Sonu olmayan bir yolda koşuyordum. Her yer karanlıktı. Kimden kaçtığımı bilmiyordum ama sürekli arkamdaydılar ve kovalıyorlardı. Defalarca düştüm, defalarca kalkıp koşmaya devam ettim.
Ayağım kaydığında altımdaki boşluğu hissettim. Uçurumdan düşmek üzereyken bir el uzanıp elimden tutarak engel oldu. Derin’in yüzünü gördüğümde içimde bir rahatlama hissettim ama elimi bıraktığında uçurumdan dudaklarımdan çıkan çığlıklar arasında düşmeye başladım.
Gözlerimi açtığımda gördüğüm karanlık ile çığlıklarım devam etti. ‘’Alev!’’ odanın açılan kapısını duydum ve sonra bedenime sarılan kolları hissettim. Çığlıklarım geri çekilirken üzerimdeki kıyafetler terden bedenime yapışmıştı.
Ne zaman uyumuştum, ne zaman kabusların içine düşmüştüm hatırlamıyordum. Korkuyu tüm iliklerimde hissediyordum. Kulaklarımda hala patlayan silahların çınlaması vardı.
Sarılı kollardan kaçmak istiyordum ama verdiği sıcaklık korkularıma panzehir oluyordu. Bu hissettiklerimden nefret ediyordum. Ona güvenmek istemiyordum. Tüm yaşadıklarım onun yüzündendi.
‘’Geçti.’’ Eli yanaklarıma uzandığında gözyaşlarımı fark ettim. Ağladığımı anlamamıştım bile.
Sarılı kollarından geri çekildim. ‘’Sen yanımda oldukça hiçbir şey geçmeyecek. Ben bu evde hapis kaldıkça korkularım devam edecek. Bırak beni gideyim.’’
‘’Bunu yapamam.’’
‘’Gitmeme izin vermeyeceksen, yanıma gelme. Burada ölüyor olsam bile dönüp bakma.’’
‘’Alev, yapma böyle. Seni sevdiğimi biliyorsun.’’
‘’Senin sevgini istemiyorum. Odadan çık.’’
Cevap vermedi. İstemese de odadan gitti. Yalnız kaldığımda örtüye sıkıca sarıldım ve öylece yatmaya devam ettim.
Sabaha kadar ara ara uykuya dalsam da gördüğüm kabuslarla geri uyanmıştım. Gün aydınlandığında uykusuzluğun etkisiyle şişmiş gözlerle yataktan çıktım. Bedenimdeki her kas ağrıyordu. O koşmalarım rüya değil de gerçek gibi etki bırakmıştı.
Telefonuma ihtiyacım vardı. Raporum bitmişti ve bu evden gitmeme izin vermeyecekse izin almam gerekecekti. O bunları umursamasa da benim bir hayatım vardı ve öylece arkamı dönemezdim.
Ruhumda hissettiklerim hareketlerime yansıyordu. Ne dağılan saçlarımı düzeltme ihtiyacı duyuyordum ne de kıyafetlerimi değişmeye. Odadan çıktığımda Ada’yı bulmayı umuyordum. Derin’i ne görmek istiyordum ne de konuşmak.
Ada’nın daha önce kaldığı odaya gidip kapıyı tıklattım. Ses gelmeyince kapıyı hafifçe aralayıp içeri baktım. Hala uyuyordu. Kızmayacağını düşünerek içeri girdim.
‘’Ada!’’ dediğimde gözlerini açtı.
‘’Alev!’’ Yatakta doğruldu. ‘’Bir şey mi oldu?’’
‘’Telefonum arabada kalmıştı. Onu alma imkanım var mı?’’
‘’Polisi mi arayacaktın?’’ Sözlerinde ciddiydi ve bu hiç aklıma gelmemişti.
‘’Öyle bir niyetim yoktu.’’ deyince gülümsedi. ‘’Sadece buradan çıkmama izin vermeyecekse iş yerinden izin almam gerek.’’
