Öpmeyi bırakıp geri çekildiğinde alnımı alnına dayadım. "O gün denizdeyken ilk öpücüğümü benden çaldığını biliyor muydun?"
"Ciddi olamazsın?" Gözlerime baktı. "Korkuların var ama aşık olmasan da hayatına birileri girmiş olmalı."
Başımı olumsuz yönde salladım. "Hayatıma her anlamda giren ilk kişisin."
"Özür dilerim. Bilseydim asla sen izin vermeden öpmezdim."
"Kızgın değilim. Seni istemiyor olsaydım kızardım ama istiyorum."
"Bu sözlerini aşkının ilanı olarak kabul edebilir miyim?"
Omzuna vurdum. "Çok pisliksin. İlanı aşk falan etmiyorum ve düşündüm de seni de istemiyorum."
Sözlerimde ciddi olmadığımı biliyordu. Bacaklarımı bacaklarının arasına aldı ve kaçış yolu bırakmadı. "Artık istesen de gidemeyeceğini o dikenlerini her batırdığında seve seve hatırlatacağım."
Güldüm. "Ya benimsin ya kara toprağın diyen krolara benzedin."
Sözlerimle kahkaha attı. "Hayır, onlar çok bencilce söylemiş sen ya benimsin ya da benimsin, ötesi yok."
"Bu bencilce olmadı mı?" diye sordum.
"Oldu mu?" Soruma soruyla karşılık verdi.
"Biraz oldu gibi."
Gülümsemesi daha da genişledi. "O zaman idare edeceksin. Başka sunabileceğim seçenek yok."
"Uyuz!"
"Sen de tatlı bir baş belasısın." dediğinde telefonu çaldı. Cebinden çıkarıp ekrana baktı. "Bu da ikinci baş belam ama püsküllüsünden." Telefonu sessize alıp kenara bıraktı.
"Açsana." dedim.
"Sonra ararım. Şu an onun gevezeliklerini dinlemek yerine senin sesini duymanı tercih ederim."
Telefonu alıp önüne koydum. "Çok tatlısın ama ilk günden ailenle arana girmek istemem."
Yüzüme baktığında ciddi olduğumu fark edince telefonu alıp açtı. "Umarım önemlidir." Güldü. "Yağ çekmeyi bitir de ne istediğini söyle!" Bir süre sessiz kaldı. "Ada, istediğini yap ama babamla karşı karşıya gelirsen bu defa araya girmeyeceğim." Telefonu kapatıp sertçe masaya bıraktı.
"O senin kardeşin neden bu kadar tersledin?"
İç çekerek nefes aldı. "Gerçekten tam bir baş belası. Babamı kızdıracak işler peşinde ve benden destek bekliyor ama olmayacağım. Arkasını toplamama alıştı biraz da başının çaresine bakmayı öğrensin."
Ağabey kardeş arasına girmek gibi bir niyetim yoktu.
Bir süre daha sohbet ettikten sonra gitmek için kalktı. Saat geç olmuştu ve yarın işe gidecektim.
Kapıda yolcu ederken sıkıca sarıldı. "Yarınki iş tempom yoğun geçecek, akşam için bir plan yap."
"Her gün yüz yüze görüşmek zorunda değiliz."
"Her gün bir dakika bile olsa güzel yüzünü göreceğim." Uzanıp alnımdan öptü ve gülümseyerek gitti.
İşteyken gelen gül buketini mutlulukla aldım. Gönderdiği rengarenk çiçekler artık güle dönüşmüştü. Odam resmen çiçek tarlasına dönmüştü. Hiçbirini atmaya kıyamıyordum ama kuruyanları daha fazla odada tutamazdım.
Hepsini elden geçirdim, kuruyanları kaldırdım. Gülleri de görebileceğim bir yere yerleştirdim. "Her şeyi öğrenirim ama senin şu gizemli beyefendiyi öğrenemedim ya meraktan çatlayacağım."
Köksal'ın sözleriyle gülümsedim. Kapıya dayanmış gelen güllere bakıyordu. "Kim olduğunu söylesen artık? İş güllere evrildiğine göre sevgili olmuşsunuz belli."
