Gece ilerlerken Cemal Bey’in oturduğu yerden kalktığını gördüm. İçerideki herkes pür dikkat onu izliyordu. Sandığın başına geçtiğinde yanımdaki fısıldadı. ‘’Babam başladı gösteriye.’’ Babası kendi belinden çıkardığı silahı sandığın içine bıraktı.
‘’Bütün gücü bana verdiğinin kanıtı.’’
Babası parmağındaki büyük taşlı yüzüğü çıkardı ve sandığın içine attı. ‘’Ailedeki söz hakkını bana verdiğinin göstergesi.’’ dediğinde ‘’Bu konuda ciddi mi?’’ diye sordum.
‘’Hayır, hiç şansımız yok.’’ derken gülüyordu.
Babası eliyle bir işaret yaptı ve içeriye elinde siyah çantalarla beş adam girdi. Çantalar Cemal Bey’in ayaklarının önüne konuldu. Adamlar çantaları açıp içlerindekilerden birer parça alıp kalabalığa gösterdi. İkisinde külçe altın, ikisinde para, birinde de pırlantaya benzer taşlar vardı. Çantalar tek tek sandığa konulduğunda kalabalıktan ıslık sesleri yükseldi. Tanrım hepsi kafayı yemişti.
Çantalardan sonra babası bu defa cebinden iki farklı anahtar çıkardı. Biri araba anahtarına diğeri ev anahtarına benziyordu. Onları da sandığa bıraktı.
Efsun Hanım çantasından çıkardığı dosya içerisindeki kağıdı verdiğinde onu da sandığa attı. ‘’Baban kafayı yemiş.’’ dedim.
‘’Tek oğluyum Alev, o kadarda olsun.’’
Az önce çantaları getiren adamlar bu defa ellerindeki geniş dikdörtgen kutularla geldiler. Takı kutusuna benziyordu. Kutuları açtıklarında hepsinin içinde bir takı seti vardı ve kesinlikle takıları süsleyen taşlar pırlantadan daha değerliydi. O kutularda sandığa kondu.
Derin elimi tutmuştu. ‘’Ne olursa olsun bu geceki yarışı annen kazandı.’’ Sözleriyle yüzümde bir tebessüm oluştu ve bakışlarım anneme kaydı. O da olanları benim gibi şaşkınlıkla izliyordu ve muhtemelen kızını kimlere emanet ettiğini sorguluyordu.
Ada’nın babasının yanına gittiğini gördüm. Elindeki çek defterini gösterdi ve bana döndü. ‘’Bir yıl boyunca alışveriş sponsorluğunu yapacağım.’’ deyip çek defterini sandığa atınca kalabalıktan bir gülme sesi duyuldu. Ada her zamanki Ada’ydı işte.
Bittiğini düşünürken çantasından küçük bir bebek patiği çıkardı ve herkese göstere göstere sandığa attı.
‘’Bana unutturma Ada’yı öldüreceğim.’’ dediğimde yanımdaki halinden memnun gülüyordu.
Rıdvan gelip Ada’yı kenara çekti ve elindeki tapuyu sandığa attı. ‘’O patikleri kullanabilmeniz için gideceğiniz balayı oteliniz benden hediye olsun.’’ Salondan daha yüksek gülme sesleri geldi.
‘’Öldürme sırasına Rıdvan’ı da ekleyelim.’’ deyince bu defa yanımdakinin gülümsemesi kahkahaya döndü. ‘’Ayrıca balayı için tatil hediye edilir otel değil.’’
‘’Alış güzelim alış. Sen benim karımsın, başkasının değil.’’ Sandalyemi kendisine çekti. ‘’Ayrıca bizim alemin kuralına göre o sandığın içine atılan silah ve yüzük dışındaki her şey sana ait.’’
‘’Yok artık.’’ dedim şaşkınlıkla.
‘’Hayatıma bir kez daha hoş geldin.’’
Ben daha şaşkınlıktan çıkamamışken babası üzerindeki ceketi çıkardı. ‘’Getirin şu davulu da eğlenelim.’’ dediğinde arkada çalıp duran müzisyenler sustu ve dışarıdan sesler geldi.
