Aradan tam iki hafta geçmişti. Annem bu sürede dışarı çıkıp Derin ile görüşmeme izin vermemişti. Hem destekleyip hem bu kadar sıkması fazla garip kaçıyordu. Mutfakta bulaşıkları toplarken yanıma gedi. ‘’Derin’e söyle yarın ailesiyle gelip bir çayımızı içsinler.’’
Elimdeki kirli tabağı bırakıp yüzüne baktım. ‘’Ciddi misin?’’
‘’Evet, ama babasına özellikle çay içmeye davet ettiğimi söylesin.’’
‘’Ne alaka?’’ dedim.
‘’Sen dediğimi söyle. Büyüklerin işine karışmayın.’’
‘’Tamam.’’ dedim ama hiçbir şey anlamamıştım. Bulaşıkları hızlıca bitirip odaya geçtim ve Derin’i aradım.
‘’Sana haberim var.’’ dedim doğrudan.
‘’Güzel olsun.’’ diyerek karşılık verdi.
‘’Annem yarın akşama aileni davet etti.’’
‘’Sonunda!’’ dediğinde güldüm.
‘’Ama babana özellikle çay içmeye davet ettiğini söylemen gerekiyormuş.’’
‘’O kahve olmuyor muydu?’’
‘’Bilmiyorum sen söyle işte.’’
‘’Tamam.’’ dediğinde pencereden dışarı baktım. Adamlar hala apartman çevresinde nöbet tutuyordu.
‘’Derin, Abdullah konusunda gelişme var mı? Her an bir şey yapacak diye ödüm kopuyor.’’
‘’Hayır, korkma evin çevresinde çok fazla adam var. Sokak ortasında çatışma çıkaramaz. Zaten polislerin gözü üzerinde.’’
‘’Umarım öyledir.’’ dedim. ‘’Neyse yarın akşam görüşürüz.’’
‘’Görüşürüz.’’
Üzerime diz altında biten yeşil bir elbise giymiştim. Kolları tüldendi ve uzundu. Annem odaya girdiğinde bana baktı ve söylediği tek şey ‘’O parmağındaki yüzüğü çıkar.’’ oldu.
‘’Teşekkür ederim anneciğim sen de çok güzel olmuşsun.’’ dedim.
‘’Sen hep güzelsin söylemeye gerek var mı?’’ Sözleriyle gülümsedim. ‘’Ama o yüzük olmaz. Henüz seni vermedim. Birazcık sabret.’’
‘’Tamam anne.’’ dedim sitemle ve yüzüğü çıkarıp kenara bıraktım.
Hazırlanmam bitince mutfağa geçip hazırladığımız yiyecekleri son kez kontrol ettim. Fazlasıyla heyecanlıydım.
Kapı çaldığında heyecanla kapıya koştum ama annem beni durdurdu. ‘’Biraz ağır ol Alev.’’ dedi ve kapıyı kendisi açtı.
‘’Hoşgeldiniz. Buyurun.’’ diyerek kapıyı sonuna kadar açtı ve içeri davet etti.
Önde babası arkasından annesi ve Ada girdi. Derin en son gelmişti. Elinde yine iki buket çiçek ve tatlı vardı.
İçeri girdiğinde elindekileri aldım. ‘’Çok güzelsin.’’ diye fısıldadığında gülümsedim. Elimdekileri mutfağa bırakıp salona yanlarına geçtim ve hepsine hoşgeldiniz diyerek bir köşede oturdum. Cemal Bey’den korksamda fazla sakin duruyordu.
Gece bir çok konu konuşuldu ama hiçbiri evlilik üzerine değildi. Annem ailesini tanımaya çalışıyordu. Konuşma işini genelde babası yapıyordu ama gerçekten çok sakin ve kibardı.
Annemin kaş göz işaretiyle mutfağa gittim ve yiyecekleri hazırlamaya başladım. Tatlısından, böreğine, sarmasına kadar annem bir çok şey hazırlamıştı. Yiyeceklerle birlikte çayları da servis ettim ve yine bir köşede beklemeye başladım.
Zaman ilerledikçe ilerledi. Babası en sonunda ‘’Kızınızın çayını içtik beğendik, kahvesini içmeye ne zaman gelelim?’’ diye sordu. Konuşmaları çok garipti. Anlayamıyordum.
Annem bana bakıp bir süre sessiz kaldı. ‘’Bir yıl sonra dersem oğlunuz bir kahve için bekler mi?"
"Bekler." Cemal Bey'in sesinde söylediği sözlerden emin bir ton vardı.
"O zaman arayı uzatmayalım bir hafta sonra buyurun gelin kahvemizi için.’’
‘’Memnun oluruz. Şimdilik izninizle.’’ diyerek Cemal Bey ayağa kalkınca bizlerde onu takip ettik ve giderken uğurladık. Annemle yalnız kalınca ‘’Vallahi konuşmalarınızdan bir şey anlamadım. Niye geldiler, niye gittiler?’’ dedim.
Annem gülerek yüzüme baktı. ‘’Kızımı istiyorlarsa kapımı biraz aşındıracaklar. Bu yüzden çaya davet ettim. Kahve için sorduğu da seni istemeye ne zaman geleceğiydi. Haftaya geldiklerinde kahveni yaparsın, isteme olur, yüzük takılır.’’
‘’Siz ve bu bitmeyen adetleriniz.’’ dediğimde gülerek odama gittim.