‘’Bunları ağabeyime söylemen gerek biliyorsun değil mi? Hatırlatırım benim telefonuma el koymuştu bu yüzden kimseye ulaşımım yok ve bahçede duran o adamlarda patronları dışında kimseden emir almazlar.’’
‘’Ondan çöp bile istemem.’’ dedim öfkeyle.
‘’Yapabileceğim tek şey senin için ağabeyimle konuşmak olur.’’
‘’İstemem kalsın.’’ dedim ve odadan çıktım. Odaya geri dönerken koridorda Derin ile karşılaşınca yüzüne bile bakmadan yanından geçip odaya girdim.
Bütün gün odadan çıkmadım. Emel’in odaya getirdiği yiyeceklerden birkaç lokma yemek için zorlasam da yiyemeden bırakmıştım. Pencerenin kenarına oturup dışarıyı seyretmek ve düşüncelerimin arasında boğulmak dışında yaptığım hiçbir şey yoktu. Akşamüzeri Derin içeri girdiğinde görmemek için başımı pencereden dışarı çevirdim.
‘’İş konusunu hallettim. Her şey normale döndüğünde ve geri gittiğinde sorun olmayacak.’’ Cevap vermedim. Ada beni dinlemeyip konuşmuştu.
‘’Konuşmak istediğinde seni bekliyor olacağım Alev.’’ sessizce odadan gidince kalbimde bir noktanın sızladığını hissettim.
Ona fazlasıyla öfkeliydim. Gerçek kimliğinden korkmuştum. Dün yaşadıklarımın etkisinden hala çıkamamıştım ama içten içe onu hala sevdiğimi biliyordum. Derin ruhumda kendine öyle bir yer edinmişti ki kurtuluşum yoktu.
Bir ömür hiç konuşmasam, görmesem, sesini duymasam bile o yeri ilk günkü gibi canlı kalacaktı. Olduğum yerde kendimi yalnız hissediyordum ve bu yalnızlıktan kurtulmak için yine gidip ona sığınmak istiyordum.
Annesinden poposuna şaplak yiyen çocukların yine ağlayarak teselli bulmak için annelerine sarılmaları gibiydi hissettiklerim ama ben çocuk değildim ve bunu yapmayacaktım.
Bana söylediği yalanları öylece sineye çekemezdim. Ona beni mutlu etmek de senin elinde acı çektirmek de demiştim ve o acı çektirmeyi seçmişti.
Kapı bir kez daha açıldığında bu defa gelen Ada’ydı. ‘’Tek başıma çok sıkıldım. Hadi oyun oynayalım.’’ diyerek elindeki oyun kartlarını ve poşeti gösterdi. Söylediklerini umursamayınca ofladı. ‘’Çok sıkıcısın. Bilmem farkında mısın ama ben de seninle birlikte bu evde hapis kalmış durumdayım. Gerçi ben çıkmak istesem yanıma birkaç araba dolusu koruma alıp gidebilirim ama öyle de gezmenin zevki çıkmıyor.’’
Elindekileri yatağın üzerine bırakıp yanıma geldi ve kolumdan tutup çekiştirdi. ‘’Hadi lütfen. Söz eğlendiğini ağabeyime söylemem, o gelince yine somurtup oturmaya devam edersin.’’
‘’Derin evde yok mu?’’ Şaşırmıştım. Evde bırakıp gideceğini hiç düşünmemiştim.
‘’Burada oturarak dışarıdaki belaları çözemez değil mi? Ama aklından geçerse diye söyleyeyim evi koruyan onlarca adamın arasından kaçıp gidemezsin.’’
Eh, aklımdan geçmek üzereydi ama evden çıkıp gittiyse buna önlem almış olmasına şaşırmamıştım. Yatağa oturduğumda karşıma oturup kartları karıştırmaya başladı.
‘’Oynamayı bilmiyorum.’’ dedim.
‘’Çok basit. Öğretirim.’’ diyerek anlatmaya başladı.
Anlatması bittiğinde poşetin içinden çıkardığı içki şişesinin birini bana uzattı. İkiletmeden elinden aldım ve kapağını açıp birkaç yudum içtim. Biraz kafa dağıtmak iyi olurdu. Çerez paketini açıp yatağın kenarına yerleştirdi ve kendine de bir şişe açtı.
Kartları dağıttığında oynamaya başladık.
İtiraf etmeliydim ki iyi gelmişti. Odada tek başıma oturup düşüncelerde boğulmaktansa biraz kafa dağıtmak mutlu etmişti. En büyük etki ise içtiğim içkiden kaynaklıydı.
Uzun bir süre oynadık. Şişeler boşaldıkça biz de kafayı bulmaya başlamıştık. Karttaki rakamları göremeyecek bir hale geldiğimizde oynamayı bıraktık ama hala içiyorduk.
‘’Ağabeyim beni öldürecek.’’ dediğinde hala gülüyordu. ‘’Seni de kendime benzettiğimi söyleyip duracak.’’ Elindeki içkiyi kafasına dikti.
‘’Ağabeyin seni öldürene kadar ben onu öldürmüş olurum. Pisliğin teki.’’ Elimdeki içkiyi içmek istedim ama ağzımın yolunu bile bulamıyordum. Şişe yanaklarımda dolaştıktan sonra yolu buldu ve kalanı da başıma diktim.
Boşaldığında rastgele bir yere bıraktım. ‘’Başka var mı? Bitti bu.’’ dedim. Ada elindekini uzattı. ‘’Bu sondu.’’
‘’Üç tane uzatıyorsun. Nasıl son olur?’’ dediğimde ikimizde gülmeye başladık ama neye güldüğümüzü bile bilmiyorduk.
Bir şekilde elindekini bulup aldım ve içtim. Üç yudumda o da bitti. ‘’Bitti!’’ dedim.
‘’Ne yapsak? İçtiklerimizi kusup geri mi içsek?’’ dedi.
‘’Çok iğrençsin.’’ dediğimde hala gülüyorduk.
‘’Michele’yi öldürmek istiyorum. Onun yüzünden neredeyse ölecektim.’’ Bu defa ağlamaya başlamıştı.
‘’Bende Derin’i öldürmek istiyorum ama onun yanımda da olmasını istiyorum.’’ O ağlayınca ben de ağlamıştım.
Bir anda ağlamayı bıraktık ve tekrar gülmeye başladık. ‘’Sana bir teklifim var!’’ dedim. ‘’Sen ağabeyini öldür ben Michele’yi nasıl olur?’’
‘’İkimiz de kendi sevdiğimiz adamı öldürsek nasıl olur?’’ dedi ve yine kahkahalarla gülmeye başladık. Gülerken yatağa yatmıştık.
‘’Ölümüm ikinizden birinin yüzünden olacak.’’ diyen sesle tepemizde dikilen adama baktım.
Ada ayaktaki adamı gösterdi. ‘’Sanırım öldürme işine önce sen başlayacaksın.’’ dedi ve yine kahkaha attık.
‘’Siz beni öldürmeden önce burada olanların hesabını mı verseniz?’’ Keskin bakışlarını Ada’ya dikmişti. ‘’Özellikle de sen küçükhanım. Bunlar hep senin başının altından çıkıyor.’’
Ada’nın kolunu tuttum. ‘’O bakışları görüyor musun? Birazdan lazer ışınları fırlayıp seni ikiye bölecek.’’ Yanımdaki sözlerimle sesli bir kahkaha attı.
‘’İkinizde başıma belasınız ama sen tam bir püsküllü belasın.’’ Yanımdakinin kolunu tutup çekti. ‘’Ayrıca böleceğim tek şey sizin saçma muhabbetiniz olacak.’’
Yanımdakini kapıya doğru sürükleyerek götürürken biz hala gülmeye devam ediyorduk.
‘’Emel!’’ diye bağıran sesini duydum. Bir süre sonra ayak sesleri geldi. ‘’Buyurun efendim.’’
