Evleneli üç ay olmuştu. Düğünden sonra hemen eve dönmek istesemde Derin fazla ikna ediciydi ve bir hafta otelde kalmıştık. O bir haftanın büyük bir kısmı sevişmekle geçsede otelin çok fazla aktivite imkanı vardı ve hepsini tek tek denemiştik. Jet skiden, paraşüte, sualtı dalışına kadar pek çok şey yapmıştık.
Otelden döndükten sonra bir akşam elime banka cüzdanlarını tutuşturmuştu. Düğünde gelen parayı adıma açtığı hesaba yatırmıştı ki miktar çok ama çok yüksekti. Para dışında altın, mücevher gibi mallar için yine adıma kasa kiralayıp oraya koymuştu. Bunlar dışında çok fazla arsa, ev, işyeri vardı ve hepsinin tapusunu üzerime yaptırmıştı. Evleri ve işyerlerini kiralayıp yönetimini kendi adamlarına bırakmıştı ve gelecek paranın her ay hesabıma yatacağını söylemişti. İtiraz etsem de kabul etmemişti. Düğünde gelen hediyeler senindir deyip durmuştu. Bu duruma asla alışamayacaktım.
Sonrası yine eve hapsoluştu. Yanımda Ada olmasa muhtemelen kafayı yerdim. Derin arada dışarı çıkarsa da özgür olmadığımı bilmek bile canımı sıkmak için yetiyordu. Evlilikten beklentim asla bu değildi ama yapabileceğim bir şey yoktu.
Salonda Ada ile oturmuş boş boş takılırken bakışlarım bahçe kapısına kaydı. Görüş alanıma giren siluetle ‘’Eyvah!’’ dedim ve sesimle yanımdaki de dışarı baktı.
‘’Hassiktir!’’ diye bir küfür savurdu.
Emre yine çıkıp gelmişti. ‘’Sen burada kal. Görmesin.’’ dedim ve bahçeye çıkıp kapıya ilerledim.
Emre beni gördüğünde tanımıştı. ‘’Ada nerede?’’ dedi doğrudan. Önünü kapatan adamları geçmeye çalışıyordu.
‘’Ada yurtdışına geri döndü.’’ dedim. ‘’Boşuna geldin. Derin eve gelmeden gitsen iyi olur.’’
Bakışları kısıldı. ‘’İnanmıyorum. Bana yalan söylüyorsun.’’
‘’Neden yalan söyleyeyim ki?’’
Belinden silah çıkarıp başına dayadı ve bağırmaya başladı. ‘’Ada, buraya gelmezsen kendimi öldürürüm.’’ Gerçekten fazla yapışkan bir belaydı.
Adamlar yaklaşmaya çalıştığında ‘’Sıkarım kafama, uzak durun.’’ diye bağırdı.
Hepsi bir adım geri çekildi. Muhtemelen başka biri olsa umursamazlardı ama babasının Cemal Bey ile olan dostluğu işi zora sokuyordu.
Ada’nın evden çıkıp geldiğini gördüm. ‘’İçeride kalmalıydın.’’ dedim.
‘’Boşversene, ikna edemezsin.’’ dedi ve yanımdan geçip karşısındakine yaklaştı.
‘’Ne istiyorsun?’’ dediğinde Emre karşısındakine dikkatle bakıyordu.
‘’Seni istiyorum.’’
‘’Kafana silah dayamış şekilde mi? Çok itici.’’ dedi. ‘’Beni istiyorsan silahı bırak ve gel konuşalım.’’
Emre gerçekten aptalın tekiydi. Silahını indirip bir adım attığı anda Ada’nın tekmesi kafasında patladı. Gördüğümle şaşkınlığa uğradım. O ayağını nasıl o kadar yükseğe kadar kaldırıp tekme atabilmişti? Emre yere savrulduğunda kolunu tutup geri kıvırdı ve omzundan yere bastırıp sonra üzerine oturdu. Kalkmaya çalıştığında başına vurdu. ‘’Kıpırdama, öldüreceğim yoksa.’’ Adamlardan birine elini uzattı. ‘’Silahını ver.’’ dedi ve eline konan silahı sıkıca kavradı.
Üzerine oturduğu adamın cebine uzandı ve telefonunu çıkardı. ‘’Gerizekalı, bir kendine bak bir de bana. Seninle olacağımı nasıl düşünebilirsin?’’
‘’Ada!’’ dediğimde yüzüme gülümsedi.
‘’Sorun yok. Bu aptalla baş etmek çocuk oyuncağı.’’
‘’Kalbimi kırıyorsun.’’ dedi altındaki.
‘’Sus yoksa kafanı da kıracağım.’’ Elindeki telefona bir süre baktıktan sonra birini aradı. ‘’Ben Ada Karan.’’ dedi karşısındakine. ‘’Yarım saat içinde ağabeyimin evine gel ve Emre’yi al yoksa elimdeki silahın içindeki kurşun yarım saat sonra sevgili kardeşinin olmayan beynini dağıtmış olacak.’’
Telefonu yere attı ve olduğu yerde beklemeye başladı. ‘’Ağabeyin bizi öldürecek.’’ dedim endişeyle. Derin’in eve gelmemesi için dua ediyordum.
‘’Bir şey olmaz. Onu buraya ben çağırmadım. Kendi geldi.’’
‘’Kaç kere kovarsan kov yine geleceğim.’’ diyen Emre’nin başına elindeki silahla vurdu.
‘’Sus sen gerizekalı. Patlatmayayım o kafanı.’’
Endişeyle beklerken yarım saat bile dolmadan kapıda bir araba belirdi ve içinden biri indi. Fazla iri yarıydı ve Emre onun yanında çocuk gibi kalırdı. Kardeşinin halini gördüğünde kaşının seğirmeye başladığını fark ettim.
Doğrudan kardeşine eğildiğinde Ada oturduğu yerden kalktı. ‘’Bir daha beni rahatsız ederse ağabeyime bırakmadan onu öldürürüm. Babanın hatrına susuyoruz ama yeter.’’
Ağabeyi öfkeyle kardeşine vurdu. ‘’Ulan beyinsiz sana kaç defa diyeceğim bir kadının karşısına geçeçeksen güçlü ol diye. Kendini düşürdüğün duruma bak. Rezil.’’
‘’Ama ağabey!’’ diyen adama bir kez daha vurdu.
‘’Arabaya geç. Elimde kalacaksın yoksa.’’
Emre’nin ağabeyinden korktuğunu anlamıştım. Sessizce arabaya giderken diğeri bize döndü ve Ada’ya baktı. ‘’Bir daha gelirse sık kafasına hepimiz kurtulalım. Ailenin yüz karası.’’ Bir insan kardeşi için nasıl böyle konuşabilirdi?
‘’Bunu severek yaparım.’’ diyen Ada elindeki silahı aldığı adama geri uzattı. Ağabeyinin bakışları bana dönünce o bakışlardan rahatsız olmuştum. Fazla karanlıktı. ‘’Karan ailesinde Ada dışında genç kız olmadığına eminim. Ada’nın arkadaşı mısın?’’
Ben cevap verene kadar yanımdaki araya girdi. ‘’Ağabeyimin karısı. Çek o bakışlarını da yol al.’’
‘’Demek o sensin. Şanslı piç.’’ derken gözleri hala üzerimdeydi.
Ada kolumdan tutup geri çekti ve ikimizin arasına girdi. ‘’Yol al dedim Eren, kardeşine gösterdiğim nezaketi sana göstermem.’’
‘’Tekrar görüşmek dileğiyle.’’ dedi ve bahçeden çıkıp gitti.
Ada’nın eli hala kolumu tutuyordu ve bunun farkında bile değildi. ‘’Bela olacak.’’ dedi yüzüme bakarak.
‘’Ama ağabeyinle evliyim.’’
‘’Evlilik piçliğe engel değil. Bu aileden nefret ediyorum Alev. Babam babasıyla arkadaş olmasa onları gördüğüm yerden uzaklaşırım. Sen de dikkat et. Ağabeyimin kulağına giderse kötü olur.’’