Ceyhun bir anda kapıda belirdi. "Yalnızlar prensesi kraliçe olamadan ünvanını mı kaybetti?"
"Sizin işiniz yok mu?"
"Şu an önceliğimiz gizemli beyefendi." Arkadan Deniz'de geldi. "Aramızda mesleğine dair iddiaya girdik."
"Ciddi olamazsınız!" dedim.
Deniz devam etti. "Köksal polis dedi, Ceyhun öğretmen dedi ben de doktor diyorum. Hangisi?"
Kahkaha attım. "Hiçbiri, şimdi işinize geri dönün."
Ceyhun elini salladı. "Bu yalnızlar prensesi oldu sırlar prensesi." Hepsi söylenerek gitti.
Yalnız kaldığımda akşam için plan yapmaya çalışıyordum ama sabahtan beri yan tarafımda bir ağrı vardı ve düşüncelerimi dağıtıyordu.
Biraz da midem bulanıyordu bu yüzden öğle yemeğini de pek yiyememiştim.
Yaklaşık iki saati daha iş yapmaya çalışarak geçirdim ama olmuyordu. Ağrı giderek artıyordu. Önümdeki dosyaları kapatıp arkama yaslandım ve gözlerimi kapadım.
Gelen kusma isteğiyle kalkıp tuvaletlerin olduğu tarafa koştum. Arkamdan Deniz'in "Alev!" diye bağıran sesini duydum ama durup cevap veremedim.
Tuvalete son anda kendimi atıp kusmaya başladım. Kusmam son bulduğunda bulantım hala devam ediyordu.
Elimi yüzümü yıkayıp dışarı çıktığımda Deniz yanıma geldi. "İyi misin?"
"Bilmiyorum. Midem bulanıyor, biraz da ağrım var."
"Gel, otur."
"Dayı olmak için çok gencim." Ceyhun odadan başını uzatmış gülüyordu.
"Zevzeklik etme. Kızın halini görmüyor musun? Yüzü sapsarı olmuş." Deniz beni konuşmaktan kurtarmıştı. "Hastahaneye gidelim mi?"
"Hayır, mesai bitmek üzere eve gidip dinlenirim."
"Emin misin?"
"Evet." dedim ve kalkıp odama doğru adımladım. Eşyalarımı toparlamaya başladığımda telefonum mesaj sesiyle çaldı. Telefonu açıp mesaja baktım. Dışarıda beklediğini yazmıştı.
Çantamı alıp dışarı çıktım. Ağrıyla yürümek zor geliyordu ama kendimi zorladım. Arabasını gördüğümde o tarafa yöneldim.
Ağrı adım atamayacağım bir seviyeye ulaşınca elimle yol kenarındaki duvara tutundum.
Derin arabadan inmiş koşarak yanıma gelirken, Deniz onlarda işten çıkmıştı ve beni fark etmiş yanıma geliyorlardı.
"Alev, iyi misin?" soruyu soran Derin'di.
"Bilmiyorum." dedim. "Yan tarafımda şiddetli bir ağrı var."
"İşteyken de kusmuştu." diyen Deniz'e baktım. Ayrıntı vermek zorunda mıydı?
"Hadi, hastahaneye gidiyoruz."
"Gerek yok. Dinlenince geçer."
"Hayır, hastahaneye gidiyoruz." Derin beni dinlememekte kararlıydı. Koluna tutunup bir adım attığımda ağrıyla sarsıldım. Elim ağrıyan yeri tutarken birden ayaklarım yerden kesildi.
"Derin, saçmalama yere indir." Söylediklerimi dinlemek yerine kucağında arabaya kadar taşıdı. Deniz'de yanımızda gelmiş arabanın kapısını açıyordu.
Koltuğa oturttuğunda Deniz'e baktım. "Ben iyiyim."
"Emin misin? Yanında geleyim."
"Teşekkür ederim ama gerek yok. Muhtemelen basit bir ağrı, biraz abartıyor."
"İhtiyacın olursa ara diyeceğim ama yanındakiyle pek ihtiyacın olacağını sanmıyorum."
Sözleriyle gülünce ağrı iğne gibi battı. "Güldürme beni." dedim ve yan tarafıma oturan adamla sessiz kaldım.