‘’Ada’yı banyoya götür ve soğuk suyla duş aldır. Mümkünse o başını buz dolu kovaya sok belki biraz akıllanır. Kendisine gelmeden de odasından çıkmasın yoksa elimde kalacak.’’
Tekrar geri geldiğini gördüm. Kolumdan tutup yattığım yerden kaldırdı. ‘’Ve sen baş belası, şu hayatta uymaman gereken son kişiye uymuşsun. Benden uzak durmak yerine kardeşimden uzak dursan daha iyi ederdin.’’
‘’Sen var ya sen.’’ dedim parmağımı göğsüne vurarak. ‘’Seni öldüreceğim.’’
‘’Sen beni aşkından zaten öldürdün.’’ dediğinde elim ağzıma gitti.
‘’Midemde top oynayan kediler var.’’
Güldüğünü duydum. ‘’Yürü, banyoya.’’ Sözlerinden sonra üzerine kusmaya başladım.
Ne engel oldu ne de geri çekildi. Sadece yüzüme dökülen saçları geriye toplayıp bekledi. Kusmam durduğunda ‘’Kediler top oynamayı bıraktı mı?’’ diye sordu.
‘’Evet, uyudular.’’ dedim gülerek. Zihnimi saran sisin içinde pek düşünemiyordum.
Kolumdan tutup çekiştirerek banyoya götürdü. Üzerimdeki kirlenmiş kıyafetleri çekip çıkardı. Engel olmaya çalıştım ama hareketlerimi kontrol edemiyordum.
Kendi üzerindeki kusmukla kaplanmış gömleğini de açtığında çıplak göğsünü gördüm. ‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun?’’ dedim. ‘’Seninle olmayacağım.’’
‘’Aşkından ölüyor olsam da sarhoşken senden faydalanacak değilim.’’
Tekrar kolumdan tutup çekiştirdi. Arkamdaki bir yere uzandı ve başımdan aşağı dökülen soğuk suyla çığlık attım. Geri kaçmaya çalışsam da yerimde sabit kalmam için sıkıca tutuyordu.
Suyu kapattığında titriyordum. Havluyu bedenime sardı ve tekrar çekiştirerek odaya götürdü. ‘’Sen pisliğin tekisin.’’ dedim. ‘’Beni burada zorla tuttuğun yetmedi bir de üstüne işkence ediyorsun.’’
Attığı kahkaha kulaklarıma doldu. ‘’Evet Alev, en büyük zevkim sevdiğim kadına işkence etmek. Hele de sarhoşken alıp duşa sokmak kadar güzel bir işkence yöntemi yok.’’
‘’Biliyordum işte. Seni anneme şikayet edeceğim.’’ diyerek ağlamaya başladım.
Kollarının bedenime sarıldığını hissedince titremelerim bir anda durdu. ‘’İstiyorsan edebilirsin ama ağlama.’’
Boynumu omzuna gömdüm. ‘’Senden nefret ediyorum ama en çokta seni hala sevdiğim için kendimden nefret ediyorum.’’
‘’Ben ise sadece seviyorum.’’ Sözleriyle bir sıcaklık hissettim.
Sarılmayı bırakıp yanımdan ayrıldı ve sonra geri geldi. Elindeki kıyafetleri üzerime giydirirken karşı koymadım. Yatağın üzerindeki boş içki şişelerini alıp yere bıraktı. Kucaklayıp yatağa yatırdığında ince örtüyü üzerime örttü. ‘’Biraz uyu.’’
Elini tutup kendime çektim ve yanağımla yastığın arasına hapsederek üzerine yattım. Beynimdeki sis iyice artmıştı ve olanları tam ayırt edemiyordum. Sadece burnuma dolan orman kokusunu alıyordum. ‘’Lütfen,’’ dedim zayıf bir sesle. ‘’Beni acıların içine bırakma.’’ sonrasında gelen karanlığa kendimi bıraktım.