Sesler gittikçe yaklaştı ve davul zurna çalan iki kişi salona girdi. Cemal Bey’in yaşlarında birkaç adam daha ortaya çıktı ve beraber oynamaya başladılar. Oynayanların sayısı gittikçe arttı ve ortadaki boş alan tamamen doldu. Rıdvan gelip Derin’i oynamak için götürdüğünde arkadaşlarım gelip etrafımı çevirdi. Sıla kolumu dürtüp duruyordu. ‘’Alev, o neydi öyle? Kızım sen nasıl bir aileye gelin gittin?’’
‘’Kardeşine söylesek beni alır mı?’’ diyen Ceyhun ile güldüm. ‘’Valla takıları aldıktan sonra boşanırız. Elimi bile sürmem.’’
Köksal araya girdi. ‘’Niye istifa ettiğini şimdi anladım.’’ dediğinde kalbimdeki ağırlığın yüzüme yansımaması için kendimi zorladım. Gerçeklerden haberleri yoktu ve gördükleriyle konuşuyorlardı.
Deniz sandığa bakıp duruyordu. ‘’Erkek kardeşi olsaydı keşke. Evlatlık almayı düşünürler mi?’’
‘’Saçmalamayın artık.’’ dedim.
Zeynep konuştu. ‘’Yalan yok, nikahtan sonra silahlar patlayınca bir korkmuştuk.’’
Ceyhun karşılık verdi. ‘’Zenginlerin eğlence anlayışı işte. O kurusıkılar olmazsa olmuyor.’’ Silahlar kurusıkı değildi ama bir şey söylemedim.
‘’Biz de oynayalım.’’ diyen Berrin kolumdan tutup çekiştirmeye başlayınca diğerleri de ona katıldı ve ısrarlarına karşı çıkmayıp oturduğum yerden kalktım.
Oynamaya başladığımızda arkadaşlarının Derin’i olduğum yere itmeye başladığını fark ettim. Karşı karşıya geldiğimizde oynamaya devam ettik. Nikahtan sonra en eğlendiğim andı. Durmadan çalan klasik müzikten sonra bu davul zurna iyi gelmişti. Sonuçta genlerimize yazılan klasik müzik değildi.
Oynamaya devam ederken Rıdvan Derin’in bacaklarından başını geçirdi ve omzuna alıp havaya kaldırdı. Çevrelerinde onlarla aynı yaşta gençler vardı ve birbirleriyle samimi oldukları belliydi. Dudaklarından dökülen ıslıklar salonun duvarlarını delip geçiyordu. Babası kendi yaşıtlarıyla bir kenarda halaya durmuştu. Tanımadığım bir sürü kadında başka bir köşede oynamaya dalmıştı. Arkadaşlarımda benimle birlikte oynuyordu. Bir tek annem oturduğu yerden beni hüzünlü bir mutlulukla izliyordu ki onun için kolay olmadığını biliyordum ve üzülme demek istemiyordum. Mutluluğumla mutluydu ama bunca yıl birbirimize destek olduktan sonra ayrılmak zor geliyordu.
Ben ise uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım. Derin’in gerçek kimliğini öğrendikten sonra üzerimdeki tehditlerin korkusuyla o kadar dolmuştum ki gülerken bile o korkular içimdeydi ama bu gece için hepsini silip atmıştım.
Bizimkilerle güle eğlene oynarken bakışlarım arada Derin’e kayıyordu. Arkadaşları sürekli omuzdan omuza gezdiriyordu ve oynamaları fazla şiddetliydi. Gülüyor olmasalardı savaşa gidiyorlar sanırdım.
Konuklar gitmeye başladığında gece yarısını geçeli çok olmuştu. Sevdiğim adam hala arkadaşlarının yanındaydı. Ceketini, papyonunu üzerinden çıkarıp atmıştı. Gömleğinin üstten iki düğmesi açılmıştı ve o kadar terlemişti ki o gömlek sırılsıklam halde üzerine yapışmış durumdaydı.
Annem yanıma geldiğinde sıkıca sarıldı. ‘’Alev’im, güzel kızım hep bu geceki gibi mutlu ol.’’
‘’Annem benim.’’ dedim sarılırken. ‘’Sen beni merak etme.’’
Yanaklarımdan ve gözlerimden defalarca öptü. İkimizde ağlamaya başlamıştık. Halimizi gören Derin hemen yanıma geldi. ‘’Kızım sana emanet oğlum. Onun gözünden yaş akıtma. O benim bu dünyadaki tek hazinem.’’
‘’Merak etme anne. Emanetin kalbimdeki en güzel yere sahip.’’ Anneme bu kadar kolay anne demesine alışamamıştım. İkimizde elini öptükten sonra eve götürmek için bekleyen arabaya binip gitti.
Gözlerimden akan yaşları yanımdaki sildi. ‘’O yaşları akıtma. Annene verdiğim sözü ilk dakikadan çiğnemek istemiyorum.’’
‘’İyiyim.’’ dedim.
Yanımıza gelen babasıyla kalan yaşları akmadan geri gönderdim. Annesi ve Ada’da gelince onlarla da vedalaştık. Babasının elini öptüğümde elimi bırakmadan sıkıca tuttu. ‘’Artık Karan ailesinden birisin. Girdiğin her ortama bunu bilerek gir. O başın ailen dışında kimseye eğilmesin.’’
Babasına karşı nasıl davranmam gerektiğini biliyordum. ‘’Peki, Efendim.’’ dediğimde gür sesi karşılık verdi.
‘’Efendim değil, baba diyeceksin.’’
Babama bile baba deme şansım olmamışken bunu yapmak istemesem de kendimi zorladım ve ‘’Peki baba.’’ dedim.
Söylediklerine boyun eğmemden gayet mutluydu. Arabaya binip gittiklerinde geriye sadece biz ve Derin’in arkadaşları kalmıştı. Otele geri girerken ‘’Birazdan olacaklar hoşuna gitmeyecek.’’ dedi.
‘’Hangi olacaklar.’’ dedim.
‘’Görürsün.’’
Birkaç gün otelde kalacaktık. Hazırlanan odaya çıkmak için asansöre yönelecekken Derin elimden çekip merdivenlere yönlendirdi. ‘’Merdivenden çıkacağız.’’ dedi.
‘’Beşinci kata neden merdivenle çıkıyoruz?’’
‘’Arkadaşlarla aramızda bir eğlence.’’
Merdivenlerin başında tanımadığım iki kişi bekliyordu. İçlerinden daha zayıf olanı, ‘’Hazır mısın?’’ dedi yanımdakine.
‘’Hazırım.’’ dedi Derin.
Diğeri elinde bir kova tutuyordu. ‘’Unutma, istediğin an yerine karını geçirebilirsin ya da onu bıraktığın an aynısını yaşar.’’
‘’Hayır, hepsini ben göğüsleyeceğim.’’ Derin beni geri ittirdiğinde ne olduğunu anlamadan bakıyordum. Diğeri elindeki kovayı alıp başına aşağı devirdiğinde içindeki suyla sırılsıklam oldu.
‘’Seni birazcık ıslatacağım.’’ dediğinde tepki gösteremeden dizlerimin altından eli geçti ve kucaklayıp ayaklarımı yerden kesti.
‘’Hepiniz kafayı yemişsiniz.’’ dediğimde diğer ikisi güldü.
Suyu döken konuştu. ‘’Seviyorsa kanıtlayacak yenge. Beş katı çıkaramazsa ve ayakların yere değerse sana layık olamayacak kadar güçsüz demektir. Tabi o katları çıkarken onunla birlikte biraz sen de kirleneceksin ama idare et.’’
‘’İtiraz edebilir miyim?’’ dediğimde hepsi aynı anda ‘’Hayır!’’ dedi.
Derin kucağında ben varken merdivenleri çıkmaya başladı. ‘’Bu gerçekten delilik. Böyle eğlence mi olur?’’ dedim.
‘’Bunu en son Rıdvan’a yapmıştık.’’ dedi gülerek.
Birinci kata çıktığımızda bekleyen iki kişi daha vardı. Ellerindeki kovayı Derin’in üzerine dökerken sevdiğim adam sırtını dönüp kendisini bana siper etti ve döktükleri un ıslak saçlarına, sırtına yapıştı.
Tekrar merdivenleri çıkarken ‘’Bir gecede yaşlandın.’’ dedim.
‘’Hep özleminden.’’ dedi.
İkinci kata çıktığımızda yine kendisini bana siper etti ve bu defa üstü yumurtayla kaplandı. Merdivenleri çıkarken yüzümü buruşturdum. ‘’İğrenç kokuyor.’’
‘’İdare et.’’
Üçüncü kata çıktığımızda yine bir şeyler dökmelerini bekledim ama bu defa bekleyenler ellerindeki kemerleri savurduğunda tüm darbeyi sırtına aldı ve hızlıca merdivenlere yöneldi. Geçtiğimiz her katta bekleyenler yaptıklarıyla fazlasıyla eğlenip gülüyorlardı.
‘’Bu fazla oldu.’’ dedim. ‘’Çok canın yandı mı?’’
‘’Hayır, o kadar sert vurmadılar. Muhtemelen hafif bir kızarıklık oluşup geçecek.’’
‘’Eğlence anlayışınıza gerçekten hayran kaldım.’’ Sesim iğneleyiciydi.
Dördüncü kata çıktığımızda yolu kapamışlardı. ‘’Pekala, bu ne demek?’’ diye sordum.
‘’Onlar yolu açana kadar bir yere gidemeyiz. Seni de kucağımdan bırakamam. Gücümü sınıyorlar.’’
Katta bekleyen üç kişiydi. Aldıkları sandalyeye oturduklarında hallerinden gayet memnundular. ‘’Bunlar evli mi?’’ diye sordum bekleyenlere bakarak.
‘’Biri evet, diğer ikisi hayır.’’
‘’İyi!’’ dedim yüksek sesle. ‘’Seni beklettiklerinin üç katı onları beklet.’’
‘’Yenge fazla asabiymiş.’’ diyen sarı saçlı adama baktım.
‘’Çünkü halimden hiç memnun değilim. Eğlenmeyi çok istiyorsanız yer değiştirelim.’’ dedim.
Gülerlerken kısa saçlı olan konuştu. ‘’Biz böyle iyiyiz. Derin’in kucağında olma fikri pek cazip gelmedi.’’
Gözlerimi devirdim. Derin araya girdi. ‘’Uğraşmayın karımla. Sabaha kadar beklerim, yorulacak değilim.’’
Yarım saat bu şekilde beklettiler. En sonunda yolu açtılar. Odanın olduğu kata çıkarken derin bir nefes aldım. Sonunda bitecekti. Derin yorgunluğa dair belirti vermese de yorulduğunu biliyordum. Son kata çıktığımızda alt kattakilerin hepsi asansörle çıkmış yukarıda bekliyordu ve en önde Rıdvan vardı.
Elinde diğerlerine göre daha küçük bir kova vardı. ‘’Sana iki seçenek sunacağım ve bunu sadece Alev’i düşündüğüm için yapıyorum üzerine alınma.’’ dediğinde gülüyordu.
‘’Ya karını odaya bırak ve sonrasında bunu kafandan aşağı boca edeyim ya da içindekinden biraz ikinizin de yüzüne süreyim ve bitsin.’’
‘’Bu nasıl beni düşünmek oluyor?’’ dediğimde kahkaha attı.
Derin ‘’Alev’i bırakayım.’’ dediğinde kovaya baktım. Muhtemelen çamurdu. ‘’İkimize de sür ve bitsin.’’ dedim. Sözlerimle diğerleri ıslık çaldı. Birinin, ‘’Yenge cesur çıktı.’’ dediğini duydum.
‘’Alev’i bırakacağım.’’ dedi Derin ve odaya doğru adımladı. İtiraz ettim ama dinlemedi. Odanın kapısını açıp içeriye yere bıraktığında kapının önüne çıktı ve Rıdvan’ın çamuru başına aşağı dökmesine izin verdi.
Hepsi alkışlayıp, ıslık çalıyor, naraya benzer tuhaf sesler çıkarıyorlardı. Onlar giderken Derin odaya girdi ve kapıyı kapadı. ‘’Bu çok tuhaftı.’’ dedim.
‘’Kesinlikle öyleydi.’’ dedi ve temizlenmek için banyoya girdi.