Eve vardığımızda bizi dışarıda bekleyen bir adam vardı. Derin’in yaşlarındaydı. Saçları kısaydı ve mavi gözleri o kadar açık bir tondaydı ki fazla dikkat çekiyordu. Yüzü Derin’in aksine pürüzsüzdü.
Arabadan indiğimizde Derin ile samimi bir şekilde selamlaştılar. Adam yüzündeki gülümseme ile bana yöneldi ve elini uzattı. Uzanan eli sıktım. ‘’Demek bizimkini uslanmaz bir aslandan evcil kediye çeviren meşhur Alev sensin.’’
Gülümsedim. ‘’Adım Alev ama diğer söylediklerinizi teyit edemeyeceğim.’’
Gülümseyişime aynı içtenlikle karşılık verdi. ‘’Ben de Rıdvan ve senin yerine teyit ettim doğruluğunu onayladım.’’
‘’Dedikodumu yapmayı bırakın.’’
‘’Bu fırsat her zaman elime geçmez dostum.’’ Rıdvan eliyle evi gösterdi. ‘’Hadi içeri geçelim.’’
Hep beraber eve girdik ve büyük bir salona geçtik. ‘’Buse ufaklığın karnını doyuruyordu. Birazdan gelir.’’
‘’Poyraz’dan sonra yüzünü göremez olduk.’’ Derin sitemini gülerek yollamıştı.
‘’Zamanı geldiğinde seni de göreceğim.’’ Rıdvan yanımdaki adama dikkatle baktı. ‘’Bu gece buraya sadece sohbet için gelmenizi yeğlerdim ama sıkıntı büyük anlaşılan. Herkesin dilinde son olanlar. Hele de Abdullah’ın evine gönderdiğin hediyeler fazlasıyla dedikodu malzemesi olmuş durumda.’’
‘’Kafasına sıkmama az kaldı, anlamıyor.’’
‘’O iş o kadar kolay olsaydı bu kadar sıkıntı yaşanmazdı. Neyse bakalım bir çaresini bulacağız.’’
‘’Merhaba.’’ diyen sesle sohbetleri yarım kaldı. İçeri giren kadına baktım. Benim yaşlarımdaydı. Kucağında küçük bir bebek vardı ve saçı başı biraz dağılmış durumdaydı.
Rıdvan kalkıp karısının kucağından bebeği aldı. Kadın ilk olarak bana doğru geldi ve sıkıca sarıldı. ‘’Kusura bakmayın. Geleceğinizi biliyordum ama Poyraz sağolsun üzerimi bile değişecek vakti bulamadım.’’
Derin ile tokalaşıp kocasının yanına geçti. ‘’Yabancı yok, rahat ol.’’ diyen Derin bizi birbirimize tanıttı.
Bebeğe gülerek bakan Rıdvan araya girdi. ‘’Bakıcı tutalım diyorum, kabul etmiyorsun.’’
‘’Çocuğumu kendim büyüteceğim. Bakıcı falan istemiyorum.’’
Çalışanlardan biri yemeğin hazır olduğunu söyleyince hep beraber yemek yemek için hazırlanan masaya geçtik. Güzel, keyifli bir sohbet ile biten yemek sonrası Rıdvan ve Derin çalışma odasına geçince biz de Buse ile başbaşa kaldık.
Salonda otururken Poyraz’ı kucağıma almıştım. Henüz üç aylıktı ve çok minikti. Pek olan bitenin farkında gibi durmuyordu. Sürekli yarı uyuklar bir haldeydi. ‘’Çok küçük.’’ dedim. ‘’Kıyafetlerini nasıl giydirip çıkarıyorsun? Kolları, bacakları tutulacak gibi değil.’’
Sözlerimle güldü. ‘’İlk başlarda öyle geliyor ama sonra alışıyorsun. Derin sık sık gelirdi buraya sonra gelmeyi bırakınca Rıdvan’a sebebini sormuştum ve sadece aşık oldu demişti. Seninle tanıştığıma sevindim.’’
Yüzüne bakıp tebessüm ettim ve tekrar kucağımdaki bebeğe döndüm. ‘’Derin’in hayatına hala alışmaya çalışıyorum.’’
‘’Yaptıkları işler için konuşamam ama Derin iyi biri. Sana bilerek zarar vermez.’’
‘’Sen nasıl kabullendin?’’
Dağılmış saçlarını eliyle düzeltmeye çalıştı. ‘’Ağabeyim Rıdvan için çalışırdı biz de öyle tanıştık. İşine yabancı değildim ama yine de zorlandığım anlar oluyor. Elinden geldiğince işiyle ilgili meseleleri eve getirmez ve benim yanımda konuşmalarına dikkat eder.’’
