‘’Geldiler.’’ diyen Sıla ayağındaki topuklularla koşarak odama girdi. Üzerimdeki gelinliği elimle düzelttim. Üzerinde yaptığımız değişikliklerle çok güzel olmuştu. Saçlarım ve makyajım yine Sıla’nın elinden çıkmaydı ve bu konuda çok yetenekliydi. Saçlarımda çiçekten bir taç vardı. Birçok kuaförden daha iyi iş çıkarmıştı. Annemin tüm ısrarlarına rağmen kına gecesi istememiştim. Zaten düğün bile umurumda değildi. Sadece Derin ile yaşayacağım hayatı istiyordum.
Diğer kızlar pencereden dışarı baktı. Zeynep, ‘’Oha, arabaya bak.’’ dediğinde pencereye yaklaştım. Kırmızı renkte ben pahalıyım diye bağıran bir arabaydı. Daha önce siyah renkli araba dışında bir arabaya bindiğini hiç görmemiştim. Arkasında birkaç tane daha araba vardı. Ailesi dışında Derin’in annem ve arkadaşlarım içinde otele götürecek araba getireceğini biliyordum.
‘’Vallahi bu arabadan ve gelen kilo işi altından sonra iyi bir bahşiş vermezse seni bu evden göndermem.’’ diyen Sıla kapıya koştu.
Annem içeri girdiğinde yanıma gelip sarıldı. ‘’Güzel, melek kızım benim.’’
‘’Anne, ağlatacaksın.’’ dedim. Sesi titriyordu ve bu bana da etki ediyordu.
‘’Ağla bebeğim. Gelin dediğin hem ağlar hem oynar bilmez misin?’’
Sözleriyle tebessüm ettim. Kapı zili çaldığında annem uzanıp yanaklarımdan öptü ve duvağımı yüzüme indirdi.
Odanın kapısı açıldığında Derin ile göz göze geldik. Üzerimdeki bakışlarını bir ömür unutamayacaktım. O bakışlarda hayranlık, beğeni vardı ama aşk daha ağır basıyordu. Üzerindeki takım elbiseyle yakışıklılığını daha da artırmıştı.
Sıla’nın sesi bakışlarımızı kesintiye uğrattı. ‘’Bu odadan arabaya kadar atacağı her adım için bahşiş istiyorum.’’
Derin gülerek cebinden kalın tomar halinde parayı çıkardı. ‘’Yeterli mi?’’ dediğinde Sıla paraya gözleri büyümüş halde bakıyordu.
‘’Değil buradan arabaya gitmek bu parayla dünya turu yapılır. Gelinin senindir.’’ dediğinde hepimiz güldük.
Derin’in uzanan koluna girdim ve evden çıktık. Arabaya oturmama yardım etti ve şoför koltuğuna geçti. Diğerleri de arabalara yerleşince otele doğru yola çıktık. ‘’Güzel olmuşsun diyeceğim ama düşüncelerimi tam olarak ifade edecek bir sözcük bulamıyorum. Her kelime çok sönük kalıyor.’’
‘’Teşekkür ederim.’’ Yüzümde mutluluğun izleri vardı. ‘’Annem içinde teşekkür ederim.’’ dedim. Sabah erkenden köye gitmek için yola çıkacaktı, otobüsle gideceğim diye tutturmuştu. Derin bir şekilde arabayla gitmesi için ikna etmişti ve şoförü köye götürüp bırakacaktı.
‘’İkna etmem zor oldu. Annen senden daha inatçı.’’
‘’Öyledir.’’ dedim. Kırmızı ışıkta durduğumuzda uzanıp dudaklarımdan öptü. ‘’Birkaç saat sonra tamamen benim olacaksın.’’ dediğinde içimde yükselen heyecanı hissettim.
‘’Zaten değil miydim?’’ dedim.
‘’Öyleydin ama bunu resmileştirmiş olacağım.’’ Yanan yeşil ışıkla yola devam ettik.
Otele geldiğimizde saat gelene kadar bekleyeceğimiz odaya geçtik. Annem sürekli getirilen atıştırmalıklardan yemem için zorluyordu.
‘’Anne yeter.’’ dediğimde ağzıma kekten bir lokma tıkıştırdı.
‘’Sonra acıkma.’’
Derin hallerimizi gülerek izliyordu. Kapı açıldığında Ada’yı gördüm. ‘’Benim güzel gelinim nasılmış?’’ dediğinde ‘’Patlamak üzereyim.’’ dedim.
Annemi ve elindeki tabaktaki yiyecekleri gördü. ‘’Seher teyze, kızına gelinlik içerisindeyken kilo mu aldıracaksın?’’ Elinden tabağı çekip aldı ve kenara bıraktı.
‘’Anne olunca anlarsınız.’’ Oturduğu yerden kalktı. ‘’Ben gideyim. Konuklara ayıp olmasın.’’
Annem gittiğinde Derin kardeşine baktı. ‘’Senin de konuklarla ilgilenmen gerekmiyor mu?’’
‘’Annem ilgileniyor.’’ diyen Ada oldukça rahattı.
‘’Bir kere de laf anla be kızım. Çık işte dışarı.’’ Ada ağabeyine baktıktan sonra ‘’Birkaç saat sabredemiyorsun ha!’’ deyip dışarı çıktı.
‘’Evlendikten sonra Ada’yı evden mi kovsam? Yoksa sizin bu konuşmalarınız bir gün beni yerin dibine sokacak.’’
Yanıma iyice yaklaştı. ‘’Kovabilirsin. Tek kelime etmem.’’ Yüzü yüzüme yaklaşmıştı.
‘’Rujumu bozacaksın. Uzak dur.’’ dediğimde bu defa boynuma uzandı.
‘’Şu gelinliği üzerinden çıkarmak için sabırsızlanıyorum.’’ Bunları söylerken sırt kısmımda duran düğmelerden haberi yoktu tabi.
Boynumu öpmeye başladığında kapı tıklatılınca ‘’Sikecem ama!’’ diyerek geri çekildi.
‘’Gelebilirsiniz.’’ dedim gülerek kapıya doğru.
Kapı açıldığında görevlilerden biri içeri girdi. ‘’Sizleri bekliyorlar.’’
Oturduğum yerden kalkarken yanımdaki hemen uzanıp yardım etti. Elini tuttum ve nikahın kıyılacağı yere doğru ilerlemeye başladık. Sahile adım attığımızda kalabalık karşısında hayrete düşmüştüm. Çok fazla konuk vardı.
Bakışlarım çevreyi biraz daha inceledi. Olan hiçbir şeyin kontrolü bende olmasa da güzeldi. Nikahın kıyılacağı yerde yüksek bir bistro masa vardı. Arkasına çiçeklerden oluşan büyük bir çember konulmuştu. Nikah memuru ve nikah şahitlerimiz olan Rıdvan ile Sıla bizi bekliyordu. Oraya giden yolun etrafında yanan meşaleler vardı.
Masaya doğru ilerlerken yine heyecanlanmıştım. Sevdiğim adam yanımdaydı, birazdan atacağımız imzalarla ayrılmadan hep birlikte olacaktık.
Masanın diğer tarafına geçtiğimizde nikah memuru o bildik sözleri söylemeye başladı. Soruyu bana yönelttiğinde ve ‘’Evet,’’ diye mutlulukla bağırdığımda annemin yaşlı bakışlarıyla karşılaştım. Küçük bir öpücük gönderdiğinde tebessüm ettim.
Yanımdakinin ‘’Evet!’’ deyişi kulak zarımı patlatmış olabilirdi. Eline mikrofon verseler ses bu kadar yüksek çıkmazdı. İmzaları attıktan sonra nikah memurunun verdiği evlilik cüzdanını aldım ve ayakkabımın topuğunu acımadan yanımdakinin ayağına bastırdım.
Gülerken dudaklarının arasından fısıldadı. ‘’İntikamını sonra alacağım.’’
Kenarda bekleyen iki kemancı çalmaya başladığında elini uzatınca kabul ettim ve dans etmeye başladık. ‘’Hayatıma hoş geldin Alev Karan.’’ dediğinde uzanıp alnımdan öptü. ‘’Seni çok seviyorum.’’
‘’Seni çok seviyorum.’’ dediğimde evlilik cüzdanımızın olduğu elimi biraz daha sıktı ve o anda silahlar patlamaya başladı.
Bir an korkuya kapılsam da babasının ve birkaç arkadaşının havaya boş ateş ettiğini fark ettim. Bakışlarım anneme ve arkadaşlarıma kaydı. Hepsi de endişeli görünüyordu. ‘’Bu gerekli miydi?’’ dedim.
‘’Sence yapma desem beni dinler miydi?’’ Babasının bu hallerinden nefret ediyordum ve kendi düğünüm olmasına rağmen bu gecenin bir an önce bitmesini istiyordum. ‘’Yalan yok. Annen ve arkadaşların olmasa babama eşlik ediyor olurdum.’’
‘’Sevincini göstermenin başka yollarını bul.’’ dediğimde belimden hafifçe geriye eğdi ve yüzüme yaklaştı. ‘’O sevinci sana en güzel şekilde göstereceğim.’’ Geri kaldırdığında dansı bitirdik ve elimin üzerine bir öpücük bıraktı.
Sahilden otelin içindeki geniş salona girdiğimizde konuklarda yerlerine yerleşiyordu. Bir köşede durmadan klasik müzik çalan müzisyenler vardı. Yemekler dağıtıldığında müziğe eşlik eden sohbetlerin uğultusu her yanı sarmıştı.
Dikkatimi çeken köşedeki büyük sandık oldu ki boyu normal sandıktan daha büyüktü ve sürekli birileri gidip içine bir şeyler bırakıyordu. ‘’Bu ne?’’ dedim yanımda oturan ve artık kocam olan adama.
‘’Bizim alemde biri evlendiğinde düğün hediyesi konusunda herkes birbirine kafa tutar. En büyük hediyeyi ki bu büyüklük tamamen maddiyatla ölçülüyor kim verecek diye yarışırlar.’’
‘’Bazıları dosya içinde bir kağıt bırakıyor.’’ dediğimde güldü.
‘’Muhtemelen bir yerlerin tapusudur.’’ Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. ‘’Biraz daha bekle, henüz babamın sırası gelmedi. Tek oğlunu evlendiriyor gövde gösterisi yapmadan hayatta durmaz.’’
Sandığa giden annemi gördüm. Ne olduğunu anlamıştı ve elindeki çantayı içine bıraktı. ‘’Annen tahmin ettiğim şeyi mi bıraktı oraya?’’
‘’Evet,’’ dedim. ‘’O altınlara hayatta elini sürmez.’’ Annem bize doğru geliyordu. Yanımızda durduğunda Derin hemen kenardan bir sandalye çekip oturmasını sağladı.
Çantasından iki kutu çıkardı. Bakışları Derin’in üzerindeydi. Kutunun birini açtığında içinde bir saat vardı. Şekli biraz tuhaftı, eski duruyordu ki daha önce annemde gördüğümü hiç hatırlamıyordum. ‘’Oğlum bu saat rahmetli eşime babasından kalmıştı, ona da kendi babasından derken altı nesil geriye kadar gidiyor. Alev doğduğunda ‘Demek ki saatimi emanet edeceğim oğlum kendi kanımdan olmayacak.’ demişti. Öyle koluna takıp kullanabileceğin bir saat değil ama her yıl bakımlarını düzenli yaptırdım, sorunsuz çalışıyor. Eşimin emanetine yirmi altı yıl gözüm gibi baktım ve şimdi sahibine veriyorum.’’
Derin saate baktı. ‘’Bunu kabul edemem. Bu çok değerli. Sizde kalması daha uygun olur.’’
‘’Eşim bugün hayatta olsaydı bunu sana kendi verecekti ama nasip olmadı. Söylediğin gibi değerli buluyorsan sen de iyi bak ve ileride kendi oğluna ver.’’ Annem saati damadının önüne itekledi.
Derin uzanıp elini öptü. ‘’Siz merak etmeyin. Bir sonraki sahibine verene kadar benim emanetimdir.’’
Annem bu defa diğer kutuyu açtı. İçindekini görünce hemen tanımıştım. Bu ilk evlendiklerinde gezerken dalış yaptıkları bir yerde babamın bulup çıkardığı ve kolye haline getirip annemin boynuna taktığı inci kolyeydi. İnce zincir ucunda sallanan tek bir inci vardı.
Kolyeyi eline alıp arkama geçti ve boynuma uzandı. ‘’Anne olmaz.’’ dedim.
‘’İtiraz etme de kızıma istediğim hediyeyi verebileyim.’’
‘’Ama bunu babam sana kendi elleriyle yaptı.’’
‘’Benim kocam senin baban. Bugün hayatta olsaydı bu yaptığımı mutlulukla karşılardı.’’ Kolyeyi boynuma taktığında tekrar sandalyeye geçip oturdu ve çantasından sararmış bir zarf çıkardı.
İkimizin de gözlerine baktı. ‘’Alev daha altı aylıktı, Gecenin üçünde ağlamasına uyandım. Eşim salonda masanın başına oturmuş kâğıda sinirli sinirli bir şeyler yazıyor. Ne yaptığını sorduğumda öfkeyle konuştu; rüyamda Alev’in evlendiğini gördüm. Ben kızımı kimseye kıyıp veremem. Bir gün bunun olacağını biliyorum eğer o zaman geldiğinde hayatta değilsem bu mektubu damat olacak o hergeleye ver. demişti.’’
Gözünden birkaç damla yaş aktı. ‘’O zaman bu söylediklerine gülüp geçmiştim. Rüyanın etkisiyle kıskançlıktan köpürüyordu ama altı ay sonra öldüğünde eşyalarını toplarken mektubu buldum ve onu sakladım.’’ Zarfı önümüze itekledi. ‘’Bence bunu birlikte okumalısınız. İçinde yazanları biliyorum. Her ne kadar öfkeyle yazmış olsa da bugün hayatta olsa size yapacağı bir konuşmayı yazmış.’’
Zarfa uzanan ellerim titriyordu. Derin hemen uzanıp titreyen elimi tuttu. Verdiği destek için minnettardım. Gözümden akacak yaşları hızlıca silip akmasına izin vermedim. Yanımızdan ayrılmadan ikimize aynı anda sarıldı. Derin’in anneme söylediklerini duydum.
‘’Kızın bana emanet anne, babam rahat uyusun. Onun gözünden akacak tek damla yaş için dünyayı yakarım. Bunu yapan ben olursam da kendi cezamı yine kendi ellerimle veririm.’’
Annem cevap vermeden sadece damadının sırtını sıvazladı ve yanımızdan uzaklaştı. Derin gibi biriyle evlendiğim için gerçekten şanslı mıydım yoksa onun hayatının içine girdiğim için şanssız mıydım? Asla cevabını veremeyeceğim bir soruydu.