‘’Ağabeyine söylemeye niyetim yok, kolumu bırakırsan sevinirim.’’
Kolumu tutan elini fark ettiğinde hemen bıraktı. ‘’Kusura bakma, o pis bakışlarını üzerine çevirince…’’
Araya girdim. ‘’Teşekkür ederim ama sorun çıkacağını sanmıyorum. Ağabeyini tanıyorsun, onu bilenler onun olana el uzatmazlar.’’
‘’Umarım öyle olur.’’ dedi ve içeri geri döndük.
Az önce olanları unutmaya çalışırken telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda Efsun annenin ismini gördüm. ‘’Annen arıyor.’’ dedim ve telefonu açtım.
‘’Alev’ciğim nasılsın?’’ dediğinde ‘’İyiyim anne, sen nasılsın?’’ dedim.
Bu konuda Derin kadar iyi değildim. Onlara anne, baba demek hala çok zor geliyordu.
‘’İyiyim, teşekkür ederim. Akşam baban hepinizi yemeğe bekliyor.’’
Müsait misiniz, gelebilir misiniz gibi sorular yoktu. Babası istiyorsa olacaktı. ‘’Tamam, Derin ne zaman gelir bilmiyorum halletmem gereken işler var diyerek gitmişti ama o gelince oyalanmadan geliriz.’’
Halletmem gereken işler kısmının altındaki işleri anlamıştı. ‘’Tamam canım.’’ dedi ve görüşmeyi bitirdik. ‘’Akşam yemeğine baban bekliyormuş.’’ dedim.
‘’Hiç babamı çekecek havada değilim.’’ dedi başını koltuktan geri sarkıtırken.
‘’Öyle bir hava olduğunu hiç sanmıyorum.’’ Sözlerime güldü.
Akşam olduğunda Derin gelince hep beraber babasının evine gelmiştik. Yemek masasının etrafında toplanmış yemek yerken baba oğul aralarında iş konusunda konuşup duruyorlardı ve bu durumdan memnundum. Herhangi bir sohbete dahil olmak istemiyordum.
Yemekler yerini tatlıya bıraktığında babası bakışları üzerimdeyken sesli bir şekilde konuştu. ‘’Ee, güzel haberi ne zaman alacağım?’’
Bir an boş bulunup ‘’Ne haberi?’’ diye sordum.
‘’Soyumu devam ettirecek erkek torun haberini.’’ Bakışlarını üzerimden bir saniye bile ayırmamıştı. Sözleriyle öylece donup kalmıştım. Gerçekten baba dediğim bir adamla bunu mu konuşacaktım?
Derin tepkimi fark etmişti ve bacağını bacağıma dayayarak sakin kalmam için uyarı veriyordu. Babasına bakarak konuştu. ‘’Zamanı geldiğinde.’’
Bu defa oğluna baktı. ‘’Üç ay oldu Derin Efendi, bahsettiğin o zaman ne vakit gelecek?’’ Bu akşam yemeğe davet etme sebebi bu muydu? Bu konuda uyarmak için miydi?
‘’Önce Abdullah meselesini çözeceğim baba. O zamana kadar haber bekleme. Tehdit için elinde iki koz varken bunu üç yapamam.’’
Babasının öfkesi yavaşça geri çekildi. ‘’Çabuk halletsen iyi olur yoksa sonunda ben el atacağım.’’
Konu öylece kapandı ama bunun son olmayacağını biliyordum. Hala Ada’nın verdiği ilacı kullanıyordum ve bugüne kadar Derin bir kez bile neden hamile kalmadığımı sormamıştı.
Sonunda biten gece ile eve dönüş yoluna geçince rahat bir nefes aldım. Yolda ilerlerken Derin arkada oturan kardeşine aynadan kısa bir bakış attı. ‘’Ada, kulaklığını tak ve biraz müzik dinle.’’ dediğinde kardeşi uyarıyı almıştı.
Kulaklığını çıkarıp taktı ve müziği o kadar yüksek sesle açtı ki oturduğum yerden ben bile duyuyordum. ‘’Güzelim, korunuyor musun?’’ dediğinde yüzüne bakıp kaldım.