‘’Ben gerçek kimliğini bilmiyordum. Benden saklamıştı ve Abdullah dedikleri o adam peşime adamlarını gönderince çok kötü bir yoldan öğrenmek zorunda kaldım.’’ Kucağımda kollarını sallayan bebeğin burnuna hafifçe dokundum.
‘’Senin için zor olmuş olmalı.’’
‘’Fazlasıyla. Onu affetsem de hala alışamadım.’’
‘’Alışma da. Alışılacak bir hayat değil. Sadece yaşamanın yolunu bul.’’
Kucağımdaki bebekle oynamaya devam ederken bir yandan da sohbet ediyorduk. Aradan bir saat falan geçmişti ki Rıdvan hızlı adımlarla yanımıza geldi. ‘’Hayatım, Alev’i de alıp üst kata çıkın. Biz söylemeden aşağı inmeyin Abdullah geliyor her ihtimale karşı burada olduğunu anlamasın.’’
‘’Ne!’’ diye bağırdığımda Derin’de içeri girdi. Kucağımdaki bebeği annesine geri verdim.
Doğruca yanıma geldi. ‘’Korkulacak bir şey yok. Sadece konuşacağız ama ne olur ne olmaz seni görmesin.’’
‘’Buraya hiç gelmemeliydim.’’ dedim. Bakışlarım yüzünde sabitlendiğinde ‘’Bir kez daha kurşunların önüne atlarsan kötü olur.’’ diyerek ekledim.
Uzanıp alnımdan öptü. ‘’Bir şey olmayacak.’’
‘’Hadi gel, üst kata çıkalım.’’ Buse yanımda durduğunda ona uydum ve üst kata çıktık.
Girdiğimiz yer yatak odasıydı. ‘’Buradan bahçe görünüyor. Gizlice bakmak istersin diye düşündüm.’’
İster miydim? Kesinlikle isterdim!
Buse bebeğini uyuturken pencereye yaklaşıp perdenin arkasından bakmaya başladım. Yaklaşık yarım saat sonra iki araba içeri girdi. İnenlere dikkatle baktım. Yürürken biri öne geçmişti. En fazla kırk beş yaşında olurdu. Yüzündeki tek şey dudaklarının üzerindeki bıyıklarıydı. Kumaş bir pantolon ve gömlek giymişti.
"Abdullah bu mu?" dediğimde Buse yanıma geldi. Bahçeye baktığında "Evet, bıyıklı olan." diye onayladı.
Kucağında uyuyan bebeğini yatağın kenarında duran beşiğe yatırdı ve tekrar yanıma döndü.
"Tanıyor musun?"
"Rıdvan ile kısa bir süre birlikte çalıştılar o dönemde bir kez yemeğe gelmişti o zaman tanıştım."
"Nasıl biriydi?" Bakışlarım bahçeye çıkan Rıdvan'a kaydı. Tek başınaydı. Ayaküstü gelen misafire birkaç şey söyledi ve eve girdiler.
"Bilmiyorum ama adamı hiç sevemedim. Yanındayken negatif bir enerji yayıyordu."
"Derin ona istediğini vermeyecek. Bu konuda çok kararlı."
Eli omzuma kondu. "Diğerinin de isteğinden vazgeçeceğini sanmıyorum. Ortak yol bulmaları zor gibi."
"Korkuyorum." dedim yanımdakine bakarak. Pencerenin kenarına dayanıp yarı oturur bir pozisyona geçtim. "İki kez adamlarının saldırısına uğradım. Birinde Ada kurtardı diğerinde Derin. Sonsuza kadar onların gözetiminde yaşayamam. Hayatım bir günde bitti ve bir eve hapsolup kaldım."
"Derin'in bir yol bulacağına eminim. Rıdvan'da her türlü yardımı yapacaktır."
Bir saat boyunca odadaki sessizliği bölen tek şey Poyraz'ın uyanıp ağlaması oldu. Karnı doyup, bezi değişince tekrar uykuya dalmıştı.
Buse beni oyalamak için sürekli farklı konulara girip çıkıyordu ama fayda etmiyordu. Dışarıdan gelen sesleri duyunca tekrar pencereye koştum.
Abdullah, Derin ve Rıdvan hepsi dışarıdaydı. Pencerenin camını açtığımda bağırarak konuşmaları odaya kadar doldu.
Derin diğerinin üzerine yürüyordu, Rıdvan araya girmiş göğsünden iterek engel olmaya çalışıyordu.
"Birine bile elin uzanacak olursa seni gebertirim."
Derin'in sözlerine diğeri cevap verdi. "Ya dediğimi yapacaksın ya da ikisinden biri acı çekecek. Seçim senin."
Rıdvan diğerine bakarak bağırdı. "Abdullah yeter, vazgeç artık."
"Asla vazgeçmem. Ya bağlantılarını benim için kullanacak ya da bana bağlantı bulacak. Bunu yapabilecek tek kişi o ve istediğimi ondan alacağım."