"Yine de ihtiyacın olursa ara, gelirim."
"Teşekkür ederim." dedim ve hastaneye doğru yola çıktık.
Gözlerim bir açılıp bir kapanıyordu. Uyanık kalmaya çalışsam da kendime engel olamıyordum. Arada saçlarımdaki sıcak eli hissediyordum ama sonra yine duyularım kapanıyordu. Hissettiğim tek gerçeklik hissettiğim ağrıydı. Gözlerimin yarı açık olduğu bir anda "Çok canım yanıyor." dedim.
"Az önce hemşire ağrı kesici yaptı birazdan geçer." diyen sesi duydum sonra yine bilincim kapandı.
Tekrar gözlerimi açtığımda bu defa kendimdeydim. Pencereden güneş ışıkları sızmaya başlamıştı. Sanırım sabah olmuştu ve bütün geceyi anestezinin etkisinden uyuyarak geçirmiştim.
Yattığım yatağın yanındaki geniş koltukta oturduğu yerde uyuyan adama baktım. Hastaneye geldiğimizden beri benimle ilgileniyordu.
Basit bir ağrı kesiciyle hastaneden çıkıp gideceğimi düşünmüştüm ama bir sürü tahlil yapılmış sonrasında apandisit diyerek acil ameliyata almışlardı.
Her şey çok hızlı gelişmişti. Ameliyata girmeden yanıma gelmesi için Sıla'ya haber vermek istemiştim ama Derin izin vermemiş kendisinin ilgileneceğini söyleyip durmuştu.
Tabi birde getirdiği hastane oldukça pahalı bir özel hastaneydi. Bu da itiraz ettiğim diğer konulardan biriydi ama asla beni dinlemiyordu. Gerçi o anda çektiğim acıdan itirazlarım da biraz sönük kalmıştı.
Odaya giren hemşire beni uyanık görünce "Günaydın." dedi gülümseyerek.
"Günaydın." sesimde halsizlik tınısı vardı.
"Ağrınız var mı?"
"Hayır, iyiyim."
Elindeki enjektörü koluma takılı serumun içine karıştırdı. "Her ihtimale karşı ağrı kesici ekledim. Doktor Bey'de birazdan gelir."
"Teşekkür ederim." dediğimde odadan gitti.
Başımı yanımdakine çevirdim ve yüzüne baktım. Dudakları düz çizgi halindeydi ve etrafını çevreleyen kirli sakalı ona çok yakışıyordu. Kirpikleri rimel sürülmüş gibi uzun ve kıvrıktı. Saçları ne uzundu ne de kısa. Birkaç tutamı hep alnındaydı.
Uyuduğu yerde kıpırdanmaya başladı ve sonra gözlerini açtı. Beni uyanık görünce yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Günaydın Uyuyan Güzel, nasılsın?"
Sözleriyle istemsizce gülümsedim. "İyiyim."
Oturduğu yerden kalkıp geldi ve elleri yüzüme uzandı. "Bu arada kimseye rezil olmadın."
"Anlamadım?" dedim.
"Dün ameliyattan sonra odaya geldiğinde anestezinin etkisiyle bayağı konuşkandın."
Ellerimle yüzümü kapadım. "Ciddi olamazsın? Ne söyledim?"
"Arkadaşlarına rezil olduğunu söyleyip durdun. Bilinçaltındaki bu düşüncenin nedense dün seni arabaya taşıma şeklimle ilgisi olduğunu düşünüyorum."
"Olabilir. Başka bir şey söyledim mi?"
"Derin seni çok seviyorum. Bana sarıl, beni öp devam edeyim mi?" Gülümsemesi bütün yüzüne yayılmıştı.
"Bunları asla söylemem. Durumumdan faydalanmaya çalışma." Gözlerimi kısarak yüzüne baktım.
"Söyleseydin güzel olurdu." Gülmeye devam ediyordu. "Bu arada sevgili kayınvalideciğim dün akşam iki kez aradı."
"Benim annem senin kayınvaliden değil." dedim sahte bir öfkeyle.
"Ama olacak!" Hala gülüyordu.