‘’Ne?’’ dedim. Soruyu öyle pat diye sormuştu ki afallamıştım.
‘’Sorduğum soru gayet açık. Hamile kalmamak için korunuyor musun? Çünkü defalarca birlikte olduk ve hiçbirinde korunmadım. Hamile kalmaman korunduğun için mi yoksa çocuğumuz mu olmuyor?’’
Karşımdaki kocamdı. Bunu sorması normaldi. Neden bu kadar şaşırmıştım ki? ‘’Korunuyorum.’’ dedim. Bir şey söylemeyince ‘’Kızdın mı?’’ diye sordum. Ona çocuk konusunda hiç fikrini sormamıştım. İsteyip istemediğini bile bilmiyordum.
‘’Neden kızayım ki?’’
‘’Senden habersiz…’’ Sözümü kesti.
‘’Sormamın nedeni babama karşı nasıl davranacağımı bilmek için. Abdullah’ı kullanarak zaman kazandım ama bu işin peşini bırakmaz. Eğer, istemiyorsan sonrasında geçerli bir bahane uydurayım, hamile kalamadığın içinse nedenini öğrenmek için bir doktora gidelim. Altında olmayacak sebepler arama.’’
Tamamen benim düşünceme göre mi hareket edecekti? ‘’Sen ne istiyorsun?’’ dedim.
‘’İkimizden olacak bir bebeği isterim ama karar sana ait. Onu karnında taşıyıp zorluğunu sen çekeceksin, doğduğunda babası olarak üzerime düşeni yapacak olsam da annesi olarak bakımın çoğu sen de olacak. Önemli olan senin bunu isteyip istememen.’’
‘’Teşekkür ederim.’’ dedim ve ekledim. ‘’Baban gibi düşünmediğin için.’’
‘’Bu konuda söz hakkı olan tek kişi sensin. Kim ne derse desin.’’ Elimi çekti ve öptü.
Arkadan Ada’nın sesi yükseldi. ‘’Konuşmanız bitti mi? Kulak zarlarım patlamak üzere.’’ Müziğin sesinden kendisi de bağırarak konuşuyordu. Arkaya doğru uzanıp kulağındaki kulaklığı çektim.
‘’Bitti.’’ deyince diğer kulağındakini de çıkardı.
‘’Yanımda karına istediğin gibi kur yapıp dururken birden gizli konuşacağın mı tuttu?’’
Derin kardeşine cevap verdi. ‘’Karımla aramdaki özel meseleler seni ilgilendirmez.’’
‘’Akşamki yemekten sonra nedense bu meselenin Alev’e verdiğim ilaçla ilgili olduğunu düşünüyorum ama neyse. Özelinize asla karışmam.’’
Derin yüzüme kısa bir bakış attı. ‘’Neden hiç şaşırmadım acaba?’’ Biraz daha gaza bastı. ‘’Var ya siz gelin görümce ömrümü yediniz.’’
‘’Kavga etsek mutlu mu olurdun?’’ diye sordum.
Güldü. ‘’Bence o haliniz başıma daha az bela açardı.’’
Gülmeme engel olamadım. Aslında Derin ile konuşmak istediğim başka konu vardı ama akşam eve geldiği gibi babasının yanına gelmiştik ve fırsat bulamamıştım.
‘’Yarın akşam dışarı çıksam sorun olur mu?’’ dedim.
‘’Nereye gideceksin?’’
‘’Yarın Sıla’nın doğum günü. Kızlarla evinde toplanacaklar beni de çağırdı.’’
‘’Tamam ama yanında adamlarım da gelecek.’’
‘’Evin etrafını çevreleyen birilerini istemiyorum.’’ dedim. ‘’Fark ederlerse ne diyeceğim?’’
‘’Alev, birkaç adamım seninle gelecek ve evin girişinde seni bekleyecek. Aksi halde gidemezsin.’’
‘’Tamam.’’ dedim. Gerçekten gitmek istiyordum ve itiraz edersem hiç izin vermeyecekti.