Tamamen geri çekilip yanıma oturduğunda başımı omzuna yasladım. ''Her şey o kadar hızlı gelişiyor ki bazen bu hıza yetişemiyorum.''
''Hızlı gelişen ne?''
Elini tutup parmağıyla uğraşmaya başladım. ''Sen, ben, biz. Olanların hepsi. Sana kendimi öylece bıraktım ama geçen her dakika seni hiç tanımadığım hissine kapılıyorum.''
''Gördüğün neyse o.'' Elimi kendi elinin içine aldı ve avucumun içine bir öpücük bıraktı.
''Buraya gelene kadar gayet özgür bir adam görüyordum ama buraya geldiğimde gördüğüm büyük bir koruma ordusu içinde yaşayan biri oldu. Ya da az önceye kadar sigara içtiğini hiç anlamamıştım.''
''Neden her şeyin altında bir anlam aramak yerine sana olan aşkıma güvenmeyi denemiyorsun?''
''Sevginden şüphe etmiyorum sadece seni tanımaya çalışıyorum.''
''Bu konuda ne söylersem söyleyeyim bana inanmazsın Alev. Evimdesin, hayatımın tam merkezindesin kendin görerek tanı ki şüphe duyma.'' Oturduğu yerden kalkıp gitti ve sonra elindekilerle geri geldi. ''Bir süre dedektiflik işine ara ver de pansumanını yapayım.''
''Dedektiflik falan yapmıyorum.''
''Hı, hı tabi.''
Doğruca yere diz çöktü ve tişörtümü tutup yukarı sıyırdı. ''Ben yaparım.'' dedim tişörtümü geri indirmeye çalışarak.
''Bir kez Alev sadece bir kez karşı çıkmadan kabullen.'' Bakışlarındaki sertlikle ellerimi geri çektim. Karşı çıksam da zaten dinlemiyordu ki neyin tavrını yapıyordu?
Bedenime yapışan bandajı çıkarırken dikkatli olmaya çalışsa da acısını duyumsuyordum. Koltukta arkama yaslanıp hareket etmeden bekledim. Bandajı çıkarıp elindeki kremleri sürdü aldığı yeni bandajı üzerine kapadı. ''Teşekkür ederim.'' dediğimde yavaşça uzandı ve karnıma öpücük bıraktı. Bu hareketiyle kısa süren bir ürperti hissettim.
Elleri bacaklarımın üzerindeydi. ''O kadar güzelsin ki seni gördüğümde aklım başımdan gidiyor.'' Gözleri gözlerime kilitlendiğinde zorlukla yutkundum. Her zamanki gibi mantığımı durdurmuş kalbimi şaha kaldırmıştı.
Düşüncelerimi toparlamak için kendimi zorladım ve tişörtümü indirdim. ''Teşekkür ederim.'' Bunu az önce zaten söylemiştim ama aklıma söyleyecek tek kelime gelmiyordu.
Üzerime doğru geldiğinde koltukla bedeni arasına sıkışıp kalmıştım. ''Seni istiyorum Alev. Her şeyinle sana muhtaçmışım gibi hissediyorum ve bu his seni gördüğümde boğazımın düğümlenmesine neden oluyor. Sadece bana ait olmanı istiyorum, seni sadece kendime saklamak istiyorum.''
Gülümsedim ama bunu yapmak bile zor gelmişti. ''Bu biraz psikopatça bir düşünce oldu.''
''Beni bu düşüncelere sen itiyorsun.''
Yüzüme uzandığında geri çekilmedim ki zaten kaçabileceğim bir yerde yoktu. Dudaklarımı büyük bir istekle öptü. Kalbimde esmeye başlayan sıcak rüzgarı hissettiğimde dudaklarına karşılık verdim ve kollarımı boynuna doladım.
Dili dudaklarımı aralayıp içeri süzüldüğünde olduğu yere minik darbeler vurmaya başladı.
İçimde yayılan titreşimler bana çok yabancıydı. Daha önce hayatımda hiç kimse olmamıştı ve bu hisleri yaşamamıştım. Tüm ilklerim onundu. Korkutucu geliyordu ama hoşuma gitmişti. Eriyip yok olacakmışım gibi hissediyordum ama aynı zamanda garip bir enerjiyle doluyordum.
Alt dudağımı ısırdığında parmaklarım saçlarının arasına gömülmüştü. İstediği her şeyi yapmaya hazırdım ama aynı zamanda kaçıp gitmek istiyordum. Beni zıtlıkların arasında bırakıyordu ve ne tarafı seçmem gerektiğini bilmeden öylece akıntıya kapılıp gidiyordum.
Geri çekildiğinde dudaklarım hala nabız gibi atıyordu. Yüzümü göğsüne kapadım. ''Sen korkularımın vücut bulmuş halisin. Lütfen, beni gelecekte acıların içine atma.''
Elleri saçlarımı okşadı. ''Senin gözünden akacak tek bir damla yaş için bütün dünyayı yakarım.''
Uzun bir süre bu şekilde kaldık sonra geri çekildim. ''Ne yapmak istersin?'' diye sorduğunda omuz silktim. ''Bilmem. Sen ne istersin?''
''Film izleyebiliriz.'' dediğinde teklifini kabul ettim.
Seçtiğimiz filmi televizyonda açtığında büyük ekrana görüntüler yansıdı. Koltukta sırtımı göğsüne yaslayarak oturmuştum ve ayaklarımı koltuğun boş tarafına uzatmıştım.
Film aksiyon doluydu ama aynı zamanda romantikti. Derin elindeki cam kâsede duran mısır patlamışlarından arada dudaklarıma uzatıyordu ben de severek kabul ediyordum.
''Bence kız adamı terk etmeli.'' dedim.
''Neden? Seviyor ama?''
Uzattığı mısır patlamışını ağzıma aldım ve çiğnedim. ''Ama çocuk yalan söylüyor.''
''Söylediği yalanlar aşkını kapsamıyor.''
Omuz silktim. ''Seviyor olabilir ama yine de yalan söylüyor.'' Cevap vermek yerine ağzına mısır patlamışından attı.
Film izlerken gözlerim kapanmaya başlamıştı. Filmi izlemek için dirensem de başarılı olamayacaktım.
Gözlerimi açtığımda odada yataktaydım. Bir süre daha yatakta boş bir şekilde yattım sonra yavaşça yataktan çıktım. Kendimi daha iyi hissediyordum. Pencereye yaklaşıp açtığımda sıcak hava yüzüme vurdu.
Duvar kenarındaki elbise dolabını açtım ve içinden çantamı bulup aldım. Telefonumu çıkardığımda arkadaşlardan gelen nasıl oldun mesajlarına dönüş yapıp iyi olduğumu yazdım.
Gözüm ekranın üst köşesindeki saate kaydı. Dün film izlerken uyumuştum ve bütün gece hiç uyanmadan uyumaya devam etmiş, sabahı da geçip öğleni bulmuştum. Merakta bırakmamak için annemi aradım. Birkaç çalış sonrası telefon açıldı. ''Merhaba annem.'' dedim.
''Nasılsın canım?'' Sesi neşeliydi.
''Ben iyiyim de sen nasılsın? Sesin çok mutlu geliyor. Yoksa kuzuya tuvalet eğitimi verdin de artık eve kakasını yapmıyor mu?''
Sözlerimle kahkaha attı. ''Nerde!'' derken sondaki e harfini uzatmıştı. ''Keşke gidip bahçeye yapsa da sebzelere gübre olsa ama inatla evin içini o küçük siyah misketleriyle dolduruyor. Gerçi şikayetçi değilim babaannen arkasını temizlemek için uğraşıyor ki bu da ona hareket demek. Normalde yürümek için ikna olmuyor biliyorsun.''
Gülmeme engel olamadım. ''Bizim yapamadığımızı küçük bir kuzu başardı.''
''Öyle oldu.''
''Neyse, sen mutluluk sebebini söylemedin?''
''Aslında bugün seni arayacaktım.'' Sesi bir anda donuklaşmıştı. ''Köydekiler yaz ayını geçirmek için yaylaya göç edecekler.''
''Köy de tek mi kalacaksınız? Olmaz öyle buraya geri dönün.'' dedim endişeyle.
''Hayır, yaylada kullanılmayan boş bir ev varmış bizi de davet ettiler.''
Afallamıştım. ''Anne sen ciddi misin? Yaylaya mı gideceksin? Bütün yaz?''
''Düşünüyorum ama orada telefonlar çekmiyormuş yani gidersem yaz ayı boyunca iletişim kuramayız.''
Boğazım düğümlendi. ''Anne, ya birinize bir şey olursa?''
''Köydeki herkes çok iyi. Birçoğunun arabası da var. Bir şey olursa şehre indirirler.''
Bu şehir kelimesinin altında yatan gizli kelime hastaneydi ama açıkça söylememişti. ''Ne zaman gideceksiniz?''
''Bir hafta sonra.''
Telefonu kulağımdan çekip ekrana tarihe baktım. Salı günündeydik. Sadece bir hafta sonra onlarla iletişimim kesilecekti. Hissettiklerimi belli etmemek için telefonu tekrar kulağıma götürdüm. ''Zorlanırsanız geri ineceksiniz söz mü?'' diye sordum.
''Tamam kızım. Sen bizi merak etme. Biz burada mutluyuz.''
Telefonu kapadığımızda gözlerim dolmuştu. Annemle bu yaşıma kadar hiç ayrılmamıştık. Köye gittiklerinde yalnız kalınca zorlanmıştım ama en azından telefondan seslerini duyuyordum şimdi öyle bir imkanım da olmayacaktı.
Ağlamamak için kendimi tutmaya çalıştım ama sonunda yaşlar akmaya başladı. Kapı tıklatıldığında cevap vermedim. Şuan yalnız kalmak istiyordum. Kapı açıldığında Derin'i görünce arkamı döndüm ve hızla gözlerimdeki yaşı sildim.
''Alev!'' birkaç adımda karşıma geçti. ''İyi misin?''
Ona neden ağladığımı söylemek istemiyordum. Küçük bir çocuk gibi mızmızlandığımı düşünsün istemezdim. ''İyiyim.'' diyerek yüzüme bir gülümseme kondurdum ama pek başarılı olamadım.
Parmakları yanağımdaki ıslaklığın üzerinde gezindi. ''Ne oldu? Ağrın mı var? Hastaneye gidelim mi?''
''Gerçekten iyiyim bir şey yok.''
''İyi olmadığını anlayabiliyorum. Ne olduğunu söyle?''
Bakışlarına dayanamadım ve cevap verdim. ''Annemle konuştum. Yazı yaylada geçireceklermiş ve telefon orada çekmiyormuş.''
Dalga geçmesini bekledim ama aksine anlayışla bakıyordu. ''Ne zaman gidecekler?''
''Bir hafta sonra''
''Birkaç gün daha dinlen sonra yola çıkar köye gideriz.''
''Saçmalama seninle asla gitmem.''
''Neden? Kayınvalidemle tanışırdım.''
''Hayır, olmaz. Sen kalacaksın ben gideceğim ve bu konuda da ben itiraz kabul etmiyorum.''
''Görürüz.'' dedi ve odadan çıktı.