Bütün gün birlikte vakit geçirmiştik. Özlemimi doyasıya gidermiştim. Aldığım ilaçları, kremleri falan verip eşyalarını toparlamalarına yardım etmiştim. Gitme vakti geldiğinde annemleri götürecek olan komşu kamyonunu evin önüne getirince eşyaları yükledik ve babaannem için kamyonun arka tarafına güzel bir yatak yaptık.
Kuzusu kucağında yerine yerleştiğinde tonton yanaklarını sulu sulu öptüm. Anneme sıkıca sarıldım. ‘’Güzel annem ikinize de iyi bak. Zorlanırsanız köye geri inin.’’
‘’Bizi merak etme kızım ama sen kendine iyi bak. Ameliyat oluyorsun haberim bile olmuyor.’’
‘’Söz bir şey olursa ilk sana söyleyeceğim.’’
Yanaklarımı öptüğünde aynı şekilde karşılık verdim ve sonra kamyona bindi. Giderlerken arkalarından el salladım. Bizde geri dönmek için arabaya bindiğimizde gözümden akan birkaç damla yaşı sildim.
‘’Lütfen, ağlama.’’ Ada’ya baktığımda uzanıp sarıldı. ‘’Annenle birbirinize çok bağlısınız, ayrılmak zor geliyor ama kendin gördün onlar iyiler. Hem iyi tarafından bak artık kıyafetlerimize kakasını yapacak küçük yaramaz olmayacak.’’
Sözleriyle gülümsedim. ‘’İyiyim.’’ dedim. ‘’Biraz duygulandım.’’ Arabayı çalıştırdığında yola çıktık.
Dönüş yolu giderken uzun gelmişti ama şimdi kısalmış gibiydi. Beklenti olmayınca uzunluğunda önemi kalmamıştı. Şehrin girişinde benzin almak için durduk. Annemden ayrılmıştım ama Derin’e kavuşmak için sadece birkaç kilometre yolum kalmıştı.
‘’Tuvalete gideceğim.’’ diyerek arabadan indim.
İşimi halledip geri geldiğimde benzin dolumu bitmişti. ‘’Gidelim mi?’’ diyen Ada’yı başımla onayladım. Arabaya binecekken benzin istasyonuna giren siyah arabalara baktım. Üçü de arka arkaya girince dikkatimi çekmişti.
‘’Alev, arabaya bin. Çabuk.’’
Ada’nın sert sesine şaşırsam da bir şey söylemeden arabaya bindim. Yola çıktığında gaza sonuna kadar basıyordu. ‘’Biraz hızlı gitmiyor musun?’’ dedim.
‘’Telefonunu ver. Ağabeyimle konuşmalıyım.’’ diyerek elini uzattı.
Telefonumu verdiğimde birkaç yere tuşlayıp telefonu kulağına götürdü. ‘’Ağabey benim.’’ Bir süre susup devam etti. ‘’Oltanın ucundayız.’’
Söylediği ne anlama geliyordu ya da Derin ona karşılığında ne söyledi anlamadım. ‘’Eve kadar dayanamam. Diğer tarafa yönelirim.’’
Bir süre daha karşıyı dinledi. ‘’Merak etme.’’ dedi ve telefonu kapayıp geri verdi.
‘’Neler oluyor?’’
‘’Alev, bana bir şey sorma ve tüm sorularını ağabeyime sakla. Sadece sana ne yapmanı söylersem onu yap çünkü ortalık biraz karışacak.’’
‘’Anlayamıyorum ve söylediklerin hoşuma gitmedi.’’
‘’Gitmemeli de.’’ dediğinde gaza daha fazla yüklendi.
Gerçekten neler oluyordu? Neden bu kadar telaşlıydı? Cevaplayamadığım sorulardı.
‘’Siktir! Siktir! Siktir!’’ Art arda savurduğu küfürlerle gaza iyice yüklendi ama zaten hızlanabileceği son hızdaydı.
‘’Beni korkutuyorsun.’’ dedim.
Eli oturduğum koltuğun altındaki kilide uzandı ve altımdaki koltuk geriye kaydı. ‘’Lütfen yere çök ve başını koru.’’
‘’Ada, neler oluyor?’’
‘’Alev, lütfen sadece dediğimi yap. Yalvarırım soru sorup işleri zorlaştırma. Yere çök ve başını koru.’’
Ses tonu korkumu iyice artırmıştı. ‘’Alev, yere çök!’’ bu defa bağırıyordu. Hareketleri onu geri çevirmememi söylüyordu.
Yere çöktüğümde eli kendi oturduğu koltuğun altına uzandı ve geri çıktığında parmaklarının sardığı bir silah vardı. "Ada!" dediğimde dışarıdan bir patlama sesi duyuldu.
"Alev, sakın başını kaldırma!"
Pencereyi açtı ve dışarıya uzanıp arka tarafa ateş etti. Geri arabaya girdi. "Siktir, kaç tane adamla gelmişler."
Arabayı sert bir şekilde sağa çevirdiğinde olduğum yerde kapıya dayandım. "Ada, kim onlar? Bizden ne istiyorlar?"
Araba gelen darbeyle öne doğru savruldu. "Direksiyonu tut!" dedi.
"Ne? Araba kullanmayı bilmiyorum."
"Sadece direksiyonu tut ve düz kalmasını sağla." Olduğum yerden direksiyona uzanıp tuttum. Ayağı pedala basılıyken bedenini camdan dışarı uzattı ve birkaç el ateş etti.
Geri oturduğunda "Arabanın birinden kurtulduk ama diğer ikisi hala peşimizde." dedi.
Son sürat yolda ilerlerken arabayı sürekli sert hamlelerle ya sağa çeviriyordu ya da sola. Peşimizdeki arabalar önümüze geçmeye çalıştıkça buna izin vermemek için her şeyi deniyordu.
Diğer arabalardan durmadan silah sesi geliyordu ve Ada da aynı şekilde karşılık veriyordu. "Söyleyeceğim numarayı ara." diye bağırdı patlayan silahların arasında.
Telefonu açıp söylediği numarayı çevirdim. "Hoparlöre al." dedi ve dışarıya bir el daha ateş etti.
Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı ve gür bir ses duyuldu. Ada "Benim Ada." diye karşılık verdi.
"Eve doğru geliyoruz. Peşimizdeler, destek yolla." Karşılığında cevap gelmeden telefon kapandı.
Hiç bitmeyecek gibi gelen bir kovalamacanın içindeydik. Silahlar durmadan patlıyordu ve arabaya kaç defa çarpmışlardı sayamamıştım.
Silah sesleri bir anda arttı. Sonra yavaşça sustu. "Bitti!" dedi Ada arabanın hızı normale dönerken. "Rahatlayabilirsin."
Sözleriyle koltuğa geri oturdum. Korkudan hala bedenim titriyordu. Arabanın önünde ve arkasında yabancı birer araba vardı.
"Neler olduğunu söyleyecek misin?" Korkudan sesim de nasibini almıştı ve titriyordu.
"Ağabeyimle konuş."
Bir şey söylemedim ama Derin ile karşı karşıya geldiğimde nedense hoşuma gitmeyecek şeyleri öğreneceğimi düşünüyordum.
Önümüzdeki ve arkamızdaki arabalarla birlikte büyük bir bahçeye girip durduk. Ada arabadan inince ben de indim. Geldiğimiz yer bana yabancıydı.
Evden çıkıp gelen adamı gördüm. Her adımı otoriterle yeri sarsıyordu. Öfkeyle "Hangi belanı taktın peşine?" diyerek Ada'ya baktı.
"Hesabı bana değil oğluna kes. Onun belası." dediğinde karşımdakinin babası olduğunu anlamam uzun sürmedi.
Bakışları bana döndü. "Bu kim?"
"Git oğlunla konuş. Baba oğul birbirinizden farkınız yok."
Bakışları altında ezilirken bahçeye hızla bir araba girdi ve tam önümüzde sert bir frenle durdu. Derin arabadan indiği gibi gelip hala korkudan titreyen bedenimi kollarının arasına hapsetti.
"İyi misin? Yaralandın mı?"
Cevap veremedim. Ada ileriden "Ben de iyiyim ağabeyciğim sorduğun için teşekkür ederim." dedi.
Derin kardeşine baktı. "Teşekkür ederim." dediğinde Ada sadece başını sallamakla yetindi.
"Kimdi o adamlar?" Babası bu defa oğluna bakıyordu.
"Abdullah'ın adamları." Derin'in kolları hala bedenime sarılıydı ama ne güven veriyordu ne de korkum diniyordu. Olanlar için hesap sormak istesem de babası olduğu için susuyordum.
"Sana o adamdan uzak dur demiştim."
Derin babasını cevapladı. "Uzak durduğum için bunu yapıyor. Aklınca yola getirecek."
"Karışmam gerekiyor mu?" Babasının öfkeli sesi geçmişti.
"Hayır, hallederim ama bugün için teşekkür ederim."
"Baş belası da olsa evlat işte atılmıyor öylece." diyerek Ada'ya baktı. "Diğerinin kim olduğunu da daha fazla sormayacağım."
"Sorabilirsin ama alacağın cevabın farkındasın."
Babası üzerimdeki bakışlarını çekti ve Ada'ya döndü. "Sen küçük hanım düş önüme görülecek hesabımız var."
Ada ağabeyine baktığında yanımdaki araya girdi. "O işi de ben halledeceğim. Benim sorumluluğumda."
"Bir kez daha bir belasını duyarsam senden bilirim Derin." Sesi sertti. "Her neyse, ikinizi bir arada bulmak kolay değil. Yemeğe kalın." Dönüp gittiğinde son sözleri emir gibi gelmişti. Bahçede yalnız kaldığımızda bedenimi saran kollardan uzaklaştım. "Eve gideceğim." dedim.
Hala korkudan titriyordum ama benim dışımda herkes olanlar çok normalmiş gibi davranıyordu. Sanki yolda arabanın lastiği patlamıştı da onun için yardım etmişlerdi.
‘’Gidemezsin.’’ diyen Derin’e baktım.
‘’Sen kimsin Derin? Ben seni tanımıyorum. Sen bana çok yabancısın.’’ Yüzünde sürekli değişen duygu kırıntıları oluşmuştu. ‘’Peşimizde birileri vardı. Silahlar patladı, buraya geldiğimiz araba kurşun izleriyle dolu ama sizler her şey normalmiş gibi yemek yiyelim diyorsunuz.’’
Ellerim saçlarımı karıştırırken derin bir nefes aldım. ‘’Ben senin evine geldim. Senin yanında kaldım, kendimi tamamen sana bıraktım ve beni acılara atma dedim ama bunları yaparken seni hiç tanıyamamışım. Senin nasıl bir hayatın var? Cevap ver bana!’’
Yüzüne öfkeyle bakıyordum. Tüm söylediklerimi kıpırdamadan sessizce dinlemişti. Göğsünden geri ittim. ‘’Soruma cevap ver! Sen kimsin?’’
‘’Sana yabancı bir ben tanıtmadım.’’ Söylediği tek şey buydu.
‘’Sana inanmıyorum. Benden uzak dur.’’ Gitmek için bahçe kapısına yöneldiğimde önüme geçip engel oldu.
‘’Gidemezsin.’’
‘’Çekil önümden.’’
‘’Alev, o adamlar senin peşindeydi. Gidersen yarım kalan işleri için geri dönerler.’’ Sözleri söyleyen Ada’ydı. Bu defa öfkem ona yöneldi.
‘’Sen ağabeyinin söylediği her yalanı biliyordun ve sustun. Bütün o imalı konuşmalarınız bu yüzdendi.’’
‘’Alev, beni dinle.’’ diyen Derin’e baktım.
‘’Seni asla dinlemeyeceğim. Hayatımdan defol git ve bir daha adımı bile anma.’’ Kenara itip tekrar çıkışa yöneldim.
Kolumdan tutup gitmeme engel oldu. ‘’Sana hiç yalan söylemedim. Sadece yaptığım tüm işlerden bahsetmedim çünkü seni bunlara bulaştırmak istemedim. Sana olan sevgim de gerçek, sana tanıttığım ben de.’’
‘’Daha fazla yalanlarına kanmayacağım.’’
Kolumu parmaklarından çekmeye çalıştım ama bırakmadı. ‘’Gidersen, peşinden gelirler. Lanet olsun Alev benden nefret etmek istiyorsan et ama yanımda kal. Sana zarar gelmesine izin veremem.’’
Tüm öfkemin yerini hayal kırıklığı almıştı. Kalbimde acı fırtasını esiyordu. Ona güvenmiştim, kendimi öylece ona teslim etmiştim ama beni yalanlarla dolu bir ağın içine sürüklemişti.
Gerçekte kimdi bilmiyordum ama bana söylediği kişi değildi. ‘’Sen beni nasıl bir belanın içine attın? Neden senin yüzünden peşimdeler? Benden ne istiyorlar?’’
‘’Benden istediği işi yapmam için ikna etmeye çalışıyor. Seni sevdiğimi fark etti ve istediğini yaptırmak için seni bana karşı kullanmaya çalışacak. Yalan yok Alev, doğru neyse o.’’
Ondan cevabını almak istediğim tek bir soru vardı. ‘’Sen gerçekte kimsin Derin?’’