DA-50

1136 Words
Kaç gün geçti saymadım. Bu boş odada tek misafirim Doktor ve Bıçkı'ydı. Bıçkı dedikleri adam karnımı acımasızca kesendi. Sanırım üstlendikleri rollere göre birbirlerine lakap takmışlardı. Getirdikleri yemekleri itiraz etmeden yiyordum çünkü bunu yapmazsam zorla yediriyorlardı. Karnımdaki yara kapanıp hareketlerim serbest bir hale gelince ellerim, ayaklarım bir kez daha bağlanmıştı. En çok zorlandığım şey ellerimin arkadan bağlı olmasıydı. Kollarım bu şekilde ağrıyordu ve bunu dile getirsem de umursamamışlardı. Abdullah her an içeri girecek ve canımı yakacak diye bekliyordum ama Derin istediği her şeyi yapıyor olmalıydı ki bu o günden sonra bir daha olmamıştı. Olduğum oda üzerinde yattığım yatak dışında boştu. Hiç eşya yoktu. Odaya bağlı banyo ve tuvalet vardı. Üzerim tamamen kana bulandığı için temiz kıyafet getirip sadece bir kez banyo yapmama izin vermişlerdi ki ondada bir köşeye ayağım zincirlenmişti ve o lanet zincir tuvalete her gitmek istediğimde yine ayağıma dolanıyordu. Hiçbir işlerini şansa bırakmıyorlardı. Fazla dikkatliydiler. Kaçabileceğim hiç alan yoktu. Bir kez daha kapı açıldığında içeri girenle korku doldum. Onun burada olmasının tek bir nedeni olabilirdi. "Alın kızı." Bıçkı gelip ayaklarımdaki ipleri çözdü ve kolumdan tutup çekiştirerek yataktan kaldırdı. "Gidiyoruz." dediğinde "Nereye?" dedim Abdullah'ın yüzüne bakarak. Bakışlarıma karşılık verdi. "Kocanın son yaptığı teslimat benim bile hayal edemeyeceğim kadar büyüktü. O kadar silahı yakalanmadan gümrükten geçirmeyi nasıl başardı hala şaşırıyorum. Yaptığının ödülü olarak seninle yüzyüze görüşmesine izin vereceğim." Şaşkınlığım yüzüme yansımıştı. Derin'i gerçekten görecek miydim? Yürümem için tekrar çekiştirdiklerinde uyum sağlayıp yürüdüm. Evden çıkarken içerisini görmeye çalışıyordum. Tek katlıydı. Muhtemelen benim için alınmış bir yerdi. Dışarı çıktığımızda her tarafta ağaçlar vardı. Buraya ilk geldiğimde dikkat etmediğim detaylardı. Ormanın içinde miydik? Arabaya yaklaştığımızda bu defa bagaj yerine arka koltuğa oturttular. Bıçkı elindeki bağla uzanıp gözlerimi bağladı. Yola çıktığımızda Abdullah'ın sesini duydum. "Kaçmaya çalışmak gibi bir aptallık yapma. Her yanda adamlarım bekliyor olacak." Cevap vermedim. O aptallığı yapacak kişi ben değildim. Yolun geri kalanı sessizlik içinde geçti. Araba sert bir fren yaptığında öne savrulunca biri tutup geri çekti. Kapıların açılma sesi geldi ve sonra bir el gözümdeki bağı tutup çıkardı. Arabadan indirdiklerinde geldiğimiz yere baktım. Tamamen boş kapalı bir alandı. İçeriye bir araba daha girdi ve adamlar arka kapıyı açtıklarında Derin'i gördüm. Onunda ellerini ve gözlerini bağlamışlardı. Birisi ellerini çözdüğünde hızla gözlerindeki bağı çıkardı ve o anda göz göze geldik. Adım attığında Abdullah elini havaya kaldırıp durdurdu. "Mekanın etrafı adamlarımla çevrili. İkinizden birinin yapacağı tek yanlışta acısını ilk çeken Alev olur. İyi niyetimi suistimal etmeyin." Abdullah ellerimdeki ipe uzandı ve açtı. "Sadece on dakika." dediğinde Derin'e doğru yürüdüm. Ben korktuğum için yavaşça yürürken o koşarak geldi ve sıkıca sarıldı. Yaydığı sıcaklığı özlemiştim. Verdiği huzuru özlemiştim. Güvenli kollarını özlemiştim. Yaşlar gözlerimi yakarken sarılmayı hiç bırakmasın istiyordum. Ondan ayrılmak istemiyordum. Buradan onunla eve dönmek istiyordum. Kollarını geri çekip üzerimdeki kıyafete uzandı ve karnıma baktı. Yaradan kalan izlerde parmakları dolaştı sonrasında bileğimdeki iplerden oluşan derin kesiklere baktı ve tekrar sarıldı. "Hepsini acıdan kıvrandırarak öldüreceğim." "Ben iyiyim." dedim. Yüzüne baktığımda gözlerindeki ifadeden korkmuştum. Bakışları tamamen kaybolmuştu. Birine boyun eğmek onun için çok zordu ve ağırlığı altında eziliyordu. "Canını yakacak başka bir şey yaptılar mı?" "Hayır." dediğimde yüzümün her tarafını öpmeye başladı. Dudaklarımı öptüğünde etrafımızda bizi izleyenler umrumda bile değildi. Özlediğim o sıcaklığa karşılık verdim. Dudaklarımız ayrıldığında "Özür dilerim." dedim. "O evden ayrılmamam gerekirdi. Aptallık ettim. Düşünemedim. Davranışları çok normaldi. Ben sadece meyve suyu içmiştim." Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum. Peş peşe anlamsız cümleler kurmaya başlamıştım. Parmaklarıyla gözümden akan yaşları sildi. "Bilemezdin. İşinde çok profesyonel. O sürtüğü bulduğum an canını alacağım ve evet yaptığın çok aptalcaydı." dediğinde gülmek için kendini zorladı. "Bu yaptığınla Ada'nın tahtını salladın." Zoraki gülmesine karşılık vermeye çalıştım. "Bana çok kızmış olmalı." "Tahmin bile edemezsin." Saçlarımı okşadı. "Korkma Alev. Acı çekmemen için istedikleri her şeyi yapacağım ve sana ulaşmanın yolunu bulacağım." Başımı göğsüne gömüp beline kollarımı sardım. Çok korkuyordum ama bunu ona belli etmek istemiyordum. Yaptığım bir aptallık yüzünden acısını benim dışımda çok kişi çekiyordu. "Bunu yapmaya devam edemezsin. Bırak ne yapacaklarsa yapsınlar. O silahları taşımaktan vazgeç." Sarılışı cesaret vermek ister gibiydi. "Bu asla olmayacak. Senden ölsem de vazgeçmem. Senin için gelene kadar bekle." Tekrar dudaklarıma uzandığında karşılık verdim. Dudaklarımıza gözümden akan yaşlar karışıyordu. "Bu kadar yeter." diyen sesle boynuna sarıldım ve diğerlerinin duymaması için kulağına fısıldadım. "Ev tek katlı ve her tarafı ağaçlarla çevrili." Olduğum yerle ilgili bildiğim tek şey buydu. Keşke verebileceğim daha fazla ipucu olsaydı ama yoktu. Adamlardan biri tutup geri çekince Derin adamı geri itekledi. "Dokunma ona!" Yine öfkeyle dolmuştu ama bu öfkeden artık korkmuyordum. "Derin!" Abdullah'ın bağırma sesi geldi. "Zorluk çıkarma." "Adamların ona elini sürmeyecek. O ipler de bir daha bileklerine dolanmayacak." Tekrar kendine çekip sarıldığında ondan ayrılmaktan ne kadar korktuğumu bir kez daha tüm çıplaklığıyla hissettim. Az önceki cesaretim tamamen kayboldu. "Gitmek istemiyorum." diyerek tekrar ağlamaya başladım. Eli saçlarımı okşarken bir kaç tane öpücük bıraktı. "Güzelim, yapma böyle. Sen tanıdığım en güçlü kadınsın. İnan seni buradan çıkarma imkanım olsa yapardım ama tek başıma bu kadar kişiye karşı koymaya çalışırsam sen zarar görürsün." "Hayır," sesim ağlamaktan boğuk çıkıyordu. "Lütfen, bırakma. Oraya dönmek istemiyorum." "Yeter, fazla uzadı. Alın kızı." Abdullah'ın emriyle iki adam bana doğru geldiğinde Derin "Adamlarını çek geri." diye gürledi. Adamlar durmayınca "Burayı başına yıkmadan durdur adamlarını." diyerek ikinci uyarıyı yolladı. Adamlar Abdullah'ın uyarısıyla geri çekildiler. "Ne olur buradan birlikte gidelim." İmkansızı istediğimi biliyordum. Ne kadar güçlü olursa olsun tek başına buradan çatışıp sağ çıkamazdı ki üzerinde silah olmadığına da emindim. Buraya öylece gelmesine izin vermezlerdi. Sıkıca sarılmaya devam etti ve sarılmayı bırakmadan geldiğim arabaya doğru yürüttü. Yürürken kulağıma fısıldadı. "Seni sevdiğimi sakın unutma ve korktuğunda, yalnız hissettiğinde bunu hatırla. Senin için geleceğim. Pes etme, beni bekle." Adımlarımız durduğunda arabanın hemen önündeydim. Son kez dudaklarıma uzandı ve doyasıya öptü. Geri çekildiğinde alnını alnıma dayadı. Ağlamayı bir türlü durduramıyordum. "Sana söylenenleri yap. Karşı koyarak acı çekme. Benim yüzümden acı çekmek zorunda kalırsanda lütfen beni affet." Onunda sesi titriyordu. Bırakmak istemediğini biliyordum ama başka seçeneği olmadığının farkındaydı. Geri çekilmeye başladığında elini sıkıca tuttum. Artık gitme demeyecektim. Biraz daha bunu söylersem gerçekten olay çıkaracaktı, bakışlarından anlayabiliyordum. "Arabaya bin!" diyen Abdullah ile tuttuğum parmaklar parmaklarından kaydı ve arabaya binmek zorunda kaldım. Derin'in eli oturduğum tarafın kapısına dayandı. Bakışları Abdullah'ın üzerindeydi. "Bir kez daha onu bağlarsan istediğin hiçbir şeyi yapmam ve bu konuda çektireceğin acıları da görmezden gelirim. O benim karım ve bu gerçekle hareket edeceksin." "Sen işlerimi yapmaya devam et. Ben de isteğini yerine getireyim." "O canını bir gün senden alacağım." Derin sözlerinin ardından bana uzanıp alnımdan öptü ve arkasını dönüp hızla uzaklaştı. Şimdi gitmezse hiç gidemeyecekti. Abdullah kapıyı üzerime sertçe kapadığında çığlık atmamak için kendimi zorladım. Yüzümü ellerimin arasına gömüp hıçkırıklara boğuldum. Arabaya oturanların hiçbiri tek kelime etmedi. Yola çıktığımızda Abdullah'ın sesini duydum. "Bağlayın gözlerini." "Hayır." dediğimde adamlardan biri ellerimi tutup yüzümden çekti. "İstemiyorum." "Ellerini bağlamadan sakinleşsen iyi olur." Abdullah'ın sözleriyle çırpınmayı bıraktım. Bileklerimdeki kesikler o kadar derindi ki o ipler canımı yakmaktan başka bir işe yaramıyordu. Gözlerim bağlandığında hala ağlıyordum. Derin'i bırakmak çok zor gelmişti. Ondan ayrı kalmak istemiyordum. Acı çekmem gerecekse yine çekerdim ama onu yanımda istiyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD