DA-51

1581 Words
DERİN… Odaya girdiğimde kapıyı sertçe kapadım. Delirmek üzereydim. Masanın üzerinde Alev’den kalan eşyaları öfkeyle yere saçtım. Çaresizlik içinde boğuluyordum. Hissettiklerimle parçalayacak bir şeyler ararken gözlerim rafta duran resim çerçevelerine kaydı. Üzerinde gelinlikle yanımda duran gülen yüze baktığımda gözümden birkaç damla yaş aktı. Alev ile tanışana kadar ağlamanın ne olduğunu bile bilmezdim. Bu kadın bütün duygularımı alt üst etmişti. Onunla tanışana kadar birine boyun eğmenin ne olduğundan haberim yoktu ve bu duyguyu sevememiştim. Yatağın kenarına oturduğumda silahımı çıkarıp içindeki kurşunlarla oynamaya başladım. Bu kurşunları önce Naz’ın sonra Abdullah’ın bedenine dolduracaktım. İkisi de elimden kurtulamayacaktı. Alev’e çektirdikleri acının kat ve kat fazlasını onlara çektirecektim. Kapı açıldığında ‘’Çık dışarı!’’ diye bağırdım ama her zaman gibi beni dinlemeyip yanıma geldi. Başımı kollarıyla sarıp göğsüne çektiğinde annemin yaptığı gibi saçlarımı okşadı. ‘’Onu geri alacağız. Bunu biliyorsun.’’ ‘’O zamana kadar dayanamaz. Onu gördüm. Bırakma diye yalvarmasına rağmen kendi ellerimle onlara teslim ettim.’’ Gözlerimi yakan yaşları hızlıca sildim. ‘’Gördün mü? Ciddi misin? Nasıl?’’ Elleri başımdan çekildiğinde yanıma oturdu. ‘’Son yaptığım teslimattan dolayı görüşmemize izin verdi.’’ Bu sözleri söylemek bile kanımı kaynatıyordu. Sevdiğim kadını görmek için birinin iznine ihtiyacım olmamalıydı. ‘’Ada, o çok kötü. Karnındaki yara iyileşmişti ama izi hala duruyordu. Bileklerinde çok derin yaralar var. Muhtemelen sürekli bağlı tutuyorlar.’’ Ellerim yumruk halini almıştı. Biraz daha sıkarsam kendi parmaklarımı kıracaktım. ‘’Bakışlarında tanıdığım kadın yoktu. Saf korkuyla doluydu. Onu bırakmamam için yalvardı ve elimden hiçbir şey gelmedi.’’ ‘’Kurtarma imkânın olsaydı yapardın. Bir yolunu bulacağız. Nerede olduğunu öğreneceğiz ve gerekirse koca bir orduyla kapılarına dayanacağız.’’ ‘’Tek katlı bir evde olduğunu söyledi. Ormanlık gibi bir yermiş. Bu bilgiler çok yetersiz.’’ Ada elini yumruk halindeki elimin üzerine koydu. ‘’Ağabey, Alev güçlüdür. Dayanabilir.’’ ‘’Hadi oradan,’’ diye bağırdım. ‘’Kimi kandırıyoruz? Alev hayatımda gördüğüm en kırılgan kadın. Basit bir ameliyatla bile günlerce yerinden kalkamadı. Şimdi tek başına o acılara nasıl dayanabileceğini düşünürsün?’’ Sustu çünkü haklı olduğumu biliyordu. ‘’Onun yerinde ben olmalıydım.’’ dedi sonunda suskunluğunu bitirerek. ‘’Onlarla daha iyi baş ederdim ve fırsatını bulduğumda kaçabilirdim. Takas teklif etsen kabul eder mi?’’ ‘’Saçmalama.’’ dedim. Karım için kardeşimi mi teklif edecektim! Ada’nın aklının çalışma şekli beni delirtiyordu. ‘’Ayrıca Abdullah bunu bilmeyecek kadar aptal mı? Defalarca yanında sadece birkaç adamla dışarı çıktın. İstese o adamlarla baş edecek kadar adamı gönderemez miydi? Senin yapabileceklerini biliyordu bu yüzden özellikle Alev için bu kadar uğraştı.’’ ‘’Babam bir şey yapamıyor mu?’’ Başımı olumsuz yönde salladım. ‘’Babamı geri çektim. İlk günden kan dökmeye başladı ve bunun acısı yine Alev’den çıkacaktı. Onu karıştıramam. Yapacakları karımı hayatından eder.’’ Telefonum çalınca cebime uzanıp çıkardım. Her çalışında Abdullah arayacak diye korkuyla doluyordum ki bu korku da bana çok yabancıydı. Rıdvan’ın adını görünce rahat bir nefes alıp telefonu açtım. ‘’Söyle kardeşim.’’ dedim. ‘’Naz’ı buldum.’’ dediğinde ayağa fırladım. ‘’Nerede? Yaptığından dolayı saklanıyordu.’’ Onu arasam da hiçbir yerde bulamamıştım. ‘’Seninle bağlantısı olmayan ve bana borcu olan biri vardı. O borcuna karşılık Naz’a kemik atmasını istedim. O da buna düştü. Şuan müşterisine teslim edeceğini düşündüğü paketle buluşma noktasına gidiyor. Adresi atacağım. Ne istiyorsan onu yap.’’ ‘’Sana borçlandım.’’ dedim. ‘’Boş yapma. Söz konusu Buse olsa sen de aynısını yapardın. Git biraz öfkeni söndür.’’ Telefonu kapattığında mesaj geldi. Açıp adrese baktım. Kapıya yöneldiğimde arkamdaki ‘’Nereye?’’ diye bağırdı. ‘’Kan dökmeye.’’ Arabaya atlayıp adrese doğru sürdüm. Onu acı çektire çektire öldürecektim. Elimden kurtuluşu olmayacaktı. Onun yüzünden karımın yaşadığı her şeyin aynısını yaşayacaktı. Öldürmem için yalvaracak kadar çok acı çekecekti. Adrese geldiğimde dışarıdaki motosikleti gördüm. Arabada hazır beklettiğim malzemeleri aldım ve oyalanmadan silahımı çıkararak mekana girdim. Birkaç adım attığımda göz göze geldik. Gerçekten buradaydı. Beni görünce gözleri büyüdü ve kaçmak için harekete geçti. Elimdeki silahı düşünmeden ateşledim ve sırtından vurdum. Acıyla olduğu yerde sarsıldı ama yürümeye devam etti. İki el daha ateş edip iki ayağından da vurdum. Yere düştüğünde yanına gittim ve saçlarında tutup sırt üstü çevirdim. ‘’Elimden kurtulacağını mı sandın?’’ ‘’Ben sadece işimi yapıyordum.’’ Tek savunması bu muydu? Cebimdeki çakıyı çıkardım. ‘’İşin öyle mi?’’ Çakıyı karnına sapladım ve köküne kadar sokup çığlıkları arasında boydan boya yardım. ‘’Çok canın yanıyor mu?’’ Acıdan cevap veremedi. ‘’Güzel çünkü aynı acıyı senin yüzünden karımda yaşadı. Yaşattığını yaşamadan ölmene izin vermeyeceğim.’’ Elimdeki çakı bu defa bileklerine geçti. ‘’Bu işi ipleri dolayarak yapmayı ve aynı acıyı uzun uzun çekmeni isterdim ama o kadar sabırlı değilim.’’ ‘’Lütfen!’’ dedi zorlukla. ‘’Öldüreceksen öldür.’’ ‘’Bu biraz erken oldu. Bu kadar dayanıksız olamazsın.’’ Arabadan aldığım iğneyi gösterdim. ‘’Bunun en güçlü uyuşturucu olduğunu söylüyorlar. Kullanıldığında acı veriyormuş ama yine de kullanmaktan vazgeçmiyorlar. Sen de onu ilaçla bayıltmıştın değil mi?’’ İğneyi boynuna sapladım ve içindekini sonuna kadar bedenine gönderdim. ‘’Bütün bedenini parçalara ayırsam da öfkem geçmeyecek.’’ ‘’Bu yaptıkların onu geri getirmeyecek. Öldür gitsin.’’ Sözleri boğuk çıkmıştı ama söylediğini anladım. ‘’Öldüreceğim ama bu kolay olmayacak acı çekeceksin hem de fazlasıyla. Benim olana el uzatanlara ne olduğunu bilmeyecek kadar aptaldın.’’ Uyuşturucunun etkisiyle acı içinde kıvranmaya başlamıştı. Bedeninde üç kurşunla, karnındaki ve bileklerindeki kesiklerle iyi bile dayanmıştı. Şimdiye ölmüş olması gerekirdi ama ne kadar uzun olursa o kadar mutlu olacaktım. Elimdeki çakıyla göğsüne uzandım ve ucunu batırıp aşağıya doğru çektim. ‘’Yüzünü sana bırakacağım ki görenler kim olduğunu anlasın.’’ Elimdeki çakı bedeninin her noktasına kesikler attı. Acı içinde kıvranarak ve yavaşça öldü. Öldüğünde bile onu parçalara ayırmak istiyordum ama kendimi durdurdum. Üstüm başım kan içinde kalmıştı ama değişen bir şey yoktu. Alev hala o adamın elinde tutsaktı. Ali’yi arayıp adresi verdim. Geldiğinde gördüğüyle şaşkınlığa uğradı. Çok kişiye ceza kesmiştim ama ilk defa birine böyle acı çektiriyordum. ‘’Abdullah’a hediye olarak götür ve Alev’e acı çektirirse aynılarını ona yapacağımı da güzelce ilet.’’ Arabaya bindiğimde olduğum yerden ayrıldım ama nereye gideceğimi bile bilmiyordum. Şehirden biraz uzaklaştığımda yol kenarına çekip durdum. Önümdeki direksiyona defalarca yumruk attım. Çaresiz olmaktan nefret ediyordum. Sevdiğim kadının benim yüzümden acı çekmesinden nefret ediyordum. Hepsini öldürmek istiyordum. Arkama yaslanıp gözlerimi kapadığımda Alev’in ağlayan yüzü belirdi. Kulaklarımda hala ‘beni bırakma’ diyen sesi yankılanıyordu. Üzerimde tek bir silah bile olsa o yalvarmasına kayıtsız kalmaz çatışmaya girerdim. Ölmek umurumda değildi ama korunmasız bir şekilde onu da koruyamazdım. Saatlerce kulaklarımda yankılanan sesi dinledim. Telefonum çalmaya başladığında Abdullah ismini görünce bir panik dalgası hissettim. Açtığımda sesi düşüncelerimi dağıttı. ‘’Mesajını aldım.’’ ‘’İyi, aferin.’’ dedim umursamazca. ‘’Bu halde nasıl hala beni tehdit edebiliyorsun, şaşırıyorum. Bu yaptığına karşılık karının kafasına bir tane sıksam ne yapabilirsin ki?’’ ‘’Eh, bunu yapamayacağını ikimizde biliyoruz.’’ Kayıtsız davranmaya çalışıyordum. ‘’Kendini böyle rahatlatacaksan devam et. İşime yaraman için aklının çalışması gerek. Sana bu akşam yeni bir teslimat için bilgileri vereceğim.’’ Bu adam gerçekten kafayı yemişti! ‘’Zorluyorsun Abdullah. Son yaptığım teslimattan sonra bu kadar kısa sürede yeni bir işe girişirsem fark edilir. Tepeme polisin binmesini istemiyorsan en az iki hafta sabretmen gerekecek.’’ ‘’İşlerim senin inadın yüzünden aylarca askıda kaldı. Zararı telafi edeceksin. Başka seçeneğin yok.’’ ‘’İyi, polis yakalarsa diye kendine işleri yürütecek başka birini yedekte tut.’’ Elimle alnımı ovdum. Karşımdaki gülerek konuştu. ‘’Bence sevgili karın elimde olduğu sürece polislere yakalanmadan o malları ülkeye sokarsın. Bunu yapabilecek kadar güçlü bağlantıların var. Yıllarca bu işle uğraştım ama yine de senin gibi bağlantılar kuramadım. Baban senden daha çok kan dökmeyi sevse de bu işlerde babandan daha iyisin.’’ Babamı bomba niyetine üstlerine atmak vardı ya neyse! ‘’Alev’e iyi baktığından emin olmam gerek. Ona acı çektirdiğini bilerek işe odaklanmamı bekleme.’’ ‘’Karın gayet iyi bakılıyor.’’ ‘’Bileklerindeki kesikleri gördüm. Bu mu iyi bakmak? Kaçmasın diye bağlayıp bir yere hapsetmek mi?’’ ‘’Çünkü kaçmasını istemiyorum. Bu kadar basit.’’ ‘’Basit olan ne biliyor musun? Onu nerede tuttuğunu öğrendiğim an seni öldürecek olmam.’’ Şu an yanımda olsaydı kahkaha atan yüzünü yumruklamıştım. ‘’Karın hayatta bununla yetin ve istediklerimi yap. Yapmazsan acısını çekecek kişinin kim olduğunu iyi biliyorsun.’’ Telefonu kapattığında öfkeyle çığlık attım. Bu adamı öldürmek isteyip de bunu yapamamak beni çileden çıkartıyordu. Arabanın penceresine tıklatıldığında dışarıya baktım. Babamın burada ne işi vardı? Beni nasıl bulduğunu düşünmek bile istemiyordum. Kapıyı açıp dışarı çıktım. ‘’Ne oldu?’’ dedim. ‘’Oğlumu görmek için bahane mi gerek?’’ ‘’Ne istiyorsun baba?’’ ‘’Mesele karınla ilgili olduğu için seni dinleyip geride dursam da beceremeyeceksen el atacağım. Sevgili olsaydınız umurumda olmazdı ama o artık bu ailenin bir parçası.’’ Arabaya dayandım. Bakışları kanla kaplı üzerimde ve ellerimdeydi. ‘’Hadi ama baba. Senin yöntemlerini iyi biliyorum. Bulabildiğin her mekanına öylece baskın yapıp karşına çıkanları öldüreceksin ve Alev’in olduğu yeri bu şekilde bulmaya çalışacaksın. Tabi sen kan dökerken de Abdullah’ın ona zarar vermemesini umacaksın. Bunu yapma. Onu tehlikeye atmaktan başka işe yaramaz.’’ ‘’Boyun eğmeye devam mı edeceksin? Ben seni böyle yetiştirmedim.’’ ‘’Ne yapayım baba?’’ sesim yüksek çıkmıştı. ‘’Öylece bırakayım mı? Bahsettiğimiz kişi karım, sen annemden vazgeçer miydin?’’ Üzerimdeki kanlara aldırmadan kendine çekip sarıldı. Babam bunu pek yapmazdı. Daha çok acı çektirmeyi tercih ederdi ki ondan gelen acıları defalarca çekmiştim. Sevgiyi zayıflık olarak görürdü ve o zayıflığa şu an ihtiyacım olduğunu biliyordu. Kollarının arasında, koca cüssesinin içinde kaybolmak istedim. ‘’Ben senden eminim Derin. Seni en iyi şekilde yetiştirdim ve ters esen o rüzgarı kendine çevireceğini biliyorum. Karına olan sevgini bana onun için başkaldırdığın gün gördüm. Sevgi konusunda düşüncelerimi biliyorsun ama o zayıflığına rağmen senin onu bulacağını biliyorum.’’ ‘’Baba, teselli verirken bile yeriyorsun, farkında mısın?’’ dediğimde sırtıma sertçe vurdu. ‘’Koca adam oldun artık, dizini kanattın diye üfleyecek değilim.’’ Sözleriyle gülümsedim. ‘’Sen bunu hiç yapmadın ki?’’ ‘’Yapsaydım şimdi böyle güçlü olmazdın.’’ Sarılmayı bıraktı. ‘’Ne yapman gerekiyorsa onu yap. Senin karın, senin sorumluluğun ama unutma benden yardım istediğin an seve seve kan dökerim.’’ ‘’Biliyorum.’’ dedim. Eğer, bir çıkar yol bulamazsam tüm risklere rağmen babamdan o yardımı alacaktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD