Uyandığımda sabah olmuştu. Düne göre daha iyi hissediyordum. Kolumda hala yarısı dolu bir serum vardı. Gece bittikçe yerine yenisini takmıştı. Bir kaç kez ateşim yükselmişti ama verdiği ilaçlarla geri düşürmüştü.
Yattığım yerde doğruldum ve üzerimdeki örtüye iyice sarındım. Hala iç çamaşırlarımla duruyordum. Kapı açıldığında Doktor içeri girdi. Elinde yiyecek dolu bir tepsi vardı. Beni yatakta oturur görünce yüzünden rahatlamasını görür gibi oldum. "Nasıl hissediyorsun?"
"Daha iyi." dedim.
"Güzel." Tepsiyi yanıma bıraktı. "Kahvaltını yap. Bütün yiyecekler bitsin."
Tepsideki yiyeceklere baktım. Fazla vitaminli yiyecek doluydu. "İştahım yok."
"Geri kusacak olsan da hepsini yiyeceksin. Sözümü dinlesen iyi edersin, bu haldeyken zorlamak istemiyorum."
Bıkmıştım. İstedikleri her şeyi yapmak zorunda kalmaktan nefret ediyordum. Burada olmaktan nefret ediyordum. Derin’in sıcaklığını özlüyordum, annemin sesini özlüyordum, Ada’nın saçma saçma konuşmalarını özlüyordum. Bir sabah tüm bunların rüya olduğu bir gerçekliğe uyanmak istiyordum.
Tepsiyi kendime biraz daha çekip ağzıma bir parça peynir koydum. Çiğnedikçe büyüyordu yutmakta zorlanıyordum. ‘’Gerçekten yiyemeyeceğim.’’ Sesim yalvaran bir tondaydı. ‘’Lütfen, zorlamayın.’’ Dizlerimi karnıma çekip başımı üzerine kapadım. Gözlerimden yaşlar akmak için zorluyordu. ‘’Yiyebilecek durumda değilim.’’
Yatağın kenarına oturdu. ‘’O zaman portakal suyunu iç.’’
‘’Midem bulanıyor. Neden anlamıyorsun?’’ Bu defa terslemiştim.
‘’Alev, sana işkence etmiyorum, seni iyileştirmeye çalışıyorum. Yemezsen güçten düşersin ve bağışıklık sistemin zayıflar. Bu da iyileşmeni engeller.’’
‘’İyi işte.’’ Bağırarak başımı kaldırdım ve yüzüne baktım. ‘’Ölürüm de sizden kurtulurum.’’
‘’Bunu zorla mı yapayım? Gerçekten bunu mu istiyorsun? Kocanın sözünü dinleyip boyun eğsen ve çektiğin acıyı azaltmayı denesen nasıl olur?’’
‘’Bir gün hepinizi öldürecek.’’ dedim portakal suyuna uzanırken. Derin’in hepsini öldürmesini gerçekten istiyordum ve bu isteğim beni korkutuyordu. Bir insanın ölmesini istemek beni kötü kalpli yapar mıydı?
‘’Pek şansı yok ama kendini böyle teselli edeceksen, istediğini düşünmeye devam et.’’
Portakal suyundan zorla birkaç yudum içtim. ‘’Konuşmalarınızı hatırlıyorum. Sanırım tıp okuyorken bıraktın. İyi yapmışsın. Senin gibi kötülükle dolu birinin hastaları tedavi etmesini istemezdim.’’
Sözlerime güldü. ‘’Gördüğün gibi kötülükle dolu kalbimin getirdiği yerdeyim ama kocanın nasıl biri olduğunu da biliyorsun değil mi? Yani senin de kötülükle dolu bir ruhu sevecek kalbin var.’’
‘’O sizin gibi değil.’’ diye itiraz ettim.
‘’İstediğini düşün. Derin kötülükte buradaki tüm adamları sollar. Bu alemin en güçlülerinden. Yaptığı işlerin boyutunu hayal dahi edemezsin. Elleri ülkenin her köşesine uzanıp sarmaşık gibi sarmış durumda. İlgilendiği alanlarda onun haberi olmadan yerinden çakıl taşı bile oynatamazsın. Ne de olsa babasının oğlu.’’
Sözleriyle yutkunmakta daha da zorlandım. Derin’in bu işlerle uğraştığını zaten biliyordum ama bir türlü alışamıyordum.
‘’O çok sevdiğin kocan Naz’ı bulmuş.’’ dediğinde hareketsiz kaldım. ‘’Patrona hediye olarak göndermiş. Bizim çocuklar birkaç fotoğraf atmıştı. Kızın sağlam kalan tek yeri yüzüydü. Geri kalanı vahşi hayvan tarafından parçalanmış gibiydi. İşte bizim gibi olmayan kocan.’’
Neden bu haber beklediğim şok etkisini yaratmamıştı? Burada olmamla ilgisi olan herkes bir gün Derin’in öfkesini tadacaktı. Bunu içten içe biliyordum. Fırsatını bulduğunda Abdullah’a da aynısını yapardı ve bunu yapmasını da istiyordum. Tek emriyle adamı karnımı keserken gözünü bile kırpmadan Derin’e izletmişti. Hiçbirine acımıyordum.
‘’Sevindim. Umarım ölmeden önce bütün acıyı çekmiştir.’’ dediğimde şaşkınlıkla yüzüme baktı.
‘’Sanırım kendi kalbine de bakman gerek.’’
‘’Bu kadar acı çektirdikten sonra üzülmemi mi bekliyordun?’’ Portakal suyundan kalan son yudumu da içtim. ‘’Elinize onun yüzünden düştüm. Elim kolum bağlı halde, sadece sevdiğim adama ders verme adı altında o arkadaşın karnımı boydan boya yararken biriniz bile ‘bu kız bu acıları hak edecek bir şey yapmadı.’ dedi mi? Ya da burada ölümle yaşam arasında gidip gelirken arkadaşının nasıl konuştuğunu hatırlıyorum. Onun gördüğü acı çeken ve ölmek üzere olan biri değildi. Şimdi bunun için üzülmedim diye benim kalbimi sorgulayamazsın.’’
Elimdeki bardağı tepsiye bıraktığımda söylediklerime cevap vermeden tepsiyi alıp gitti. İçeride yalnız kalınca yaptığım ilk şey kıyafetleri üzerime giymek olmuştu. Bunu yaparken onlardan yardım istemek istemediğim için kolumdaki serumu tamamen çekip çıkarmıştım.
Pencere kenarına gidip oturduğumda esen soğuk rüzgar yüzüme çarptı ve gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Apandisit ameliyatı olduğum zaman günlerce küçük bir çocuk gibi sevdiğim adamın benimle ilgilenmesi gerekmişti ama o vurulduğu zaman hemen ayağa kalkmış her şey normalmiş gibi davranmaya devam etmişti. Sebebi şu an hissettiklerimle aynı mıydı?
Canım yanmıştı hala da yanıyordu. Şuan kendimi berbat hissediyordum. Bedenim düşüp düştüğü yerde kalmak için çırpınıyordu ama ayakta kalmak için direniyordum. Kendimi buna mecbur hissediyordum. Düşersem beni koruyacak birinin olmadığını biliyordum. Derin’de bana zamanında senin gibi bir hasta bakıcım olsaydı bu kadar güçlü olamazdım gibi bir şey söylemişti. Artık onu daha iyi anlıyordum.
Babam olmadığı için annem üzerime titreyip durmuştu. Düşüp birazcık dizimi kanatsam soluğu hastanede almıştık, Derin’de aynısını yapmıştı. Bu yaşıma kadar hiç tek başıma zorluk yaşamamıştım, acı çekmemiştim bu yüzden şimdi zorlanıyordum.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Nasıl baş etmem gerektiğini de bilmiyordum. Olduğum yerde kaçabileceğim bir açıklık varsa bile bunu göremiyordum. Bu kadar zayıf olmaktan nefret ediyordum. Derin’in bana öğretmeye çalıştıklarından uzak durduğum için pişmandım. Kendimi korumayı öğrenmem gerekirdi ama yapmamıştım.
Gözlerim kızarıp şişene kadar ağladım. Kapı açıldığında gözlerimi hızlıca sildim. Yine Doktor gelmişti. Bıçkı’nın hiç gelmemesi garip geliyordu. Belki de dünkü konuşmalarından dolayı uzak tutuyordu.
Bir bana baktı, bir de kenarda duran kolumdan sökülmüş seruma. Gördüğünden memnun değildi. ‘’Buraya gel.’’ dediğinde üstelemedim. Zaten karşı koysam da bir şey değişmiyordu.
Yatağın kenarına oturup ayaklarımı karnıma doğru topladım. Getirdiği çantadan çıkardığı malzemelere baktım. ‘’Bunu bir kez daha yaparsan iyileşene kadar yatağa bağlarım.’’ Kolumu tutup kendine çekti ve elindeki iğneyi batırdı. Acısa da belli etmedim. Yeni damar yolunu açıp serumu tekrar taktı.
Serum ile işi bitince bileklerimdeki sargılara uzandı. Açtığında altındaki yarayla yüzüme yansıyan ifadeye engel olamadım. Çok kötüydü. ‘’Bu canını yakacak.’’ dedi ve eline aldığı malzemelerle yarayı temizlemeye başladı. Her dokunduğunda sızıyla karışık ağrıyı hissediyordum ama dayanamayacağım kadar çok değildi.
Yaranın üzerine sürdüğü kremlerden sonra tekrar bandajı sarmaya başladı. ‘’O iplerden kurtulmak için sürekli çırpınıp durmasaydın bu kadar kötü olmazdı.’’
‘’Evet, o da benim suçum. Haklısın.’’ Dikenlerimi öylece batırmıştım. Cevap vermeden yaraları kapayıp malzemelerini toparladı.
‘’Patron, seni kocanla konuşturmamız için emir verdi.’’ dediğinde dikkat kesildim. ‘’Bir teslimat için motivasyona ihtiyacı varmış.’’ Sözleriyle kalbimdeki korku fırtınasını hissettim. En son bunu söylediklerinde fazlasıyla acı çekmiştim. Duygularımı fark etmişti. ‘’Sadece on dakika telefonda konuşacaksın ve bu olanlarla ilgili tek kelime etmeyeceksin.’’
‘’Tamam.’’ dedim rahatlayarak.
‘’Ne hasta olduğunu bilecek ne de bu sürede duyduklarını. İyice anladın mı?’’
‘’Anladım.’’
Telefonuyla birlikte silahı da çıktı. Önümde tek dizinin üzerine çöktüğünde silahın ucu dizime dayandı. ‘’Tek yanlış kelime edersen bu silahı ateşlerim ve yine sen acı çekersin.’’
Bıkkınlıkla ‘’Anladım.’’ diye tekrar ettim. Telefonla Derin’i aradığında hoparlörü açmıştı. ‘’Alo!’’ diyen sese ‘’Benim.’’ dedim.
Ağlamamak için yine kendimi zorluyordum. ‘’Güzelim, nasılsın? Nasıl davranıyorlar? Tekrar bağladılar mı?’’
‘’Hayır,’’ konuşmakta zorlanıyordum. Bir insanın kocasıyla konuştuğu konu bu olmamalıydı. ‘’Odanın içinde özgürüm. Senin söylediğin gibi istediklerini yaptığımda sorun olmuyor.’’
‘’Yaraların nasıl oldu? Canın çok yanıyor mu?’’ Soruyla Doktor dizimdeki silahı biraz daha bastırdı.
‘’İyileşiyor. Sorun yok.’’
‘’Sürekli sorun yok deyip durma Alev. Gerçekten nasılsın? İşleri sen acı çekme diye yapıyorum. Eğer buna uymuyorlarsa bana söylemen gerek. Yanında şuan birilerinin olduğunun farkındayım ama korkma ve doğruyu söyle.’’
Bir kez daha sorun yok ya da iyiyim dersem inanmayacaktı. Karşımdaki ise sessiz tehdidini sürdürüyordu. Yavaşça silahın emniyetini açtı. Her an ateş etmeye hazırdı. Durumu geçiştirmek için laf kalabalığı yapmaya karar verdim. ‘’Sürekli yemek yemem için zorluyorlar. Hiç aç kalmama izin vermiyorlar ve küçücük odanın içinde hapis kalmış durumdayım. Bu gidişle kilo alacağım.’’
‘’Bundan şikayetçi olmayacağım.’’ dedi telefonun diğer ucundaki. ‘’Kendini aç bırakmandansa zorla yedirmelerini tercih ederim.’’ Sesi hatırladığım gibi sevgi doluydu.
‘’Annem nasıl? Öğrenmedi değil mi?’’ Aklımın bir köşesinde hep annem vardı. Öğrenirse kahrolurdu ve bunu istemiyordum.
‘’Hayır, Ada arayıp tatile gittiğimizi, telefonlarımızın kapalı olduğunu söyledi. Arada kontrol etmek için aramaya devam ediyor. Şüphelendiği bir durum yok. İçin rahat olsun.’’
‘’Vedalaşın artık.’’ Doktorun sesini ikimizde duyduk.
‘’Derin!’’ dediğimde birkaç saniye susup cesaretimi topladım. ‘’İstemediğin hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin. Benim için sorun olmaz. Sana kızmam, anlayışla karşılarım, olacakları kabullenirim ve her şeye rağmen seni sevmeye devam ederim.’’
Karşılığındaki sessizliği kısa sürse de çok uzun gelmişti. ‘’Seni seviyorum Alev.’’ Sesi titriyordu. ‘’Yapmak zorunda olduğum hiçbir şeyin önemi yok. Senden asla vazgeçmem. Bu düşünceyi sil at aklından.’’
‘’Yeter bu kadar!’’ Doktor çağrıyı sonlandırdı. ‘’Aşkınızdan gözlerim yaşardı.’’ Dalga geçen sözlerine karşılık vermedim. ‘’Akıllıca davrandın. Tek kelime etseydin o silahı gerçekten ateşleyecektim.’’
Kolumdan uzanan seruma baktı. İçindeki bitmişti. Yerine yenisini taktı ve içine yine ilaç karıştırdı. Odadan gittiğinde yatakta oturmaya devam ettim. Derin benden vazgeçmeyecekti. Bunu biliyordum ve burada nefes almamı sağlayan tek şey bu gerçekti.