"Ulan orospu çocuğu senin işlerine asla yardım etmem. Bunu o olmayan beynine iyice sok." Derin'in öfkesini olduğum yerden bile hissediyordum.
"İstesen de istemesen de yapacaksın. Aslında kardeşin umrumda bile değil o kıymetli sevgilinin sana ait kalmasını istiyorsan boyun eğeceksin."
Derin bir kez daha ileri atıldığında Rıdvan'ın kollarından sıyrıldı ve Abdullah'ın üzerine doğru giderek çenesine yumruğu geçirdi. "Seni öldüreceğim piç kurusu." Belindeki silahı çıkardığında Rıdvan engel olmaya çalışıyordu ama Derin'in öfkesi o kadar fazlaydı ki bu gücüne de yansıyordu.
Rıdvan adamlarına işaret ettiğinde adamlardan üç kişi gelip Derin'i zorla geri çektiler ve arkadaşı elindeki silahı çekip aldı.
Sevdiğim adam "Bırakın." diye bağırırken diğeri yumruk gelen çenesini tutup sağa sola oynattı. Hareketleri sinir bozucu derecede rahattı. "Bu öfkeni sevgiline olan hassasiyetine veriyorum. Karar senin ya isteyerek emirlerime uy ya da ben seni o emirlere boyun eğdireceğim."
"Yeter! Git evimden. Burada istediğin gibi tehditler savuramazsın."
Ev sahibinin tehditvari uyarısıyla arabasına binip gitti. Abdullah'ın arabası bahçeden çıkar çıkmaz koşarak odadan çıktım.
Derin hala öfkeliydi ve etrafına ateş saçıyordu. Beni gördüğünde gidip sıkıca sarıldım. Artık hangimiz için korktuğumu da bilmiyordum. Abdullah dediğini yaparsa kendi çekeceğim acıları düşünmeyi bırakmış Derin'in istemediği halde yapmak zorunda kalacağı işleri düşünmeye başlamıştım.
Sarılmaya devam ettikçe öfkesi yavaşça sönmeye başladı. "Bana engel olmamalıydın. Onu öldürecektim."
Sözleri arkamda kalan adamaydı. "Bunu bildiğim için engel oldum. Kendi aleminden birini sırf tehdit etti diye öldürmek nasıl karşılanır? Cevabı iyi biliyorsun."
"Tehdit mi? O piç iki kez adamlarını gönderdi."
"Derin öfkeni anlıyorum ama onun gibi birini öldürürsen hesabını soracak birileri gelir. Onların seni haklı bulması için daha geçerli sebeplerin olmalı."
"Onu öldürmek için Alev'i ya da Ada'yı kaçırıp acı çektirmesi için öylece bekleyeyim mi?" Sözleri söylerken kolları bedenime sıkıca dolanmıştı.
"Gerekirse evet. Duygularına yenik düşüp mantığını kaybediyorsun."
"Bu asla olmayacak. Bir daha karşıma çıkarsa onu öldüreceğim. Sonuçları umrumda değil."
"Hadi kardeşim hadi eve girelim. Önce sakinleş."
Eve doğru gidecekken gözüm sırtına kaydı. Tişörtünde kırmızı bir leke vardı. "Derin!" dedim endişeyle. "Sırtın."
"Bir şey yok muhtemelen dikişler açıldı." Eve doğru yürümeye devam etti. O ve rahatlığı ayrılmaz ikiliydi.
Eve girdiğimizde Rıdvan pansuman malzemeleri getirmişti. Derin tişörtünü çıkarınca yaranın üzerinde kana bulanmış sargıyı yavaşça açtım.
Dikişleri oluşturan ipler farklı yönlerdeydi ve yara açılmıştı. "Buse'yi çağırayım." Rıdvan gittikten kısa bir süre sonra Buse elinde bebek telsiziyle geldi.
Telsizi orta sehpanın üzerine bırakıp Derin'in sırtına baktı ve pansuman malzemeleri içinden ip takılı bir iğneyi aldı.
"Sen mi yapacaksın?" diye sorduğumda gülümsedi.
"Hemşireydim evlenince çalışmayı bıraktım." Dikiş atmaya başladığında Derin'in elini tutmuştum. "Bunu bir daha yapma." dedim.
"Alev, istediğin her şeyi yaparım ama benden asla seni korumamamı isteme. Bunu yapamam. O şerefsiz karşıma geçip sana acı çektireceğini söylerse sessiz kalmam."
"Kendine de acı çektirme. Bunu istemiyorum."
"Bu seninle tartışacağım bir konu değil. Önceliğim sensin ve hep de öyle kalacaksın."
Bu belanın gerçekten bitmesini istiyordum. Derin kendine zarar vermeden ve birbirimizden ayrı düşmeden hepsinin son bulmasını istiyordum.