya başladığında etrafımızdaki sular yavaşça turuncuya boyandı. ''Gözlerinin bahçesinde kayboldum.'' dediğinde burnunu burnuma sürttü.
Konuşmak istedim ama sadece yutkundum ki bunu yapmak bile zor olmuştu. Nefesi nefesime karıştığında ''Gitsek iyi olacak.'' dedim. Sözlerim havada kaybolup gitti ikimizde hareket etmeden durmaya devam ettik.
Etrafımızdaki turunculuk daha da çoğalmıştı. Belimdeki ellerinden biri saçıma uzandı sonra yüzüme doğru hareket etti ve yanağımı avucunun içine aldı. ''Seni gördüğüm ilk andan beri aklımdan çıkaramıyorum.''
''Derin!'' Neden bu kadar heyecanlanmıştım ki?
Gözlerine dikkatle baktım. O kahverengiliklerde yavaşça kayboldum. Etrafımızı saran turunculuk silinmeye başladığında eli boynuma kaydı ve kendine doğru çekip dudaklarımdan öptü.
Hissettiğim tatlı sıcaklıkla kalbim daha da hızlandı. Neredeyse göğsümü parçalayıp yerinden çıkacaktı. Karşılık veremedim ama kendimi geri de çekemedim. Donup kalmıştım.
Bu tepkisizliğimi içtiğim içkilere yüklemek istiyordum. Aksi olsaydı geri iterdim. Yine kirpi dikenlerimi çıkarırdım değil mi?
Yoksa hiçbirini yapmaz mıydım? O içkileri içmemiş olsaydım bu tatlı ve hoş sıcaklığı hissettiğimde sadece kabullenerek yine böyle kalır mıydım?
Buna cevap vermeye neden bu kadar korkuyordum?